Pakistan- Afganistan Sınırında Silah ve Uyuşturucu Pazarı

Makaleler

Pakistan- Afganistan Sınırında Silah ve Uyuşturucu Pazarı

Murat Özsoy

zorbatv

Fatihlerin Geçidi Hayber

1990 Mart’ının pırıl pırıl günlerinden biri... Altı ülkeyi kapsayan belgesel film çekimleri için Pakistan’dayız. Hudut Kenti anlamına gelen Peşaver’e 15 km mesafedeyiz. Hayber Geçidi tüm görkemiyle uzanıyor karşımızda... Orta Asya ile Hint yarımadası arasında hem işgalin hem ticaretin koridoru olmuş efsanevi geçitteyiz. Dünyayı titreten fatihler İskender, Cengiz Han, Timurlenk, Babür ve Gazneli Mahmut Hayber’den geçerek Hint yarımadasına ulaşmış.

Hayber Geçidi’yle birlikte dağ insanları Patanlarla karşı karşıyayız artık. Cesur, neşeli ve son derece yardımseverler... Patanların yaşamındaki üç önemli kuraldan bahsediyor herkes. Birinci kural, “Kendilerine sığınanı korumak”... Yerel rehberimiz, “Peşaver’de adam öldüren biri bu bölgeye ulaştığı takdirde paçayı kurtarmış demektir.” diye örnekliyor kuralı. Patanların ikinci kuralı, “Göze göz, dişe diş”, üçüncüsü ise herkese gösterilen “Misafirperverlik”. Dost olarak sonuna kadar güvenilir, düşman olarak ise son derece sakınılması gereken acımasız insanlar Patanlar.

zorbatv

Kanunsuz Bölge

Landi Kotal bölgesindeki kaçakçı pazarında dolaşıyoruz. Bir vitrinde ayakkabı astarına benzeyen koyu renkli bir şey dikkatimizi çekiyor. “Ayakkabı astarının da vitrine konduğunu ilk kez görüyorum.” düşüncesi kafamın içinde dolaşmaktayken, rehberimiz “Bakın bunlar esrar.” diyor. Afganistan’dan gelen esrar açıkça vitrinde sergileniyor. Orada 4 dolara satılan esrar parçasının ABD’de 1.000 dolara kadar alıcı bulabileceğini söylüyor işin erbabı. Bir parça esrarı kırıp ısıtıyor, toz haline gelince sigaranın içine sarıveriyorlar. 1 dolar karşılığı 20 rupiye şiş uzunluğunda esrarlar satılıyor aynı dükkânda. Bölge insanları, ilk iki yılın sonunda esrardan kurtulamayanların bir daha uyuşturucu batağından çıkamayacağını söylüyor.

Yeni bir “no-law-land”e yani “kanunsuz bölge”ye giriyoruz. Pakistan yasalarının uygulanmadığı bu kabile bölgelerinin değişmez manzarasını sıkça rastlanan kontrol noktaları ve yüksek duvarlı evler oluşturuyor. Yüksek duvarlar hem savunmaya hem de özel yaşamın gizlenmesine yönelik.

Otobüslere tutunup giden insanlar görüyoruz yol boyu. Biri, bir eliyle otobüsün dışındaki merdivene sarılmış, diğer eliyle de yanındaki arkadaşına el ve ayak şakası yapıyor. Bu şakalar yapılırken birinden birinin eli bir kurtulsa boylu boyunca düşüp arkadan gelen arabanın altına girivermesi içten bile değil. Gerçekten cesur insanlar şu Patanlar. Çevrede şekerkamışı suyu satıcılarına rastlıyoruz sık sık. İki merdanenin arasında şekerkamışını ezip suyunu çıkarıveriyorlar. 1979-89 Sovyet-Afgan Savaşı nedeniyle bölge Afgan mültecileriyle dolu.

Üzerleri aslan, kaplan, kartal, orman, dansöz, Tac Mahal ve akla hayale gelmeyecek sayısız figürle süslü kamyonlar geçiyor yanımızdan. Kimi kamyonlar da üzerlerine F16 yazdırmış, herhalde kanatlanacakları ânı bekliyorlar heyecanla.  Bazı üç tekerlekli motosikletlerin önünde Pakistan Hava Yolları’nın simgesi PIA harflerini görüyoruz. Bu motosikletler uçuyor mu bilemiyoruz ama hava kirliliğine önemli katkıda bulunduklarına hiç şüphe yok. Sonunda öyle bir şey görüyorum ki gözlerime inanamıyorum. Kamyonun birinin ön camının üzerindeki alınlığa bir duvar saati monte edilmiş. Kamyon kasasında bir duvar saati! Bu kadar süse bakılırsa, belli ki evlerinin bir uzantısı gibi görüyor şoförler kamyonlarını...

zorbatv

Pakistan makamları güvenliğimiz için “kanunsuz bölge”de muhafız veriyor yanımıza. Bizi koruyacak olan asker arkamızdaki koltuğa yerleşiyor. Yerimiz dar olduğundan muhafızın tüfeğiyle sürekli yakın temas halindeyiz. Kâh ensemizde, kâh yanağımızda hissediyoruz soğuk namluyu...

Kohat Vadisi’nin ortasındaki Darra kasabasındayız. Paştu dilinde “Geçit” anlamına geliyor Darra. Kasaba gerçekten bir geçit; silah ve uyuşturucu batağının geçidi. Binden fazla silah dükkânı bulunuyor minicik kasabada. Hemen her aileye bir silah dükkânı düşüyor. Kimi dükkân sahipleri 42 km mesafedeki Peşaver’de oturur ve her gün gider gelirmiş Darra’ya. Yaklaşık on bin kişi silah imalatı sektörüne bir şekilde bağlantılı imiş bölgede.

Yolda sürekli silah sesleri duyuyoruz. Her yer tüfek mağazalarıyla dolu. Kalaşnikovlu çocuklar geçiyor yanımızdan. Sanki omuzlarında taşıdıkları otomatik tüfek değil de su testisi. O derece rahat ve kaygısızlar ki…

Savaşçı kabilelere yüzyılı aşkın süredir silah sağlayan imalatçı bir kasaba Darra... Silah yanı sıra içki ve esrar da açıkça satılıyor bölgede. Birisi İngilizce olarak “Noor Muhammad Silah Satıcısı” yazmış dükkânının üstüne ve Kalaşnikov’dan Smith Wesson’a aklınıza gelen gelmeyen her türlü ateşli silahı satıyor. Bir diğer silahçı kartını tutuşturuyor elimize. Kartta bir Kalaşnikov resmi var, bir de “Hamayun İnsaf Silah Dükkânı” yazıyor. İnsaf sözcüğünden sonra da kapkara tüfeğin resmini çizdirmiş kartına. Gel de “el insaf!” deme.

zorbatv

Berberin, terzinin hemen yanında makineli tüfek imalatçısının dükkânı bulunuyor Darra adlı bu gerçeküstü kasabada. Sokakta satılan etlerin hemen yanıbaşında malının kalitesini göstermek için bir şarjör mermiyi havaya boşaltan silah satıcılarına rastlıyoruz sürekli. Silah pazarlıkları tüm hızıyla devam ediyor. Yetmiş, seksen yaşlarında dedeler ellerinde çiviler, çekiçler bir tüfeğin başında uğraşıp duruyorlar. Bir silahçı yeni dükkân açmış, yoldan geçenlere şeker ikram ediyor. “Hayırlı olsun” demek hiç gelmiyor doğrusu insanın içinden. Sanki açılan silahçı değil de bakkal dükkânı. Silah satışı ve şeker ikramı… Bağdaştırmak ne kadar zor geliyor insana… Ama Darra’da öylesine doğal karşılanıyor ki.

İmalatçı atelyelerinin bulunduğu arka sokağa yöneliyoruz. Dükkânın birinde beyaz renkli demiri asitin içine sokup kaynatıyorlar. Bir süre sonra çıkardıklarında koyu bir renk alıyor tüfek. Sıfırdan başlayıp o tüfeği tamamlamak 16 günlerini alıyormuş silahçıların. Her dükkânın uzmanlık alanı farklı. Dükkânın biri sadece silaha renk veriyor örneğin. Diğerinde yivin, namlunun yapılışını izliyoruz. Hepsi yaptıkları işten son derece gurur duyuyor besbelli. Kıvançla gösteriyorlar dükkânlarındaki tüfekleri. Çocuklar, silahlar, tatlılar yan yana... Gerçeküstü bir film seyreder gibiyiz. Tam bu sırada, göğü yırtan makineli tüfek takırtıları geliyor hemen yanımızdan. Bu ses hiç de gerçeküstü değil doğrusu.

Müthiş bir faaliyet görülüyor dükkânlarda. Körüklü bir ateşle demir boruyu ısıtıyor, sonra çekiçle dövüyorlar. Dikine tutulan ucu kıpkırmızı demire sanki hınçla vuruyor kara saçlı, kara gözlü usta. Belki düşmanlarının yerine koyuyor demiri ve hınçla vuruyor. Bir kaç darbede kızgın demire istediği biçimi veriyor işin erbabı ustalar. Asit buharları yükseliyor bir yandan. Çalışanlar ağızlarına birer mendil germiş; ama o ölümcül buharları durdurabilir mi acaba o minicik bez parçaları?

Yüzlerce yıldır süren bir imalata tanık oluyoruz. 1830’lardan beri silah üretiliyor bölgede. 1918 yapımı bir tüfek çıkarıyorlar. Tek bir parçası için bile makine kullanılmamış; tamamen el yapımı. Kısa bir gezinti sonucu Darra’da Rus AK-47’sinden uçaksavarlara kadar hemen her silahın bulunduğunu anlıyoruz... Mükemmel kopyaları çıkarılan İngiliz Lee Enfield 303’ler bölgenin en çok tutulan silahlarından. Ayda düzinelerce satılıyormuş bu tüfekten.

Çok yakınımızdan sürekli silah sesleri geliyor. Rehberimiz, “Aman dikkati elden bırakmayın, her an her şey olabilir bu bölgede!” diyor. Yanımızdaki dükkânda silah deniyorlar. Namluyu göğe çevirip basıyorlar tetiğe. Kulakları sağır edici bir takırtı duyuluyor yeniden... 1.500 rupi, yaklaşık 75 dolara 7 mm. tüfekler sergileniyor her yerde. Bunların en pahalısının 350 dolar olduğunu söylüyor dükkân sahibi. Yoldan geçen içi silme silah dolu araçlar görüyoruz. Satıcı, ceviz kabzalı 7 mm. bir tüfek gösteriyor. Parker Hell markanın son derece usta bir kopyasıymış bu. “Bizim yaptığımız orijinalinden daha sağlamdır.” diyor satıcı. Belli ki son derece güveniyor malına. Silah sesleri bir türlü dinmek bilmiyor. Gökyüzü, Kalaşnikovlarla deliniyor sürekli...

Film çekimi yapmak istediğimizi söylüyoruz bir silah satıcısına. Pek seviniyor. Paketler açılıyor, bakır renkli mermiler şarjöre doluyor tek tek. Dükkân sahibi dolu silahı müşteriye vermiyor; kendi çekiyor tetiği. Dışarı çıkıyoruz, kulakları sağır edici bir gürültü... Gök bir kez daha yırtılıyor. Çocuklar koşup boş kovanları kapışıyor. Bunları toplayıp tekrar dolduruyorlar ya da boş kovanlarla oyun oynuyorlar. Mermilerin parasını ödeyip ayrılıyoruz.

Bir manifaturacı dükkânının önünden geçiyoruz. Vitrinde düğmeler, makaralar... Tam geçerken biraz dikkatli bakıyorum vitrine. Düğmelerin, makaraların yanında muştalar,  boy boy sustalı bıçaklar... Demek, muşta ve sustalı bıçak da düğme, makara kadar “her eve lâzım” bir ihtiyaç.

 

Kurşunkalem Tabancalar

Sokakta Kalaşnikovlarını kucaklarına koymuş yemek yiyen insanlara rastlıyoruz. Rehberimiz, “Pilavla helva yiyorlar.” diyor. Bu iki yemek ismi de Urducada aynen kullanılıyor. Biri ayak parmaklarının arasına bıçak yerleştirmiş, etleri o bıçağın üstüne getirip getirip kesiyor. Başka biri, ayak parmakları arasına bir kebap şişi yerleştirmiş, et parçalarını bu şişe geçiriyor tek tek. Az sonra ateşe atılıp şiş kebap olacak bu ayak parmakları arasındaki şişe geçirilen etler. Yanyana iki oğlan yürüyor... Biri sebze küfesini yüklenmiş, öbürü silah kabzalarını omuzlamış, kim bilir nereye götürüyorlar... Yaşları da olsun olsun sekiz, dokuz...

Kurşunkalem tabancalar çıkarıyorlar. Hem yazıyor, hem ateş ediyor. Biraz daha ağır olması dışında görünüş olarak bir dolmakalemden hiç farkı yok. “On metreden çok iyi iş görür.” diyor satıcı. 7 dolarmış bu tehlikeli dolmakalemler. Bir kişinin bir ayda imal ettiği söylenen Kalaşnikovlara bölge halkı “Dangar” adını takmış. Paştucada “Hayvan” anlamına geliyor bu sözcük. “Hayvan”lar 500 dolardan alıcı buluyormuş. Toplu tabancalar 20 dolar, otomatik tabancalarsa 40 dolar imiş. Dünya piyasasına yeni giren her ürünün bir kaç gün içinde kopyasının yapılabildiğini söylüyor Darralılar. Silah konusunda el maharetinin şahikasına ulaştığı bir yer burası. İnşaat demirinden bile silah yapıyorlar. Yetmişlik bir amca silahın mekanizmasını nasıl yaptığını anlatıyor; “Elle yapılan daha sağlamdır.” diyor ve ekliyor “Üç günde bitiririm bir mekanizmayı…”

Tonlarla Esrar

Pakistan’ın Afgan sınırına yakın bu minik kasabasında silah kadar esrar ticareti de yoğun. Önünde hayvan postu ile bir siyah, bir beyaz bayrak asılı dükkânlarda bol miktarda haşhaş ve eroin satılıyor. Eski zamanlarda, okuma yazma pek bilinmediğinden bu simgeleri görenler içerde haşhaş satıldığını anlarlarmış. Dükkânın önünde bir de at nalı asılı. Uğur getirirmiş.

Dükkân sahibi esrarlı sigara hazırlıyor ikram olsun diye. Yarım dolarlık esrarın on, on beş sigaraya yeteceğini söylüyor. Bize uzatıyor sigarayı, kullanmadığımızı söylüyoruz. Bunun üzerine kendisi yakıp bir derin nefes çekiyor. Kilosu 60 dolar olan haşhaş açıkta satılıyor ama eroin ticareti tezgâh altından yürütülüyormuş. Silahçılar gibi esrar satıcılarının da kendilerine güveni sonsuz. “Kaç ton esrar isterseniz bulurum. Üç, dört kamyon getirin hepsini doldurayım.” diyor biri. Haşhaş kullanımının özellikle kamyon şoförleri arasında hayli yüksek olduğunu duyuyoruz.

Kale gibi evlerin içinde kocaman aileler halinde, geleneklerine bağlı son derece muhafazakâr insanlar yaşıyor. Dıştan yoksul izlenimi veren bu evlerin kimilerinde müthiş bir zenginlik var. Sürekli yeni inşaatlar yapılıyor Darra’da. İşler iyi anlaşılan. Yoldan tuğla yüklü kamyonlar geçtikçe, “Yine yüksek duvarlar örülecek herhalde bir yerlere.” diyoruz.

zorbatv

Tabanca Kristaller

Dört kabile bölgesinde yaşayanların sayısının toplam bir milyonu geçtiğini öğreniyoruz. Bunların arasında silahtan esrara her türlü kaçakçılıktan karun gibi zengin olmuş aileler var. Peşaver’e 46 km uzaklığı gösteren tabelanın hemen önündeki saray yavrusu dikkatimizi çekiyor. Dışardan tam bir kale görüntüsü veriyor. Yerel rehberimiz ev sahiplerine “Eviniz ne kadar güzel.” Deyiveriyor; onlar da gururla evlerine buyur ediyorlar yabancı konuklarını. İçerisi silahlı muhafızlarla dolu. Bize evi gezdiren de polisçe aranan bir kaçakçı reisinin oğlu. Makine mühendisi olduğunu anlatıyor gururla.

Reisin oğlu silahlı adamlarıyla birlikte dolaştırmaya başlıyor bizi sarayın içinde. Yetmiş kişilik ailenin, seksen hizmetçisiyle birlikte yaşadığı malikânede, Hollanda ineklerinden Bohemya kristallerine, otomatik perdelerden altın kapı tokmakları ve yine altın banyo musluklarına kadar müthiş bir lüks hüküm sürüyor.

zorbatv

Her şeyin ithal edildiğini anlatıyorlar gururla. Her yer lambri kaplı; kale-malikânenin içindeki kimi sokak duvarları bile. Adım başı sütunlar yükseliyor. Mermerler ya İtalya’danmış ya Yunanistan’dan. Ağaç kaplamalar Burma ve Seylan’dan gelmiş imiş. Kristaller de çok ilginçti doğrusu. Ya kılıç ya bıçak ya da tabanca şeklinde idi kristallerin çoğu. “Bana kristalini göster, sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözü hiç boşuna değilmiş meğer! Reisin oğlu gururla anlatmaya devam ediyor, “Şunun dış kaplaması sedir ağacından, bunun değeri şu kadar milyon dolar...” diye. Sonunda da ekliyor “Sizin bu gördükleriniz evin sadece üçte biri…”

 Kaçakçı malikânesindeki çekimlerimizi tamamlayıp araçlarımıza yöneliyoruz ki, arandığını duyduğumuz kaçakçı reisle burun buruna geliveriyoruz. Anlaşılan bir “iş toplantısı” dağılmakta. Reis, toplantıya gelmiş diğer kaçakçı liderleri uğurluyor muhtemelen. Elde kameralarla bizi görünce hiç konuşmadan hızlı adımlarla uzaklaşıveriyor yanımızdan. Reisin oğlu ve silahlı muhafızlarıyla göz göze geliyoruz bir an. Reisin filminin çekilmesinin ciddi sorun yaratacağı hemen anlaşılıyor bu bakışlardan...

Peşaver’e otelimize dönüyoruz. Ancak Patanların ülkesinde silahlar susmuyor. Uzaktan gelen makineli tüfek seslerini dinlerken uykuya yenik düşüyoruz...

zorbatv

 

Foto Galeri

Yorum

Hititgunesi_senem (doğrulanmamış) Ct, 16 Eylül 2023 - 10:52

Harika bir yazı heyecanla okudum. Teşekkür ederim. Farkındalık kazandırdı...

Barış Yıldırım (doğrulanmamış) Ct, 16 Eylül 2023 - 10:52

Murat hocam,
Sanki bir dostun profesyonelce çektiği, her an bir yerden bir kurşunun vııızz diye kulağımın dibinden geçeceği bir tatla okudum yazını. Yine bir Murat ÖZSOY klasiği olmuş. Kalemine, yüreğine sağlık.

Mehmet culum (doğrulanmamış) Ct, 16 Eylül 2023 - 12:12

Müthiş bir deneyim! Biz de Darra'ya doğru 7-8 km gitmiş eli silahlı Patanlarla şakalaşmıştık.

Nihani Bayındır (doğrulanmamış) Ct, 16 Eylül 2023 - 17:33

Eline sağlık, ilginç bir deneyim. 1990'dan bugüne çok zaman geçti, şimd nasıl acaba?

Feriha Yıldırım (doğrulanmamış) Pt, 18 Eylül 2023 - 21:56

Son derece sürükleyici ve zihnimizde canlandırıcı anlatımınla harikasın Murat. Hayber Geçidindeki Patanların görünen dünyası o kadar ürkütücü geldi ki bana, bu yaşamın ard alanındaki kadınların, çocukların durumunu düşünerek hüzünlendim. Eğitimden yoksun beyinlerin esrar ve eroinle iyice insanlıktan çıkarıldığı, ellerine de silah verilerek oyalandıkları bu yapı insanı düşüncelere sürüklüyor.

Ali Fuat Dal (doğrulanmamış) Pa, 26 Kasım 2023 - 13:08

Dünyamız birçok çekmecesi olan büyük bir dolap gibi. Murat ÖZSOY o çekmecelerden birini çekip açıyor çekmecenin içinde gördüklerini bizimle paylaşıyor. Çeşit çeşit el yapımı silahlar, haşhaş, eroin, uyuşturucu bolluğu bir yanda abartılı zenginlik içinde yaşayanlar, bir yanda zanaatkar, usta eller.
Eminimki Cengiz han, Büyük İskender, Timur gibi tarihin ünlü komutanları günümüzde Haber geçidin geçemezlerdi.
Kim bilsin şu Mavi gezegen üstünde daha böyle nice yerler vardır. Oraları da keşfetmeye ne dersiniz?

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.