GENÇ SANAT/ Söyleşi Suna Baykam Sapan
Esin Aydıngöz “Medyanın ve sanatın hikâye anlatımı içeren her alanı için beste yapıyorum!”
Esin Aydıngöz’ü yakından tanıyabilir miyiz?
Tabii ki! Ben 2012 Saint Joseph mezunu bir besteciyim. Üniversiteyi Berklee College of Music’te okudum. Hem film müziği hem de konser müziği alanlarında çalışmalar yapıyorum. İçlerinde piyanist, müzik direktörü, aranjör ve şarkı yazarı olarak yer aldığım projelerim de var. Merkezi Los Angeles’ta bulunan The Alliance for Women Film Composers’ın genel sekreteri ve Disney’in a cappella grubu olan DCappella’nın yardımcı müzik direktörüyüm. Verdiği pozitif mesajlarla hem çocuklara hem de yetişkinlere ilham olan projelerde çalışmayı seviyorum.
Uzun zamandır üzerinde emek verdiğiniz görsel işlerinizden ve ayrıca özel yeteneğiniz sayesinde ortaya çıkardığınız eserlerden bizlere neler söylemek istersiniz?
İşimin en keyifli yanı bütün projelerimin birbirlerinden dünyalar kadar uzak olması! Mesela aynı gün içinde hem DCappella’nın performansları için gereken teknik dosyaları hazırlayıp, hem Tayvan’daki bir opera salonunda verilecek bir konser için yaylı orkestra düzenlemeleri yapıp hem de Apple TV’nin karanlık bir aile draması için müzik yazabiliyor olmak şahane!
Bazı projelerimdeki tek besteci benim ve müzik ile ilgili her şey benim sorumluluğum altında, bazı projelerimde ise hayran olduğum ve kariyerinde benden daha ileride olan başka besteciler ile çalışıyorum. İkisini aynı anda yürütmek çok keyifli oluyor; çünkü aynı anda hem patronsunuz ve bir şeyleri siz yönetiyorsunuz, hem de hala beraber bir şeyler öğrenmeye devam ettiğiniz bir ekibin içindesiniz.
Eserlerime gelince ise, nasıl ürettiğimi gerçekten bilmiyorum. Berklee’de bu işin matematiğini, kurallarını, detaylarını ve teknolojik uygulamalarını öğrendim, ama gece gündüz müzik ile iç içe olunca bu bilgiler neticede reflekse dönüştü. Bilinçaltında hala onlara erişimim olsa da, işimi daha çok sezgi ve duygularımla yapıyormuşum gibi hissediyorum.
Esin Aydıngöz piyano ile ne zaman tanıştı? Sizi bu seçime doğru yönlendiren neydi ve kimlerle çalıştınız? Bu uzun yolda piyano hayatınızı Zorbatv okurlarıyla paylaşır mısınız?
Piyano ile dört yaşımda dedemin gazete kuponlarını biriktirerek aldığı küçük bir klavye sayesinde tanıştım. Bir de annemin aldığı çok renkli bir xylophone’um vardı. Ailem minik enstrümanlarımın en sevdiğim oyuncaklarım olduğunu fark edince hemen özel derslere başladım. Birbirinden tatlı öğretmenlerim oldu. İlkokula başladığımda ise sahne hayatıyla tanıştım – çünkü hem koro ve müzikal tiyatro kulüplerinde yer alıyordum hem de ne zaman okuma bayramı, 23 Nisan vb. bir gösteri olsa perde arkasında sorun çıktığında piyano çalarak velileri oyalamak için notalarım hazır bekliyordum.
Bu süreçte Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin yarı zamanlı piyano bölümüne kabul edildim ve okuluma ek olarak bir de orada öğrenim görmeye başladım. Madlen Saydam, Arzu Temizer Ülkü ve Birce Arslan ile çalıştım. Madlen Saydam’ın yeri hep çok ayrı oldu, çünkü o hem piyano hocam, hem üçüncü büyükannem hem de aramızdaki yaş farkına rağmen yakın bir arkadaşım oldu. Üzerimde ne kadar emeği olduğunu kelimelerle ifade edemem, o yüzden yakında onunla olan ilişkimi anlattığım bir solo piyano eserimi yayınlayacağım.
Mimar Sinan mezuniyetimden sonra daha çok besteciliğe yönelmiş olsam da Türkiye’de Aydın Esen, Berklee’de ise Dave Limina, Francesca Tanksley ve Rebecca Cline ile çalıştım. Boston’da öğrenciyken Türkiye Cumhuriyeti Boston Başkonsolosluğu’nun özel davetlerinde, Boston Çocuk Tiyatrosu’nda ve Berklee’nin Müzikal Tiyatro Orkestrası’nda piyano çaldım. Los Angeles’a taşındıktan sonra ise hem SONY, Netflix, Hallmark vb. stüdyoların çeşitli projeleri için kayıtlar aldım, hem çeşitli bağımsız filmler ve diziler için set piyanistliği yaptım, hem de müzikallerde çalmayı sürdürdüm. AyşeDeniz Gökçin için Kurulmamış Hayaller adında prömiyerini Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde beraber yaptığımız dört el için bir piyano eseri besteledim. 49. İstanbul Müzik Festivali için hazırladığım çocuk konserlerinde besteci, aranjör ve müzik direktörlüğünün yanı sıra piyanist olarak de yer aldım.
Klasik piyano eğitimim besteciliğimi ve aranjörlüğümü de olumlu yönde etkiledi.
Disney’in Peaceful Piano başlıklı çeşitli solo piyano albümlerinde aranjör ve yapımcı olarak yer aldım ve Tayvan’daki Disney Fantasy Piano Ensemble konserleri için on farklı piyanistin beş farklı piyano üzerinde eş zamanlı olarak çaldığı düzenlemeler yaptım. Solo piyano eserlerim Letonya’lı piyanist Dzintra Erliha tarafından kaydedildi. Şimdi yeni yeni orkestralardan eser siparişleri almaya başladım ve bu eserlerde piyanoyu da ön plana çıkarmaya çalışıyorum.
Yurtdışında gerçekleştirdiğiniz çalışmalarınızdan ve eğitim hayatınızın Özel Saint Joseph Fransız Lisesi’nde tamamlamış olmanın size getirdiği fayda ve imkânlardan bahseder misiniz?
Medyanın ve sanatın hikâye anlatımı içeren her alanı için beste yapıyorum! Yani film, dizi, belgesel, animasyon, video oyunu, dans performansı vs. Çalışmalarımın çoğunun Amerika ile olmasının şöyle bir pozitif yanı var: Orada yolum dünyanın her yerinden gelen bir sürü sanatçı ile kesiştiği için, çok renkli bir çevrem oldu ve farklı kültürlerden gelen ve farklı değerleri olan birçok insanla çalışma fırsatı buldum. Çıkması için en çok sabırsızlandığım projelerim orijinal müziklerini tek başına üstlendiğim ilk uzun metraj filmim olan “Simchas and Sorrows”, şu an üzerinde çalışmakta olduğum Apple TV dizisi “SEE”, 49. İstanbul Müzik Festivali için yazdığım eserlerimden oluşan ilk albümüm ve müziklerine bu hafta başlayacağım ilk Türk filmim olan “İlk Nefes”!
Saint Joseph’in bana kattığı en büyük iki değer disiplin ve istediğim şeyleri oldurmak için inisiyatif kullanıp da benim öncü olmam gerektiği gerçeği! Ben öğrenciyken müfredatta müzik yoktu ve stüdyomuz da henüz yapılmamıştı. Katılmak istediğim beste yarışmaları için sınıf sınıf gezip enstrümantalist aramıştım – ve sonra her türlü prova, kayıt ve yarışma sürecini de bizzat kendim yönetmiştim. Çok keyifliydi!
SJ’nin bir başka güzelliği de okuldayken tanımadığım ama Petit Pain sayesinde birbirimizi bulup hiç bırakmadığımız Alize oldu! Canım Yaprak Chapdelaine tanıştırdı bizi. Sonrasında Alize’nin güzel sesiyle hayat verdiği ve benim için gerçekten çok özel olan bir sürü iş yaptık. Bunlardan bazıları Soma maden faciasında kaybettiğimiz madenciler için yazdığım “Bir Gökyüzü Düşün” isimli şarkım, bu şarkının tanıtımı için SJ’de verdiğimiz Açık Akşam konseri, Exxen’in “Süper 1 Takım” çizgi filminde yayınlanan “Sokak Hayvanlarının Şarkısı” ve bir de “Güneş Umuttur” için yazdığım ve müzik videosunu da SJ’de çektiğimiz bir dayanışma projesi! Beykoz Leo Klübü’nün bir yardım konserinde de beraber performans yaptık!
Sık sık yollarımın kesiştiği bir başka mezun da Bengisu Önal. Şu an Sound Thinking NYC için ikimiz de mentorluk yapıyoruz - ve şubat sonunda yayınladığımız sözü ve müziği Bengisu’ya, düzenlemesi ise bana ait olan yepyeni bir şarkımız var: Gün Doğsa Yine!
Değerli zamanınızı dijital medyada değerlendirerek gelecek için çok güzel bir meslek ile uğraşıyorsunuz. Sektörünüzdeki gelişme ve yeniliklerden bizlere mutluluk verecek neler paylaşabilirsiniz?
Gelecek aslında biraz korkutucu. Yapay zekâ ile yapılan besteler yaygınlaşınca halimiz ne olacak kestirmek zor, ama şimdilik en sevdiğim gelişmeler sample library ve plugin dediğimiz ses kütüphaneleri ve ses efektlerinin geldiği nokta. Bilgisayar ortamında yazdığımız orkestral veya etnik müziklerin ne kadar gerçekçi duyulabildiğini hala aklım almıyor. Parmak uçlarınızda kemanlar, kornolar, arplar, kanunlar olması çok müthiş bir olay – ve bir de tabii insanların evlerinde ya da garajlarında yaptıkları albümlerin dünya standartlarında olabilmesi ve doğru etkenler bir araya geldiğindeki yayılma hızı gerçekten baş döndürücü!
Sürekli disiplin gerektiren aynı zamanda konsantrasyon ve düzen isteyen mesleki hayatınızda örnek aldığınız kimler var?
Çok genç olmalarına rağmen çok çok iyi yerlere gelen film müziği bestecilerine hayranım! Mesela Anne-Kathrin Dern, Ludwig Göransson, Kris Bowers, Nami Melumad ve Nicholas Britell.Bir de kendimi bildim bileli kahramanım olan John Williams ve Alan Menken var tabii!
Ve son olarak da hem müzikleri hem de röportajlarındaki cana yakın ve tutkulu halleriyle beni tam kalbimden vuranlar var: Lin-Manuel Miranda ve Alex Lacamoire!
İş hayatınızda gelecek planlamanızı neye göre yapıyorsunuz?
Dünyadaki trende bağlı olarak değişik dallara da el atmayı düşünüyor musunuz?
Benim alanımda projelerin zamansal planlamalarında habire oynamalar olur. Projeler bütçesel sebeplerle ertelenir, iptal edilir, filmin editingi tahmin edilenden uzun sürer vs. ve sonuç olarak bütün planlamalar domino etkisiyle yavaş yavaş bozulur… O yüzden hep rahatça altından kalkabileceğimden daha çok projeye evet diyorum – ki bu oynamalar olduğunda gene de meşgul kalıp üretmeye devam edebileyim.
Her an hem var olan projeler üstünde çalışıyorsunuz, hem acil hallolması gereken son dakika işleri geliyor, hem de gelecek projeleri alabilmek için beste örnekleri yani demolar hazırlıyorsunuz!
Tabii ki! Mesela şu an Los Angeles’ta yapılacak bir kış festivalindeki görsel, işitsel ve interaktif sergi fikirleri üzerinde çalışıyorum.
Sanatınızı besleyen, ilham kaynağı olan ve içinizden geçen duygu ve düşünceleri dijital ortama aktarmak ne derece zor sizin için?
Çok kolay! Müzik bir dil gibi. Bir kere öğrenince çaba göstermeden ve düşünmeden konuşabiliyorsunuz. Benim için en doğal iletişim tarzı :)
İsmi geçen yerli ve yabancı müşterileriniz sizce sizi neden tercih etmişlerdir? Size nereden nasıl ulaşılabiliyor?
Ben müşterim olsam kendimi birkaç özelliğim için tercih ederdim! Mükemmeliyetçiyim, arkadaş canlısıyım ve yeni fikirlere ve denemelere çok açığım. Her proje benim için çok önemli – çünkü başka bir insanın beni ilk defa duyacağı ya da tanıyacağı proje o olabilir. Bana bazen ‘Amaaan yapıver işte. Çok tekrar koyarsın. Daha az enstrüman kullanırsın.’ vs. deniyor ve buna gerçekten çok sinirleniyorum. Yüzde yüzümü vermeyeceksem, o projede yer almanın bir anlamı yok benim için. İş bittiğinde kendimle gurur duymalıyım. Bu yönümü fark edenler ne mutlu ki beni tekrar tekrar tercih ediyorlar.
Hobilerinize zamanınız kalıyorsa şayet boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
Sevdiklerimle vakit geçiririm ve sanatsal etkinliklere katılırım! Dans etmeyi ve oyunculuk yapmayı çok istiyorum ama henüz vakit yaratamadım.
Ütopyanızı sorsam hayattaki en büyük hayaliniz nedir?
Disney ve Pixar’ın uzun metraj animasyonlarının bestecisi olmak, Broadway müzikallerimin olması, Cirque du Soleil gösterilerinde yer almak, Harry Potter gibi birçok farklı jenerasyon için unutulmaz olacak bir projenin bestecisi olmak, müziğimle dünyayı gezmek ve bütün bunları yaparken birilerine ilham olmak ve onların müziğe başlama nedeni olmak!
Tüm dünyanın değişik ülkeleri ile iş yapıyorsunuz. Reklama ihtiyaç duyuyor musunuz ara ara?
Tabii ki! Reklam çok önemli. Şu ana kadar hiç reklam vermedim ya da bir PR kampanyam olmadı ama yakın bir zamanda buna da bütçe ayırmayı düşünüyorum.
İyi bir çalışma ortamı size göre nasıldır?
Huzurlu ve eğlenceli! Müzik yazmak hem işim, hem de hobim olduğu için bunu 7/24 yapıyorum. Biraz yalnız bir meslek aslında çünkü asıl üretim aşamasında yapayalnızsınız – ya bir piyano başında, ya bir ekran başında. Oysa deneyimler sevdiğiniz insanlarla tecrübe edilince unutulmaz oluyor. O yüzden sevdiğim insanlarla daha çok iş birliği içinde olup da beraber üretebildiğim veya performans yapabildiğim ve bunu yaparken herkesin %100 mutlu olduğu projeler benim için çok değerli! Bu keyifli sohbet için teşekkürler ZorbaTVdergi Ailesine.
Yorum
Yaşından büyük sözler. Hiç…
Yaşından büyük sözler. Hiç tanımıyorum. Zorba dergi yaşamın farklı alanlarına dokunarak tanısmayan insanları buluşturuyor. Sorular harika.Tebrikler
Yeni yorum ekle