Çikolata Kokulu Brugge
Eylül Özsoy
Belçika’nın Flaman Bölgesinde yer alan Brugge’ün (Brüj) kartpostal gibi sokakları, her yolun Roma’ya çıkması gibi ya Burg Meydanı’na ya da Pazar Meydanı Grote Markt’a uğramadan edemez. Her anın ayrı bir keyif içinde yaşandığı Brugge’de ortaçağ kasabalarını anımsatan fayton seslerini sık sık işitmek son derece olağandır.
Kentin ritmi sizi hemen sarıp sarmalayıp etkisi altına alır. Yorgunluğunuzu unutuverirsiniz. Otomobilsiz sakin kent merkezi gözlerinizi kamaştırır. Büyülenmiş bir âşık misali dönüp dolaşırsınız kentin ortaçağ sokaklarında.
Pazar Meydanı’nda boy gösteren Çan Kulesi şehrin nabzını tutar. 1240’a tarihlenen bu güzel kule daha kırk yaşındayken alevlere yenik düşecek gibi olmuş. Brugge itfaiyesinin olaya zamanında müdahalesi sonucu kule kurtarılmış. Yangından iki asır kadar sonra kule yıldırım çarpması yüzünden bir kere daha yanmış. Zümrüdüanka kuşu gibi küllerinden yeniden doğan Çan Kulesi 1822’de şehre kazandırılmış. Amerikalı şair Longfellow bir şiirinde Brugge Çan Kulesi’ni şöyle anlatır:
Brugge pazar yerinde eski ve kahverengi bir çan kulesi durur
Üç kez yerle bir oldu ve yeniden inşa edildi
Yine de kasabayı izliyor
Yaz sabahı doğarken, o ulu kulenin üzerinde durdum ve
Dünya, yabani otların dul kalışları gibi karanlığı savurdu
Yuvarlak ve engin manzara uzanıyordu gümüş kabartmalı bir kalkan gibi,
Ayaklarımın dibinde uyukladı şehir
Bacalarından kar beyazı dumandan çelenkler
Yükseliyor, kayboluyor, hayalet gibi havaya çıkıyor
O sabahın erken saatlerinde tek bir ses yükselmedi şehirden, ama
Antik kulede demirden bir kalbin attığını duydum
Kirişlerin altındaki yuvalarından kırlangıçlar
Vahşi ve yüksek sesle şarkı söylüyordu
Altımda uyuyan dünya, gökyüzünden daha uzak görünüyordu.
Şair Longfellow’un seher vakti Brugge’e vurulması sonucu kaleme aldığı şiir, hayranlık verici ortaçağ kasabasını yüreğimize fısıldar durur.
Çan Kulesi’nde sergilenen davulu, orgu ve devasa çanı görmek isterseniz Çan Kulesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Muhteşem manzarayı seyretmek uğruna, 600 basamaklı merdiveni çıkıp 83 metre yüksekliğindeki binanın tepesine erişilebilirsiniz. Çan Kulesi’ne çıktığınızda, kim bilir belki de Longfellow gibi size de, gökyüzü dünyadan yakın gelebilir. Brugge Çan Kulesi’nin ilginç yönlerinden bir diğeri, içerisinde Ortaçağ’dan kalma bir İnsan Hakları Beyannamesi bulunmasıdır. Ortaçağ’da burada mahkemeler kurulurmuş.
Brugge’ün bir diğer meydanı kale anlamındaki Burg’dur. Burg Meydanı’nın etrafı eskiden surlarla kaplıymış. Ortaçağ’ın yerel yönetim binaları tüm haşmetiyle günümüzde de meydanı süslemekte. Meydan 1376’da inşa edilmiş. Piskopos Sarayı, Belediye Sarayı, Eski Nüfus Müdürlüğü ve Kutsal Kan Bazilikası’nın yer aldığı meydan tarih ve kültürün sadelikle harmanlandığı muhteşem bir adres. Girişin ücretsiz olduğu Belediye Binası ile Kutsal Kan Katolik Bazilikası görülecek yerlerden. Eski Nüfus Müdürlüğü binası altın sarısı heykellerle donatılmış. Figürler arasında Musa Peygamber ve kardeşi de yer almakta.
Burg Meydanı’nda bulunan Kutsal Kan Kilisesi ilk kilise örneklerinden. Dışarıdan baktığınızda sıradan bir bina gibi görünüyor. Adımınızı attığınızda karanlık bir ortamla karşılaşıyorsunuz. Sütunlardan yansıyan ışıklar karanlık iç mekânı canlandırıyor. Annesi Meryem’in kollarında cansız yatan Hz. İsa’nın betimlendiği heykel son derece etkileyici.
Kilisenin alt katında Kayserili Aziz Basil’e adanmış bir şapel yer alır. Aziz Basil 4.yüzyılda yaşamış ünlü âlimlerden biri. Kutsal Kan Kilisesi’nde Kudüs’ten getirildiğine inanılan İsa’nın kutsal kanı muhafaza ediliyor. 1157’de inşası tamamlanan kilisenin Roma mimarisi tamamen korunmuş. Ruhaniyetin gizemine ev sahipliği yapıyor Brugge’ün 900 yıllık kilisesi. Kutsal Kan Kilisesi, alt ve üst katlarda iki şapelden oluşuyor. Alt şapelden 800 yıl sonra inşa edilen üst şapelin kilise olarak kullanımına günümüzde de devam edilmekte.
Brugge’ün adı, liman anlamına geliyor. Şirin kasabanın Kuzey Denizi ile stratejik bağlantısı onu bir ticaret merkezi haline getirmiş. Kent üç asır boyunca ünlü bir dokuma merkezi kimliğini korumuş. 13.yüzyıldan 15.yüzyıla kadar dünyaca ünlü bir liman imiş. O dönemde Avrupa’nın büyük tüccarları kenti mesken edinmiş.
Brugge Avrupa krallarının evi olmuş; Rönesans sanatçıları, siyasetçiler ve sporcular yetiştirmiş. Avrupa Birliği para birimi Euro ambleminin (€) tasarımcısı Brugge’den çıkmış. Bilim insanları içinde mucit Simon Stevin ön planda; bilime matematik ve mühendislik alanlarında önemli katkılar sunmuş. Brugge’de şirin bir meydanda Ortaçağ giysileri içinde bir heykeli bulunmakta.
Kent Rönesans döneminde sanat ve mimarinin üssü olmuş, pek çok saygıdeğer sanatçı yetiştirmiş. Bunlardan ressam Jan van Eyck, yağlı boya resme önemli bir soluk getirmiş. Brugge’de yetişmiş Alman asıllı Hans Memling de parlak objeleri yağlıboya resmetmiş. Kuzey Rönesans’ının yaşandığı Brugge dünya çapında usta sanatçılar yetiştirmiş.
Brugge’ün ana meydanı Grote Markt’tan çıkıp Balık Pazarı’ndan geçerek ulaşacağınız Gül Bahçesi Rıhtımı (Rozenhoedkaai) duru güzelliğiyle sizi kendine hayran bırakacaktır. Ayakları suya değen Ortaçağ binaları, hep birlikte şarkılar söyler gibidir.
Kuzey’in Venedik’i olarak anılan Brugge zarafet kelimesinin Belçika’daki temsilcisidir adeta. Şehrin su kanallarında eskiden ticaret gemileri dolaşırken, günümüzde kanallarda turist tekneleri seyrediyor. Gezdiğinizde fark edeceksiniz; burası kalabalık günlerde bile sakin; her zaman gezmek için müsait ve unutamayacağınız kadar özel. 1900’lü yıllardan bu yana gelir kaynağı olarak turizm ivme kazanmış. Kentin Orta Çağ mimarisi II. Dünya Savaşı'nda zarar görmediği için gayet güzel korunmuş.
Su kanalları üzerinde süzülen kuğular Brugge’ün meşhur beyaz danteline sarınmış gibidir. Brugge’deki kuğuları görünce, turistlerin aklından belki şöyle bir düşünce geçebilir: “Öyle güzel bir kent ki Brugge, içini süsleyecek olan havyanlar sadece kuğular olsa gerek…” Doğru, çünkü kenti ziyaret ettiğim günlerde, böylesi bir düşünce benim de zihnimden geçivermişti.
Bu söylediklerim ardında, aslında ilginç bir gerçek saklanmakta: 1488’de yüksek vergiler nedeniyle çıkan bir isyanda “uzun boyun” olarak anılan vali öldürülmüş. Brugge halkının kendisine karşı gelmesi sonucu küplere binen Avusturya İmparatoru Maximillian kent için ilginç bir ceza düşünmüş. İsyankârlar, öldürülen “uzun boyun” lakaplı valiyi anımsatmak üzere göl ve kanallarda sonsuza dek “uzun boyunlu” 101 kuğu beslemeye mahkûm edilmiş. İmparator ceza vereyim derken aslında kenti ödüllendirmiş olmamış mı? Takdir sizlerin. İyisi mi Brugge’ün nemli havasını içimize çekerken uzun boyunlu kuğuları seyre dalıp bir süre dertlerimizi, tasalarımızı unutuvermek.
Tüm dünyadan turistleri buraya çeken şey, Brugge’ün Ortaçağ kenti kimliği mi yoksa bir hafta sonu molası için ideal olan sade kentsel tasarımı mıdır acaba? Brugge’ü eşsiz kılan şeylerden biri de yaprağın üstündeki damarları andıran su kanalları olsa gerek diye düşünürüm bazen. Brugge’ü suyun üzerinden görmeye gerçekten doyamazsınız. Gezmenin en keyifli hali ile Dijver nehir turunda tanışabilirsiniz. Tekne gezisine katılmasanız da olur; suyun üstünde usulca salınan turist tekneleri önünüzden geçmekteyken onlara el sallamak bile doğrusu çok keyiflidir.
Gündüz vakti 19.yüzyıl yapılarının kanallardaki titrek yansıması gözünüze ve gönlünüze berraklık verir. Turist teknesinin motor sesi yüreğinizden gelen sese eşlik eder. Önünden geçtiğiniz tarih sanki sizi izliyormuş gibi hissedersiniz. Tazelenmenin bıraktığı sarhoşluk ele geçirir bedeninizi.
Minnewater Gölü, zarafetin simgesi Brugge’de keyifli bir yürüyüş için en doğru yerdir. Nemli meltemi teninizde hissettiğiniz an, sizi çevreleyen şeylere şöyle bir bakın. İnsanı harikalar diyarında gibi hissettirir bu minik göl. Duru güzelliği sizde rüya etkisi yaratacaktır. Bu cennet mekân Flamanca Aşk Gölü anlamına geliyor. Göl kenarında uzanan ağaçların yapraklarının usulca dans edişi gölün dinginliğini tamamlıyor. Mutlulukla dolup taşan yüreğimiz kim bilir belki de şöyle bir şarkı söylemeye başlayabilir:
Mevsim bahar olunca / Aşk gönle dolunca
Sevenler kavuşunca / Yaşamak ne güzel
Belçika kültürünün olmazsa olmazları Brugge’de koruma altındadır. Onlar nedir derseniz size PABuÇ derim. Açılımı: PAtates kızartması, Bira ve Çikolata!.. Belçika’nın PABuÇ’u asla dama atılmaz, çünkü patates kızartması ilk defa Belçika’da bulunmuştur. Çıtır çıtır patatesler ağzınızda nasıl da dağılıverir anlatamam. Sokakta kocaman külahlara konmuş patates kızartmaları satılır. Sokak lezzetlerine düşkün olanlar için kaçırılmaz bir fırsat Belçika’da patates kızartması yiyebilmek olsa gerektir.
Dünya bira üreticileri arasında Belçika ilk 20 arasında yer alır. Hafif, sert ya da meyveli biralar üreten Belçikalılar Malt ve Bira Bilimi adında bir çalışma disiplini bulmuştur. Şubat ayında Brugge’de gerçekleştirilen Bira Festivali Münih’teki Bira Festivali gibi coşkulu geçer.
Konu çikolata olduğunda Belçika akla ilk gelen yerlerden biri oluyor. Çikolataya bir gıda olarak değil, sonsuz bir tutku olarak bakan ülkedir Belçika. Tutkunun ete kemiğe büründüğü Brugge Çikolata Müzesi’ni, keyifli anlar yaşayıp düş denizinde kulaç atmak için gezmelisiniz. Zaten kasabanın şiirsel sokaklarında yürürken kokuların burnunuza gelmesiyle ansızın kendinizi bir çikolata atölyesinin camından bakar vaziyette bulabilirsiniz. Bir çikolata dükkânında bakakaldığım o çikolata şelalesi yıllar geçse de gözümün önünden hiç gitmez. Yerel giysili güler yüzlü genç kadının bana çikolata soslu bisküvi ikram etmesi çocukluk çağımın unutulmaz jestiydi.
Avrupa turizminin gözbebeği Brugge’ü bir de Noel süslemeleriyle görmelisiniz. O süslü binalar Hansel ve Gretel’in yediği pasta ev gibi gelir insana. Aralık ayı boyunca meydanı dolduran dev çam ağacı ve etrafına kurulan buz pistinin ışıltısı hiç üşütmez insanı.
Geçmişin titizlikle muhafaza edildiğine tanık olursunuz Brugge’de. Eşsiz şehir manzarasının önüne hiçbir çarpık yapının geçmediği, katıksız bir dünya mirası kasabasıdır burası. Bırakın çarpık kentleşmeyi, bir reklam panosu dahi görünmeyecektir gözünüze. Araba kullanmak yerine bisiklete binen insanlardır Brugge resmini ortaya çıkaranlar. Zenginlik, refah, kaliteli eğitim, sanat, estetik harmanlanmıştır bu kentte. Sıra dışı şeyler görmeyi seviyor, sükûneti arıyorsanız tereddüt etmeyin ve bir gün rotanızı Kuzey’in Venedik’ine doğru çevirin, derim ben, değerli okurlarım…
Fotoğraflar: MURAT ÖZSOY
Yorum
Çok güzel yazıyorsun. Sakın bırakma.
Seyahat planımızı yaparken sizin yazılarınızdan da çok yararlanacağız.
Brugge
Siir gibi bir tanitim. Tebrikler.
Çikolata kokulu Brugge
Bu yazı gezi yazısı olmanın ilerisine geçmiş. Tarih kokuyor. Şehrin ruhunu hissettiriyor. Tebrikler.
Ayrıca o 600 merdiveni ben çıktım. Sayıya takılmasın kimse. Saymadan çıkınca yorulmuyor insan. 😄
Brugge’ün çikolata kokusu.
Yazarı tek kelime ile tebrik ederim.
Bu ne güzel, ne lirik, ne öğretici bir yazıdır!
Tasvirler, metaforlar harika ; Çan kulesinin tuttuğu şehrin nabzını ben de hissettim. Çikolata şelalesi gözümün önünde canlanırken, kokusunu içime çektim. “ Ruhaniyetin gizemini saklamak” çok etkileyici. Hele o kuğular! Şehrin beyaz danteline sarınmış gibi ifadesi beni oraya götürdü.
Dikkat! Yeni bir best seller yazarını çok yakında ulusal bir gururla oluyacağız hep birlikte.
Kalemine, yüreğine sağlık sayın yazarım.
Çikolata Kokulu Brugge
Doyurucu bilgiler ile dolu harika bir anlatım. Büyük zevkle okuduk.
Kutluyoruz.
Çikolata Kokulu Brugge
Sevgili Eylül,
Yüz ve kalbinin güzelliği yazılarına yansıyor. Ben de artık adım gibi eminim. Ülkemiz dünya çapında önemli bir seyahat yazarına kavuşmak üzere. Bahtın açık olsun.
Fotoğraflar da çok güzel.
Brugge
Eylül Özsoy’un insanı alıp yeni diyarlara götüren ve oranın bir parçası yapan, sade ama şiirsel bir akıcılıktaki o muhteşem anlatımlarını takdir etmemek mümkün değil! Bu yazıda da insan onunla birlikte Brugg’da dolaşıp, herşeyi yaşıyor gibi hissediyor. En ilginci de bütün bunları yaşatıp, henüz gidilmemiş o kente karşı sevgi ve özlem oluşturması…👏👏💝
Yeni yorum ekle