İlk İnsan ve İlk Peygamber Adem

Makaleler

İlk İnsan ve İlk Peygamber Adem

Prof.Dr. Nimet Yıldırım

 

  Adem; ilk insan, insanlığın atası, ilk peygamber. Bir çok ilk, Adem Peygamber tarafından gerçekleştirilmiştir. Oğlu Hâbîl’in öldürülmesinden sonra söylediği mersiye ilk şiir olarak kabul edilir, buradan hareketle ilk şiiri söyleyenin de Adem Peygamber olduğu ifade edilir. [1]

Yahudi orijinli rivayetlere göre, Allah ilk beş günde yeryüzü ile gökyüzünü yarattı. Daha sonra yeryüzünde kendisi için bir vekil atamak istedi ve altıncı günde insanı yarattı. Adem’i yaratmak istediğinde Cebrail’i yeryüzüne gönderdi; siyah, beyaz, kırmızı, sarı, yeşil, tuzlu ve tatlı olmak üzere her renk ve her tattan karışık olarak bir avuç toprak getirmesini emretti. Yeryüzü isteksiz davranınca Cebrail Allah’ın huzuruna dönerek yerin toprak vermek istemediğini belirtti. Bunun üzerine onun yerine sırasıyla Mikail ve sonra da İsrafil aynı amaçla gönderildi. Ancak onlar da eli boş döndüler. Bunun üzerine Allah bu iş için Azrail’i görevlendirdi ve gerekirse sert davranarak bir avuç toprak getirmesini diledi. O da sert davranarak bir avuç toprak aldı ve Mekke ile Tâif arasındaki bölgeye saçtı. Bu özelliğinden dolayı Azrail yaratıkların ruhlarını almakla görevlendirilmiştir. Böylece insanoğlunun hem yaratılışı ve hem de ölümü Azrail’in eliyle gerçekleşmektedir. [2]

Allah, Adem’in yaratılacağı toprağa kırk gün üzüntü yağmuru, bir saat da mutluluk yağmuru yağdırmış, daha sonra kudret eliyle onun hamurunu yoğurmuş ve en değerli kısmından Adem’i, kalan kısmından ise hurma ağacını yaratmıştır. Bu yüzden Peygamber, “Hurmayı koruyunuz, çünkü o sizin akrabanızdır” demiştir. Adem, teninin her organı bir kıtanın toprağından olmak üzere yedi kıtadan alınan toprağın karışımından yaratılmıştır.[3] Adem yaratılırken, bedenine can verilmeden önce balçıktan şekil verilmiş bir halde Mekke ile Tâif arasına bir yere bırakılmış, orada kırk yıl kalmış, daha sonra kendisine ruh üfürülmüştür. Bedenine ruh verilince, kafasına can gelmiş ve Adem öksürmüş, yanı başında bulunan Cebrail tarafından yönlendirilerek Allah’a şükretmesi gerektiği bildirilmiş o da bu görevini yerine getirmiştir. Adem gözünü ilk açtığında kendisini cennette bulmuştur. [4] 

Adem; “topraktan” veya “kırmızı” anlamlı İbranice bir kelimedir. Farklı isim ve lakaplarla anılır. İnsanlığın atası olması nedeniyle “ebu’l-beşer: insanoğlunun atası”, Allah’ın yeryüzünde emirleri ve yasaklarını uygulayacak bir konumda bulunması sebebiyle “halîfetullâh: Allah’ın halifesi”, seçkin kulları arasında sayılmasıyla “safiyyullâh: Allah’ın seçkisi”, insanlara isimleri öğretmesi gerekçesiyle de “muallimu’l-esmâ: isimler öğretmeni” unvanlarıyla da anılır. [5]

Hem İran ve hem de Çin ve Yahudi mitolojilerinde insanın balçıktan yaratıldığı rivayetleri vardır. Rivâyet-i Pehlevî’de; “İnsanlar Keyûmers’in de kendisinden yaratıldığı o çamurdandır.” ifadesi yer alır. Asur mitolojisinde; insanın Prometheus tarafından balçıktan yaratıldığı, Mezopotamya mitolojilerinde de Enkidu’nun tanrıların anası Oruru tarafından çamurdan var edildiği söylenir. Yunan ve Roma mitolojileri de aynı şekilde insanın topraktan yaratıldığı konusunda rivayetlere yer verirler. [6]

Eski İran rivayetlerinde Adem ile Havva, Meşy ve Meşyâne adlarıyla bilinirler. Bütün dilleri bilen Adem, çocukları ve torunlarına yetmiş dilin öğretmenliğini yapmıştır. Bütün sanat dalları ve mesleklerde bilgi sahibidir. Havva ile birlikteliklerinden çok sayıda çocukları dünyaya gelmiş, Keyûmers’e hükümdarlığı, Şît’e din işlerini vermiş, krallar ve hükümdarlar Keyûmers’in, peygamberler de Şît’in soyundan gelmişlerdir. [7]

Kur’ân’a göre; Adem’in yaratı­lışı diğer insanlarınkinden farklıdır. Adem’in yaratıldığı madde, çeşitli ayetlerde değişik terimlerle ifade edil­ir: toprak, su, çamur, akışkan veya süzme çamur, ya­pışkan çamur, kurumuş ça­mur (salsâl). Bir rivayette, Adem’in çamur halinden başlayarak her yaratılış safhasında kırk yıl kaldığı belirtilmesine rağmen bu rakam kesin değil çokluktan kinaye sayılmaktadır. Kaynakla­rın Adem hakkında verdiği bilgiler­e göre; Adem, topraktan yaratılmıştır. Onun cuma günü yaratıldığı, o gün­de cennete konulduğu, yine cuma günü cennetten çıkarıldığı, aynı günde tövbe­sinin kabul edildiği ve yine bir cuma gü­nü vefat ettiği haber verilmektedir. [8]

Tevrat’a göre Allah, yerin toprağından ilk insanı yarattıktan sonra, Aden’­de (Eden) bir bahçe hazırlar ve yarattığı insanı oraya koyar. Bu, dünyadaki bir cennettir. Bu cennete verilen isim, İbranice’de “Eden”dir. Âsur ve Babil dilinde “edinu”, Sümer dilinde “edin” olan bu kelime “ova, bozkır” anlamındadır. Allah, ko­runması için Adem’i Aden bahçesine ko­yar. Bahçenin her ağacından yiyebilece­ğini, ancak “iyilik ve kötülüğü bilme ağa­cı”ndan yememesi gerektiğini, aksi tak­dirde öleceğini bildirir. Daha sonra da Adem’in yalnızlığını gidermek için kaburga kemiğinden Havva yaratılır.[9] Havva, tavus kuşu ve yılanın da yardımıyla şeytanın hilesine aldanıp cennet bahçelerine girmiş, yasak ağaçtan birkaç meyve yemiş ve onlardan Adem’e de vermişti. Tevrat’a göre; Adem, yasak ağaçtan yemesiyle birlikte iyi ve kötüyü bilme konusunda Allah’ın rakibi olmuştu. Adem ile karısı bu ağaçtan yediklerinde kendilerini birden çıplak bir halde buldular (Araf (7), 22). Birbirlerinden kaçıyorlardı. Ağaçların dalları ve yaprakları onların başları üzerine eğiliyordu, kendilerini örtmeğe çalışıyorlardı. Adem hıçkırıklarla ağlıyordu. “Size gezmeyin o ağacın etrafında demedim mi?!” diye bir ses geldi. Bunun üzerine çok tövbe ettiler ve Allah’tan af dilediler. Tövbeleri kabul edildi ve o zaman “çıkın cennetten” diye bir emir geldi. [10]

Adem ve eşi cennete yerleştiril­dikten sonra kendilerine, bir tek ağaç dı­şındaki bütün meyvelerden yiyebilecek­leri bildirilmişti. Tevrat’a göre, Al­lah’ın cennette bitirdiği ağaçlar içinde iki tanesi özel isim ve nitelikleriyle bildiril­mektedir. Bunlar “hayat ağacı” ve mey­vesi Adem ile eşine yasaklanan “iyilik ve kötülüğü bilme ağacı”dır. Bu ağacın meyvesinden yemenin cezası ölümdür. “Hayat ağacı” kav­ramı dünyanın pek çok yerinde ve eski doğuda bilinmekteydi. Mayalar, Cer­menler, Vedalar ve eski Mısır’da bu inanç yaygındı. Âsur-Babil metinle­rinde ise daha çok “ölümsüzlük bitkisi” olarak yer almaktaydı. Hayat ağacı, ölüm­süzlük verir ve tanrılara özgüdür. Çeşitli varlıklarla korunduğun­dan ona ulaşmak zordur. [11]

Adem’in yasak ağaca yaklaşma şekli ve sonuçları hakkında Tevrat ve Kur’ân’daki bilgiler birbirinden farklılık göster­ir. Tevrat’a göre kır hayvanları­nın en hilebazı yılan, Aden’deki bahçede (cennet) yaşamakta olan Havva’ya yaklaşmış, “Allah bilir ki ondan yediğiniz gün, o vakit gözleriniz açıla­cak, iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız” diyerek onu yasak ağacın meyvesinden yemeye ikna etmiş, daha sonra Havva yasak meyveden Adem’e de yedirmiştir. Kitâb-i Mukaddes’in, “İblîs ve şeytan denilen, bütün dünyayı saptıran eski yılan yeryüzüne atıldı ve onun me­lekleri kendisiyle beraber atıldılar” ifadesinden de anlaşılacağı gibi bu yılanın şeytan olduğu söylen­ir. Başka bir rivayete göre de; gökten kovulan şeytan, o sırada kanatları olan ve konuşabilen yılana, Adem ile Havva’yı yoldan çıkarmasını öğretir. Kur’ân’a göre onları yasak ağaca yaklaşmaya teşvik eden şeytandır. Adem’e karşı açık bir kıskançlık içinde bulunan şeytan, önce Allah’ın emrine karşı gelerek Adem’e secde etmemiş sonra da onu aldatarak günah işleme­sine sebep olmuştur. Şeytanın cennete girişi ve Adem ile Havva’ya yaklaşması konusundaki bilgiler genellikle apokrif Yahudi kaynaklarından alınmıştır. [12]

Cennetten çıkarıldıktan sonra Adem, Serendîb’e; Havva ise Cidde’ye indirildi. Yüz yıl birbirlerinden ayrı kaldılar. Daha sonra Adem Serendîb’ten, Havva da Cidde’den Ka’be’yi ziyaret amacıyla yola çıktılar. Arafât dağında karşılaştı ve birbirlerini tanıdılar. Adem, Minâ’da Allah’tan af diledi. İslâmî kaynaklarda Ka’be’nin Adem tarafından yapıldığı ve İbrahim tarafından inşasının tamamlandığı belirtilir. Bel’amî’ye göre; yeryüzüne gönderilen ilk insan Keyûmers adıyla bilinen Adem’dir.[13] Adem yeryüzüne indikten sonra, değişik sıkıntılarla karşılaştı. Cebrail, kendisine yazmayı, ziraat işlerini, dokumacılığı, inşaat teknikleri gibi hayatın gereklerini yerine getirmede kullanacağı her şeyi öğretti. Demirden yapmış olduğu tandır, Nuh Peygamber dönemine kadar gelebilmiştir. Birçok meyveyi Adem ilk olarak Hindistan’da yetiştirmiştir. Bu meyve türleri daha sonraki dönemlerde dünyanın değişik bölgelerine Hindistan’dan yayılmıştır. Allah, Adem’in tövbesini kabul ettikten sonra kendisini çok değerli tutmuş ve dünyadaki bütün mülkü kendisine vermiştir. Kuşlar, canavarlar, yerde gökte bulunan bütün varlıklar onun emrine girmiş, dokuz yüz otuz dokuz yıl yaşadıktan sonra vefat etmiştir. Ölümünden sonra başta melekler olmak üzere bütün varlıklar yas tutmuş, güneş ve ay altı gün tutuk kalmıştır. [14]

Adem Peygamber’in serüveni, İslâm kültüründe ve Fars edebiyatında çok geniş olarak yansımasını bulmuş, hem nesirde hem de şiirde ilginç mazmûnlar ve temalar oluşturmuştur. Cennet; sekiz, cehennem yedi tanedir. Birinci cennetin karşısında bir zıddı yoktur. Ancak diğer cennetlerin karşısında hep zıtları yer almaktadır. Adem ile Havva, başlangıçta birinci cennette bulunmaktadırlar. Orada tensel varlık yoktur, dolayısıyla karşısında cehennem de yoktur. Onlar, “kun: ol” emriyle birinci cennetten ikinci cennete geçtiler ve yokluk göklerinden varlık yerine ayak bastılar. Bu cennette; açlık, susuzluk, çıplaklık vb. özellikler yoktu. Onlara; yasak ağaca yaklaşmamaları emredildi. Şeytan durmadı, vesvese yapmaya başladı. Yasak ağaca onun kışkırtmalarıyla yaklaştılar, cezalandırılarak oradan çocukların ve ahmakların yeri olan üçüncü cennete gönderildiler. Bu cennette ihtiyaçları arttı ve aç kaldılar. Bireysellik gökyüzünden toplumsallığın alanı yeryüzüne indiler. Burada akıl ağacına yaklaşmaları yasaklandı. Ona yaklaştıkları ve suç işledikleri için dördüncü cennete (yeryüzüne) kovuldular. Büyük alemde; Adem, Havva ve Şeytan, birlikte bulunduklarından, küçük alemde de varlıkları söz konusudur. İnsan küçük dünyadır. Akıl bu dünyanın Adem’i; Havva, teni, vehim ise şeytanıdır. Şehvet, tavus; gazap, yılan; iyi ahlak, cennet; kötü ahlak, cehennem; ruh ve bedenin yetileri ise, meleklerdir. [15]

Adem kıssasının ilk yaratıcıları Sümerler’dir. Daha sonraki dönemlerde Babil destanları bu hikayeyi tamamlar. Yahudiler, Adem kıssasıyla Babil’de tanışıp onu kendi zevkleri ve kültürlerine uyarladılar. Tarihsel derinliklerini göstermek gibi birtakım amaçları göz önünde bulundurarak kutsal Tevrat’a Adem kıssasıyla başladılar. Adem ve Havva kıssası Tevrat’taki diğer anlatımlarla birlikte Yahudiler aracılığıyla ve onların önderliğinde Arabistan bölgesinde yayıldı. Kur’ân, diğer birtakım tarihî olaylara değindiği gibi bu konuda da tarihî net bilgilere yer verdi. Adem konusunda birtakım fazlalıkları kırptı ve bazı konularda da özet bilgiler aktardı. Bazı Kur’ân yorumcuları, Adem kısasıyla ilgili bazı ayetleri yorumlamada Tevrat’a başvurdular. [16]

Adem peygamberle ilgili rivayetlerin farklılığı aynı zamanda zenginliği Fars edebiyatında da geniş yansımasını bulmuş, özellikle Hâfız-i Şîrâzî ve birtakım sûfî şairlerin dizelerinde yoğun olarak işlenmiştir.

Gördüm; dün gece melekler çaldılar meyhanenin kapısını

Adem’in çamurunu yoğuruyorlardı

 

Çek tesbihi kapısında meyhanenin ey melek

Adem’in hamurunu orada hazırlıyorlar

Hâfız-i Şîrâzî

Adem’in dili İslâmî telakkiye gö­re Arapça, Yahudi ve Hıristiyanlara göre ise Aramice’dir. Cennette Arapça, yer­yüzüne inince de Süryanice konuştuğu, on iki yazı çeşidi ile yedi yüz dil bildiği de öne sürülür. Tevrat’a göre; dokuz yüz otuz yıl yaşamış­ olan Adem, ölme­den önce oğlu Şît’e son vasiyetini ya­par ve bir cuma günü vefat eder. Rivayete göre; Allah, Adem’e ileride türeyecek bütün soyunu göstermiş, Adem, Davud’un ömrü­nün altmış yıl olduğunu görünce kendi ömrünün kırk yılını ona ver­miştir. Ancak eceli geldiğinde bu vaadin­den dönmek isteyince Allah onun öm­rünü bine, Davud’un ömrünü de yüze tamamlamıştır. Adem’in kabrinin nerede ol­duğu konusunda kaynaklarda farklı rivayetler vardır. Bazılarına göre; cennetin doğusunda bir yerde, bazılarına göre; Mekke’­de, Ebû Kubeys Mağarası’nda veya Hin­distan’dadır. Başka bir rivayete göre de; tufanda Nuh Peygamber, Adem’in tabutunu gemiye almış, tufan sonrası Beytü’l-makdis’e defnetmiştir. [17]

Hâfız-i Şîrâzî’ye göre; Adem’in yaratılışındaki asıl sebep, onun aşkı anlamadaki derin yeteneğidir. Ona göre; melekler aşktan anlamaz, Adem’in varlığının mayası olan çamur, aşk meyhanesinde melekler tarafından yoğrulur.[18] Bunun yanı sıra Adem, başkalarının kabul etmeğe yanaşmadığı en büyük kutsal emanet olan aşkın sorumluluğunu almayı kabullendi. İlahî emaneti kabul ettiği için Allah meleklere kendisine secde etmelerini emretti. Adem ile şeytan arasındaki düşmanlık da, işte o andan itibaren ateşlenmeğe başladı. Adem ile Havva cennete yerleştirildiler ve ilk sınavlarını orada verdiler. Yine Hâfız’ın ifadelerine göre; aşk ile aklın ilk mücadelesi de orada başladı. [19]

Bilmez ki melek, aşkın ne olduğunu sâkî,

İste kadehi de dök gülsuyunu Adem’in toprağına.

Hâfız-i Şîrâzî

Melektim ben ve yerim, yücelerde Firdevs idi,

Adem getirdi beni bu harabât diyarına.

Hâfız-i Şîrâzî

Cennetin Adem’iyim ben, ancak bu seferde;

Şimdi esiriyim ay yüzlü genç güzellerin.

Hâfız-i Şîrâzî 

Eski İran inanışlarında ilk insan Keyûmers’tir. Onun yaratılışından sonra otuz yıl geçince, Ehrimen onu yemeğe başladı ve yumurtalıklarına kadar yedi. O anda yere iki damla meni döküldü. Kırk yıl orada kaldıktan sonra Mihr ayının Mihregân günü yerden iki dallı rîbâs şeklinde bir bitki filizlenmeğe başladı. Önceleri iki dal bitişik idi. Sonra bu iki parça bir insan şeklini aldı ve biri kadın diğeri erkek Meşy ve Meşyâne adında iki insan ortaya çıktı. Bundehişn’e göre; Ahura Mazda, Meşy ile Meşyâne’yi insanlığın ataları olarak yaratmış, bunların birliktelikleri de insan soyunun devamını sağlamıştır. [20]

 

KAYNAKÇA

 

 

 

Bolay, Süleyman Hayrî, “Âdem”, , Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi/DİA, İstanbul 1988, I, 358.

Encyclopaedia Iranica/EIr., Komisyon, New York 1985-2000, I-IX

Enverî, Hasan, Ferheng-i ‘Alâm-i Sohen, Tahran 1387 hş., I-III.

Enverî, Hasan, Ferheng-i Bozorg-i Sohen, Tahran 1381 hş., I-VIII.

Hâfız-i Şîrâzî, Dîvân-i Hâfız-i Şîrâzî (yay. Muhammed-i Bihiştî), Tahran 1377 hş.

Hurremşâhî, Bahâuddîn, Hâfıznâme, Tahran 1372 hş., I-II.

Mevlâyî, Muhammed Server, Tecellî-yi Ustûre Der Dîvân-i Hâfiz, Tahran 1368 hş.

Muhammedî, M. Huseyn, Ferheng-i Telmîhât-i Şi‘-i Mu‘âsir, Tahran 1374 hş.

Pedersen, J., “Ādam”, The Encyclopaedia of Islam/EI2 (İng.), I, 177.

Vehhâbî, Nesîm, “Adem”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî (ed. Hasan-i Enûşe), Tahran 1375 hş., I, 6.

Yâhakkî, Muhammed Ca'fer, Ferheng-i Esâtîr ve İşârât-i Dâstânî der Edebiyyât-i Fârsî, Tahran 1375 hş.

Zumurrudî, Humeyrâ, Nakd-i Tatbîkî-yi Edyân ve Esâtîr Der Şâhnâme-yi Firdevsî, Hamse-yi Nizâmî ve Mantıku’t-tayr, Tahran 1382 hş.

 

[1] Şemîsâ, Telmîhât, s. 65; Muhammedî, Telmîhât, s. 51.

[2] Şemîsâ, Telmîhât, s. 65-66; Ferheng-i Esâtîr, s. 38; Vehhâbî, Nesîm, “Adem”, Dânişnâme, I, 7; Pedersen, J., “Ādam”, EI2 (İng.), I, 177.

[3] Şemîsâ, Telmîhât, s. 66; Ferheng-i Esâtîr, s. 38.

[4] Şemîsâ, Telmîhât, s. 66; Ferheng-i Esâtîr, s. 38.

[5] Hurremşâhî, Hâfıznâme, I, 144-145; Vehhâbî, Nesîm, “Adem”, Dânişnâme, I, 6.

[6] Zumurrudî, Edyân ve Esâtîr, s. 141.

[7] Ânendrâc, “Âdem”, I, 50.

[8] Bolay, Süleyman Hayrî, “Âdem”, DİA, I, 358; Pedersen, J., “Ādam”, EI2 (İng.), I, 178.

[9] Bolay, Süleyman Hayrî, “Âdem”, DİA, I, 360.

[10] Ferheng-i Esâtîr, s. 39; Pedersen, J., “Ādam”, EI2 (İng.), I, 177.

[11] Bolay, Süleyman Hayrî, “Âdem”, DİA, I, 361.

[12] Hurremşâhî, Hâfıznâme, I, 145-146; Bolay, Süleyman Hayrî, “Âdem”, DİA, I, 362.

[13] Şemîsâ, Telmîhât, s. 68; Ferheng-i Esâtîr, s. 39; Muhammedî, Telmîhât, s. 54.

[14] Ferheng-i Esâtîr, s. 39.

[15] A. g. e., s. 39.

[16] Ferheng-i Esâtîr, s. 40.

[17] Bolay, Süleyman Hayrî, “Âdem”, DİA, I, 363

[18] Hâfız-i Şîrâzî, Dîvân, s. 164.

[19] Mevlâyî, Tecellî-yi Ustûre Der Dîvan-i Hâfız, s. 5-6.

[20] Zumurrudî, Edyân ve Esâtîr, s. 241.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.