MISIR - Kleopatra’nın İskenderiye’sinden Kahire’nin Piramitlerine…

Turizm
zorbatv

MISIR - Kleopatra’nın İskenderiye’sinden Kahire’nin Piramitlerine…

EYLÜL ÖZSOY

 

Halının İçinden Çıkıveren Kleopatra   
Günlerden bir gün, o gözümüzde büyüttüğümüz, hep süt banyoları yaptığını sandığımız Roma’nın ünlü komutanı Jül Sezar Mısır’da tahtına oturmuş, sıkıntıdan koyun saymaktadır. Ansızın, Sezar’ın bir askeri girer içeriye. Bizimki de şöhretine leke sürmeyecek ya, hemen toparlanır, koyun saymayı bırakıp masanın üzerindeki haritayı eline alıp imparatorluğun sınırlarını derin derin inceleme moduna girer. 
Asker yerlere kadar eğilerek, “Yüce efendim, sizi rahatsız ettim. Kabul buyurun. Mısır Kraliçesi Kleopatra, hizmetkârı aracılığıyla size bir hediye göndermiş. Ona meşgul olduğunuzu söyledim, fakat diretti. Ne emredersiniz?” Sezar: “Bu saatte hediye ha! Neyin nesiymiş bu böyle? Getirin de görelim bakalım…” der merak ve şaşkınlıkla.
Hediyeyi getiren hizmetkâr, iri elleriyle oryantal halıyı yere indirdiğinde, Jül ilkin aklını kaçırdığını sanır, ardından kendini çimdikler de ancak öyle ayılır. Halının içinden kim çıksa beğenirsiniz? Gözleri kara elmasları, narin duruşuysa bir kuğuyu andıran çok çekici, pek alımlı Kleopatra çıkıvermesin mi halının kıvrımları arasından. Genç kraliçeyi görür görmez, hoşlanmak ne kelime, Sezar önce büyülenir, ardından âdeta hoşafa döner... Tarihler MÖ 48 yılını göstermektedir. Romalı Jül Sezar 52’yi devirmiştir, Mısırlı VII. Kleopatra ise henüz 21 yaşındadır. Doğu ile Batının bu umulmadık karşılaşması, Mısır ile Roma arasındaki yoğun ilişkilerin habercisi olmuştur… Güçlü komutan Sezar ile etkileyici kraliçe Kleopatra’nın aşk bebeği de İskenderiye’de doğar ve büyür. 

zorbatv

İSKENDERİYE - GÖRKEMLİ PALMİYELER DİYARI
Öyle “İskenderiye” deyip de hemen geçmemeli... Kent dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri’ne ev sahipliği yapmış. Büyük İskender’in kurduğu kentteki kütüphane ise dünyanın bilim, kültür hazinesi kabul edilmiş. Kuruluşu MÖ 200’lere uzanan, bilgi ve kültürle dolup taşan İskenderiye Kütüphanesi’nde 150 bin cilde karşılık gelen elyazması eserleri nasıl toplamışlar, akıl sır erdirmek doğrusu pek kolay değil.
Kütüphane yıllar boyu insanları aydınlatmış, ufuklarını genişletmiş; ancak sonradan çatışmalar çıkmış, bir altın madenini yağmalarcasına göz göre göre küle çevirmişler bu bilgi yuvasını… Asırlar sonra, bu harabenin ayağa kaldırılması çalışmalarına başlanır. 2004 yılında cephesi camlarla kaplı, estetik ve çağdaş bir kütüphane çıkıverir ortaya. “Geç olsun, güç olmasın” sözüne gelin de hak vermeyin. Her ne kadar içinde sayısız elyazması eser barındıran eski kütüphane insanlığın elinden sabun gibi kayıvermiş olsa da, modern İskenderiye Kütüphanesi geçmişin olumsuzluklarını silmek istermişçesine tek kelimeyle büyüleyiciydi.
Bakışlarımızı hep üzerinde toplamaya çalışan alımlı ve kıskanç bir kadın gibiydi İskenderiye’nin ünlü kütüphanesi. Ancak kentte bir şeyler daha vardı dikkatimizi ünlü kütüphane kadar çok çeken. Adım başı bir palmiyenin bize gülümsediğini fark ediyorduk. Önümüz ardımız, sağımız solumuz palmiye ağaçlarıyla doluydu. 
Tur otobüsümüzün yöneldiği her yerde yeni yeni sürprizler bekliyordu bizi. İskenderiye’de ilerledikçe peş peşe dünya markaları çarpıyordu gözümüze. “Kuşkusuz ki, İskenderiye bir dünya metropolü” düşüncesi geçiverdi aklımdan. Hırçın denizin kayalara hırsla çarptığı kent adeta büyülemişti bizleri. Büyük aşklara, kanlı savaşlara, kültürlere, elyazması kitaplara ev sahipliği yapmış İskenderiye’nin görkemli palmiyeleri de doğrusu bu ya, az etkilememişti beni.

zorbatv

KAHİRE - PİRAMİTLERİN GİZEMİ
İskenderiye ardından, rotamızı Piramitler Diyarı Kahire’ye çeviriyoruz. Otelimizin piramit manzarası, gitgide daha fazla o toprak renkli, tarihi yapılara doğru benliğimizi yönlendiriyor. Kahire, bana bir anlamda “zıtlıklar kenti” gibi geliyor. Çok yoksul ve çok zengin iç içe bu kentte… Bir hilal çizin kafanızda. Hilalin ortasına Nil Nehri’ni yerleştirin. Mısır’ın su kaynağı Nil Nehri’ni New York benzeri gökdelenler, modern binalar çevrelemiş. Yoksul insanların sıvasız evleriyse ürkek biçimde çağdaş yapıların arkasına sığınıvermiş âdeta. 
Gözlerimizi Nil Nehri’ne doğru çevirdiğimizde, yolcu gemileri ve küçük gezinti tekneleri fellukalar çekiyor dikkatimizi. Filikanın kökeninin felluka olduğunu öğrenmemizin ardından, yolculuğumuza devam ediyoruz. Sonunda, gizemli piramitlere ulaşıyoruz. Otobüsten indiğimizde, görkemli piramitlerden bir süre gözlerimizi alamıyoruz.
Kardeşim, ben ve babam; işte sonunda karşısındayız piramitlerin.
Ahmet’le biz iki kardeştik, piramitlerse üçlemişlerdi kardeşliği.
Keops ya da Khufu hem mantıklı hem bir parça megaloman abla, 
Kefren ortanca ve panik bir tip, 
Mikerinos ise meraklı miniğimiz olsun… 
Küçük Mikerinos sorar: “Abla, ben nasıl oluştum? Anka kuşu mu getirdi beni?” 
Dünyanın yedi harikasından biri olan Keops, küçük piramitlerin alışmadıkları ve görmedikleri varlıklardan korktuklarını hissetse de, kardeşinin gerçeği bilmeye hakkı olduğunu düşünüyor ve cevaplıyor. “Bak canım, aslında ben de asırlardır bu sorunun cevabını aradım, ama bulamadım; çünkü piramitlerin bilinci ömürlerinin yarısında oluşuyor. Belki de, yağlı kazıklar üzerinde taşımış olabilirlermiş bizleri oluşturan dev taşları. Kimi insanlar da, biz piramitlerin uzaylılar tarafından inşa edilmiş olabileceğini iddia etmekteler.” 
Ortanca Kefren kendini tutamayıp söze karışır: “Uzaylılar mı? Yani babam uzaylı olabilir mi diyorsun sen?” Keops bilmiş bilmiş: “Aman, neyse ne! Şimdi bütün dünyanın gözdesiyiz ya! Ona bakın siz! Asya’dan, Avrupa’dan, Amerika’dan yalnızca bizleri, daha doğrusu beni görmeye geliyorlar. Övünmek gibi olmasın ama dünyanın yedi harikasından biriymişim. Eh, ne yapalım, Tanrı bazılarını üstün yaratmış canlarım!” 
Bu kendini beğenmişliğin doruğu, bu sınır tanımaz kibir karşısında Kefren ve Mikerinos kıskançlıktan nerdeyse çatlayacaklardı. İki piramitteki kimi çatlakların bu kıskançlıktan kaynaklandığını iddia edenler bile mevcutmuş. Ben öyle duydum.
“Hasan Şaş, yavaş yavaş!”… Mısır’da neredeyse her satıcının, Türkiye’den geldiğimizi öğrenmesiyle, dudaklarından bu sözcüklerin dökülüvermesi bir oluyor. 
Bu sözün öyküsü, Hasan Şaş’ın 2002 Dünya Kupası’nda maç yapmak üzere Japonya ve Güney Kore’ye ayak basmasıyla başlar. Dünya üçüncüsü olan Türk millî takımının formasını giyen Hasan Şaş turnuvanın en iyi 6. oyuncusu seçilir. Birçok Arap ülkesinde en tanınan futbolcular arasında yer alır. Mısır'da ismi birçok dükkâna verilir. Maçları naklen anlatan Mısırlı spikerin sıkça kullandığı cümlenin efsane haline geleceğini o sırada kim bilebilirdi ki: “Hasan Şaş, yavaş yavaş!” Hasan Şaş orta sahada topu kaptı, yavaşlattı, yumuşattı anlamında kullanır imiş spiker bu sözleri.
Kahire’nin turist mıknatısı olan Khan el-Khalili (Han el-Halili) Çarşısı hediyelik eşya için doğrusu birebir. Kleopatra heykeli mi dersiniz? Yoksa ışıklı ya da mermerden bir piramit mi? Ya da rengârenk poşular mı? Bir dolara atkı nasıl olur? Louis Vuitton çanta, ya da Burberry cüzdan? 
Ben bir belediye yetkilisi olsam, Han el-Halili girişine şöyle bir yazı asmayı düşünebilirdim doğrusu: “Dikkat! Alışveriş canavarı çıkabilir!”…
Kahire’nin bize aşıladığı tarihsel birikimi beynimize, hediyelik eşyalarını ise bavulumuza yerleştiriyor, Mısır başkentine veda ediyoruz.

fotoğraflar: MURAT ÖZSOY
 

Foto Galeri

Yorum

Ayşe Babacan (doğrulanmamış) Per, 18 Ağustos 2022 - 16:01

Herkesin kolaylıkla okuyup anlayacağı gibi yazılmış. Tebrik ederim.

Cevdet (doğrulanmamış) Per, 18 Ağustos 2022 - 16:05

Çok renkli, harika bir gezi yazısı.
Kutluyoruz.

Ziya Yavuz (doğrulanmamış) Per, 18 Ağustos 2022 - 16:51

Masalsı bir anlatım.
Tebrikler

Barış YILDIRIM (doğrulanmamış) Per, 18 Ağustos 2022 - 18:10

Değerli yazar Eylül ÖZSOY’un hepsini büyük bir ilgi ve keyifle okuduğum yazıları gibi, Mısır gezisi yazısı da damaklarda tam bir edebiyat lezzeti bırakıyor. Kullandığı metaforlar çok hoş. Özellikle piramitleri konuşturması harika olmuş.
Sayın yazarımız, sayenizde bu yazınızdan da çok şey öğrendim. Elinize , yüreğinize sağlık. Teşekkür ederim.
Ülkemizin genç bir yazarı olarak sizi takdir ediyor ve kutluyorum.
Türk kültürü ve yazınına değerli yapıtlar kazandıracağınıza olan güvenimi burada belirtmek isterim.
Ülkemizin sizin gibi yaratıcı ve parlak kalemlere ihtiyacı var.
Saygılarımla.

S.Yasar ORHAN (doğrulanmamış) Per, 18 Ağustos 2022 - 20:19

Ne Güzel bir yorum Tebrikler Eylül ÖZSOY

Seçin (doğrulanmamış) Cu, 19 Ağustos 2022 - 16:18

Yaşamın ve tekrar dirilişin sadece Nil’in iki yakasında olduğuna inandıkları için Mısır’lıların diğer topraklarda gözü olmamış. Tebrikler bu güzel yazı için.

Ali Fuat DAL (doğrulanmamış) Sa, 31 Ocak 2023 - 23:33

Sadece İskenderiye, Kahire ve Piramitler yok bu yazıda.
Mıaır'ın en namlı, efsanevi kraliçesi Kleopatra ve Roma İmparatoru Jül Sezar'ın efsanevi buluşması
yer ve tarih verilerek güzelce anlatılmış.
Baştan sona okuyucuyu sürükleyen bir yazı.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.