Söyleşi: Fatma Usta
Prof.Dr. Mustafa Bulat
Yapıtlar Çağın Sanat Anlayışlarını da Yansıtmalı…
Akademisyen, Heykeltıraş/sanatçı Prof. Dr. Mustafa Bulat: 1964 yılında Aksaray /Sarıyahşi’de doğdu. 1984-1988 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel bölümünden mezun oldu. 1988-1990 yılları arasında, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Heykel Ana Sanat Dalında Yüksek Lisans Eğitimini tamamladı. 1990-1993 yılları arasında, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Heykel Ana Sanat Dalında Sanatta Yeterlilik derslerini özel öğrenci olarak aldı.1992 yılında, Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Resim Bölümü Heykel Ana Sanat Dalında Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 1993- 1997 yılları arasında, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalında ‘’Helen Roma, Roma Dönemi Yontu ve kopya teknikleri’’ konulu tez ile Doktora eğitimini tamamladı. 1998 yılında, Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nde Öğretim üyeliğine atandı. 1998-2000 yılları arasında Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Heykel Bölümünü kurdu. Aynı Üniversitede 1999-2000 yılında, Lisans ve Yüksek Lisans Eğitimini başlattı. Temel Eğitimi Bölümünü kurdu ve başkanlığına atandı. Temel Eğitimi Bölümü, Temel Sanat Eğitimi Ana Sanat Dalı Başkanı ve Heykel Bölüm Başkanı oldu. 1999-2002 yılları arasında, Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcısı, 2009 yılında Doçent, 2014 yılında Profesör, 2016 yılında Dekan oldu. Sanatçı 18 kişisel sergi açtı, On ödül aldı. Yüz ellinin üzerinde ulusal ve uluslararası uygulamalı sempozyum bianel, ikiyüz ellinin üzerinde ulusal ve uluslararası sergilere katıldı, yirminin üzerinde çeşitli sanat organizasyonları gerçekleştirdi. Halen sanatçı, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünde Öğretim Üyesi ve Bölüm Başkanı(1998-…),Atatürk Üniversitesi, Ata Buz Eserleri Müzesi Koordinatörü (2021-…) olarak çalışmalarına ve sanatsal yaratımlarına devam etmektedir.www.mustafabulat.com
Hocam,sanatçının kendisini 3 boyutlu tasarımlarla ifade etme biçimini ilk ne zaman farkettiğini ya da farkedildiğini nasılifade edebilirsiniz?
O zamanlar Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesine bağlı Sarıyahşi Kasabası’nda kalabalık bir ailenin sondan üçüncü çocuğuydum. Annem killi topraklardan çok güzel ekmek yapmak, yemek pişirmek için tandır ve ocaklar yapardı. Bende annemden çok etkilenirdim. Oyun alanlarımız çevremizdeki derelerin killi topraklarıydı. Arkadaşlarımla kilden mimari yapılar (köprü,ev) hayvan ve insan figürleri yapardık. Şimdilerde bu eski oyunları hatırlayanlar azdır, çelik çomak oynardık. Hayvanları tarardık ve yünlerinden top yapıp oynardık. Bütün oyun aletlerimizi de doğal malzemelerden kendimiz yapardık. İlkokul birinci sınıfta Ayzın hocamız ve diğer öğretmenler voleybol oynarlarken benden onların resimlerini çizmemi isterdi. İlkokul ikinci sınıftan itibaren natürmort resimleri yapmaya başlamıştık Desenim arkadaşlarım ve öğretmenim tarafından çok beğenilirdi ve yaptığım resimler ve çizimlerim her seferinde okulumuzun panosuna asılırdı. Ne zamanki resmimin çizim işi tamamlanır, hemen boyama işlemine geçerdik, o boyama kısımdan, sınıf öğretmenimden hep eleştiri alırdım. Üçüncü sınıftan sonra öğretmenimiz değişti. Rahmetli Ahmet Öztunç esprili bir şekilde, desenimin güçlü olduğunu fakat renge pek girmememi söylerdi. İleride heykeltıraş olacağımı anlamış olsa gerek. Orta okul ikinci sınıfın başından itibaren ebe hemşireolarak Burdur’a tayini çıkınca, 1976 yılında Burdur’a taşındık. Bu arada babam Almanya’da çalıştığı için, yılda bir ay görebiliyorduk. Bizim Türkiye’de okumamızı istemişti. Arif Abim çok iyi resimler yapardı ondan da çok etkilendim. İlkokul öncesi Atatürk portreli heykeller yapardım. Bir yıl Burdur’da kaldıktan sonra orta üçüncü sınıfı Ankara Etlik Ortaokulu’nda tamamladım. Liseyi de Etlik Lisesi’nde bitirdim.
Erzurum’da Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kurulmasındaki amaç ve oluşum öncesi yarattığı ihtiyaç nedir? Kuruluş sürecinde bizimüniversitenin diğer üniversitelerden farkınelerdir acaba?”.
-Atatürk’ün isteği üzerine, Atatürk Üniversitesi’nin kuruluşu 1957 yılında gerçekleştirilmiş, 61 yıllık birikimi, kurumsallaşmış alt yapısıyla bölge üniversitelerinin kurulmasına öncülük yapma misyonunu yerine getirmesiyle, batı illerindeki üniversitelerimizin kuruluşuna da önemli katkılar sağlamış öncü bir üniversitedir. Yine de bu birikimleri bünyesinde barındıran Atatürk Üniversitesi’nde, sanatsal alt yapı ve ortamını oluşturmak çok kolay olmamış, ancak, otuz iki yıllık sancılı bir süreçten geçerek bugünkü birikimlere ulaşılabilmiştir. Ülkemizde Güzel Sanatlar eğitiminin verildiği ilk kurum, Güzel Sanatlar Akademisi olmuş, akademiye alternatif olarak Başkentte, sanatçı öğretmen yetiştiren Gazi Eğitim Enstitüsü, Cumhuriyet’ den sonra, 1926’lı yıllarda kurulmuş ve bu iki kaynak, ülkemizde sanatın yaygınlaşmasına önemli katkılar sağlamıştır. 1957 yılında da Bauhaus anlayışıyla, Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi, ülkemiz sanayisinin üretmiş olduğu endüstriyel ürünlere estetik biçim kazandırmak ve sanayimize yaratıcı tasarımlar verebilecek elemanları yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Bölgenin bu ihtiyacı; 1980 sonrası Yök’ün almış olduğu karar doğrultusunda, her üniversite bünyesinde Güzel Sanatlar Fakülteleri kurulmaya başlanmasıyla birlikte, Atatürk Üniversitesi’de 1992 yılında, bu yasadan yararlanarak Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kuruluşu gerçekleştirilmiştir. Anadolu’nun doğusunda, zengin kültürel bir geçmişe sahip Erzurum’da, Plastik Sanatlar alanına büyük gereksinim duyulmuş, kurulan fakülte, bölgenin sanatsal anlamında beslenebilmesi için, eksik kalan bu sanat boşluğunun doldurulmasında önemli katkı sağlamıştır. Bölgesinde, öncü konumuyla, İpekyolu üzerinde yer alması ve Kafkas ülkerine de geçiş konumunda bulunmasıyla, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, hala önemli bir misyonu elinde bulundurmaktadır. Bu amaç doğrultusunda 1999-2000 yıllarında Heykel Bölümü’nü kurma görevini üstlenerek, lisans ve yüksek lisans programına öğrenci alımıyla eğitim ve öğretime başlanmıştır. İlk mezunlarını da 2004 yılı Haziran ayında ve bu sene de yirminci dönem mezunlarını vermiştir.
Ülkemizin Doğusunda, çağdaş sanat üretme sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Kolay ve zor yanları neler olmuştur?
-Anadolu’nun Doğusunda sanayinin gelişmemesi, bu bölgedeki toplumların sosyo-ekonomik yapısının gelişimini de olumsuz yönde etkilemiştir. Ekonomisi gelişmeyen toplumlarda sanatın gelişmesi de mümkün olamamaktadır. Heykel sanatında geri kalmışlığımız incelendiğinde, bunun toplumumuzun sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel yapısından kaynaklandığı görülecektir. Bir sanatçı ne kadar iyi yetiştirilirse yetiştirilsin eğer sanatını uygulama alanı ve olanağı bulamıyorsa, diğer ekonomileri gelişmiş ülkelerdeki gibi sanatsal bir gelişim düşünülemez. Sanata arz talep olmadan, toplumların sanatçıları çoğalamaz ve sonuçta o dalın özgün, çağdaş ürünleri de yaratılamaz. Heykel Bölümü, plastik sanatların içinde, sorunları en zor ve en ağır olan bölümlerden birisidir. Bu nedenle ülkemizde heykel sanatçısı sayısı, sanat tarihinin her döneminde diğer plastik sanat dallarına göre daha az olmuştur. Bir de ülkemizin bu dalın gelişmesi için olumlu bir ortamının olmayışı, bizde heykeltıraş sayısını iyice azaltmıştır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen fakültemiz heykel bölümü sürekli kendini yenileyerek ilerlemesini ve gelişimini sürdürmektedir. Heykel Bölümü dört yıllık eğitimi süresince temel dersler olarak, Desen, Modelaj, Teknik Çizim Perspektif, Morfoloji, Atölye, Türk Dili, Temel Sanat Eğitimi, Genel Sanat Tarihi derslerini alarak heykel alanında becerilerini geliştirmektedirler. Heykel alanında çeşitli teorik dersler alarak mesleki anlamda bilgilerini artırırlar. Bu derslerin yanı sıra Sanat Tarihi, Türk Sanat Tarihi, Çağdaş Sanat ve Yorumu, Estetik ve mitoloji gibi teorik derslerle desteklenirler. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu üç boyutlu, iç mekân ve dış mekan tasarımı yapabilen heykeltıraş adaylarının yetiştirilmesi, Heykel bölümümüzün önemli misyonları arasında yer almaktadır.
Sanatın Toplum üzerine etkisi nasıl olmuştur?”.
-Toplumların ve kentlerin çağdaşlığını belirlemede sanat çok önemli bir yer tutmaktadır. Eğer yaşadığınız kentin meydanlarında heykeller yoksa, o kentin çağdaşlığından söz edilemez. Yeni eserler ortaya koyarken yaşadığımız toplumun olguları çok önemli bir yer tutmaktadır. Bir sanat yapıtını oluşturmada sanatçı sürekli halkla iç içedir. Sanatçı yaşadığı toplumun kültüründen beslenir, bundan dolayı, sanatçıyı içinde yaşadığı toplumdan ayrı düşünmek olanaksız olsa gerek… Bir sanatçı içinde bulunduğu toplumunun lokomotifi durumundadır. Sanatçı yapıtlarını ortaya koyarken toplumdan gelecek olumlu-olumsuz eleştirileri düşünmek durumunda olamaz… Sanatçıların, toplumları kendilerini anlasın diye sanat yapma zorunluluğu olamaz. Böyle olduğunda o toplumda bir ilerlemeden söz edilemez. Yaşadığımız çağda, teknolojik gelişmeler o kadar hızla gelişmektedir ki, bazen sanatçılar toplumların yakaladığı seviyenin gerisinde bile kalabilmektedirler.
Sanatınızı duyurabilmek, paylaşmak için yaşadığınız ve problemler nelerdir?”.
-Heykel Bölümü’nün doğası gereği alanla ilgili çeşitli sanatsal faaliyetlerin yapılması, sergiler açılması, bilimsel yayınların arttırılması için; öğrencilerimizin sanatsal kimliğini geliştirebilmek için atölye ortamında sürekli olarak çalışmalar yapılmış sürekli olarak da yapılmaktadır. Öğrencilerimize sanatı sevdirmek, sanatçı ruhunu aşılamak için sevgi ve saygı ortamında, temel kurallara dayanarak, deneysel atölye çalışmalarıyla, yeteneğin gelişimini sağlayarak, öğrencilerimizin, yaratıcı gücü ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bir yandan da, sanat eğitimcisi ve heykel sanatçısı kimliğimizle, sürekli kendimizi yenileyip yeni düşünceleri ortaya koyarak, üretmek durumundayız. Sanatçı ve sanat eğitimcisi misyonunu sürdürebilmek ve var olmak için çok çalışmak durumundayız.Heykel Bölümü Lisans mezunlarını, serbest yaratıcı tasarımcı, serbest sanatçı, özel ve kamu kuruluşlarında sanat danışmanı, kütüphane ve müzelerde restoratör, güzel sanatlarla ilgili eğitim ve araştırma kurumlarında akademik eleman, üniversite ve yüksekokullarda da seçmeli sanat dersleri sorumlusu ve eğitmeni olarak hazırlamaktayız.
Yirminci yüzyılın başlamasıyla, ortaya çıkan akımlar ve Teknolojideki yeniliklerin Çağdaş Sanat üzerine etkilerini ve kendi yapıtlarınızla ilgili düşüncelerinizi açıklar mısınız?
-Modern çağda özellikle fizikte yapılan buluşlar, atom çekirdeğini parçalama ve zaman-mekan kavramlarının bilime girmesi, bilimde yaşanan soyut gelişmeler olduğunun en iyi örnekleridir. Atom çekirdeğini parçalama, madde kavramı enerji kavramıyla yer değiştirmiştir. Katılığı olan madde artık çözümlenmiş, elle tutulan gözle görülen katı madde olmaktan çıkmıştır. Böylece nesnelere dayalı fiziğin yerini kuvvete dayalı fizik almıştır. Çağdaş sanatı böyle soyut bilim tablosu içerisinde düşündüğümüzde, modern sanatın çağına ve çağının bilimsel evren tablosuna uyum sağlamış olduğu görülür. Bilim ve sanat birbirlerine kaynaklık ederek birbirlerini doğrudan etkilerler.XX.yüzyıl bilimde yeni buluşların yapıldığı, teknolojinin büyük bir hızla geliştiği, düşün alanında birçok fikirlerin çarpıştığı, korkunun yıkımın yaşandığı bir dönem olmuş, bütün kurumlarıyla geçen yüzyılın gerçeklerinden farklı olan bu dönemde geçmişin değerleriyle yaratılacak sanat formu çağın gerçeğini, anlayışını ve ruhunu yansıtamayacaktır. Bu bilinçle sanatsal alatımda yeni arayışlarla, değişik formlar ortaya çıkmıştır. Bu gereksinimlerden de, Kübizm, Fütürizm, Konstrüktivizm, Dadaizm vb. sanat akımları birbirine tepki olarak varolmuşlardır. XX. yüzyıl başlarından günümüze, heykel sanatında karşılaşılan yeni araç gereç zenginliği ve plastik arayış çeşitliliği, daha önceki hiç bir dönemde karşılaşılmamıştır. Geleneksel heykel anlayışı; ahşap, taş, kil gibi doğal gereçlerin biçimlenmesi ve metal döküm esasına dayanmaktadır. Antik Çağdan xx.yüzyıla kadar, heykel sanatında, yontu ve modelaj tekniğinin kullanımı ve isimlerini sıraladığım malzemelerin imkânları doğrultusunda yontular ortaya konulmuştur. Teknoloji ve sanat bağlamı açısından, fütürizm ve konstrüktivizm heykel sanatında yeni yaratma alan ve olanaklarının kapılarını açarken, geleneksel monoton konulardan kurtulma, yeni değerlerin yeni konularla ve yeni teknolojik materyallerle yaratılacağı, özgür bir yaratmanın ancak figürden ve sipariş edilmiş konulardan uzaklaşılarak gerçekleştirilebileceğini ortaya koymuştur. Mekân ve zaman algılaması, çizginin yalnız nesneleri betimleme aracı olmadığı, nesnelerin gücünü, enerjisini vurgulayan eleman olduğu, derinlik ve saydamlığın mekân fikrini vermekte monolitik bir volümden daha elverişli olduğu, statik ritimlerin başlı başına inşacı elemanlar olmadığı gibi eskiye göre farklı plastik düşünceyi de beraberinde getirmiştir. Böylelikle, yaratıcı düşünceyi belirli teknik, konu ve plastik değerler içinde sınırlayan geleneksel yapı ortadan kalkmış, çağın her türlü bilimsel ve teknolojik buluşlar birer yaratma aracı olarak görülmeye başlanmıştır. Bilimlerarası ilişkileri, bilim ve sanatın karşılıklı etki ve bağlantılarını inceleyen sibernetik bilimi, tüm görsel ve teknik araçları çağın sanatçısının hizmetine sunmuştur. Coğrafyanın, deniz bilimlerinin, botaniğin, minerolojinin ve diğer bilim dallarının buluşları ve imkânları sanatsal yaratmada yeni açılımlar sağlamaya başlamıştır. Yaratma sürecinde teknolojik araçlar, sanatçının kısa bir zaman diliminde gerçekleştiremeyeceği yapıtları, gerçekleştirebilme olanağı sağlamış, yaratıcı düşüncenin önündeki tüm engelleri kaldırmıştır. Çağımızda teknolojinin tüm imkânları sanatçının ve sanatın hizmetine sunulmuştur. XX. yüzyılla birlikte teknoloji ve sanatta o kadar hızlı değişimler yaşanmıştır ki, akımlar birbiri arkasına ortaya çıkmış, bir sanatçının aynı anda birçok akım içerisinde yapıtlar verdiğine tanık olunmaktadır.Günümüz sanatçısı geçmiş dönemlerde ortaya çıkan bu akımların, bir anlamda takipçileri olmuştur. Çağdaş heykel sanatçıları, geçmişin bu birikimlerini kendi anlayışları doğrultusunda devam ettirmektedir. Modern Sanatın ortaya koymuş olduğu tüm ekoller benim sanat anlayışımın gelişmesinde mutlaka çok önemli katkılar sağlamışlardır. Figüratif soyutlama anlayışla yaptığım çalışmalarım da, kendi anlayışıma göre yapıtlarımdaki ayrıntıları ayıklayıp sadeleştirilerek, soyutlamalara gidilmiştir. Soyut anlayışla yaptığım çalışmalarımda ise, geometrik biçimler organik biçimlerle birlikte bir bütün içerisinde özümsenerek yoğun olarak kullanılmaktadır.
Heykelden bir araç olarak beklentiniz nedir? Genel olarak eğitimde gördüğünüz eksiklikler ve sizin kattığınız değerler neler olmuştur?
-Ortaya konulan sanat yapıtlarının, alıcıyla daha organik bir etkileşime geçmesi gerekmektedir. Yaptığımız heykellerin bir konusu, hikâyesi ve anlamı varsa onu araç olarak kullanabilirsiniz. Üç boyutlu sanatınızla, hem para kazanabilirsiniz hem de toplumsal ve sınıfsal olarak kendinizi tatmin edebilirsiniz. Bu süreç de sanatı bir araç olarak kullanarak, kendimizi ifade edebilmek -neyi anlattığımı- izleyiciye gösterebilmek misyonuna sahip olduğunu düşünüyorum. Sanat alımlayıcısının sizin değerinizi belirleyeceğini de ileri sürebiliriz. Sanatçılar, belirli bir kavramı ortaya koyarken biçime yüklenen anlamların izleyici tarafından en sade ve etkin biçimde algılanmasını beklerler. Sanat yaratıcısı olarak, izleyicinin bir yapıtın çevresinde olabildiğince çok vakit geçirmesini isterim. Üç boyutlu yontu sanatını, kendimi en iyi ifade edebildiğim alan olarak görüyorum. Yeni işler ortaya koydukça kendimle olan ilişkimi de yeniden ürettiğimi fark ediyorum. Yaşam da bu ilişki üzerinden biçimleniyor. Sanata olan ilgim ve beni üretmeye yönelten de budur aslında. Üçüncü boyutun olanaklarını zorlamak… Form-formül ilişkisi bağlamında, doğanın kendi kendine nasıl var olduğunu çözümlemek, kendi zihnimin de doğanın bir uzantısı gibi algılayarak onun düşünce biçiminin nasıl form haline geldiğini gözlemlemek beni çok heyecanlandırır… Yaratıcı deha, verilerin birbirleriyle olan iletişimlerinden oluşan ağlar… Öncelikle, boşlukta kendisine yer edinerek, dokunma ve görme gibi duyu organlarıyla deneyimlenebilen yontu, bu özellikleri sayesinde alıcıları üzerinde farklı etkiler yaratmaktadır. Üç boyutlu entellektüel objeler, sıradan nesnelerden farklı olarak işaret ettiği kavram ya da nesnelerden aldığı referanslar sayesinde de alımlayıcılara anlamlar aktarmaktadır. Yontu sanatından bir araç olarak beklentim, aktarmak istediğim düşüncelerin alıcılar üzerinde karşılık bulmasına olanak vermesidir.
Sanatta zamana bağımlı çalışmanın zorlukları nelerdir, bu konudaki görüşleriniziaçıklayabilirmisiniz?
-Zamana karşı yarışıyor olmak, sürekli gerilimi de beraberinde getirir, tabi ki sanatçılar üzerinde, zamanla yarışıyor olmanın olumlu etkilerinin yanısıra, olumsuz etkileri de fazladır. Sürekli yapıtınıza odaklanma zorunluluğu sizi oldukça rahatsız eder, zamanında sonuçlandıramama kaygısı sanatçıyı yıpratır.
En çok ve zevkle yaptığınız heykel çeşitlerinden örnekler vererek, nedenlerini bizlere anlatabilirmisiniz?
-Sempozyumlarda yaptığım serbest anıtsal çalışmalar beni oldukça mutlu ve tatmin etmiştir, ulusal ve uluslararası sanatçılarla birlikte aynı mekanda çalışıp yapıtlarımızı ortaya koymak, onlarla birikimlerinizi paylaşmak ülkemi temsil eden insan olarak beni,sürekli olarak son derece onurlandırmıştır.
En çok beğendiğiniz yerli ve yabancı heykel sanatçıları hakkındaki görüşlerinizi anlatabilirmisiniz?
-Yabancı sanatçılardan, Modern heykel sanatının doğuşuna emekleri geçmiş ve öncü nitelikte, önemli temsilcilerinden olan; AgusteRodin, Pablo Picasso, Henri Matisse, Henry Moore, Constantin Brancusi, Marcel Duchamp, Joseph Bouys, İsamuNaguchi gibi modern heykel sanatçılar, çalışmalarını çok beğendiğim ve etkilendiğim sanatçılar arasında yer alırlar. Cumhuriyet sonrası, çağdaş heykel sanatçılarımızdan Hadi Bara, Zühtü Müritoğlu, Şadi Çalık, Kuzgun Acar, İlhan Koman’ı, günümüz sanatçılarından ise; Mehmet Aksoy, Remzi Savaş, Ferit Özşen, Meriç Hızal ve Rahmi Aksungur’un yapıtları başarılı ve Çağdaş Türk Heykel Sanatı içerisinde de önemli bir yere sahip oldukları düşüncesindeyim. Ayrıca bu sanatçılar, ortaya koymuş olduğu yapıtlarla, Çağdaş Türk Heykel sanatının gelişimine de çok önemli katkılar sağlamışlardır.
Türkiye'deki toplumsal ve politik heykel algısına ait düşünceleriniz nelerdir, açıklayabilirmisiniz?
-Geride bıraktığımız yüzyıla kadar Türkiye'deki toplumsal ve politik heykel algısı anıt heykeller üzerinden oluşmuş, bunlar daha çok Atatürk heykelleri olmak üzere, bulunduğu şehrin sembolünü yorumlayan meydan heykelleri olarak karşımıza çıkmıştır. 1950'lerden itibaren ise, çağdaş heykeller sokaklara inmeye başlamış; ancak bunların pek çoğu ortadan kaldırılarak yok edilmişlerdir. 1973'te, Cumhuriyet'in 50. yılı anısına sipariş edilen yirmi heykel de olmak üzere; Ayşe Erkmen'in Tünel'deki “Açık Sütun” heykeli, Kuzgun Acar'ın Ankara Gima Binası’ndan sökülen “Türkiye” heykeli, Remzi Savaş’ın Ankara Sakarya Parkı’ndan sökülüp eritilen çalışmaları bunlardan yalnızca birkaçıdır. 2000’li yıllarla birlikte İstanbul’da faaliyet göstermeye başlayan bazı sanatsal oluşum ve etkinlikler, kamusal alana taşan sergi ve bienaller, kamusal alan konusunda bize alternatif bakış açıları sunmuşlardır. Bunlardan, kamusal alanın her an yeniden üretilmesi ve yeniden ele geçirilmesi gereken bir mücadele alanı olduğunu savunan Kamusal Sanat Laboratuarı ile insani bir ölçeğe işaret eden yayayı ölçüt alan İstanbul “Yaya Sergileri”, ülkemizde katı heykel algısının kırılmasında önemli rol oynamıştır. Türkiye’de heykel sanatının kulvarı zor bir alandır. Ayrıca toplumumuzda heykel kültürümüzün ne derece gelişmişliği de sorgulanmalıdır. Toplumsal olarak sanatçılara düşen önemli bir görev ise, bir bütün olarak birbirlerini destekleyerek, üretkenliklerinden hiçbir şey yitirmemelidir. Ülkemizde politikanın ve toplumsal olayların heykele dahil olduğu alan kamusal mekanlara dikilen anıtlarda kendini gösterir. Heykel sanatı toplumsal olayları ve politik tavrı kesinlikle bünyesinde barındırmamalıdır. Ancak propaganda aracı haline gelerek değil, eleştirel ve bilgi aktaran bir yaklaşımla gerçekleştirilmelidir. Güncel olayları işleyebilmek ve heykelin konusu haline getirebilmek için yaşanan toplumsal ve politik gelişmelerin yakından takip edilmesi gerekir. Özellikle günümüz Türkiye’sinde yaşanan onca siyasi ve toplumsal olayların sanatın konusu haline gelmesi gerekmektedir. Biçimin ve kompozisyonun etkin rolünün dışında, heykeltıraşların toplumsal, sosyo-kültürel ve politik konulara ağırlık vererek kendi düşünce ve görüşlerini üç boyutlu yontu diliyle izleyicilerle paylaşmaları gerekir. Politik heykel alanında Türkiye ne yazık ki çok verimli bir ülke olmayı başaramamıştır. Anıtlar daha ziyade Kültür Bakanlığı’nın ve yerel yönetimlerin siparişleri şeklinde, sanatsal kaygılar olmadan yapılmış, galerilerde de heykel, ticari meta olarak, satışa yönelik üretilmiştir. Ülkemizde üç boyutlu yontu sanatı alanında böyle bir boşluğun olduğu görülmektedir. Önemli çağdaş yontucularımızdan, Kuzgun Acar, İlhan Koman, Mehmet Aksoy ve Rahmi Aksungur’un toplumcu çalışmalarını da unutmamak gerekmektedir.
Türkiye'de kamusal alan heykel çalışmaları arasında sizlerin beğendiği çalışmalar varmıdır?
-Kentlere insanlar birçok yontular ortaya koymaktalar, ancak bu yontular belli bir danışma kurulu ve komisyondan geçirilerek yapılmalı, kenti yönetenlerin beğenisine bırakılmamalıdır. Yapılan yapıtlar çağın sanat anlayışlarını da yansıtmalı, ancak kentlere yaptırılan çoğu yontular, tarihi kentin zengin kültürel kimliği altında ezilmiş olarak durmakta olduğuna tanık olmaktayız... Yaptırılan bu yontuların çoğu, profesyonellikten oldukça uzak, amatör kalmış oldukları düşüncesini taşımaktayım. Bu yontular konulduğu mekânla hesaplaşmadan alana konuşlandırıldıkları için, ne olduğu pek belli olmayan ve plastiklik zenginlikten oldukça uzak kütle yığınları gibi o konulmuş olan mekânlarında durmaktadırlar. Ancak, Kamusal alanlara çağdaş çalışma yapan sanatçılarımızdan, İlhan Koman yarattığı, “Akdeniz” heykeli, Kuzgun Acar’ın IMC çarsısındaki “Kuşlar” heykeli, Mehmet Aksoy’un, Borsa binasının önüne taştan biçimlendirdiği, “Ayı-Boğa” heykeli ve İzmir Selçuk’ta mermerden yontarak gerçekleştirdiği “Kurtuluş Yolu” Anıtı, Rahmi Aksungur’un Ankara Atatürk Orman Çiftliği içerisinde mermerden yontarak uyguladığı, “Cumhuriyet Tarihi” düzenlemesi, açık alan heykeli adına gerçekleştirilmiş başarılı örnekler arasında varlıklarını sürdürürler.
Sizin Kamusal alanlara yaptığınız çalışmalarınız varmıdır? Gelecekte kamusal bir heykel çalışması yapmak gibi bir hayaliniz bulunuyormu?
-Uluslararası Sempozyumlarda ortaya koyduğum yontularım bulunmaktadır. Bodrum kent meydanında “Halikarnas Prensi-Ada” adlı çalışmam, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi iletişim Fakültesi yanındaki “Selçuklu Anadolu Kadını”, Adana Seyhan nehri kenarındaki parkta“Adana’da Zaman” heykeli, Antalya/Alanya’da Cuma pazarı kavşağında“Basamak-Kapı” heykeli, Bodrum Aspat’da,“Aspatlı Kız” heykeli, Edirne Trakya Üniversitesi Kampüsünde, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün önünde” “Doğan güneş Büyük Atatürk” heykeli, mimarlık Fakültesi binasının girişinde“Edirne’li kız” heykeli, Erzurum Atatürk Üniversitesi giriş kapısında“Çift Başlı Selçuklu Kartalı” Heykeli, rektörlük binasının önünde “Çift Başlı Selçuklu Kartalı” heykeli, Erzurum Atatürk Üniversitesi Yurtlar köyü, “Selçuklu Çift başlı kartal” heykeli, MNG karşısı “Dört başlı Selçuklu Kartal” heykeli, Köprüköy “Sarıkamış Şehitleri Anıt” heykel kompleksleri,Malatya Battalgazi ilçesinde, “Güneş Saati-çift başlı kartal” , Malatya İnönü Üniversitesi “Türk Bilgeler Sempozyumu- Hacı Bektaş_ı Veli Heykeli” ve Turgut Özal Üniversitesi “Battal Gazi’li Kız” heykeli, Van Erçiş ilçesinde, Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi Kampüsünde“Lefkoşa’da Zaman” heykeli, İstanbul/ Sarıyer İlçesi Cem evi binası önünde “Hacı Bektaş_ı VeliHeykeli”,Büyük Çekmece Belediyesi “Atatürk” heykeli, Ordu Üniversitesi Boztepe de figütatif“Ordulu Kız” heykeli, Giresun Üniversitesi, Görele Güzel Sanatlar Fakültesi binası önünde, “Giresun’lu-Amazon Kadın”heykeli, Sakarya, Sapanca’da “Sapanca’lı Kız” “figüratif “İsimsiz” heykeli ve daha birçok ilimizde, Kamusal çalışmalarım bulunmaktadır. Yine gelecekte, eski Bir kentin meydanına ya da, bir ara sokağına heykel yapma düşüncelerim bulunmaktadır; “Ben buradayım” diye bağırmayan fakat orada yaşayan yontular. Benim hayalim sadece kendi düşüncelerim değil, insanların düşüncelerinden de yola çıkarak Türkiye’nin çok kültürlülüğünü yansıtan birçok yontular gerçekleştirmektir. Her idealist yontucunun bir ütopyası olmalıdır. Benim için kamusal yontu-açık alan heykeli, sadece bir refüjün ortasına ya da bir parkın köşesine dikilmiş dikey bir plastik yontu değil, ortaya koyacağım yapıt; “bulunduğu kentin, çevrenin belleğiyle hesaplaşan, fiziksel ve düşünsel alışverişi olan, günlük yaşamın bir parçası haline gelerek bireylerin aktif katılımını sağlayıp üzerinde dolaşabildikleri ya da dinlenebildikleri özgün bir yapı olmalıdır. Bu yüzden kalabalığın yoğun olduğu bir meydanın kendisini, geçmiş birikimiyle birlikte ele alıp, heykel gibi yontarak düzenlemeyi hayal ederim.”
Bir heykel sanatçısı ve akademisyen olmanın özellikleri nelerdir? Bir heykel sanatçısı nasıl olunur?
-Öncelikle bu alanda kalıcı olabilmek için, mesleğimizi çok çok sevmemiz gerekiyor. Çağımız sanatçısı bireysel hareket etmek zorunda olduğu için, iyi bir donanıma ihtiyaç bulunmaktadır. Sanat alanında yeteneğin katkısı yüzde birdir, geri kalanın yüzde doksan dokuzu çalışmadan geçmektedir. Yontularımla alanlarda var-olabilmek, çok çalışmak sürekli kendini yenilemek, dünyada olup biten her şeye, algılarımızı açık tutmamız gerekiyor. Alt yapıyı iyi oluşturup çerçeveyi altyapımızı, sanatsal bilgiyle doldurmamız gerekiyor. Yontucu Entelektüel bir birikime sahip olmalı, tek yanlı araştırma yapmamalıdır. Her konuda okuyup bilgi sahibi olan bir kişi daha yaratıcı olacaktır. Çağımızın genç sanatçı adayları, her zaman için, çağdaş ve yeni gelişmelere, yeniliklere açık olmalıdır.Antik dönem geçmiş zamanlardaki ortaya konulan çoğu yontularda birinci derecede sanatçının sorunu; kütlenin düzenlenmesi veya planlanması ile, yani katı formla ilgilidir. Afrika, Hindistan, Yunan, Meksika, Mısır, Ortaçağ ve Rönesans yontusuna bakıldığında sanatçıları en çok ilgilendiren şeyin, kütlelerin şekillendirilmesi olduğu gözlenmektedir. Çağımızdaki yontucunun sorunları daha da farklılaşmıştır. Sanat artık bireysel bir ifade biçimine dönüşmüş durumdadır.Her insanın kendine ait bir konuşma dili nasıl mevcutsa, sanatında evrensel olan bir dili vardır. Bu bir insanın imzası sesi gibidir. Kendine aitlik, özgün, dünyaya bakıp kendi görüşüyle yorumlamasıdır. Genç bir sanatçı adayının, plastik dili ortaya koyacağı bütün işlerinde hissedilmelidir. Bir yapıtın kendisi görsel olarak izlendiğinde sanatçısı hakkında bizlere bilgi verir. Çoğu sanat yapıtlarının hangi sanatçıya ait olduğunu sanatçıları tanımasak da, işlerindeki kullanmış olduğu plastik anlatım dilinden tanıyabiliriz. Onun için hangi çalışma olursa olsun sanatsal ifade biçimimiz hep aynıdır değişmezdir ve bu bütün genç sanatçı adayları için de değişmemelidir. Biçimin bir dili vardır. Bir biçim kimi zaman başka bir düşünceyi çağrıştırabilir, yeni etkilenmelere yol açabilir ve sanatçıyı harekete geçiren başlangıç düşüncesi her zaman için, yeni düşünceler doğurabilir.Yontucu, doğmaya çalışan yeni düşüncelere her zaman açık olan kişidir. Dolayısıyla, tıpkı bir tohumun filizlenmesi gibi gelişip olgunlaşan bir izlenim ya da etkilenim, kişiyi ve dünyasını karşılıklı bir ilişkiye sokan süreç sonunda, bilinçli bir çalışmayla desteklenerek yavaş yavaş billurlaşıp bir nesne aracılığıyla somutlaştıklarında hiçbir nesneye gerçekte benzemeyen ve adeta tüm dünyayı anımsatan birer varlık haline gelirler. İşte içsel sorgularını yol boyunca karşısına çıkan yeni düşüncelerle, oluşlarla zenginleştiren sanatçı böyle bir oluşum içinde umuda giden yol öz yaşamla birleşerek kendi içinden geçen bir yolla kesiştiğinde, kimi zaman bir daireyi “Uzamın Yolcusu”na dönüşmesini sağlayacak, kimi zaman da bir yerden başka bir yere gitmenin, bir düzlemden başka bir düzleme, geçişin simgesi olarak gök ile yer arasında “basamaklar” aracılığıyla bir köprü kuracaktır.
Bizim meslekler bire bir eğitimi gerektirdiğinden, genellikle usta çırak iletişimiyle sanat eğitimi süreci devam eder. Çalışkan öğrenci hoca tarafından sürekli desteklenerek ödüllendirilir. Heykeltıraşlık mesleği diğer mesleklerden biraz daha fazla özveri ister. Bu mesleği sanat eğiticisinin öğrencisine sevdirmesi gerekir. Bu da hocanın güçlü bir sanatçı olmasından geçmektedir. Öğrenci hocasına inanmadıkça öğrenciden başarıda beklenemez. İyi bir sanat eğiticisinin, iyi bir yaratıcı sanatçı olması gerekmektedir. Aksi takdirde başarılı sanatçı adaylarını yetiştiremeyebilirler. Heykel, bir galeri mekânına bağımlı olmayışıyla zaten önemli bir yerde durmaktadır. Formun, onun birincil özelliği ve önceliği olduğu algısının kırılmasıyla daha özgür bir alana taşındığı ileri sürülebilir: Heykel sanatı, ülkemizde resimden sonra evlere yavaş yavaş girmeye başlayarak yaşamamızda yerini alıyor ve bilinçli olan izleyici kalitesi artmaya başlıyor. Kaybettiği anlamlar ise giderek hak ettiği yeri bulamıyor. Öncelikle heykel sanatının adı, heykel kavramı son 20-30 yılda inanılmaz derecede esnetilmiş ve genişletilmiştir. Çağdaş sanatın birçok örneği ve anlatım dili heykel kategorisine dâhil edilmiştir. Heykel sanatçısının çoğu zaman içsel bir sorgu ile başladığı çalışmalarında yaratıcı sürecin başlangıcını oluşturması açısından, yaratıcı karşılaşma anının yoğunluğu, ilk hareket öyküsünü en önemli faktörlerinden biri olmakla birlikte yaşam, birikim, deneyim, gerçek, duruş gibi kavramların eşlik ettiği yolculuk sonunda bir düşüncenin biçimlenişindeki yerini alabilmesi ancak, çalışma süreci içerisindeki yapıtın oluşumu ile birlikte söz konusu olmaktadır. Artık heykel geleneksel anlamda, sadece mermerden ya da bronzdan üretilmiş üç boyutlu figüratif ya da soyut bir kompozisyon tanımının çok ötelerine ulaşarak, geçmişin biçimlerinden aşama aşama evrimleşmiş, bu dönüşüm, yaşanan her yüzyılın getirdiği yenilik ve değişimlerin sonunda kaçınılmaz olmuştur. Gelinen bu noktada heykel sanatının ele aldığı konular da farklılık ve çeşitlilik göstermeye başlamış, yüzyıllarca figüratif biçimle ortaya konan heykel örnekleri, toprağa çizilmiş geçici patikalar olarak da karşımıza çıkmaya başlamıştır. Bu anlam ve biçim kaymaları, heykeli kendini çağın gerekliliklerine göre yenileyen, tazeliğini koruyan bir anlatım dili olmasını sağlamaktadır. Heykel Sanatı, günümüzde çok büyük bir dönemeçten geçmektedir. Post modernizm ile heykel, ya tamamen değişecek ve güncel çalışmaların arasına karışıp evrim geçirecek ya da klasik kurallara bağlı olarak üretilen akademik heykelin değeri daha da anlaşılacaktır. Akademik heykel eğitimi, heykel sanatının geldiği noktada çok önemli birikimleri öğrencilerine aktarmaktadır. Akademik olarak, tabi ki bir alt yapı eğitim verebilmek için bazı kurallar gerekmektedir. Aksi bir durumda eğitim vermek olanaksızlaşır. İşte bu yontuya ait durumlar da binlerce yıllık heykel sanatına ait bazı genel geçer kurallardan oluşmaktadır. Kompozisyon, orantı, denge, form bilgisi gibi konular. Bunlar heykel yaparken bizlere yardımcı olan önemli donelerdir. Günümüzde, bir yandan da gelişen yeni sanatsal formlar var. Güncel sanat anlayışı, yontunun alanlarını da genişletmiş, sanatçıları daha da özgürleştirmiştir. Bu durumun, modern heykel sanatına katkısı olacaktır. Düşüncenin forma yansıması noktasından bakılacak olursa; modern-post modern yaşam durmadan kabuk değiştirmektedir. Arabadan, cep telefonlarına kadar yepyeni tasarımlar hayatımızı ve beğenilerimizi biçimlendirmektedir. Toplumun formla ilişkisini derinden etkileyen ve bu mekanikleşen yaratıcı mekanizmalar, hayatı hızla değiştirmekte, sanatçının hayata katabildiği ve kabul gören formların, var olan düzenin ortaya koyduklarının yanında yok gibi durmaktadır. Kamusal alanlara konulan yapıtlar, politik bağlamdan koptukları oranda süs eşyasına dönüşmekte, yaratıcı insanların sınırlarını resim ya da heykel olarak adlandırmaktan çok yeni ifade araçları melezleyen deneyen anlayışlar sayesinde şekillenmiş olduğu düşünülmektedir. Heykelin bir sanat olarak varlığı yok gibidir; buna karşı, sanatın kendini yeniden var ederken heykelin form ve mekânla olan ilişki temeli ve birikiminden faydalanması, yontunun kendini yeni tanımlar üzerinden inşa etmesini olanaklı kılmaktadır. Bugün için her alanda olduğu gibi yontu alanında da hızlı bir değişim söz konusudur. Teknolojik ve bilimsel alanlardaki gelişmelerin gerçeklik algıları üzerinde yarattığı değişimleri ve üretim aşamalarında sağladığı yeni imkânları, heykel sanatı için kazanımlar olarak kabul edebiliriz. Bireysel olarak üretim sürecinde daha kusursuz sonuçlar elde etmek için, teknolojinin sanatçılara sağladığı imkânlardan yararlanabildiği ölçüden daha fazlasından yararlanmak gerekmektedir. Bu durumun konu seçimi olarak da sanatçıyı daha fazla besleyeceği gerçektir.Heykel sanatında yeni akımlar ve üretim imkânları ortaya çıksa da öncekiler varlıklarını bir şekilde sürdürmeye devam ediyorlar. Bu anlamda üretilen yeni anlamları kayıplar olarak değil de yontu anlamında kazanımlar olarak kabul edilebilir.
Sanat eğitimi veren kurumlar, geleceğe dönük sanatçı adaylarını nasıl hazırlamalıdır? Bu alanda yetişen genç sanatçı adaylarına yönelik önerileriniz neler olabilir?
-Sanat eğitimi veren kurumlarda uygulanacak eğitim, sanatçı adayına daha sonra kıramayacağı akademik kalıplar yerine, düşünme ve yaratmada çok yönlü seçenekler vermeli, geçmişin ve günümüzün sanatını çözümleyen, araştıran insanlar olarak yetişmelerini sağlayacak doğrultuda gerçekleştirilmelidir. Bu tür bir donanımla yetişen sanatçı adayları, sanat serüvenine atılma cesaret ve inancını kendinde bulabilecektir.
Erzurum Atatürk Üniversitesi G.S.F. Heykel Bölümü olarak, bölgenizde ve ülkemizin değişik il ve ilçelerde,lisans ve lisansüstü öğrencilerinizle birlikte heykel sergilerinizdendesözedebilirmisiniz?
-Şehrimizde ve bölgemizde buzdan ve atık malzemlerden ve geleneksek heykel malzemelerinden oluşturulan ve sergilerimizi organize eden bizim tümbölüm hocalarımızın ve lisansüstü öğrencilerimizin çalışmalarının bir arada sergilenen eserleri, doğunun merkezi konumunda bulunan Erzurum’daki, ortaya konulan tüm sergilerimizde yer alan modern anlayışta ortaya konulan heykele ait çalışmalar, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Heykel bölümünü her zaman için başarılı bir biçimde temsil etmiştir ve bundan sonrada aynı tutarlılıkta ve kalitede devam edeceğine inancım tamdır. Sonuç olarak diyebiliriz ki, çağdaş sanat eğitimi, insanoğlunun, çağının kültür düzeyini zenginleştirmesinde katkıda bulunan, hayatı olumlu yönde geliştiren kutsal bir uğraş olmaya devam etmektedir.
Prof. Dr. Mustafa BULAT’ınHeykelÇalışmaları;
Edirneli Kız isimli yapıtta, insan gerçeğinin değişmeyen özü ve tarihsel yansımaları, heykel çözümlemelerinde, soyutlamacı ve özgün bir form anlayışı içerisinde, kütleye bağlı kılınarak sadeleştirilmiş, salt formlara ulaşma arayışı olarak açıklanabilir. Bu olgu çerçevesinde, ağırlıklı olarak kadın teması üzerinde durulmuştur. Soyutlamacı anlayışla taş biçimlemesi yapılırken, malzemenin özelliği ön plana çıkarılmaya çalışılmış, çalışmada detaylardan arınmış yüzeyler, ışığı depolaması sayesinde dinamik bir görünüm kazandırılmış, figür ayrıntılarından arındırılmak suretiyle kütle etkisi güçlendirilmiş ve bu sayede çalışma anıtsallığa götürülmüştür. Amblem ya da fetiş özelliği gösteren formlara bağlı simetrik biçimlere ağırlık verilmeye çalışılmıştır
Görsel 1-1 Mustafa BULAT, “Edirneli Kız”, ,II. Uluslararası Trakya Üniversitesi İlhan Koman Heykel Sempozyumu, Edirne,360x140x130cm,Mermer, 2008
Açık alan için yapılan heykel tasarısında, fiziksel tasarım ilkelerini oluşturan öğeler; Birlik, ölçek, uyum, denge, simetri, ritim ve zıtlık olarak sıralanabilir. Birlik ‘’Unity’’, tasarımı oluşturan elemanların birbirleri ile ilişkisiz ve dağınık olmaması durumudur. Özelikle kamusal mekâna ait bu tasarım elemanların görsel çeşitliliğinden öte görsel bir birlik oluşturmaya çalışılmıştır. Oran ‘’Proportion’’, tasarımı oluşturan elemanlardan birinin ölçü, konum ve miktarının diğer çevresel elemanlarla karşılaştırılmasıyla ortaya konulmuştur. Bu tasarımdaki eleman ya da birbirleri ile ilişkili elemanlar, birinin kompozisyonda baskın olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Heykel çevre ilişkisi, tasarımda baskın öğe olarak ele alınan ‘’Selçuklu Çift Başlı Kartal’’ figürü etrafında kamusal yapıların yer aldığı bir kampüs yerleşkesi alanı içerisinde, anıtsallık bağlamında ele alınıp plastik açıdan sorgulanmıştır
Görsel 2- Mustafa BULAT- Çift Başlı Kartal, Tırnanma Duvarı,12x24x8 m, Polyester, 2009,
Biçim, günlük yaşantıda örnekleri görülmeyen nesne ve formlarda, yanılsamacı estetiğinin zengin çağrışımlarıyla örülü, öncelikle malzemenin özelliklerini öne çıkaran, anlatımcılıktan uzak ve yalın olan formlar görülmektedir. Bir heykelde öz formu ve formun maddesini belirlediği, maddenin madde olarak özelliğini bitirmeden heykelle birlikte var olması çok önemli bir olgudur. Bu noktada heykelde kullanılan maddenin maddesel özelliğini koruması, heykeli güçlendirici bir unsur olmakta ve maddenin var olmasını sağlamaktadır. Döküm ve taş malzemeyi kavramsal görüşler doğrultusunda değerlendirilen bu yapıtta Anadolu gerçekliğine ilişkin kavram ve motiflerde sezilmektedir.
Görsel 3- Mustafa BULAT, “Yüzleşme IV”. 44x24x12cm, Bazalt, Bronz, 2007.
Bu yapıtta insanların betonlaşmış ruhu olmayan mekânlarda, kendilerine ve çevresine yabancılaşarak yaşamasını, andezit gibi malzemede keskin, katı ve sert geometrik biçim dilini kullanarak anlatmak istediğini dile getirmiştir. Yapıtta, doğanın yok edilip her bir tarafın ruhsuz beton binalarla örülmesine tepki söz konusudur. İnsan ölçekli bir mekân oluşturarak, kompozisyonda soyutlanmış insan figürünü ve uzamı bir noktada buluşmayarak insan çevre ilişkisine gönderme de bulunup bu kompozisyon ile tasarlanmış olan mekân insanın kendi doğasıyla yüzleşip hesaplaşması yatay ve dikey elemanların kurgulanmasıyla,vurgulanmaya çalıştığı esas amacı oluşturmuştur (Görsel 4).
Görsel 4- Mustafa BULAT, Zaman Mekan İnsan VI, 30x63x29cm, Andezit, 2008,
Kompozisyonda, insan figürü soyutlanarak, insan-doğa ilişkisi, çağdaş sanat diliyle ortaya konulmaya çalışılırken doğayı direk gösterme yerine, malzemenin plastik özellikleri, ritim, ışık ve boşluk düzenlemeleri göz önünde bulundurularak ele alınmış, figüre tek bir bakış açısıyla, farklı düşünceler ve anlamlar yüklenmeye çalışılmıştır. Kompozisyon diğer bütün plastik elemanları içinde taşımaktadır. Işk-gölge kullandığımız malzeme, mekan, boşluk, espas gibi elemanlar kompozisyonda yaşam bulmaktadır.
Yeni yorum ekle