Dün Devrim İçin, Bugün Eşitlik İçin: Kadınlar Hala Mücadelede

Kültür

Dün Devrim İçin, Bugün Eşitlik İçin: Kadınlar Hala Mücadelede

Yıl 2025. İnsanlar Mars’a gitmeye hazırlanıyor, yapay zeka doktorluk yapıyor, dijital para dünyayı ele geçiriyor… Ama biz hala “Kadınlar siyasette neden daha az temsil ediliyor?” diye soruyoruz. Sadece siyasette mi? Sendikalarda, işyerlerinde, fabrikalarda, meydanlarda kadınlar “renk katsın” diye vitrine konuluyor ya da yok sayılıyor.

Dünya’da feminist hareket bazı ülkelerde büyük kazanımlar elde etti. İzlanda, Norveç ve İsveç cinsiyet eşitliği politikalarını her alanda uyguluyor. Almanya feminist dış politika benimsedi. Kanada kadın haklarını devletin merkezine koydu. Ama buradaki kilit kelime şu: Bazı ülkelerde. Çünkü neoliberal sistem, patriarkayı yeni kılıflarla sürdürmeye devam ediyor. Kadınlara “İşte size birkaç liderlik pozisyonu, artık eşitiz!” deniliyor ama gerçekte karar mekanizmaları yine erkeklerin elinde.

Peki ya biz? Türkiye’de feminist hareket köklü bir geçmişe sahip. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, 80’lerdeki feminist dalgadan bugüne kadar kadınlar, sistemin eril kodlarına çomak soktu. Ama hala, “Önce sınıf mücadelesi, sonra kadın meselesi” diye susturuluyoruz. Oysa feminist hareket tam da bu yüzden var: Çünkü biz, kendi mücadelemizin zamanını ve önceliğini erkeklere sormadan belirlemek zorundayız.

Tam da burada tarihten bir ders almak gerek.

1917’de Bolşevikler devrim yaparken Lenin, kadınların mücadelede yer alması için Jhenotdel (Kadın Bölümü) diye bir yapı kurdurdu. Çünkü erkek yoldaşlar, “Önce devrim, sonra kadın meselesi” diyerek kadınları susturuyordu. Lenin, “Hop birader, kadınlar olmazsa bu devrim yarım kalır!” diyerek feminist mücadeleye alan açtı.

Sonra Stalin geldi. “Kadınlar görevlerini yerine getirdi, artık eve dönebilirler” dedi ve Jhenotdel’i kapattı. İşte klasik erkek aklı: Kadınlar önce devrime, sınıfa, mücadeleye çağrılır, iş bitince “Tamam kızlar, artık mutfağa dönebilirsiniz” denir. Bugün sendikalarda, partilerde, işyerlerinde farklı bir şey yaşanıyor mu?

Siyasi partiler, sendikalar, meslek örgütleri, kooperatifler, öğrenci örgütlenmeleri, mahalle dayanışmaları, ekoloji hareketleri… Hepsinde kadınlar var. Ama nasıl? Çoğu zaman erkekler tarafından şekillendirilen yapılarda, karar mekanizmalarının uzağında, en fazla “kadın işleri”yle ilgilenmeleri beklenerek. İşte tam da bu yüzden kadınların kendi bağımsız örgütlenmeleri şart.

Adına ister “kadın meclisi” deyin, ister “kadın örgütlenmesi”, ister “kadın dayanışma ağı”… Önemli olan şu: Erkeklerden bağımsız bir söz üretme alanı olmalı. Orada kimse çıkıp “Ya şimdi çok feminist olmayalım, erkekleri de dışlamayalım” diyememeli. Kadınlar, kendi özgün sorunlarını konuşup çözüm üretebilmeli. Çünkü kadınların işsizlikten, güvencesizlikten, mobbingten, şiddetten, toplumsal baskıdan kurtulabilmesi için mücadeleyi kendi ellerine alması gerekiyor.

Feminist mücadele, bir hareketin içinde “ek” olarak değil, doğrudan kendi sözünü üretebildiği bağımsız alanlarda güçlenmek zorunda. Bunun için kadın meclisleri, feminist kolektifler, kadın dayanışma ağları kurulmalı ve büyütülmeli. Bugün gelişmiş ülkelerde feminist hareketin kazanımlar elde etmesinin sebebi, kadınların bu alanları yaratmış olması.

 

Basit bir test yapalım:

• Mecliste kaç kadın var?

• Sendika yönetimlerinde kaç kadın var?

• Meslek odalarında, kooperatiflerde, öğrenci topluluklarında, ekoloji hareketlerinde kaç kadın karar mekanizmalarında yer alıyor?

• Fabrikalarda kadınlar greve gittiğinde kaç erkek yoldaş gerçekten destek veriyor?

• Kaç siyasi parti feminist politikaları merkeze alıyor?

Cevaplar belli: Yetersiz, az, eksik, göstermelik!

Kadınların tüm toplumsal hareketlerde görünür olduğu doğru. Ama karar verenler kim? Politikaları belirleyenler kim? Bu yüzden, kadınların sadece mevcut yapılarda “yer bulması” yetmez. Kadınlar, kendi kararlarını alabilecekleri bağımsız yapıları kurmalı ve güçlendirmeli.

8 Mart’a giderken şunu bir kez daha hatırlıyoruz:

• Bize yalnızca meydanlarda pankart taşımak değil, gerçek anlamda eşit söz hakkı lazım.

• Bize sadece “şiddet mağduru kadın” olarak görünmek değil, mücadele eden ve kazanan kadınlar olarak var olmak lazım.

• Bize erkeklerin lütfettiği alanlar değil, kendi inşa ettiğimiz yapılar lazım.

Sonuç? Çok net. Kadınlar kendi bağımsız örgütlerini kuracak, erkeklerin tekelindeki siyaseti alaşağı edecek ve dünyayı değiştirecek. Çünkü tarih gösteriyor ki, kadınlar olmadan hiçbir devrim tamamlanmaz, hiçbir eşitlik gerçekleşmez. Erkekler ister destek olsun ister olmasın, biz yine bildiğimizi okuyacağız.

O yüzden, biz bildiğimiz yoldan yürüyelim, özgürlük şiarını yükseltelim! Dayanışmayla, mücadeleyle, kahkahamızla her yeri inletelim.

 

                                                           HAZAL BATTALOĞLU

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.