Umuda yolculuğun ressamı TOLGA AKALIN

Sanat

Umuda yolculuğun ressamı

TOLGA AKALIN

 

Gülseren Sönmez

 

Kaybettiğin yerde bekleme.

Güçsüzler öyle yapar.

Sana kapanan kapıyı bir daha çalma

Kapanan kapıyı acizler çalar.

Unutma ki bu aşağılık dünyadasın.

Kötülüğü baş tacı edip,

İyiliği çılgınlık sanan dünyada

Her düşünceni dile getirme,

Sana yakışmayan hiçbir düşünceyi hayata geçirme

Samimi olup fakat asla basit davranma

Şunu iyi bil ki işine geldiğinde,

Şeytan da kutsal kitaptan örnekler verebilir.

Cehennem boş.

Şeytanların hepsi burada

William Shakspeare

 

Umuda yolculuğun ressamı tarihleri olmayan kişileri çizgi ve renkle anlatıyor.

Akademisyen sanatçımız Prof.Dr. Tolga Akalın, kendine “ben varım, ben doğalım, ben değerliyim,” diyerek, varoluşunun nedenini bilir, kendine güvenir, hayatı tanır, hayatın akışınıbilir. Bu akış doğrultusunda resimlerini yapar. Modern yaşam düzeni içinde sıkıştırılmış insanların barkot gibi tek tip hale gelmesi sanatçımızı derinden etkilemiştir. Tek tip hale gelmiş, sıkıştırılmış insanı görünüşte fazla derinliği olmadığı sanısı veren çizgisel değerlerle anlatır. Resimlerine çok dikkatli bakıldığında ise soyutlanarak sıkıştırılmış insanlardaki, insanlık, akılcılık, idealizm ve öznellik dikkat çeker. Çok çarpıcıdır.

Mevlana“Herkesin bakmadığı yönden bak dünyaya” der. Sanatçımız da herkesin bakmadığı gibi bakar dünyaya. Ve hiçbir sanatçıya benzemeyen, özgün, dışavurumcu kimi zaman da sürrealist eserler çıkarır ortaya. Dünyaya herkes gibi bakmadığı için kendi tekniğini, tarzını oluşturur. Diğer sanatçılardan tekniğiyle ayrışır.

İçindeki canın, çocuğun ışığıyla aydınlanır. Yüreğindeki can nur topu gibidir. Onun doğrultusuyla hayatına ve sanatına yön verir. İçindeki can, toplumdaki sorunları görmesini, onları renk ve çizgilerle anlatmasını sağlar. O, içindeki çocukla barışıktır.

O içindeki cana değer verirken, cananı olan sanatına da sarılır. Sanat özveri ister. Sanat emeği, özveriyi inkâr etmeyendir. Bu nedenle de sanat yapan kişi mutludur. Sanat, sanatçının cananıdır. Onun içinde sanata ‘aşk’ denir. İnkârcılığı bilmeyen sanata, sanatçı dört elle sarılır. O aşkını bulmuştur. Ölünceye kadar onunla zaman geçirir. Çünkü oluşturduğu içindeki değerlerdir. Kısacası var ettiği kendisidir.

Sanatçı; yaşamın kırgınlıklarını, kırmalarını geride bırakarak, hayatı sıkı sıkı kavrayarak yaşamak olduğunu bilir. En büyük gücü de sanatıdır.

Tolga Akalın Akdeniz güneşinin aydınlattığı bir dünya fikrini tutkuyla benimsemiş, insan davranışlarının etkilerini coşkulu bir hayal gücü, renk ve çizgilerle işlemiştir.

Tolga Akalın her varlığın kendi dünyasında bir içsel gerçekliğin olduğuna inanır.  Bu gerçekliği kendi çizgilerinde, anlayışında yaratırken maddi yörüngelere bağlı olan bağımlılıktan uzaklaşır. Onun için tutkunun da yazı gibi, resim gibi engellenemez gücü vardır. Yapıtlarının hepsine damgasını vuran bu anlayış, ondaki eleştirel tutumu yumuşatırken ünlü yazar Dickens’e yaklaştırır.

Toplumdaki tüm değerlerin bireyleri etkilediğini, her türlü oldurmayı ve durdurmayı bilir.  Adam kayırmacılığın, baskıcı değerlerin bireyin var oluş nedenini unutturduğunu bilir. Bireyler ekonomik olarak kimseye muhtaç olmasa da duygusal, zihinsel, düşünsel, hatta maddesel, her türlü yoksunluk içindedir. Sanatçımız gördüğü ve hissettiği bu yoksulluğu ve yok oluşu soyut dışavurumcu yaklaşımla anlatmış, toplumun gözlerinin önüne sermiştir.

Tolga Akalın resimlerinde soyut dışavurumcudur, figürlerindeki maddesel, duygusal, düşünsel, zihinsel küçülmüşlüğü, zayıflamışlığı çizgi ve renklerle anlatır. Figürlerinde hacim neredeyse yok olmuş, figürler uzamış kalem gibi olmuştur. İnsanlar bazen gurup halinde bazen de yığınlar halindedir. Hep hareket ederler, hep öne doğru adım atarlar. Önleri açıktır. Umuda yolculukları vardır. Bilirler ki bu umut bitmeyecektir. Umut var oluşun temel nedenlerindendir. Umut varsa yaşam da, yaşamak da vardır. Sanatçı hayattaki her türlü sıkışmışlığa rağmen insanları var oluşun bütünlüğü içine sokar. Hiçbir resminde bütünden kopma yoktur. İzleyenler bu bütünlüğü kimi zaman sıcak renkler, kimi zaman da soğuk renkler içinde ararlar. Renkler ahenk içinde birbirini tamamlar ve anlatılmak istenen duyguya ve konuya hizmet ederler. Her resim kendi renkliliği gibi, insanın zengin renkli dünyasını anlatır. Bu resimler tek bakımlık değildir. 

Sanatçımız resimlerinde figürleridaima öne doğru yürüterek,“insanları barkot sisteminde düşünsem de insanların yaşama dair umutları var,” diyerek anlatımına yüksek bir değer katar.

Sanatçının resimlerindeki o insanlar yaşıyorlar, çalışarak hayata katkıda bulunuyorlar. Çoğu yaşadığı renkli hayatın içinde mutlu…

Sanatçıya göre, günümüzde toprağın mutluluğundan pay alanlarda, toplumsal yaptırımlardan, baskılardan veya toplumun değersizleştirmesinden payını alır ve yoksullaşırlar. Sanatçı gördüğü bu yoksullukları kendi çizgi ve yorumuyla anlatırken estetik güzelliğe ulaşır. Çünkü renkler coşkuludur, biçimler akış içinde çok zengindir. Resim yaparken içindeki duygular, renkler ve biçimler halinde ruhun dışına çıkmış, kendine has bir dünya kurmuştur.

Sanatçımız Tolga Akalın çok küçük yaşta defterlerinin kenarına renkli kutucuklar çizermiş. Okutucukları çizmekten büyük mutluluk duyarmış. O günlerde ressam olmayı düşünmezmiş. Her çocuk gibi amacı çizerek, boyayarak mutlu olmakmış.

Babası fotoğraf sanatçısıdır. Babasının yolunda gitmek için fotoğraf kursuna gider. Kursta çalışmalarını izleyen arkadaşları ve öğretmeni, “sen ressam olsana, sende ressamlık var,” derler. Gazi Eğitim Enstitüsü sınavlarına girer ve kazanır. Yolu açılmıştır, artık ressam olacaktır. Lisansı, doçentlik sınavlarıgeride kalır, profesör olur.

Onun amacı iyi bir sanatçı olmanın yanı sıra iyi bir de öğretmen olmak, kendi çizgi ve renkleriyle topluma mesaj vermektir. Bazı yıllarda okullarda yöneticilikte yapar. Devam ettirmez, yöneticilik ona göre değildir. O öğrencileriyle, kendiyle sanat içinde olmalıdır.

Kadının var oluşunu, güzelliğini, doğurganlığını, anneliğini, ezilmişliğini kendi çizgisi doğrultusunda anlatır.

Tolga Akalın’ın tüm resimlerirengârenktir, canlıdır, ince çizgilerle çok şey anlatmaktadır. Her çizgi birbirini destekleyip güç verirken, onu bütünleyen ve güç veren mutlaka renkli bir zemine de sahiptir. Zeminler bazen dikdörtgenler, bazen kareler ve etrafına serpiştirilmiş renkli kutucuklarla doludur. Çocukluğunda defter kenarlarına çizdiği kutucuklar artık sanatının temelini oluşturmaktadır. Her geometrik biçimin anlattığı mekân ve içeriği farklıdır.Her çalışması çizginin dışına çıkıp renk cümbüşüne döner. Zemindeki renkler, yaşamı anlatır; tarladır, yemyeşil kırlardır, gökyüzüdür, ofistir, sinema salonudur. Kısacası insanın yaşadığı her yerdir. 

Genellikle çizgiler bir meslek gurubunu anlatır. Bu gurup bazen tarlaya gidendir. Bazen sinemaya, bazen gezintiye çıkandır. Bazen alışveriş için koşturandır, bazen sergi izleyendir. Bazen yerin altında maden işleyendir.  Hepsi hareket halindedir. Yaşam koşturmacasını paylaşan insan guruplarıdır. Guruplar bazen çoğalır, bazen azalır. Bazen de bir renk kutucuğu içinde tek bir çizgi halindeki insanı görürüz.

Sanatçımızın özelliği insan guruplarını arka arkaya dizerken her gurubun arasına sanki şeffaf bir hava tabakası koymasıdır. Gözlerimiz o hava tabakasını delercesine geçer, en arkada duranı görür. Hatta daha arkadakini bile görürüz. O en arkada kalanlar garibandır. Çok uzaktakilerdir… İçimizdekilerdir…Sanatçımızın eserlerinde biçimsel, mekânsal derinliğin yanı sıra, duygusal, derinliği de görür, izleriz.

Tolga Akalın atalarından getirdiği genlerle zengindir. Resimlerindeki zengin renk, çizgi ve anlatımlarda, bin yıllardır kendini var eden atalarının yansıması gibidir. Onca renk ve çizgi, yaşadığı küçücük ömrüne sığmayacak çoktur. O kendinde yüzyılları, bin yılları taşır, renk ve biçimlerle resim olarak ortaya koyar. Resimleri renk, biçim ve estetik zenginidir,

Tolga Akalın’ın resimlerinde bildiğimiz doğa perspektifi olmadığı halde bu derinlik nereden kaynaklanıyor der, şaşkınlığa düşersiniz. Yürüyen her figür mekân içindehareket halindedir. Sanatçımız hava katmanlarını yürüyen, çalışan insan guruplarının arasına sokarak şeffaflık ve derinlik oluşturmuştur. Bu yaklaşım her sanatçıya nasip olmayan bir ustalıktır.

Sanatçının resimleriniizlerken gözleriniz sonsuza dek uzanan derinliği hisseder. Yanılıyor muyum diye düşünüp geri çekilir, daha dikkatlice bakarsınız. Her defasında faklı derinlikleri görüp şaşarsınız. Tekrar, tekrar bakarsınız. Tolga Akalın’ın resimleri hemen bakılıp geçilecek resimler değildir. Hareketlerdeki derinliği sezen kişi bu sefer zemin oluşturan renkleri araştırır. Zemindeki renkli kutucuklarfarklı bir hikâye anlatarak izleyiciyi kendine çeker. Tolga Akalın’ın resimlerini bilmece çözer gibi izlersiniz. Sanatçımız, tarihleri olmayan kişilerin tarihlerini çizgi ve renkle anlatır.

Heykel çalışırken de çok mutlu olduğunu ifade eden Tolga Akalın, hayatın getirisiyle sıkışmış, barkot haline getirilmeye çalışılan insanın serüvenini üç boyutlu olarak, yine kendi çizgisinde, tekniğinde formlar ortaya koyarak anlatır. 

Sanatçı, özgün eserler ortaya koyduğunda sanata katkıda bulunmuş olur. Eğer katkı, kendi oluşturduğu bir tarzda ise seyrine doyum olmaz olur. O kişiye de “sen sanatçısın” denir.

Tolga Akalın şöyle diyor:“ Eserlerimi, duvarda süs olsun diye değil, gerçek anlamda sanattan haz alan, eser karşısında saatlerini geçirebilen, gelecekte hem manevi hem de maddi anlamda karşılığını alacağını düşünen kişilerin sahiplendiğini hissediyorum.”

Tolga Akalın’ın resimlerine baktığımızda algılarımız değişiyor. Algılarımız değiştiği zaman kendimizi kazanırız. Sergi izlemek kendimizi tanımak için bir nedendir, bilinçaltı imgelerimizi harekete geçirir. Ve bizi düşündürür ve şöyle dedirtir:“Düşün sen ne kadarsın,

Yolun açık olsun Tolga Akalın…

 

Foto Galeri

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.