“Saygı”sızların Sonu

Gösteri Sanatları

“Saygı”sızların Sonu

Simay Özlü Diniz

“Saygı” dizisi, Erdal Beşikçioğlu’nun canlandırdığı ve özellikle Ankara izleyicileri arasında bir fenomen olan “Behzat Ç” dizisinin bir karakteri Ercüment Çözer’i konu alıyor. 

Nejat İşler’in canlandırdığı Ercüment’in hikayesi daha sonra Blu TV’de “Saygı” adıyla ayrı bir dizi olarak işlendi. Geçtiğimiz sene birincisi yapılan dizinin bu sene ikinci sezonu ekranlara geldi. Senaryonun genel teması varlıklı bir mafya babası olan Ercüment’in kendisine saygısızlıkta bulunanları özel malikanesinde hazırladığı bir kodeste tutarak kendince rehabilite yani tedavi etmesini ele alıyor. zorbatv.dergi

Konu kulağa ne kadar absürt gelse de izlerken seyirci zaman zaman Ercüment’e hak vermeden edemiyor. Ülkemizdeki bunca şiddet, kadın katliamı, haksızlık ile hukuksuzluk başını almış giderken ve insanlarda merhametin kalmadığı günümüzde birazcık saygı beklemek büyük bir lüks haline geldiğinden olsa gerek. Aslında Ercüment bir yerde hepimizin duygularına tercüman oluyor. Bizim bükemediğimiz bilekleri o büküyor. Kendisi de sütten çıkma ak kaşık olmasa da o göz göre göre insanların haklarını ihlal eden zorbaları dize getirmesi bir adalet duygusu uyandırıyor. Ancak kullandığı yöntemleri onaylamak mümkün değil. Bu haliyle onun da cezalandırıp kendi deyimiyle “tedavi ettiği” kişilerden de bir farkı kalmadığından izleyicide büyük bir çelişki yaratıyor. 

İkinci sezona özel bir alt konu ise imkânsız aşklar. Sezonda üç ayrı çiftin imkânsız aşkına tanık oluyoruz. Bunlardan ilki geçen sezondan tanıdığımız genç aşıklar Helen ve Savaş. Gençler artık bir arada olamaz çünkü Ercüment, Savaş’ı manevi kardeşi olarak kabul ettiği Helen’den uzak durmaya zorlar. Helen’in ise bu durumdan haberi yoktur. 

zorbatv.dergiDiğer bir ulaşılmaz aşk Selim ve Hacer’inki. İkili birlikte olamaz çünkü Selim, Ercüment’in tedavi merkezinden çıktığından beri artık yalan söyleyemeyen bir dolandırıcı; Hacer ise masum bir ev kızıdır. Aralarındaki zıtlık ve buna rağmen Hacer’in azmi sayesinde kurdukları saf iletişim seyirciyi derinden etkiler. Ancak Selim intikam peşinde sonu karanlık bir yolda ilerlemekte, Hacer ise her şeye rağmen onunla evlilik hayalleri kurmaktadır. Son aşk hikayesi ise Ercüment ile onun karanlık işlerinin davasına bakan başarılı ve azimli savcı Arya arasındadır. Bu aşkın bir çıkmaza varacağı daha başından bellidir. Ancak iki aşık da bunu görmezden gelerek dizi boyunca izleyicide bir umut ışığı yakmayı başarırlar. Bu haliyle Ercüment, “Casa del Papel” dizisinde komiseri baştan çıkaran dolandırıcı profesörü bize anımsatır. 

İmkânsız aşklar tarih boyunca hikayelerin en gözde konularında biri olmuştur. Bu türde akla ilk gelen örnek ise şüphesiz Shakespeare’nin dünyaca ünlü eseri “Romeo ve Juliet”tir. Birbirine düşman iki ailenin saf aşkı ve birbirleri uğruna ölümü göze alıp ikisinin da ayrı ayrı canlarına kıyması hikâyeyi duyan herkesi derinden etkilemiştir. 

Aslında konu bir yerde insanın gerçeğini de gözler önüne sermesi açısından önem taşımaktadır. Bitmeyen savaşlar, katliam ve acımasızlığın temelinde bu paylaşamama duygusu yatmaktadır. Uluslararası ilişkiler kuramlarının en kabul görenleri dünyadaki bütün ülkelerin iletişiminin temelinde insan doğası ve onun güvensizliği, korkusu ile açgözlülüğünün yer aldığını öne sürülmektedir. Ne çelişkidir ki izleyiciler bu dramatik ve acı dolu hikayeleri çok severler. Bunun psikolojik kaynağında ise insanın kendisinin acı çekmesini değil ancak başkalarının çilesini izlemekten hoşlanması gerçeği vardır. Yaşamadan o duyguyu gözlemleme ve yakınından geçmenin verdiği adrenalin kişiye çekici gelir. Bir nevi Freud’un ölüm güdüsü ve insanın karanlık tarafı devreye girer. 

Yine akla gelen tanınmış imkânsız aşk hikayeleri arasında öksüz küçük kız Natalie Portman’ın kendinden yaşça büyük tetikçi “Leon”a beslediği aşk, sadece bir günlüğüne aşk yaşamak için melek olmaktan vazgeçen “Melekler Şehri”ndeki Nicholas Cage, “Makas Eller”de yarı insan yarı canavar bir karaktere can veren ve dokunduğu masum aşkının canını yakan Johnny Depp, zengin fakir farkına aldırmadan dolu dizgin aşk yaşayan “Titanic” filminin kahramanları hep bu hüzünlü ancak bir o kadar çekici aşklara örnektir. Ölümü dahi göze alan ancak ölümün bile ayıramadığı o aşklar herkesin içten içe aradığı duygular olduğundan her zaman çekiciliğini korur. 

Yine hikayemize dönecek olursak, toplumun geldiği noktada zorbaları cezalandırmanın haklı görülebildiği bir çelişkide insanın Ercüment’in yaptıklarını tümden reddedememesi bir yandan da acı veriyor. İmkânsız aşklarla da donatılan hikâye keyifle akıyor. Oyuncuların performansları çok başarılı. Özellikle Hacer ile Selim’in diyalogları ve karakterlere can veren Sarp Akkaya ile Naz Göktan’ın oyunculukları izlemeye değer. Saygısızların hadlerinin bildirildiğini görmek ve bir imkânsız aşklar silsilesi içindeki maceraya katılmak için yapımı Blu TV’de izleyebilirsiniz. Keyifli seyirler!
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.