Modanın Doğa İle Sürdürülebilir İlişkisi ve Tasarımcı

Moda

Modanın Doğa İle Sürdürülebilir İlişkisi ve Tasarımcı


Duygu ŞENOL*

Değişimin ve yeni arayışların sembolü moda, var olduğu müddetçe doğa ile ilişkisini kesememiştir. Zaman zaman doğaya zarar vermek pahasına kaynakları acımasızca tüketirken, zaman zaman doğayı ilham kaynağı olarak yüceltmiştir. 

Bir bakış açısıyla moda her daim doğadan beslenmeyi bilmiştir. Ancak modayı yaratan insanın tarih boyu süregelen sonsuz arzuları doymak bilmeyerek küreselleşmenin başladığı İngiliz endüstriyel devriminden bu yana kendi kendini yok etmeye giden bir sürece girmiştir. Bir taraftan doğayı ilham kaynağı olarak kullanan insan diğer yandan onu moda endüstrisi yoluyla yok ederek adeta kendine ihanet etmektedir. 

Yaratıcılığın yoğun olduğu bir endüstrinin doğaya dolayısıyla insana karşıt hale gelmesi oldukça ironik bir durumdur. Nasıl olur da bir ağaçtan ilham alan tasarımcı üretim sürecinde binlerce ağacın yok olmasına sebebiyet verebilir? Bu çelişkili ilişki biçimi günümüzde sanat, tasarım, mühendislik, siyaset ve ekonomi gibi disiplinlerin ilgisini çekerek tekrar gözden geçirilmeye başlamıştır. İşte 80’li yıllarda başlayan sürdürülebilirlik trendi böylece moda için etik ve çevresel değerleri gözetmeyi zorunlu kılan dolayısıyla modanın doğayla ilişkisini düzenleyen bir çıkış yolu haline gelmiştir. İki soru cevabının aramasını gerektirir: insanı ve doğayı esas alan moda tasarımlarının yaratılması mümkün olabilir mi ve bu durum sürdürülebilir mi?

Sürdürülebilirlik temelde bugünün ve geleceğin ihtiyaçlarının etik ve ekolojik değerler altında gözetildiği döngüyü temsil eden bir argümandır. Özellikle tekstil ve moda gibi reel üretimin esas olduğu durumlarda ise ürünlerin hammaddeden üretimine, tüketimi ve son kullanımına uzanan geniş bir ürün yaşam döngüsü yönetimini kapsar (Görsel 1). 

       zorbatv.dergi  Moda ve Tekstil Endüstrisi Ürün Yaşam Döngüsü

Tarihsel süreç incelendiğinde sürdürülebilirlik ihtiyacının 1900’lü yıllarda makineleşmenin yaygınlaşmasıyla beraber köklenmeye başladığını kabul edebiliriz. Çünkü bu durum moda ve tekstil gibi sektörlerin doğayı hiçe sayma ve aynı zamanda işçileri metalaştırdığı bir sürecin de başlangıcı olmuştur. Aslında sanat ve tasarımda buna tepki olarak bu dönemlerde arts and crafts gibi hareketler doğsa da endüstrileşme karşısında cılız kalmışlardır. Oysa ki doğaya bakmak doğadan ilham almak insana geleceği ve bulunduğu yeri anımsatması açısından önemlidir. Moda ve tekstil endüstrisi ise 90’lı yıllara kadar vahşi bir üretim politikası izlemiş, insan için üretim ve doğa ile uyum mottosundan çok uzak; dolayısıyla çevre kirliliği, sınırsız kaynak tüketimi, ucuz iş gücü, çocuk işçi çalıştırma gibi gerek etik gerekse ahlaki açıdan sorunlu bir konuma düşmüştür. Hızlı moda sınır tanımaz halde kalitesiz, ucuz beraberinde aşırı tüketimi körükleyen vahşi bir sektör haline gelmiştir. Belirtmek gerekir ki dünyada en büyük istihdam sağlayan moda ve tekstil, bu denli çevresel ve etik değerlerden uzak olmasına rağmen sürdürülebilirliği de en geç benimseyen sektörlerden birisi olmuştur. Buna rağmen günümüzde tüketici bilinci, kanun koyucuların baskısı, trendler ve toplumsal bilinçlenme sayesinde hızla modanın doğa ile kopan bağının kurulması için pek çok yol önerilmektedir. Burada belirtmek gerekir ki bahsedilen doğa ile bağ kavramı 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uygulanan bitki ve hayvanların doğrudan moda malzemesi olarak kullanılarak doğanın sınırsız tüketimi değildir. Endüstriyel üretimle sınırlı kaynakların verimli kullanılması ve bu sırada insan hakları ve ekolojik değerlerin gözetilmesidir. 

Moda tasarımı farklı paydaşları bir arada bulundurması bakımından oldukça karmaşık bir yapıdadır. Ancak temelde tasarım, üretim ve pazarlama temel sacayaklarını oluşturur. Bunun anlamı her ayağın sürdürülebilirlikten sorumlu olduğudur. Ancak günümüzde tasarımcı bir moda markası için en önemli temsil aracıdır. Bu sebeple diğer paydaşlara göre daha fazla farkındalığı olan tasarımcılar, süründürülebilir moda konusunda çok daha hassas bir duruş sergilemektedir. Önceleri sadece estetik, konfor ve satış gibi kaygılar güden tasarımcılar artık sosyal, ekolojik, ekonomik ve kültürel sorumluluklara da sahiptir. 

Bir tasarımcı aynı zamanda bir tüketicidir ve bu çerçevede modanın doğa ile ilişkisi farklı pek çok anlamı barındırır. Yeni nesil moda tasarımcıları artık çalıştığı markalardan insan ve hayvan haklarını gözetmek, şeffaf üretim süreçleri, minimum atık, gibi taleplerde bulunabilmektedir.

Diğer yandan bir moda tasarımcı koleksiyonundaki doğal malzemelerle kendini ifade etme yolu bulurken, kendi içsel dünyasıyla kurduğu bağı da bu yolla besleyebilir. Endüstriyel atıkları tekrar kullanarak tüketicinin kullanımına sunabilir. Tekstil atıklarını tekrar tasarlayarak atık malzemelerden birinci kalite ürün geliştirebilir. Hatta günümüz postmodern defilelerinde gördüğümüz üzere kavramsal olarak doğayla olan bağını, kaygılarını toplumsal bilinçlenme adına izleyiciye teatral olarak aktarabilir. 

Nitekim Dior’un 2020 ilkbahar defilesi işlemeli bitki motifleri gerçek ağaçlardan odunsu parçalarla işlenmiş giysileriyle adeta “gezegeni kurtarın” diye bağırarak çevre ve doğayı koruma mesajı vermekte, iklim değişikliğine vurgu yapmaktadır (Görsel 2). Sürdürülebilirliğe katkı sağlamak adına uzun süre kullanılabilen el işçilikleri ile bezenmiş giysi tasarımları ortaya çıkarılmıştır. 

zorbatv.dergi


Dior 2020 İlkbahar koleksiyonu görünümleri

Modanın doğa ile sürdürülebilir ilişkisi, diğer bir deyişle doğaya dost ve etik üretim günümüz dünyasının tükenen kaynakları yanında insanın doğadan kopmasıyla oluşan yalnızlık duygusunun getirdiği tinsel sorunlar için de çözüm vaat etmektedir. 

Bir tasarım felsefesi olarak sürdürülebilirlik moda dünyasında hem çevresel hem de sosyo-ekonomik olarak, mümkün olan en sürdürülebilir şekilde üretilen ve kullanılan giyim, ayakkabı ve diğer aksesuarlar olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda sadece üretici değil tasarımcılara da önemli görevler düşmektedir. 

Giyilebilir ekolojik ürünlerin tüketiciyle buluşması, tekrar kullanım ve yeniden tasarım veya yapı bozum sürdürülebilir moda arayışları için günümüz moda tasarımcıları arasında en önemli çözüm yolları arasında gösterilmektedir. Diğer yandan tasarımcılar için tasarım temelli bu ifade biçimlerini sürdürülebilirlik kavramı ile ortaya koymaları “eko şık” olarak yeni bir tasarım alanının doğuşuna da işaret etmektedir. İster etik, ister döngüsel, isterse yavaş veya bilinçli olsun insanı esas alan modanın doğa ile bağını sürdürmesi sektörde temsiliyet gücü en fazla olan tasarımcılar için büyük anlam taşımaktadır. 

Sanat ve tasarım yoluyla tekstil atığını daha değerli bir ürüne dönüştürmek için yaratıcı konsept oluşturan tasarımcı tüketiciyi duygusal olarak ekolojik ürünlere yönlendirirken yeni iş modeli geliştirme imkanlarını sunabilmektedir. Geleceğe dönük olarak markaların doğa ile dost sürdürülebilir tasarım ve üretimleri destekleyen tasarımcılar ile çalışmaları ve marka imajlarını bu çerçevede yönetmeleri kaçınılmazdır. Her geçen gün çevre dostu moda markalarının arttığı günümüz dünyası gelecek için yavaş da olsa umut vaat eden sürdürülebilirlik çözümleri ile gündemde kalmaya devam edecektir. 

zorbatv.dergi

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.