Köşemin bu sayıdaki konuğu Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sanat Tasarım Fakültesi Dekanı hocamız, sanatçı-akademisyen ve yönetici kimliğiyle yetkin bir isim Gültekin Akengin. Kendisiyle akademiya, sanat ve sanatçının rol modelliği üzerine konuştuk. Çalışmalarını çeşitli ortamlardaki paylaşımlarının yanı sıra, Ankarada açtığı sergide yakından inceleme fırsatım olmuştu. İlk dikkatimi çeken şey, Türk mitolojisi ve kaligrafisini eserlerine derinlemesine yansıtmış olmasıydı. Ben de Bedri Rahmi Eyüboğlu köken kültürden beslenen sanatçının sorumluluğu ile Hugette Eyüboğlu’nun öğrencisi olarak buna yakından tanıklık etmiştim.
Kevser Kartal: Hocam resimle ne zaman tanıştınız ve sanat sizin için ne ifade ediyor?
Gültekin Akengin: Resimle tanışmam erken yaşlarda oldu. Sınırlamalar vardı ve bunu ilerleyen yıllarda anladım. Sanat eğitiminin tecrübe kazanması ve değişmesi bunu gösterdi. Tanışma deyince iki şey anlıyorum. Birincisi herkesin evinde, çevresinde, okulunda karşılaştığı sanat eserleri ve bunların uyandırdığı duygu ve düşünceler. İkincisi bu sanatı icra etme yolunda atılan ilk adımlar, ilk denemeler. İşte bu manada ilk tanışmam tabii ki hocalarımdan gördüğüm örnekler oluyor. Prof. Dr. Alaybey Karoğlu ve Prof. Birsen Çeken lisans ve lisansüstü eğitimimde ve devamında da önemli rolleri vardır. Bunu sergileri galerileri gözlemlemeler izliyor. Bunların dışında benim için farklı diyebileceğim bir durum varsa o da Türk Dünyası ressamlarıyla tanışmalarım ve dostluklarım olmuştur. Azamat Kuliyev, Hızır Teppeev gibi.
K.Kartal: Sanat ve sanat anlayışınızı anlatır mısınız? Özgünlük kavramı sizde ne ifade eder? “Röprodüksiyon” ve “Etkilenme” nin anlamı nedir? Sanatta etik kurullar var mıdır-olmalı mıdır?
G.Akengin: Babamın şair ve yazar oluşu dolayısıyla genel anlamda sanat havasını onların edebiyat sohbetlerinde yaşadım. Görüyorum ki sanat öncelikle estetik bir dünya kavramıyla iç içeydi. Bu açıdan sanatı her toplumun mevcut ve gelecek kültürünün aynası olarak görürüm. Röprodüksiyonları hep bir izlenimler dizisi olarak algılarım. Değişik dönemlerin ressamlarıyla onların dünyasıyla yüz yüze gelmek, yani farklı dünyalarda dolaşmak olarak görürüm. Etkilenme olmadan sanat eseri olabileceğini düşünmek mümkün değil diye düşünürüm. Ancak etkilenme ile birilerinin kopyası, tekrarı olmayı özellikle ayırmak gerekir. Etkilenmeler beslenme kaynaklarıdır. Ama birilerinin benzeri ya da kopyası durumuna düşmek sanat adına olumsuzluk ifade eder.
Sanatın kendine özgü bir etiği vardır ve olmalıdır da. Her şeyden önce farklı anlayışlara saygıyla bakılabilmelidir. Büyük sanatçılara ve eserlerine gıpta etmek özendirici, kamçılayıcı bir durumdur. Ancak bu gıpta etmenin hastalık derecesi kıskançlığı doğurur ki bunun da sanatın etiğinde yer bulmaması gerekir.
K.Kartal: Resimlerinizin oluşmasında başat etmenler nelerdir? Resim yaparken hangi malzemeleri kullanıyorsunuz?
G.Akengin: Öteden beri Türk Mitolojisi ve tarihsel geçmişimiz üzerine ilgi duyduğumu söylemeliyim. Akademik eğitimle birlikte bu ilki, kendi köklerinden evrensel değer ortaya koyma çabasına dönüştü. Bildiğiniz üzere, Türk Mitolojisi ve kaligrafisi üstün sanat niteliği taşıyan belli başlı evrensel kültürel miraslardan birisidir.
Türk kültürüne olan ilgi ve duyarlılıklar bu durumu sanat yoluyla icra etmemizle örtüştü. Tarihin derinliklerinden gelen gelenek anlayışını yenilik anlayışıyla birleştirmek, farkındalık yaratmak çekici geldi. Bu yolla kitlelere mesajlar vermek heyecan verici oldu. Türk tarihinden seçtiğim temalar beni daha çok cezbediyor.
Kullandığım malzemeler resim sanatının gerekleri olarak bilinen kolektif malzemeler. Resim yaparken genelde tuval ve kağıt üzerine, yağlıboya suluboya ve akrilik kullanıyorum. Zaman zaman karışık teknik de oluyor. Çeşitli boyutlarda eserler verirken malzemenin önemine vurgu yapmak isterim. Malzeme bilgisi ve malzeme kalitesi yapılan işleri önemli derecede etkiler. Zaman içinde deneyerek elde edilen veriler. Ayrıca farklı tekniklerin uygulanması tekrarı önler.
K.Kartal Kurgu/kompozisyon sizin için resim sanatında neyi ifade eder?
Kurgu senaryonun oluşmasından nasıl uygulanacağına kadar olan durumu içine aldığından önemlidir. Uygulamaya geçilmeden önce bilinçli bir şekilde düşünülmesi, planlama ve ondan sonra icraya geçilmesi geleneksel uygulama biçimi olarak görülür. İcra sırasında yorumlamaların olması tabiidir. Bazen baştan düşünmediğiniz bir takım öğeler çalışma esnasında içinize doğabilir, yaptığınız çalışmaya yansıyabilir.
K.Kartal: Tarzınızı ve retrospektif geçmişinizi dikkate alarak, kendinizi hangi akımın/ekolün temsilcisi olarak görürsünüz?
GA: Sanatı ekoller ve okullar üzerinde görürüm. Sanatçı eğer sanat tarihine izdüşecek bir fark yaratabiliyorsa o zaman kendini geleceğe taşıyacak yolu açmış olur. Elbette yaptığım eserlerde farklı akımlara vurgular vardır. Bunu sanat tarihi gerek görürse irdeleyecek ve yerine oturtacaktır. Hangi akımın veya ekolün temsilcisi olmaya gelince. Ben şu akımın temsilcisiyim demek biraz büyük bir iddia olarak görünüyor. Buna sanat eleştirmenleri ve sanat tarihine düşülecek izler daha nesnel notlar düşecektir. Ancak bir anlayışın takipçisi olmak bakımından soyutla somutu buluşturan bakış açısından yana olduğumu söyleyebilirim.
K.Kartal: Bir akademisyen yönetici olarak sanatta alaylı mektepli tartışmasını ve yetenek-eğitim ikilemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
G.Akengin: Sanatta ya da başka alanlarda mektepli alaylı tartışmaları hatta polemikleri çok yapılmıştır. Sanatta alaylıdan ya da mektepliden yana olmak yerine sanatın yanında olmanın yeterli olacağını düşünüyorum. Yetenek eğitim ikileminde ise şunu bir akademisyen olarak rahatlıkla söylemek isterim. Emek verilmeyen yetenek körelir. Bununla birlikte sanatın temel maddesi yetenektir. Yetenek olmayan bir noktada emek verilecek ya da emekle varılacak bir sonuç olamaz diyebilirim. Yani bu iki unsuru yarıştırmak yerine ikisine de aynı ölçüde sahip çıkılmasından yanayım.
KK: Akademiya Sanatın Nerisinde Durmalı Sizce?
G.Akengin: Aslında yanıtını içinde saklayan bir soru! Aynı zamanda iki önemli role gönderme yapan zor bir soru: Bir yanda sanat eğitim öğretimini diğer yanda sanat ve sanatçıyı barındırıyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu üstadın sanatçı köken kültürden beslenmelidir yaklaşımı, sanatçının köklerinden beslenip evrensel değer yaratmasının temel öncülüdür.
Bu yönüyle akademiya diye adlandırdığınız akademik eğitim ve öğretimin niteliği tartışılabilir. Ancak üniversitelerin; kültürün geliştirilerek toplumla bütünleştirilmesi misyonuna sadık kalması bir zorunluluktur. Bunu da akademik araştırmalar, evrensel projeler ve nitelikli insan yetiştirmekle sağlayabilirler. Akademiya bu yönüyle sıradan olandan ayrılıp, evrensel eserler ortaya koymanın yolları göstermeli ve eser ortaya koymalıdır.
*Prof.Dr. HBVÜ, Sanat Tasarım Fakültesi Dekanı
Yeni yorum ekle