Sanat Koleksiyonculuğunda İmaj 

Makaleler


Sanat Koleksiyonculuğunda İmaj 


Meltem Akkaya

A-Sanat Piyasası Döngüleri 
Dünyada sanat piyasasını yönlendiren belli güçler söz konusudur. Bu güçler genellikle birbirlerine bağlı olarak hareket ederler. Sanat piyasasının söz hakkını elinde tutan Müzeler, Galeriler, Müzayede salonları, Kolleksiyonerler ve Kuratör'lerdir. Sanatı yönlendirmekle kalmayıp; sanatı temsil eden sanatçıyı da belirlerler.
Bugün dünyada sanatı yönlendiren isimler çok açıktır ve kendilerine göre stratejileri ile dikkat çekerler. Bu stratejiler tüm dünya piyasalarını da yönlendirmekle birlikte aynı zamanda örnekte teşkil ederler. Temsil ettikleri sanatçılar genellikle piyasa içerisinde markalaşmış isimlerden oluşmaktadır. 

Sanata yön veren bu isimlere göz atacak olursak;. kolleksiyoner olarak Steve Cohen önemli bir isim olarak karşımıza çıkar. Bir marka olan sanat kolleksiyoncusu  Charless Saatchi ve 21. yy'ın dünyanın en ünlü sanat taciri ise Larry Gagasion'ı görmekteyiz. Aynı zamanda Londra'da ki Tate müzesinin yöneticisi Nicholas Serota ve MOMA (Modern Sanat Müzesi), Guggenheim ve Tate müzeleri birer müze markası olarak ön planda yer almaktadırlar.

Galerici olarak baktığımızda ise iki galerici dünyaya damgasını vurmuştur. Sanat eseri ve kolleksiyoner arasındaki pratikleri belirleme açısından marka isimlerin bile örnek aldığı ilk isimlerdir. Bu isimler, 19.yy sonunda 1869 doğumlu efsane isim Joseph G-Henry Duveen ve Ambroise Vollard'dir. Vollard Duveen geleneğini empresyonist sanata taşıyan bir Fransız hukuk öğrencisidir. Resimleri takas yoluyla satarak ünlü müzayedelere katılarak başlamıştır. Daha sonra hemen akabinde, 20. yy'da Leo Castelli gelmektedir. Newyork'ta galeri açmış İtalyan bir bankerdir. Castelli daha profosyonel yol çizmiştir. Sanatın bilgisi ve tarihi üzerinden hareket ederek ilerlemiş; ve böylece öngörüsünü geliştirmiş, sezgisel olarak güçlenerek sanatçının kimliğini ve eserleri olan örtüşmesini önemsemiştir. Bu nedenle Castelli rakipleri arasında ki en başarılı isim olarak bilinir. Thompson (2008)
Müzayedeler ise sanat pratikleri arasında önemli bir öngörü sağlayan diğer bir alandır. Kolleksiyoner ve sanatçı arasındaki ilişkide önemli bir bağ olmaları nedeniyle güncel sanatın gündemde kalmasında, alıcıya sunulmasında ve tanıtılmasında önemli bir misyona sahiptirler. Dünyada bunun en iyi örnekleri Christie's ve Sotheby's müzayedeleridir. Christie's ve Sotheby's, önemli markalaşmış müzayede evleridir. Bu müzayedeler hem alıcı için hem de sanatçı için güven duygusu yaratırlar. Bir sanatçı için bu müzayedeler katılmak bir prestij meselesi ve marka sanatçı olmanın da bir göstergesi sayılmaktadır.

Sanatçı için galerici ve müzayede döngüsü dışında küratör ve eleştirmen desteği de sanatçı açısından çok önemlidir. Sanatçının tek başına yapabileceği şey sadece çalışmak olsa da günümüzün teknoloji olanakları içerisinde kendini gündemde tutma ve bir marka yaratma şansı yaratabilmektedir. Özellikle sosyal medya olanakları ile sanatçı, strateji belirleyebilmekte ve imaj kavramından yola çıkarak markalaşma yolunda da ilerleyebilmektedir. Ancak bu İmaj bir algı yanılsaması veya gerçek dışı da olabilmektedir. Bu nedenle sanat, gerçek imajı yönlendiren galericiler, müze yöneticileri, eleştirmen ve küratör çerçevesinde dönen ağ'da ilerlediği süreçte sanata nesnel bir katkı sağlamaktadır.
Sanatçının markalaşması sosyal, politik, kültürel ve para piyasası ile olan ağın bir parçası olarak da karşımıza çıkar.Bu  noktada imajı dolaylı destekleyen ve gücün asıl temsili olan Kolleksiyoner göz ardı edilemez. Çünkü kolleksiyoner İmaj sayesinde yatırım yapar. Kolleksiyonerden beklenen,  imajı yaratan değişkenleri iyi takip etmek, sosyal, kültürel öğelerin ve  sanatın evrilen yönlerinde farkındalık  algısını geliştirmektir.

B-Koleksiyonculukta İmaj ve Güven Politikası 
Sanat piyasası döngüsü günümüz teknoloji çağı nedeniyle imaj kavramının önekmektedir. Tarihsel olarak baktığımızda da yine imaj'ın burjuva tekelinde ilerlediğini ve sanatçıya olan desteğin sağlanmasında etkili olduğuna tanık olmaktayız. Tabii sanat pratiklerinin değişmesi ve sanatçıların kendi sanatsal tavırlarının ön plana çıktığı avangard sanat hareketlerinin veya toplumsal gerçekçi sanat anlayışı içersinde gelişen veya sanat için sanat politikası doğrultusundaki pratikler ile sanatın bu döngüden uzaklaştığını da görmekteyiz. Ancak imaj'ın her zaman sanat dünyasında yeri olmuştur. Galericilerin imaj yaratma çabaları, reklam dinamiklerini kullanmaları ve bir noktada da piyasa ortamı oluşturmaya çabalamaları da ayrı yönde ilerleyen bir senaryodur. Kolleksiyoner ise bu senaryoyu takip etmektedir.
Sanatın kendi tarihini yarattığı bu döngüde eşzamanlı olmasa da kolleksiyoner; bir şekilde tarihe tanıklık etmek ve buna sahip olmak veya sanatın içerisinde yer almak istemektedir. Sanata yatırım yapan kolleksiyonerin zaman içerisinde sanatın işlevsel yönünden faydalandığını; iç dünyasını beslediğini ve temel ihtiyaçları arasında  ruhsal bir tüketim aracı olarak tükettiğini de görmekteyiz. Sanatın dönüştürücü gücünün ve farkındalık yaratan düşünsel boyutunun bilincine varan kolleksiyoner için sanatsal yatırım yapmak zaman içinde  bir yaşam biçimi haline gelmektedir.

Dış cepheden baktığımızda koleksiyonculuk bir anlamda entelektüel olma çabası gösteren burjuvanın egosal bir yatırım aracı olarak da görülebilir. Nesnel bir bakışla yaklaştığımızda bu çabanın sanatçı ve sanat adına çok yarar sağladığı açıktır. Kolleksiyonerin bu çabasının altında sosyolojik ve psikolojik nedenler yatmaktadır. Sosyolojik açıdan baktığımızda paranın vermiş olduğu gücü yeterli bulmayan kolleksiyoner, kendisini diğerlerinden ayıran başka bir güce ihtiyaç duymaktadır. Bu güç, sanat eseri satın alarak kendi imajını yaratmak ve yüksek fiyatlarla aldığı sanat eserleri ile kendisine prestij  yani sosyal statü sağlamaktır. Diğer bir psikolojik neden ise prestijin altında yatan tatmin duygusudur.
Sanat ticareti dünyada çok şeffaf değildir ve en az belki de etik kuralları olan bir ticaret türüdür.Ticareti yapan galeriler kolleksiyonerle bağlantı halindedirler. Galericilerin uyguladığı politikalar oldukça dikkat çekicidir ve rekabetin getirdiği imaj yaratma kaygısı; sanat ortamında deneyimsel bir alanın yolunu açmaktadır. Bu imaj; özgün olma ve bundan pay alabilme veya vizyon yaratma çabası da olarak da görülebilir. 

Bu galerilerin  vizyoner tavırları ile sanata yön verdiklerini görmekteyiz. Bazı galeriler tanınmış ressamlar üzerinden hatta ölmüş olanlar üzerinden ticaretini sürdürürken;  marka galerilerin kendilerini riske atmadan markalaşmış sanatçıyla çalıştıklarını gözlemlemekteyiz. İsmine güvenen diğer markalaşmış bir grup galeri ise yeni sanatçılarla da yola çıkabilmektedirler. Bu en riskli olanıdır ve gerçek bir vizyon yaratmak, hatta sanatın döngüsünde önemli bir sorumluluk alma çabası içerisindedirler.
 Alıcı bu noktada hem ismine güvendiği sanatçıyı hem de yeni sanatçıyı galerinin ismi üzerinden hareketle satın alır ve güven duyarlar.  Galerici sanatçı ve kolleksiyoner arasındaki güven politikası önemlidir. Galericinin yöntemi ne olursa olsun kolleksiyonerin ilk ilgilendiği şey güven duymaktır. İsme ve galeriye güven duymak ister. Güven politikası tüm dünyada sanatçının büyüklüğü ve satış ikilemiyle beraber yürür. İmaj ve Donald Kuspit'in deneyim pazarlaması diye tanımladığı kavram bunun en önemli etkenidir.
Donald Kuspit" Deneyim pazarlaması post sanatın sırrıdır " der. Kuspit(2005)  Kuspit'in burada bahsettiği imaj estetiğidir. Marka, kimlik imaj gibi değişkenlerin etkisidir. Deneyim pazarlaması sanatçının nerelerde sanat eserlerini sergilediğinin göstergesidir. Sergiler, Fuarlar, Bienaller sanatçının deneyim pazarlamasıdır.

Deneyim pazarlaması sayesinde sanatçı, sanatın devamlı evrilen yönünde, dünyadaki çağdaş sanat eserlerinin arasına girme şansı yakalar ve markalaşmış olur. Marka,eleştirmenlerin ve küratörlerin bile ilgisini çekmektedir. Ancak eleştirmenler ve küratörler asli görevlerini sanat nesnesinin ne olduğunu bu arada tartışmaya devam ederler. 
Sanat dünyası pratiklerinde şunu da görmekteyiz. "Yeni bir sanatçının herhangi bir kalite ölçüsüne göre değil; galerinin şöhretine ve eserin büyüklüğüne göre fiyatlandırdığını görmekteyiz. Gerçekte hiçbir sanatçıdan "yeni" diye söz edilemez. Sanatçının nereye gittiğini değil;nereden geldiğini anlatan "yükselen" terimi kullanılır. Yükselen o güne kadar tanınmayan ve görece  pahalı olmayan anlamına gelen bir sanat dünyası terimidir." Thompson(2008) s.27 

Bir sanatçı gözde olduğunda ekonomistlerin arz-talep mantığı işlemeye başlar. Sanatçı bir kaç galeri ve sanat fuarında aynı anda sergi açacak kadar üretebiliyorsa gündemdedir demektir. Fiyatlar da bu değişkenlere göre şekillenir. Sanat dergilerinde çıkan her haber ve eleştiri yazısı sanatçının gündemde kalmasını sağlar. 
Çıkarlara dayalı olmasına rağmen; sanatçı ve galerici arasındaki ilişki de güven söz konusudur. Sanatçı için galeri en temel anlamda fuarlarda ve sergiler de tanıtımının yapılmasını beklediği bir aracı bir kurumdur. Ancak sanatçı ve galerici pratiği değişkendir. Market anlayışında çalışan galeriler anlık sataşa yönelirler ve sergi için sanatçıdan para talep ederler.Bu galeriler, sanatçı ile çok bağ kurmadan yükselen sanatçılara yönelirler. Yükselen  sanatçı için bu karşılıklı alışveriş tanıtım basamağı sayılabilir. Sanatçıya faydası anlıktır. Devamını getirebileceği bir efor değildir. Bu daha çok galerici için çalışan bir dinamiktir. Ancak sanatçı ilgi görmeyi başarırsa ileriye dönük bir dönüş alabilmektedir.

Uzun süreli sanatçı ve galerici ilişkisinde, sözleşme yapmak, yapmamak gibi konular ve satış yüzdesi belirlemek gibi ikilemlerde hem güven hem de çıkar politikaları açısından belirleyicidir. Komisyon yüzdesi olarak baktığımızda sanatçının popülerliğine göre yüzde belirlendiğini görmekteyiz. Bu oran yüzde 30 ile 50 aralığında belirlenirken; yüzde 50 markalaşmış galerilerin standart uygulamasıdır. Gerçek sanat ve galerici arasındaki ilişki saygı, sevgi, arkadaşlık  ve ortak inanışlara dayalı bir beraberliktir. Tabii bu birliktelik sanat dünyasına ve kolleksiyonere daha sağlıklı bir güven duygusu aşılayacaktır.
Sonuç olarak kolleksiyoner, sanatçı ile olan bağında imaj ve daha belirleyici olan galerici aracılığıyla edindiği güven politikasını önemsemektedir. Ancak bu çerçevede genel anlamda güveni sağlayan değişkenler eğer sanatın ne olması gerektiği sorusunu karşılamıyor ve sanat sorunsallarını temel alarak hareket etmiyorsa; sanat'ın kendisine değil; değişkenlerin tarihi sürecine tanıklık etmiş olur. Bu nedenle her değişkeni doğru analiz etmek kolleksiyoner için oldukça zordur. Ancak sanatçının deneyim pazarlamasını doğru takip edip  kendi estetik ve sezgisel algısını geliştirmesi mümkündür.


Kaynakça
1-Don Thompson;Sanat Mezat,Çev.Renan Akman, İletişim Yanınları.2008
2-Donald Kuspit;Sanatın Sonu,Çev: Yasemin Tezgiden, Metis yayınları,2006
3-cogito,İmajı Düşünmek,YKY Yayınları, 2020
* Prof.Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, GSF Öğretim Üyesi

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.