SİNEMA-Tolga Oskar
ELVİS : “Işıltılı ve Trajik Bir Portre ”
Yönetmen: Baz Luhrmann
Senaryo: Baz Luhrmann, Jeremy Doner, Craig Pearce, Sam Bromell
Görüntü Yönetmeni: Mandy Walker
Oynayanlar: Austin Butler, Tom Hanks, Olivia DeJonge, David Wenham
Ülke: ABD, Avustralya
Tür: Biyografi, Müzikal, Tarih
Kurgu: Jonathan Redmond, Matt Villa
Süre: 159 Dk.
Vizyon Tarihi: 24 Haziran 2022
Avustralyalı yönetmen Baz Luhrmann’ı çocukluk yıllarımda defalarca seyrettiğim ve bazı repliklerini ezberlediğim Shakespeare uyarlaması ‘Romeo + Juliet (1996)’ filmiyle tanımıştım. İlerleyen yıllarda ‘Kırmızı Değirmen (2001)’, ardından da ‘Muhteşem Gatsby (2013)’yi görüp, yarattığı görkemli dünyaları ilgiyle takip etmiştim. Elvis Presley gibi ikonik bir ismin hayatını aynı yönetmenin çektiğini öğrendiğimde, yine görkemli bir atmosferle karşılaşacağımı anlayıp rahat bir nefes almıştım. Nitekim yanılmamışım. ‘Elvis’, görsel ve işitsel bir şölen! Akıcı kurgusuyla gözünüzü kırpmadan seyredebileceğiniz bir film! Ancak ‘Romeo + Juliet’ ve ‘Kırmızı Değirmen’ gibi başyapıtların arasına girecek nitelikte olduğunu söylemek güç!
AYDINLANMA
Elvis, siyahilerin yaşadığı Mississippi’de maddi olanakları zayıf bir ailenin çocuğu olarak yaşamaktadır. Yaşadıkları yerde siyahi arkadaşlarıyla birlikte, bir barakanın içinde müzik yapan müzisyenleri dikizlerler. Elvis, barakanın kırık tahtasının aralığından müzisyenleri izlerken heyecanı gözlerinden okunur. Burada yaşadığı hissiyat, deyim yerindeyse ‘aydınlanma’ olarak ifade edilebilir. Sonra arkadaşı ‘sıra bende’ der ve Elvis’in yerine geçer. Çocuk Elvis, başka bir yerden daha güçlü bir müzik işitir. Bu müzik sesi, bir çadırın içinden gelmektedir. Elvis, arkadaşlarını da peşine takarak çadıra doğru koşar. Gizlice içeri girer ve sandalyelere yerleşirler. Yapılan müzik daha çok bir ayin gibidir. İçerideki herkes müzikle kendinden geçmektedir. Elvis dayanamayıp yerinden kalkar ve dans edenlerin arasına karışmak ister. Siyahi arkadaşı onu kolundan yakalayarak gitmesine mani olmaya çalışır, çünkü çadırın içinde Elvis’ten başka beyaz yoktur. Tam o esnada cübbesi üzerinde bir peder gelir ve ‘sorun değil! Onda kutsal ruh var’ deyip Elvis’in katılmasına izin verir. Elvis, müziğin ruhuna kendini kaptırır ve siyahilerin arasında kasılarak, sarsılarak transa geçer.
YETENEK AVCISI
Film, Elvis Presley’nin menajeri Albay Tom Parker’ın gözünden aktarılır. Albay Tom Parker’ın hikâyesini kendi dış sesinden dinleriz. Yetim olduğunu, kaçıp bir karnavala katıldığını, orada avanakların ceplerini boşaltmayı ve evlerine parasız ama mutlu bir şekilde göndermeyi öğrendiğini anlatır. En çok getirisi olan gösterilerin: en iyi kostümlerle, en benzersiz numaraların yapıldığı, seyirciyi sevip sevmemek arasında bırakan gösteriler olduğunu ve bunu başarabilen birini bulursa, dünyadaki en muhteşem gösteriyi yaratacağını söyler.
Elvis, büyümüş ve bir plak şirketinden albüm çıkarmıştır. Radyolarda hep onun şarkıları çalmaktadır. Albay Tom Parker, karnavalındaki işlerle ilgilenirken radyodan gelen Elvis’in sesini duyar. Şarkıyı söyleyenin bir siyahi olduğunu düşünür, ancak Elvis’in siyahi olmadığını öğrenir ve şaşırır. Zira Elvis’in müziği siyahilerin müziğidir. Sonra peşine düşer ve Elvis’in canlı performansını gördüğünde aradığı adamanın o olduğunu anlar. Çünkü Elvis, en iyi kostümlerle, en benzersiz numaraları yapan ve seyirciyi sevip sevmemek arasında bırakan bir gösteri yapmıştır. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bir performanstır, bu. Öyle ki, üzerindeki pembe kostüm, yüzündeki makyaj, erkek seyircileri rahatsız eder ama kadınlar aynı şekilde düşünmez. Çığlık çığlığa Elvis’in müziğine ve şovuna eşlik ederler. Bundan sonra Elvis nereye, menajeri Albay Tom Parker oraya gidecektir. Daha doğrusu Albay nereye gitmelerini isterse oraya gideceklerdir. Elvis, Albay’ı bir baba gibi görmektedir. Ancak Albay’ınki tamamen sömürüye dayalı, manipülatif bir çıkar ilişkisidir.
YÜKSELİŞ/DÜŞÜŞ
Albay Tom Parker, önce Elvis’i, ardından da Elvis’in ailesini ikna ederek büyük bir şirket ortaklığı kurar. Albay, yeni konserler ayarlar ve Elvis de her defasında şovunu yapar. Büyük bir sıçrama yaparak ününe ün, servetine servet katar. İlk iş ailesine büyük bir çiftlik evi almak olur. Ancak hükümet yetkilileri, Elvis’i fark ettiğinde ondan ve şovundan rahatsızlık duyarlar. Beyaz bir adamın, siyahi müziği yapması onlara göre utanç kaynağıdır. Bu ırkçı söylemlerinin yanında bir de Elvis’in kostümlerine ve dansına kafayı takmışlardır. Onu müstehcenlik ve edepsizlikle suçlarlar. Önce televizyon yasağı getirirler, ardından da hapse atmakla tehdit ederek onu hizaya sokmaya çalışırlar. Üzerine onların belirlediği kıyafetleri giymeli, siyahiler gibi dans etmeyi bırakmalıdır. Aksi halde ayrımcılık yasasını çiğnemiş olacaktır. Hükümet, Albay’ı da tehdit ederek baskı yapar. Albay, usta bir manipülatör olduğu için Elvis’i ikna eder. Elvis, onların istediği gibi giyinir ve konser verir. Hayranları Elvis’in yeni, sade tarzını beğenmez ve eski, havalı Elvis’i isterler. Elvis dayatmalara daha fazla dayanamaz ve hayranlarının çağrısına kulak verir. Sahnede Albay ve ırkçı yetkililerin beklediği Elvis’ten eski Elvis’e dönüş yapar. Bu durum hükümet yetkililerini ve Albay Tom Parker’ı pek rahatsız eder. Albay’ın talimatıyla Elvis, sahneden zorla indirilir. Elvis’e iki seçenek sunulur. Ya hapse girecektir, ya da iki yıl Almanya’ya sürgün edilecek ve orada askerlik yapacaktır. Bu gelişmelerin üzerine Elvis’in annesi endişeye kapılır ve aşırı alkol tüketmeye başlar. Bunun sonucunda da hayatını kaybeder. Elvis için zor zamanlar başlamıştır. Annesinin acısı, askeri sürgün, yasaklar… Elvis sürgünden döndüğünde Albay, onu Hollywood filmlerinde oynatır. Önce aktör Elvis ve filmleri sevilir, sonra süreç hızlı ve ucuz film üretmeye evrilince olumsuz eleştiriler yapılmaya başlanır. Yine de sinemadan büyük meblağlar kazanarak Hollywood tarihinin en çok kazanan aktörü unvanını alır. Elvis, filmlerde birlikte rol aldığı Priscilla ile evlenir. Balayını Frank Sinatra’nın jetinde yaparlar ve ardından bebek Lisa Marie, dünyaya gelir. Sinema kariyeri maddi olarak büyük bir yükseliş yaşatsa da, Elvis, harcamalarına dikkat etmediği için kısa sürede kazancı suyunu çeker. Sahnelere geri döner. Albay’la olan inişli çıkışlı ilişkisi devam eder. Elvis, Amerika’daki konserlerine devam ederken bir yandan da başka ülkelerden konser teklifleri gelir. Bu teklifleri değerlendirmek aynı zamanda ülkesindeki baskıdan da sıyrılmak anlamına geldiğinden bir dünya turnesi yapmaya karar verir. Fakat Albay, onunla dünya turnesine çıkamaz. Ne gerçek bir Albay’dır, ne de yaşadığı ülkenin vatandaşı. Hollanda’dan kaçarak Amerika’ya saklanan Andreas van Kuijk adında gizemli bir adamdır. Adına bir kimlik, bir kayıt bile yoktur. Tüm bunlar perde arkasında ona baskı yapan kişiler tarafından ortaya çıkarılmış ve bir tehdit malzemesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bir yandan da kazandığı paraları kumarda kaybetmiş ve kumarhane sahiplerine borçlanmıştır. Büyük bir otelin sahnesinde Elvis’i çıkarma şartıyla kumar borcu silinecek ve sınırsız kumar kredisi verilecektir. Albay kendi çıkarları doğrultusunda yine Elvis’in gözünü boyayarak otel sahipleriyle yıllığı 1 milyona anlaşma yapar. Elvis, dünya turnesini erteler ve 5 yıl boyunca bu otelde sahne alır. Otelde sahne aldığı yıllar boyunca büyük şovlara imza atar ve yeniden zirveye çıkar. Kariyerinin zirvesindeki Elvis, bu ışıltılı ve bir o kadar da çalkantılı yaşantı içinde beden ve akıl sağlığını koruyamaz. Şöhretin büyüsüne kapılır. Eşini başka kadınlarla aldatmaya ve uyuşturucu haplar kullanmaya başlar. Her şeyin farkında olan eşi Priscilla, onu terk eder. Bu durum, Elvis’i zirveden düşüşe doğru iten bir kırılma noktasıdır. Elvis artık tükenmiştir. Menajeri Albay Tom Parker’ın gerçek yüzünü görmüştür. Kullanıldığının, sömürüldüğünün farkındadır ve bunu Albay’ın yüzüne karşı da söyler. Albay’la yollarını ayırmak ister ama yapamaz. Çünkü Albay onu borçlu çıkararak iflas ettirmekle tehdit eder. Bir yıl sonra Elvis’i daha da tükenmiş halde görürüz. Hava alanında bir uçağa biner ve hayatının kısa bir özeti niteliğindeki şu sözleri söyler: ‘Bacakları olmayan bir kuş türü olduğunu biliyor muydunuz? O yüzden yere konamıyor. Tüm hayatını uçarak geçiriyor. Yorulduğunda, kanatlarını açıp rüzgârın üzerinde uyuyor. Sadece bir kere yere iniyor. …ölmek için.’
Önce gazeteler ve haber programları Elvis’in 42 yaşında kalp krizinden öldüğünü ilan eder. Sonra Albay, Elvis’in ölümü hakkında kendi fikrini söyler: ’Oğlumu ne öldürdü? ‘Bazı doktorlar kalp krizi, bazıları haplar’ dedi. Bazıları beni suçladı. Hayır. Onu neyin öldürdüğünü söyleyeyim… Sevgi. Size duyduğu sevgi.
Kapanışta Elvis’in ölmeden birkaç hafta önceki son performansı olan ‘Unchained Melody’nin kurgu ve gerçek arşiv kaydını izleriz.
Filmin galası Cannes Film Festivali’nde yapıldığında 12 dakika boyunca ayakta alkışlanmıştı. Genel olarak olumlu tepkiler almış bir film, ‘Elvis’. Ancak bazı noktalarda yüzeysel kaldığını, dramatik derinliğinin olmadığını söylemek gerek. Film, parçalı ekran kullanımı, hızlı geçişleri, kostümleri, müzikleri, kullanılan arşiv görüntüleri ve dinamik kurgusuyla sinemasal bir şölen vadediyor! Elvis rolündeki Austin Butler’ın hakkını teslim etmek gerek. Gerek oyunuyla, gerekse kendi sesiyle hayat verdiği Elvis şarkılarıyla takdiri hak ediyor. Tom Hanks, Albay rolünde oldukça iyi, ancak yüzüne yapılan plastik makyaj beni pek mutlu etmedi.
Sonuç olarak: ırkçılığın had safhada olduğu bir dönemde, ırkçılığa maruz kalan Afrika kökenli insanların müziğini benimseyerek büyüyen, bu müziği varoluş ve yaşam biçimi haline getiren, iki kültür arasında köprü oluşturmayı başaran, bunun için savaşan, sistemin karşısında duran ama sonunda sistemin çarkları arasında kaybolmaktan kurtulamayan, yalnız bir adamın öyküsünü izliyoruz. Albay Tom Parker için, emek sömürüsünün, dolayısıyla kapitalizmin cisimleşmiş hali demek yanlış olmaz. Film, dönemin gerici Amerikan zihniyetine de ışık tutuyor. İnsanların ne giymeleri gerektiğinden, ne konuşmaları gerektiğine kadar belli kalıpların içinde tutmaya çalışan bir dönem. Bu kalıplara uymayan sanatçıların konserleri iptal ediliyor ve hapse atılıyorlar.
Özgürce giyinmenin, şarkı söylemenin, dans etmenin yasak olmadığı, suç sayılmadığı bir toplum düzeninde yaşamak ümidiyle…
tolga_oscar@hotmail.com
Yeni yorum ekle