Gerçek hayattaki dramı sinemaya uyarlamak kolay iş değil. Kurgu işin içinde olunca ister istemez gerçeklik algısı zedelenebiliyor. Fakat Holler, yönetmen-yazarın titizliği ile alışık olduğumuz bir dramı, boğulmadan iliklerimize kadar hissetmemizi sağlıyor.
Nicole Riegel, daha öncelerde kısa filmler çeken bir yönetmen ve senarist. Holler filmi de önce 2016 yılında kısa film olarak çekilmiş ama Riegel, konuyu başka bir yere taşımak istemiş olacak ki 2020 yılında ilk uzun metraj filmi olarak izleyiciye sunmuş.
ABD yapımı olan film, dünya prömiyerini 8 Eylül 2020’de Deauville Amerikan Film Festivali'nde yaptı. Ayrıca 2020 Toronto Uluslararası Film Festivali’nde de gösterildi. Prömiyer aslında Mart 2020’de South by Southwest'te yapılacaktı ama dünyayı etkisine alan Covid-19 pandemisi sebebiyle sinema sektörü de sekteye uğradı ve çoğu festival ertelenmek ve hatta iptal edilmek durumunda kaldı. Bu sebeple filmin gösterimi de gecikti ve film 11 Haziran 2021’de gösterime girdi.
Filmin konusuna gelecek olursak, Amerika’nın geçinmesi zor bir kenti olan Güney Ohio’da kararlı, zeki ve net bir kadın olan Ruth, üniversiteye kabul edilir. Fakat üniversiteye gidebilmesi için paraya ihtiyacı vardır. Aynı zamanda hapisteki annesini ve vasisi olan abisini geride bırakıp bırakmamak konusunda da tereddüttedir. Abisi Blaze kardeşinin bu “çıkış biletini” kullanmasını ister. Bu yüzden iki kardeş bir hurda-metal çetesine katılırlar. Gündüzleri hurdacıda çalışırken, geceleri de fabrikalardan metal çalarlar. Fakat bir zaman sonra Ruth bu işin bedelinin kendi eğitiminin maliyetinden çok daha büyük olduğunu görür.
Oyuncu kadrosunda, en son The End of the F***ing World’de izlediğimiz Jessica Barden, Freaks and Geeks dizisinden bildiğimiz Becky Ann Baker ve Pamela Adlon, Gus Harper, Austin Amelio gibi isimler var.
Özellikle Jessica Barden’ın soğuk, sade ve keskin oyunculuğu ile hikâyenin sertliği daha da artıyor. Böylece film, insanı üzen ve gerçeküstü bir dramdan ziyade insanı daha çok geren ve tanıdığımız, fazlasıyla gerçek bir dram olarak karşımıza çıkıyor. Tabii ki bu gerçekliği sağlayan şey her karakterin kendi içinde bir çaresizliği olması ve aslında herkesin de kendi içinde başka bir hikâye barındırmasından kaynaklı. Her karakterin ödediği başka bir bedel var. Böylelikle film empati yapmamızı da sağlıyor. Yönetmen-yazarın, hiçbir karakteri günah keçisi gibi seyirciye sunmaması da yine empatiyi güçlendiren unsurlardan.
Jessica Barden’ın yanında sönük kalan hiçbir oyuncu yok. Diyaloglar çok fazla değil. Uzun monologlar yok. Bu durum filmin etkisini iki katına çıkarıyor. Ayrıca, bir karakterin gereğinden fazla baskın diğerlerinin ise daha silik olduğunu söyleyemem. Yönetmen-yazarın filmdeki en büyük başarılarından biri de bu dengeyi kurabilmesi.
Filmin müzik seçimleri de oldukça başarılı. Karakterleri, olayları ve içinde bulunulan durumu özetleyen müzikler kullanılmış ve bu da filmin etkisini artıran detaylardan biri.
Yapılan eleştiriler genel anlamda olumlu. Dürüst, cesur, tanıdık ama benzersiz olarak yorumlanmış. Rotten Tomatoes kritik sitesinde film, %91 oranında onay almıştır. Sitede gösterilen kritik fikir birliği ise şöyle:
“Benzer şekilde umutsuz hikâyelerin yankılarını duymamak zor, ancak Holler onları güçlü performanslar ve elle tutulur empati ile bastırıyor.”
,Son olarak, filmin konusu kırsaldan kaçmaya çalışan zeki, başarılı, net ama gitmek konusunda çekinceleri olan bir genç kızın hikâyesi. Yani oldukça işlenen, tanıdık bir konu. Fakat filmin yönetmen-yazarı Nicole Riegel, bu konudan oldukça güzel yararlanmış ve izleyiciyi boğmadan, konunun etrafından dolanarak asıl dramı ortaya çıkarmıştır: Tereddüt ve ağır bedeller. Böyle bakıldığında ise film, ilk uzun metraj için oldukça başarılı ve üstüne çalışılmış bir iş.
https://www.rottentomatoes.com/m/holler
Yeni yorum ekle