Şeyh Bedrettin “Hakikate”

Şiir

Erkan Yazargan

Şeyh Bedrettin
“Hakikate”

Varidat’ı bilirsiniz

Fusus’a methiye

"Şeytanı kovdum, gelmemecesine."

Şeyhe göre

İlk söyleyen kendisidir

Altı yüz yıl önce.

Siyaset günleri gelip çatınca

Kır sakal

İnce boyun bulur

Urganın ucunda kendini

Bahaneleri:

“Peygamberliğini ilan etmişti.”

Hayır, yalan!

Ben tanırım kendisini

Çocukluğundan asıldığı güne kadar

Hep yanındaydım

Hiç duymadım.

Asmak için, yok etmek için

Önlerinden kaldırmak için

İftira ettiler

O’nun söyledikleri bambaşkaydı

“Din dersi seni Hak’tan uzaklaştırır.”

Cümlesinin başında

Hakk’ı tanımıyorsan, vardı

Cennete ve cehenneme dair söyledikleri

Misallerden birer misal

“İnsanoğlu yeniden olabilir topraktan”

Derdi.

Başkasına da inanmazdı.

Cahillerden nefret ederdi.

Okumadığı ilim kalmamıştı.

Her şeyi biliyordu.

Fukahaydı.

Müçtehitti nerdeyse.

Güler yüzlü olmadığı doğruydu

Hatta sinirliydi biraz

Anlayışsızlığa kızardı

Yüzü kızarırdı kızınca, kulağına kadar.

Keşif ehlinin hallerinden haber verirken

Sırtını yaslamıştı duvara

Yüzü odun, meşe odunu yanan

Ocağa dönükken

Düşündü ve buldu

Uzun düşüncelerden sonra.

Semah felsefesine inanırdı

“Bir tıkırtı coşa getirir aşığı.”

Kendi sonunu da biliyordu.

En çok çocuklara acıyordu.

Hakkında söylenenlerin çoğu yalan.

İftira yani asmak için

“Yok” etmek, önlerinden kaldırmak için.

Tam gönülden

Bütün benliğiyle inanırdı.

Kendi aklımca

Suret konusunda hata yapmış olsa da

Dosdoğru bir adamdı.

Hatası, hata bile sayılmaz

O çağda o zekâ ve bilgelik

Bu çağda yaşasaydı

Kim bilir neler söylerdi.

Tokat, 29.10.2011

“Kayıp Kitap” kitabından

 

Yorum

AYFER GÜNDEŞ /… (doğrulanmamış) Pa, 17 Aralık 2023 - 11:44

ÇOK GÜÇLÜ VE GÜNCEL

Çok güçlü bir metin yazarı ile birlikteyiz. Sadece yazar değil sistem bilgisi de muhteşem bir insan. On iki sene önce yazılıp yayımlandığı düşünülürse toplum eleştirisinin ne denli haklı olduğu ortada.

Bir Şeyh örneği veriyor bize günümüz dinci rezillerinin aksine bundan yüzlerce yıl önce yaşamasına rağmen geleceği yani bugünü kuran bir Şeyh.

"Onunla yaşadım" diyen şair benzeri olmayan bir iddianın sahibi; duyumsama çağrısı yaparken "hissedemezseniz sonuçta savaşlarla yok olup gideceksiniz" öngörüsünü ifşa ediyor.

Ben, sen, o, benlik, bana, sana dizgisinde sorduğu soru düşünerek yaşama ve sanat arzusunun göstergesi. Açgözlülük içinde kıvranan günümüz insanını "kendine gelmeye" çağırıyor.

Gündoğumu Limited filmini izlememiş olsanız bile özet geçip diyaloğu kendince aktarıyor. Dördüncü şiirde başlık pek belli olmasada savaşın nasıl bir şey olduğunu aktarmış.

Başta ZorbaTv Dergi çalışanları ve yöneticileri olmak üzere emeği geçen herkese saygılarımla.

İyi ki sanat var, iyiki şiir var ve yine iyi ki şairler var...

Adem Yıldız (doğrulanmamış) Pa, 17 Aralık 2023 - 12:31

TİTREDİM

Bir kaç defa okumak istedim. "Üç Kazık" şiiri aklıma geldi. Bulup, bu dörtlüyü kendimce beşe çıkardım. İnsanlığımdan utandım. Gözümden göz yaşı süzüldü. Bir yere kapanıp uzun uzun düşünmek ve kendime gelmek gelebilmeyi istedim.

"Kendini anlat bana

Memleketin, yaşın, mesleğin, cinsiyetin

Eğitimin, sosyal çevren değil

Sorduğum

Kendini anlat bana

Sen kimsin?"

Bir film yapıp bu beş şiiri aktarabilir miyiz diye düşündüm. Şair kütüphanesinde otururken başlasın film. Odada televizyon olsun. Kamera ara ara haberlere odaklansın. Aile üyeleri veya yakın arkadaşlar, öğrenciler filan girip çıksın. Bütçenin büyüklüğüne göre şiirlerdeki sahneler canlansın. Beş dönem akıp dursun, günümüze gelinsin hatta gelecek yine farklı öngörülerle akıtılsın. Neden olmasın, paradan bol bir şeyimiz yok... Platformu desteklersek yapılacak o kadar çok ve güzel işler var ki. Gayrimenkul biriktirmekten bi kurtulabilsek. Yığıcılıktan, yığıncılıktan, istifçilikten, talancılıktan, ganimetçilikten... bi kurtulabilsek; yapacak o kadar çok ve güzel iş var ki...

Ayten KAYMAN (doğrulanmamış) Pa, 17 Aralık 2023 - 18:14

Şiirlerin neden kitap olarak basılıp yayınlanmadığını merak ediyorum.

İSMAİL HAKKI AYDEMİR (doğrulanmamış) Pa, 17 Aralık 2023 - 18:37

Ben sondan başlayan kolaycılardanım galiba. Dönüp dolaşıp savaşa dayanan döngünün sebebi inat ve cehalet olarak görünüyor. "Büyük yalan söyleyin ki kitleler inansın" sözünün doğrusu İslam Alemi, İslam Dünyası, İslam Ümmeti, İslam Toprakları ve benzeri tamlamaların tümü yalanın büyüğüdür. Daha büyük yalanlarda vardır ama inananları kandırmak için bugünlük bunlar yeterli.

"Elmas kakmalı yüzükler, mücevherler

Metresine yeni döşenmiş odalar

Açmak için veya

Koltuğunda kalmak için sonsuza değin

Boyun eğdiğin alçağa

Yaranmak için

Oldu mu?

Kovmuştuk şeytanı gelmemecesine

Çağırdınız geri"

Şehvet ve açgözlülük insan denen varlığın en ciddi sorunlarıdır bence. İktidar hırsları için kitleleri yakıp yok edende insandır, daha fazlasını yok edebilmek için silah hazırlayan da insan. Gerçekte böyle mi, insan nedir, insanlık bu mudur..?

Şair, şiirini yazıp paylaşırken hangi duygulara sahipti, naif safdil, duygusal bir iyimserlikle yalana yalan ekleyip kandırmaca peşinde miydi?

Sekiz milyar insanın içinde yüzde kaçı olup bitenin, olmuş olanın, olacakların farkında?

Dinci televizyon kanallarında "Gazze' deki çocuklar için ağlamaktan mahvolduk" diyen kandırılan kitlelerin akıllanması mümkün mü?

Soruların tamamının cevabı yukarıda verilmiş. Şeyh Bedreddin' i asıp idam eden zihniyet Atatürk' e de idam fermanı çıkarmıştı. Ne yaman çelişkidir ki binlerce yıl geçmesine rağmen engizisyon kilisesi ve egemenliği sürmeye devam ediyor.

2. Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Sa, 19 Aralık 2023 - 16:14

YANIT

Öncelikle nedense yorumlamanın, yorum yazma cesareti göstermenin çok zor olduğu günümüzde yorum yazma nezaketi gösteren tüm yorumculara teşekkür ve saygılarımı sunuyorum.

Ayten Kayman hanımefendinin sorusunu yanıtlayarak tüm yorumlara katkı verebileceğimi düşündüm.

Evet, hiçbir şiir veya diğer kitabım basılmadı yani basılı kitap olarak yayınlanmadı. Ben istemedim. Özellikle basılmasına karşı çıktım, izin vermedim. Tümü İnternette yayımlanıyor.

Çünkü

Yapılmayan bir deney yapıp sonuçlarını topluyorum. Yazargan internet sitemde de yazdığım gibi Türk Kültür aktarımı diğer milletlerden farklı olarak yazılının önünde sözlü/sözeldir. Bu değişmez, değiştirilemez, böyledir. Kitaba dönüştüğü zaman bozulan pek çok tılsım, sır, esrar, gerçeklik vardır. Birde bu yönden bakmanızı önerebilirim.

Saygılarımla

BİRSEN GÜNER (doğrulanmamış) Sa, 19 Aralık 2023 - 16:18

ÖLÜ TOPLUM ELEŞTİRİSİ

Yazargan' ın ölü toplum eleştirisini iyi bildiğimi düşünen biri olarak Şeyh Bedrettin gibi bir ölünün neden tekrar gündeme alındığını merak ediyor ve şiirinin son soru cümlesi ile çözüm buluyorum.

Evet, bizimki gibi toplumlarda malesef yaşamdan çok ölüm ve ölüler egemendir. Hangi sınıf veya sınırların içinde olursak olalım mutlaka bir kaç veya yüzlerce ölümüz var ve sürekli onları örnek gösterip duruyoruz. Yaşayan örnek insan yetiştiremediğimiz veya yaşayanları göremediğimiz, görmek istemediğimiz için bu yolun yolcusuyuz. Acı verici bir durum. Düşünsenize çağımızda bir yerlere gelebilmek için verilen onca emek, çaba, gayret, çalışma, acı, ıstırap, para, zaman, ümit vs den sonra dönüp dolaşıp yine bir ölünün eteğine sarılmak!

"Bugün yaşasaydı
Neler söylerdi?"

İşte sorunun güzeli :) Bana göre; "evladım siz yok musunuz, var olmak istemiyor musunuz, yok olmak için değilde var olmak için neler yapıyorsunuz" diye sorardı.

Bedreddin' den sonra neler olduğuna tarihi kısa bir yolculuk yaparsak geldiğimiz yer ve özellikle ülke olarak pekte iyi bir yerde olmadığımız açıktır. Toplum yine bir kaç parçaya bölünüp bu defa Bedreddin yüzünden birbirini gırtlaklayabilir. Mümkün hemde çok kolay; bir kaç "salak" çıkıp Bedreddin d' ile değil t' ile yazılır deyip teciler ve deciler arasında kavga çıkarabilir :) teciler Türk Dil Kurumu Yazım Kurallarını delil olarak kullanır deciler aslı dedir neden aslını bozuyorsunuz sorusunu sorar. Hafız' ın sakalında kaç kıl olduğunu bilen akademisyenin herhangi bir köyde dağ başında yaşayan bir köylü kadar bile Hafız anlamaması gibi.

"Enel Hak Mansur’u dar eyledik
Arabi’nin vahdetini vücut eyledik
Yesevi’nin dört mertebesini kapı eyledik
Ol kapıda İlyas’ı Baba
Bektaş’ı Hünkar-ı Veli eyledik
Ol Bektaş’ı ser çeşmede
Kabe görmeden Hacı eyledik
Mevlana’yı dost eyledik
Tebrizi’yi Şems eyledik
Yunus’u dil eyledik
Abdal Musa’yı cem eyledik
Ol cemde Karaca Ahmet’i gözcü eyledik
Fazlı’yı hançer eyledik
Nesimi’nin derisini eynimize libas eyledik
Yarın yanağından gayrı her yerde
Bedreddin’i kendimize şeyh eyledik
Şah Haydar’ı başımıza kızıl taç eyledik
Sultan Abdal’ı kendimize pir eyledik
Sazını cemimize bülbül eyledik
Fuzuli’yi gül eyledik
Hatayi’yi söz eyledik
Kul Himmet’i üstat eyledik
Virani’yi, Yemini’yi ol üstada eş eyledik" diyen şair Bedreddin' i şeyh eylemiştir. Yazargan da sorarak bugün yaşasaydılar yaşam sırlarıyla ne derdiler diye soruyor bence...

Zorba Tv' ye saygı ve selamlarımla.

Nursun Güner (doğrulanmamış) Sa, 19 Aralık 2023 - 18:05

ŞAİR TUZAĞI

Şair çok ciddi bir tuzak kurmuş :) Afrika belgesellerinden hatırlayacağımız ormanların kralı aslanı uyuşturucu iğne ile avlayıp hayvanat bahçesine veya milli parka taşıma tuzağı. Şöyle ki Varidat veya Fususul Hikem' i kimsenin bildiğini zannetmiyorum ama şair bildiğimizi belirterek başlıyor. Çok keyifli ama dikkatli olunması gereken bir nokta. Daha sonra "şeytan kovma, çıkarma" şifresini vermiş. Düşünülmesi gereken kodlamalar bunlar. Dinî yani din özlü yaklaşımlar. "O dönem insanlarının çoğuna hükmeden bu kurgu nasıl kırılmış veya kırılacak" sorusu hâlâ güncel. Oysa çok basit bir çözümü var ve çözüm görülmezse savaş çıkar diyor. Savaş lordları sektörlerini güçlendirip yaygınlaştırırken nasıl olupta tam günümüzde temsili verilen Şeyh, şıh, mürid, mürşit, mücahit, Allahın askeri, pir veya her neyse o'ların yeri nedir?

Yazargan' ın benzer bir kaç şiiri daha var. Ben şahsen külliyatını bir kaç kez okudum.

Kemalizm şiirinde;

"İsmin önemi yok, kemalcilik.

İnatçı, yobaz! Debelenmelerine devam et

Bilim, ilerleme, insanlık, adalet, milli şuur

Ne anlarsın sen;
Sana bir metre türban, bir karış sakal

Yüreğine kazıdığın nefret, çıkmamacasına
..."

Kemalizm eleştirisini de bilen okuyan biri olarak şiirinin başlığını bu şekilde vermesi tuzağı gibi. Ona göre asıl olan Atatürkçülük olup Kemalizm Enverizme karşı oluşan bir kavramdır. Derûn veya Baatına dalınca enelHak diyen Arabi'den önce Mansur vardır. Birey fikrine ulaşıncaya kadar geçen binlerce yıl sonunda savaşın tamda bu coğrafyada çıkması cezalandırmanın en büyüğüdür.

Kısaca:
Herkes Hakettiğini Er Yada Geç Bulur

 

ARDA YILDIZ (doğrulanmamış) Çar, 20 Aralık 2023 - 13:17

BİR DÜĞÜMÜN ÇÖZÜMÜ

Türklüğümüzle neden övünmeliyiz, anlatamadığımız ŞEY nedir?

Türklük hiçbir zaman ırkçı veya komünistlerin deyimiyle faşist olmamıştır, istese de olamaz çünkü kültür kökleri ekletiktir. (Bu cümleyi alıp birisi kitabını yazsın)

İnsanlık kıvranışında avcı toplayıcılıktan akıllı şehir ve uzman eğitimli bireye kadar ilerleme çabalarının kayıtlı, kabul gören süreçleri vardır: Mağara - Tarım - Sanayi - Şehir - Devlet - Birleşik Devletler - Birey - Civilization Sivilleşme gibi. Ulus bilinci gelişirken birleşiklikte gelişir. Tam bir curcunadır.

Ülkemiz ve yakın coğramız özelinde inanç/din temelli gelecek kurgusu ile ulus bilincinin kapışmasının nedenini bir türlü anlamamak, anlamak istememektir sorun.

Çok kolay ve basit bir delil: Şuan burada Türkçe yazıyorum.

Soru: Dil neden insanlığın anahtarıdır?
2. Evrensel Dil olarak İngilizceyi kabul edip kullanmak Türklüğümüze zarar verir mi?

Şeyh Bedreddin sosyalist filan değildir çünkü Onun zamanında böylesi dünya görüşleri weltanschaung yoktu. Çok basit bir gerçek. İstismar edildiği için anlaşılmıyor. Salt her zaman çözer.

İnatla, ele geçirdikleri tüm masa ve ofis çabalarında İslamcılığı körükleyenler her gün her saat şamar üstüne şamar yemelerine rağmen devam ediyorlar çünkü ideolojileri bu. Ölseler bile miras bıraktıkları egemenlik sevdası Türklüğün düşmanıdır. Türklük tarihi boyu atlattığı badirelere rağmen varlığını sürdürür, sürdürecektir. İdeoloji değil gerçektir. İdeolojiyle inşa edilemeyecek kadar derin, yaygın, güçlü ve farklıdır.

Bedredd/ttin binlerce örnekten sadece 1 örnektir. Önemli olan günümüzdeki serdengeçti bilgelerin yapıp ettikleridir. Günümüzde serdengeçtiliğe bile gerek yoktur ama inanın, bilin binlercesi de vardır.

İnsanlığın biz Türklerden öğreneceği şeyler bitimsizdir. Huzur, sükunet, sağlık, rahatlık, adalet, iyilik, erdem kısaca insanlık isteyen bu kadim, köklü, güçlü geleneğe baksın...

CENGİZ BAYSAL (doğrulanmamış) Çar, 20 Aralık 2023 - 19:01

BİR HAK BİR HUKUK BİR ADALET

Şiirin yayın tarihi ile 2021 yılında vizyona giren Hakikat Şeyh Bedreddin filmine dikkatinizi çekiyorum. Ortada bir hırsızlık var. Fikir hırsızlığı. Suçlanan, "anonimin telif hakkı olmaz" deyip avukatlarıyla çözdüğünü sanar düğümü. O kadar kolay değil...

Nazım' ın algısı ise şu:

Hatt-ı talik ile yazıyor
"Teshil"i.

Ben gayri zuhur ve huruç edeceğim
Toprak adamları, toprağı fethe gideceğiz.
Ve "kuvvetli ilmi, sırrı tevhidi" gerçeklendirip
biz milletlerin ve mezheplerin kanunlarını
iptal edeceğiz...

dedi:
- Madem ki bu kerre mağlubuz
Netsek neylesek zaid.
Gayri uzatman sözü.
Madem ki fetva bize aid
Verin ki basak bağrına mührümüzü.

Yazargan ise "semah felsefesine" inandığını dosdoğru bir adam olduğunu ve önemlisi "geri dönmemek üzere Şeytanı/Satan' ı kovduğunu" söylüyor. Bakın düğümün çözüldüğü yer surasıdır; "ÇAĞIRDINIZ GERİ", siz savaş istediniz ve istediğiniz olacak... İşte bu şairin bilgeliğinin de delilidir. Bu tür bir özü yakalayabilmek için çok derinden hissetmek gerekiyor. Zihin o kadar çok bu mevzu ile haşır neşir olacak ki bütün benlik o fikir ile kaplanacak. Daha sonra o fikrin saflığı oranında çözüm üreyecek. Ne kadar zor bir çözümleme olduğunu tahmin edemezsiniz. Benzeri en az bir kaç fikir çabanız olmalı. Geceleri rüyanıza girip orada bile sizi rahat bırakmamalı ki en son çiçek veren ağaç gibi çiçeğin ortasında çekirdeği olan bir meyve versin.

Bu aşamadan sonra tüm ürünleri karşılaştırıp size en uygun olanı, damak tadınıza en yakınının hangisi olduğunu seçip beğenip bulmak size kalmış.

Ama cezayada ödüle de razı olacaksınız.

Yer verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

2. Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Çar, 20 Aralık 2023 - 22:24

BİR DÜZELTME

Şeyh Bedrettin "hakikate" şiirim Hikmet Damlaları şiir kitabımdan bir şiirdir. 100' er şiirden oluşan 10 kitap, toplam 1.000 şiiri bilinçli yazıp yayımladım.

1. Semaha Şiir,
2. Şiirle Semah,
3. Hikmet Damlaları,
4. Gülümsemeler,
5. Bu mu Dünya,
6. Sade Yazılar,
7. Dışardan,
8. Zül Fi Kar,
9. Sanata İzin,
10. Kayıp Kitap.

Ayrıca etüt, saha araştırması, diyalog, belge, belgesel, eğitim, program, sanat eleştiri içerikli 24 kitabım daha var. Hiçbiri basılmadı. İzin vermedim. Tamamını kendi kurduğum internet sitelerimde yayımlıyorum. Şiirlerimi hediye niyetim ile yazdığım için; ilgi duyan yayıncılar kendi önsözlerini ve şiir incelemelerini yazarak seçip yayınlayabilirler. Görevimi yaptığımı düşünüyorum.

Saygılarımla

zorbatv Çar, 20 Aralık 2023 - 22:49

Yorumlar tartışma niteliğinde ilerleyince bir çok kendiliğinden açıklığa kavuşuyor.

Şey Bedrettin elbette ben sosyalistim demedi, diyemezdi. Türetilmemiş kavramlar ve ideolojik tanımlamaların da çağlar ve dönemlerle ilintisi vardır. Ancak Platonun Devlet adlı eserinde köklerini aradığımız şeyin, biçim bulduğu söylemini Bedrettin'de görüyor, dillendirmeden geçiyoruz. Bu üzerine düşünülmesi gereken önemli bir başlıktır.

2. Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Per, 21 Aralık 2023 - 17:41

PLATON MESELESİ

Yine aynı kitabın bir başka şiirimde;

"Bende bunu buldum

Bunu gördüm

Yaptım

Yapıyorum, yapacağım.

Başaracaksın

Başarırsın

Başarmalısın

Kan akmasın yaradan

Önce durdur ve temizle

Sonra sar

İnan bana senin yaran o yara

Hepimiz insansak

O halde, demek ki:" sorusunu soran şair biz' e boğulan sosyalist ifsadı evrensellik ilkesine bağlarken ben' ile bireyi öne çıkarır.

Haydi bakalım, çözün çözebilirseniz. Eflatun gerçektende matematikten başka hiçbir gerçek verinin -günümüz ölçeğinde olmadığı bir dünyada Akademia fikri ile çığır açar diyalogları ile herkeste olan beyin faaliyetleri başlatır AMA öncesinde Sokrat gibi sadece soru soran bir felsefe serdengeçtisi vardır.

Bizim ezberci, her şeyi bildiğini zanneden, ilkel platonikleri mistisizmden, idealizm hayallerine oradan da Hint fukaralığına kadar gidip ot tüttürme uçukluğuna ulaşırlar. Bizi ilgilendirmez tabi ama Bedreddin' den, Onun yazılarından kaynak gösteren kaç tane Batılı sosyalist biliyorsunuz? Hiç. Bizdeki sosyalist olduğunu söyleyip cinci hoca kurnazlığıyla avanak avlayan hödükler Pir Sultan Abdal' dan bile komünist çıkarırlar çünkü 12 Eylül ve öncesinden beri o günün gerçeği işkencehaneler bunları tümden tırlatmış delirtmiştir. Travmalarını bir türlü aşamayan nostaljik moruklar, miras kavgasının açgözlü "bir çivimi bile bırakmam" sefilliğindedirler.

ZorbaTv nin açtığı bu sayfa.delilimiz olsun; elinde telefon tutabilen herkesin her yerden istedikleri zaman katılabileceği yorum ekleyebileceği BU ORTAMA kaç üşütük platoncu doğru dürüst anlamlı, anlaşılır, uygun yorum yazabilecek? 0 yani sıfır.

Denemesi bedava :)

ZEYNEP YAZARGAN (doğrulanmamış) Per, 21 Aralık 2023 - 19:27

MİRAS

Baştan sona eril kurguların ulaşacağı yer katılaştığı için savaşa neden oluyor olabilir mi diye düşündüm. Adı geçenlerin tamamı erkek. Tartışanlarda erkek. Junior Senior miras aktarımı egemen olduğu sürece kadın hak ettiğini almadıkça erkeklerin savaşlarda birbirlerini öldürmeleri, onların anne, kız kardeş, eş ve kızlarınında bu sebeple acıları dinmeyecek.

Sıkışan günümüz sistemleri bugün baştan aşağı yenilenmek zorunda ve yenileniyor zaten. Rekabet kanunları, Hukuk düzenleri, alışveriş yasaları, ticaret hikuku, miras hukuku, uluslararası anlaşmalar revize ediliyor. Bu yazıyı gören kadınlara önerim; haklarını alabilmek ve kendilerinden sonraki kadınlarında olabildiğince acıdan kurtulabilmeleri için özellikle sözleşme, anlaşma, hukuk alanlarında ağırlıklarını koymaları ve hiç olmazsa pozitif ayrımcı erkeklere dertlerini anlatmalarıdır. Başka türlü ne bu bozuk düzenler düzelir ne insanlık sağlıklı bir yaşama kavuşur nede savaşlar biter.

Ceyhun Erçetin (doğrulanmamış) Per, 21 Aralık 2023 - 22:34

SANATLA DAHA ZEKÎ OLMAK MÜMKÜN

Bilimin bugünkü kesin kanıtlanmış veri değerlendirmelerine göre "zeka kalıtsaldır" AMA geliştirilebilinir. Toplum zeka düzeyimiz yine bilimsel verilere göre 80 - 90 aralığında olduğu için; şucu bucu olmaktan daha kolay bir şey yoktur ve bu zeka aralığındaki toplumlar anında en az 2' ye bölünebilir.

Bu sorunu çözmenin en kolay nedir?

Sanatla zihinsel patlamaların gerçekleşmesi, tıkanıklıkların açılması mümkündür AMA burada bahsedilen sanat gerçek anlamında yaratıcı sanat olmalıdır. Ezber, taklit, kopya, tekrar sanat bu çözümü gerçekleştiremez aksine engeller. Örneğin gitar çalmayı nota bilgisiyle öğrenip becerisini kazanan bireyin nöron titreşimleri hızlanmaktadır.

Platon ve Platonculuk veya başka "şuculuk buculuklar" bir de bu açıdan değerlendirilirse faydalı olacaktır kanısındayım.

ÇETİN MOLLAOĞLU (doğrulanmamış) Cu, 22 Aralık 2023 - 13:37

ŞAİR DUYUMSAMASI

Şair şiirinin ikinci bölümünde Bedrettin' in "semah felsefesine inandığını ateşin çıkardığı çıtırtı sesinden coşa gelip hakikati bulduğunu" iddia ediyor. Acaba böyle mi? Bedretin' in günümüze ulaşan hiçbir kitabında veya o dönem kendisiyle ilgili yazılanların hiç birisinde bu iddiayı doğrulayacak bir cümle yok. Buna şairin kendini kahramanla özdeştirmesi diyebiliriz ama gerçek yani hakikat değildir. Tıpkı Nazım' ın özdeştirmesi gibi. Şair olay durum ve hissin farkında bile olmayabilir doğaldır. Okurun ne hissettiği ise yepyeni bir sorudur. Platon' dan başlayarak devam eden felsefe sorularına gelirsek aynı düzlem üzerinde devam ettiğini buluruz. Bireyin bakış açısı, o anki duyguları, bilgisi, bilgi birikimi, bilgileri sıralama ve aktarım biçimi, o anki çevresinin etkileri ve benzeri yüzlerce etken vardır.

Neticede Ümit Yaşar Bey' in genel sonuç değerlendirmesini merak ederim, tartışma nasıl devam etmeli?

Murat Öz (doğrulanmamış) Cu, 22 Aralık 2023 - 15:36

ARZ TALEP

Günlük geçim derdinde büyük kalabalığın dışında kalan yönetici elitler yaklaşan yerel seçimlerde makam kapma yarışına kıyasıya girmişken Şeyh Bedrettin ve Savaş konusunu talep edeceğini düşünmüyorum. Benim ilgimi çekmesinin nedeni, zaman tünelimde paylaşılmış olması. Şiirleri ve yorumları okumak için zaman ayırmak zorunda kaldım yani derinlemesine inceleme gerektiren konular bunlar. Her hangi bir üniversitenin ilgili bir fakültesinde bir tez çalışması olursa belki işe yarar ve binlerce ilgili tez de vardır.

Soru şu; bu çaba ne ise yarar?

Kimseyi üzmek, kırmak, darıltmak gibi bir amacım yok ama bence talep olmayan yere bir şeyler arz etmek abesle iştiğal olsa gerek. Emek, zaman, para, enerji, beyin faaliyeti gibi harcamaların değeri olmalı, bir değer oluşturmalı. Aksi sabahtan akşama, yüzlerce yazar veya düşünür sanatçı saçma sapan, işe yaramaz, birbirini eğlendiren boş zaman geçirme faaliyeti yapıyor demektir.

İLKER KARAGÜLLE (doğrulanmamış) Cu, 22 Aralık 2023 - 18:25

ALEVİLİK ELEŞTİRİSİ

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; Aleviliğin İslam' la bir alâkası yoktur hiçbir İslam uleması Alevileri İslam dininin içinde saymaz, kabul etmez. *delil araştırması yapanlar İslam' ın Şartları, İmanın Şartları başlıklarına bakarsalar 5 şart, 6 şart kuralı ile karşılaşırlar. İslam ulemalarının hangi mezhep veya tarikatten olursa olsun şartları bunlardır ve önemlisi hiçbir Alevi ekol veya okulu bu şartları kabul edip uygulamazlar. Aleviler bu şartları kendi yorum ve uygulamaları ile KARŞILAR. Avrupa' nın ve UK' UN bazı ülkelerinde Alevilik farklı bir religion din olarak tanınıp inanç vergilerinden kurumsal paylarını alırlar. Ülkemizde Alevilik resmi yani devlet tarafından bu şekliyle kabul edilmez her doğan bebeğin nüfus kaydı tutulurken ınancı hanesine İslam yazılır. Kendi dernek kurumsallaşmalarında çok az Alevi Diyanet İşleri Başkanlığı' ndan bağımsızdır. Bu temelin dışında siyasi ideolojik hareketler Alevileri kendi düşüncelerine göre algılayıp değerlendirmek ister.

Neden Aleviler özellikle asılan, derisi yüzülen, taşlanan, yakılan vs sekillerle idam edilen isimleri kutsayıp öne çıkarır sorusu önemlidir.

Antisemitizm, İslamofobi, Eşcinsellik benzeri koruma altına alınıp hukuki güvencesi sağlanmaya çalışılan gruplardandır.

Acı ile beslenirler. Acıyı bal eyleme tabirinin koruma güvencesi altındadırlar.

Şeyh Bedreddin in ritüel, kaynak, eğitim, varlık, soy bağları ile Alevilikle bir alakası olmamasına rağmen içselleştirilmesinin nedeni ayaklanmalar sırasında özellikle Ege yöresi Alevi Bektaşi halk tabanının desteğini almasıdır. Yani günümüz Alevi Bektaşi kurum kuruluş dernek vs arasında Bedreddini gibi bir ocak veya oluşum yoktur.

Çözüm: Bu ve benzeri tüm inanç kültür yapılarını iyi anlayıp kadimden getirdikleri ve onların yaşamasının sebebi olan esaslarla uyumlu anlayışlı hukuki işler yapmaktır.

Netameli işler bunlar

MEHMET UĞUR TURAN (doğrulanmamış) Ct, 23 Aralık 2023 - 16:16

BÜROKRATİK KAFA VE DEVLET ELEŞTİRİSİ

Bedreddinin kendisi ve babasıda bürokrattı hatta Bedreddine üst düzey bürokrat bile diyebiliriz. Mahmut Hüdai, Zenbilli Ali, Merkez Efendi ve İdris Bitlisi benzeri isimlerle kıyaslanıp sonuca varmaya çalışanlar meselenin asıl kaynağını ellerinden kaçırıp kütüphaneler dolusu -bugün anlamsız geçersiz milyonlarca teolojik ilahiyat, usul, kelam, fıkıh mevzuunda boğulurlar.

Aslında bugünden bakınca çok basit kolay bir çözümlemesi vardır; donuk, hareketsiz, oturan, dava mesele bekleyen, masa veya ofis nöbetçisi, sürekli üst yazı bekleyen, itilmedikçe harekete geçmeyen/geçemeyen, kuralcı, ilerici olmayan/olamayan, kandırma veya "bugün git yarın gelci", amirlerinin emirlerine uymaya namusu üzerine yemin etmiş, köle ruhlu, fukara, acımasız, vicdansız, korkak, mesaisini doldurma peşinde, ilkel, geri kalmış, kullanılan, kullanılmaya razı, emir eri karakterli aslında kendisine ait bir karakteri olmayan altındaki kadrolardan pekte farkı olmayan yönetici sorunudur sorun. O günün koşullarında Bedreddin'in yerinde kim olsa kendini urganın ucunda bulurdu. Rumeli' ye geçmeye karar. verdiği gün zaten savaşını kaybetmişti. Ha, bugün ortalıkta adanmışlık arayanlar için iyi bir örnek olabilir fakat inanın her biri kendince anlayıp kullanır, istismar eder.

Bizimki gibi geri toplumların en ciddi sorunlarından biri olan İSTİSMARCILAR herkesi ve her şeyi istismar edebilirler çünkü kendilerine ait gerçek bir varlıkları yoktur. Yaratıcı değillerdir. Daha çok talancı gelenekten görüp öğrendiklerini yaparlar. Etraflarına toplananlarda ganimetten minikte olsa pay alma derdindedir. İslamcı, sosyalist, komünist, Platoncu veya herhangi başka bir şeyci kişilerin ülkemiz özelinde ne sistematiği, ne metodolojisi, plan veya programı yoktur. Onlar tavuğun bulduğu taneleri gagalayarak beslenmesi gibi "kör tuttuğunu öper" kurnazıdırlar. Uluslararası hukuk sistemleri günden güne hızla değişip yol kat ederken bunların geleceğe dair tek kaygıları iyi bir maaşla emekli olmaktır. Eski emir verdikleri günlerin tadı damaklarında kaldığı için emekli ikramiyeleri ile aldıkları evlerinde bile kravat takım elbiseyle oturan dolu yönetici de vardır. Gerçekten de böyledir. Devlet terbiyesi denen hiç olmazsa daha iyi bu terbiye ömür boyu iliklerine işler. İlkel devlet düzenlerinde dünün makbulü bugün haini olabilir hem de çok kolay. Dolayısıyla yük yüklenen kitleler sömürü aracından başka bir şey değillerdir.

Saygılarımla :)

HASAN BETİN (doğrulanmamış) Ct, 23 Aralık 2023 - 22:11

SUNSET LİMİTED

Sunset Limited' in burada ne işi var diye düşündüm. Diyalog olduğu için seçildiği aklıma geldi. Daha sonra yabancı bir renk katılmak istenmiş galiba dedim. Şiirin sonuna dikkat kesilince yönetmenliğini Denis Villeneuve'ün üstlendiği 2010 yılı çıkışlı Kanada yapımı dram İçimdeki Yangın filmi Souha Bechara'nın hayat hikâyesi ve Wajdi Mouawad'ın aynı isimli dramasındaki Leyla, düğümümü çözdü. Araştıralım biraz. Şairin sistem kurgusuna hayran oldum. Bu adam çok ciddi bir senaryo bilgisine sahip dedim. Okuyucusunu bilgilendirirken onunla oynayıp zihninde kıvılcımlar çaktıran, tahrik eden, sokak oyunlarında yer bulamayan çocuklara da yer veren, onlarıda dahil eden, sürekli birbirine bağlayarak sistemini çalıştıran başka bir yazar bulamazsınız. Şair olduğunu düşünmüyorum, şairden çok oyun kurucu gibime geliyor. Şair denince genel olarak lirik aşk sevda yazarları aklımıza gelir. Burada neredeyse bir tek lirik cümle yok. "Coşa getirir aşığı" kurgusundaki aşk bile lirik değil. Bu adam tüm şairlere meydan okumuş. Şiir öyle yazılmaz böyle yazılır demiş. Bence Şeyh Bedrettin şiiriyle özellikle Nazım ve takipçilerine meydan okumuş. Hamaset, ideoloji, hayal, boşlaf, kuru gürültü, salon şairlerliği, bağırıp çağırma, sarhoş eğlendirme gibi bir derdi yok buradaki yazarın. Meydan adamı. Varsa bir maharetiniz gelin diyor. Gelin de boyunuzun ölçüsünü alın. Bu tür adamlar binlerce hayat yaşamış gibidir. Yanındaydım derken "VanGogh' la da, Picasso' yla da, Hatai ile de beraberdim" ve aklınıza gelebilecek daha pekçok diğer birey ile...

Sonuç olarak şiir, ses, titreşim, sesin dalga boyu gibi ışığında renk ve dalga boyları vardır ve canlılık dediğimiz şey, yaratım, oluşum belki de böyle bir şeydir?

YAHYA KERİMLİ (doğrulanmamış) Pt, 25 Aralık 2023 - 17:44

Birkaç soru sorup yanıt isteyeceğim. Öncelikle Bedrettin' in nâşı nereye defnedildi?

1924’te Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesi uyarınca Türkiye’ye gelen göçmenlerin İstanbul’a getirdikleri şeyhin naaşı 1961 yılında Sultan Mahmud’un Divanyolu’ndaki türbesi hazîresine defnedildi.

II. Mahmut kimdir?

Mahmud askeri yenilikler için uzun bir süre beklemiş ve nihayetinde Eşkinci Ocağı'nı kurmuştur. Ancak yeniçerilerin bu ocak yüzünden de isyan etmesi üzerine Sultan II. Mahmut, Haziran 1826 yılında Yeniçeri Ocağı'nı ilga etmiştir. Yeniçeri Ocağı yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye Ordusu'nu kurmuştur.

Vakayı Hayriye nedir?

Vaka-i Hayriye (Vak'a-i Hayriyye, Hayırlı Olay), 16 Haziran 1826 tarihinde, İstanbul'da Osmanlı Padişahı II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağının topa tutularak yok edilmesi ve sağ kalanların ise idam edilmesi ile sonuçlanan olaylara verilen isimdir.

Son soru; Bugün yaşadığımız terör, Batı Trakya, Gazze, Askeri Darbeler, ulus, ulusal sorunlar, kültür, Türklük, din, dinci yapılanmalar, İslamcılık ve baştan sona yanıp kavrulan Ortadoğu sorunlarının bu konu ile ne alakası var?

Arzu Oktay (doğrulanmamış) Pt, 25 Aralık 2023 - 18:54

KALICI İŞLER

Önermesini beğendim aslında ama sunumu kana dokunuyor. Hele iddia edildiği gibi bizim travmatik toplumumuzda bu sunumun iyileştirici olacağını düşünmüyorum. Burada dişlerini ve yumruğunu sıkmış haykıran bir adam var. Joker filminin sondan bir önceki sahnesinde "neden bu kadar kötüsünüz" sorusunu soran Arthur aklıma geldi. Günümüz insanının bu ve benzeri soruları var mı acaba bir düşünelim. Bence yok. Günümüz insanı daha çok popüler işlerle meşgul. Ergen tavırlı günümüz insanı tahammülsüz. Patlamaya hazır. Sabırsız. Anlık tüketimli. Çabuk kazanmak isteyen. Kolaycı. Yüzeysel. Aslında kimsenin tarih, kişi, kişilik, felsefe filan umurunda değil. Oysa anlamaya çalışan ve hakikat arayan insan önceki dönemlerde bir doğru cümle bulabilmek için ömrünü harcıyor ve bulabildiği kadarı ile mutlu oluyordu. Şimdi saniyede trilyonlarca GB bilgi uluslararasını dolaşıyor ve bu dolaşıma trilyonlarca GB bilgi daha ekleniyor. Önemlisi bilgiye ulaşmak hem kolay hemde bedava. Dünyanın en değerli üniversitelerinde milyonlarca genç insan online egitim yoluyla zihinlerine doğru bilgi doldurup doğru iş üretiyorlar. Emeğe saygı duymak hepimizin görevi ama kendi travmalarını başkalarına aşılamaya, ekmeye, sırıngalamaya çalışanlarınada saygı duymayalım diyorum. Yapmak istediğiniz iyi, faydalı, güzel, işe yarar işler varsa onları yapın. Acıyı, travmayı, hastalığı, kötüyü ve kötülüğü yaymayın derim. Zaten haddinden fazla var onlar. Yazarla, şairle bu biçimde ortaklaşabilir, aynılaşabilirim. Diğer yorumların tümünüde okudum. Tümü saygıdeğer, değerli yorumlar.

ZorbaTvDergi'ye bu düzeyli sayfa için özellikle teşekkür ediyorum.

Kalıcı işler bunlar.

VURAL BİLA (doğrulanmamış) Sa, 26 Aralık 2023 - 13:26

İDEALİST SÖMÜRÜ

Çürüyen ve kokuşmaya başlayan toplumların en belirgin özellikleri nelerdir?

Bedrettin' in başına gelenler ile günümüz Türkiyesini karşılaştırdığımızda ilginç benzerlikler görüyoruz. Duraklama Devri Osmanlı dönemi karmaşası, fukaranın ancak karnını duyurabileceği kadar malına göz dikme, rüşvetin alıp başını gitmesi, mafya düzenlerinin kurulup hukukun sınırlanması, sahtecilik, adam kayırma, düşman kitleler oluşturup halkın birbirini kırması, kaçanın kurtulduğu tam bir kötülük düzeni...

İdealizm gibi bir kandırmacaya dönen ideolojik inatlaşmalar komünizmden İslamcılığa kadar pekçok sömürü ortamı oluşturur. İlginç olanı bu sömürücüler "anti emperyalizm, Amerikan karşıtlığı, İsrail karşıtlığı" vs argümanları ile çevrelerine özellikle pekçok genç tecrübesiz insan yavrusunu toplar. Açgözlüdurler. Vicdansizdirlar. İnatçı, zorba ve inadına cahildirler. Gençleri çalıştırırken gayrimeşru gelirlerini biriktirir gençlere de tek kuruş bile vermezler :) Toplum çürüdüğü ve kokuşmaya başladığında heryer hepbirden çürür. En iyi niyetli, çalışkan, dürüst, gayretli kişiler bile bu musibetten kurtulamaz. Evlerin içine kadar giren bu kötülük sonunda Bedrettin gibi adanmış insanların başını yer.

GAYE PINAR SAY (doğrulanmamış) Sa, 26 Aralık 2023 - 15:41

ZÜCCACİYECİLER ODASININ ZENBİLLİ ALİLERİ

Bir tablonuz var ve bir arkadaşınıza göndermek istiyorsunuz; paketleriniz ve PTT Kargo hizmetleri ile göndereceksiniz. Memurun size soracağı bir soru var, "bu nedir" sorusu. "Tablo" diyorsunuz. "Evet, aksesuar" deyip gönderim fişini öyle doldurup imzalamanızı istiyor.

İkinci örnek; bir resim sergisine gittiniz, bir tablo beğendiniz, satın aldınız. Size bir fatura kesiliyor. Ödemenizi yapıp tabloyu alıyor veya adrese teslim edilmesini istiyorsunuz AMA naylon faturacı mafya şebekesi faturayı şişirip devleti zarara uğratıyor çünkü vergiden düşülüyor veya ödeneğe ekleniyor.

Şimdi böylesi işlemlerin milyonlarca defa yapıldığına dikkat ederseniz neden bakkal dükkanı açılır gibi galeri/züccaciyeci açıldığını anlarsınız. Alan memnun satan memnun düzenidir bu düzen/düzensizlik. Akademisyeninden sokakta simit satıcısına kadar, en tepeden tırnağa kirlidir. Düzensizdir aslında düzenli gibi durur, görünür. Birileri çıkıp "gelin bu bozuklukları değiştirip düzeltelim" dediği an sistemden beslenen çakallar elinizi ayağınızı ısırır.

Böyle bir ortamda adalet, insanlık, erdem, şeref, haysiyet, ilerilik, ilericilik, hukuk, refah toplumu vs olabilir gelişebilir mi? Tabiki gelişemez.

GAMZE ÖZKAYA (doğrulanmamış) Çar, 27 Aralık 2023 - 16:05

BUGÜN

Bugün yaşasaydı ne söylerdi sorusu etkili sorulardan biridir. Ne yapardı sorusu da devamını getirmek/ilerletmek isteyen yaratıcı beyinler için değerlidir. Madem ölü toplum eleştirisi yapıyor ve çözüm üretiyoruz yaşam bilincinin yükselip yerleşmesi için yaşamın değerinin her şeyden önemli olup olmayacağını düşünürsek intikam duygusu gibi negatif duygularımızı körükleyen öfke duygumuzuda dizginleyebiliriz. Boş bir masa üstümüz olsun ve bugün bir kaç sorunu çözeyim deyip sorunlar dosyalarımızı açmaya başlayalım. Geliştirdiğimiz önerilerin tutarlılığını denetledikten sonra ilgili kişi ve kurumlar listemizi açıp seçilenleri tartışmaya dahil edelim. Günlük veya haftalık program ile kendi planımızı işletip sonuçları alalım ve bütün çabamız ürüne dönüşsün. Aslında günümüz yaratıcı beyinlerinin istisnasız her alanda çözüm yöntemi bu kadar basittir.

Bir kaç küresel sorun sıralayıp çözüm önerilerinizi isteyebiliriz. Sizde içinde bulunduğunuz sanat, felsefe, bilim, düşünce, ekonomi veya herneyse o alandan öneri ve çözüm geliştirip ürüne dönüştürebilirsiniz.

17 KÜRESEL HEDEF

1- Yoksulluğa Son. Dünyada 800 milyondan fazla insan günde 1,25 ABD dolarından daha az gelirle geçinmeye çalışıyor; birçoğunun yeterli gıda, temiz içme suyu ve sıhhi koşullara erişimi bulunmuyor. Bu konuda, istihdam sağlayacak hemen hemen her faaliyet bu amaca hizmet edebilir.

2- Açlığa Son. 2021 verisine göre, çevrenin bozulması, kuraklık ve biyo çeşitliliğin kaybının sonucunda, 795 milyon insanın sürekli biçimde yetersiz beslendiği tahmin ediliyor. 5 yaşın altında 90 milyonu aşkın çocuk tehlikeli düzeyde zayıf. Afrika’da her dört insandan biri aç.

3- Sağlıklı Bireyler. Her yıl 6 milyondan fazla çocuk, beşinci yaşını göremeden ölüyor. Kırsal kesimlerde, doğumların yalnız %56’sına vasıflı profesyoneller hizmet veriyor. Hedefin amacı, herkesin genel sağlık hizmeti, güvenli ve erişilebilir ilaç ve aşıya kavuşmasını sağlamak.

4- Nitelikli Eğitim. En yoksul ailelerin çocuklarının okulu bırakma oranı, varlıklı olanların çocuklarına göre dört misli daha yüksek. Kırsal ve kentsel kesimler arasındaki eşitsizlikler de yüksek olmaya devam ediyor.

Bir örnek: Tacikistan’da yeterince enerji tedariği olmayan bir bölgede, sert kış şartları sebebiyle soğuk aylarda derse katılım %50'lere düşmüş. 20 günde başarıya ulaşan bir kitlesel fonlama sayesinde güneş enerjisi gelen okulda katılım.

5- Toplumsal Cinsiyet Eşitliği. Kadınlar ve kız çocuklarının güçlendirilmesinin ekonomik büyümeyi ve her alanda gelişmeyi hızlandırdığı defalarca kanıtlanmıştır. Burada, bakım ve ev işleri hizmetlerinin alternatifleri ve kadın istihdamı gelişimi üzerine projeler üretiliyor.

6- Temiz Su ve Sıhhi Koşullar. Su kıtlığı, dünya genelinde insanların şimdiden %40'ından fazlasını etkiliyor ve iklim değişikliği sonucunda bu oranın daha da yükseleceği tahmin ediliyor. Çözüm için suyla bağlantılı ekosistemleri korumak, su verimliliğini teşvik etmek ve arıtma teknolojileri konusunda uluslararası işbirliği yapmak zorundayız.

7- Erişilebilir Temiz Enerji. 2021 itibarıyla küresel enerjinin %30’dan fazlası yenilenebilir kaynaklardan üretilmesi sağlanmış olsa da her 5 insandan 1'inin elektriğe erişimi yok. Talep artmaya devam ettikçe, dünya genelinde yenilenebilir enerji üretiminde büyük bir artış gerekecek.

8- İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre, 2015 yılında 204 milyondan fazla insan işsizdi. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, sürdürülebilir ekonomik büyüme, daha yüksek verimlilik düzeyleri ve teknolojik yenilikleri teşvik ediyor. Girişimcilik ve iş imkanlarının teşvik edilmesini bunun anahtarı olarak görüyor.

9- Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı. Bilimsel araştırma ve yeniliğe yatırım yapılması, sürdürülebilir kalkınmayı mümkün kılan en önemli yol. Dünyada internet erişimine sahip olmayan 4 milyardan fazla insan vardır; ayrıca bunların %90’ı gelişmekte olan ülkelerdedir. Bu da bilgi ve birikime erişimde eşitsizlik yaratıyor.

10- Eşitsizliklerin Azaltılması. Gelişmekte olan ülkelerde toplum içindeki ekonomik eşitsizlik giderek artıyor. Birleşmiş Milletler’in hedefi cinsiyet, ırk ve etnik kökene bakmaksızın herkesin ekonomik katılımını destekleyen sağlam politikaların benimsenmesi.

Burada gördüğüm ilginç hedeflerden biri uluslararası para transferlerindeki işlem maliyetlerinin azaltılması hakkında. BM 2030’a kadar göçmen havaleleri işlem maliyetlerinin yüzde 3’ün altına inmesini istiyor. (Finansal teknolojiler geliştiren girişimcilerin dikkatine.)

11- Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları. Dünya nüfusunun yarıdan fazlası artık kentlerde yaşıyor. 1990'da nüfusu 10 milyon olan mega-kent sayısı 10 iken 2014’te ise toplamda 453 milyon insanı barındıran 28 mega-kent var. Bu, şehirlerde baş edilmesi gereken yeni sorunlar demek.

Aşırı yoksulluk genellikle kentsel alanlarda yoğunlaşıyor. Kentleri güvenli ve sürdürülebilir kılmak için güvenli ve erişilebilir konut sağlamak, gecekonduları dönüştürmek, toplu taşımacılığa yatırım yapmak, kamusal yeşil alanlar yaratmak, kentsel planlama ve yönetimi hem katılımcı hem de kapsayıcı olacak şekilde iyileştirmek gerekiyor.

12- Sorumlu Tüketim ve Üretim. Dünya nüfusunun bir kısmı aşırı tüketirken, diğer kısmı kendi temel ihtiyaçlarını karşılamayan düzeyde düşük tüketime sahip. Daha verimli üretim ve tedarik zincirlerinin yaratılmasında, satıcı ve tüketici düzeyinde gıda atığının azaltılması da çok önemli.

13- İklim Eylemi. Küresel ısınma, insanların hayatını ciddi ölçüde etkiliyor. Doğu Avrupa ve Orta Asya, büyük sera gazı emisyonu üreticisi değil fakat iklim değişikliğinin sonuçlarından orantısız biçimde zarar görüyorlar. Bu, tamamen global ölçüde düşünmeyi gerektiren bir hedef.

14- Sudaki Yaşam. Yerküreyi insanlar için yaşanabilir kılan küresel sistemlerden biri de su. Büyük kısmı karada yerleşik kaynaklardan gelen deniz kirliliği ise (insanların ürettiği karbon dioksidin yaklaşık %30’unu emen) okyanuslarda kaygı verici düzeylere ulaşmış durumda.

15- Karasal Yaşam. Daha önce hiç oranını düşünmemiştim ama bitkiler, insanların besin kaynaklarının %80’ini sağlıyormuş. Günümüzde, büyük ölçekte toprak bozulmasına tanık oluyoruz. Ekilebilir arazilerin kaybı, ormanlar, sulak alanlar ve tükenen hayvan ırkları odaklanılacak noktalar.

16- Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar. Barış, istikrar, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim olmadan, sürdürülebilir kalkınma bekleyemeyiz. Bölünmüş bir dünyada yaşıyoruz. Bazı bölgelerde barış ve refah içinde yaşayanlar diğer bölgelerdeki bitmek bilmeyen çatışma ve şiddete gözlerini kapatamazlar.

17- Hedefler için Ortaklıklar. Bileşmiş Milletler: ¨Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ancak küresel ortaklık ve işbirliği için güçlü taahhüt ile gerçekleştirilebilir.¨ diyerek başlığı özetlemiş. Bunu yerel sistemler için de uygulamak doğru olacaktır.

ÖZGÜR DENİZ ŞANAL (doğrulanmamış) Cu, 29 Aralık 2023 - 16:59

AYIKLAMA AYIKLANMA

Tartışmanın bu noktasına kadar gelip "hedefler birliğinde" anlaşabildiysek ayıklama sürecimizi tamamlayıp hızla yol almamız gerekecektir. "Konuyu anlayıp anlamadığımız deneti" bile bu sürece bağlıdır yani denetim elemanlarının elindeki kriterlere göre yeterliliğiniz buradaki sonuçlara göre değerlendirilir.

Herbirimizin kişisel veya kurumsal ilerleyişinde elde ettikleri, veri data bankları, birikimleri yüzde yüz tam veya doğru olmayabilir. Yüzdelik oranımızın büyüklüğüyle orantılı başarılıyızdır.

Sanat alanını önemseyip bu alanda uzmanlık geliştiriyorsak ister istemez yaşadığımız yer ve ülke sanatı ile ilgiliyizdir. Zaten küresel çözüm önerileri küreselden yerele, yerelden küresele doğru sürekli hareketli ise sağlıklıdır. Bu veriyi diğer tüm alanlar için de doğrulayabiliriz.

Bu haliyle tartışmanın iyi bir yere doğru gittiğini, ürün ürettiğini, çözümlere katkı verdiğini düşünüyorum. ZorbaTvDergi' ye bu çabası için ayrıca teşekkür ederim.

GÖZDE ACAR (doğrulanmamış) Cu, 29 Aralık 2023 - 17:18

Benim merak ettiğim, yorumcunun deyimiyle tartışmayı takip edenlerin masa üstlerinde veya yaşamlarında hangi değişiklikler oldu? Örneğin popüler gazete köşe yazarlarından Ataol Behramoğlu ve Uğur Dündar' ın son yazılarında kendi pencelerelerinden "bugün yaşasaydı ne söylerdi, ne yapardı" sorusuna yanıt aradıklarını gördüm. Diğerleri de buraya yazarlarsa hem bütünlük hemde daha değerli olacaktır.

Saygılarımla

2. Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Cu, 29 Aralık 2023 - 17:33

Burada okuduğunuz tartışma örneğini kendi platformlarımızda her gün, her hafta, her ay düzenli olarak senelerdir yapıyoruz zaten hemde uluslarası, çok dilli ve kültürlü ortamlar oluşturarak... İlk defa ZorbaTv Dergiye bir örnek oluşturmak istedim. "Siz de yapabilirsiniz, yapmalısınız" diyorum. Çok verimli bir çabadır. O kadar çok verim elde edersiniz ki en yakından bilip tanıdığınız çalışan bir üniversiteden bile daha çok, değerli, verimli, kalıcı eserleriniz olur. Değerlendirin derim :)

ELİF TURAN BOZ (doğrulanmamış) Sa, 02 Ocak 2024 - 20:06

ÇITIRTI

Yazargan' ın Semah Felsefesi eserini okumuş bir birey olarak şiire yerleştirilen "bir çıtırtı çoşa getirir aşığı" anafikrine dikkat çekmek istidim. Hiçbir Bedrettin araştırmasında göremeyeceğimiz bu kapsam aynı zamanda günümüz insanlık sorunlarınada çözümler üretiyor. Daha çok Batı kültür ve medeniyetinin ocaklarında pişirilip insanlığa sunulan ve yön veren muhteşem eserlere farklı bir katlı katıp Doğu, Batı, Kuzey, Güney demeden daha yüksek bir yerden DÖNGÜ VE DÖNGÜLER sistemlerine dikkat çeken Yazargan "birde bu açıdan bakın" diyerek ilgi duyan özellikle felsefe okurlarına nedenler ve sonuçlar bilgisi veriyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığının kayıtlarına göre semah; Alevi ve Bektaşiler tarafından inançları gereği cemlerde icra edilen hizmet sahipleri olan zakirlerin çaldığı saz eşliğinde söylenen sözler ve müziğin ritmine uyarak yapılan mistik ve estetik hareketler ile hakikate ulaşma yoludur.

Türkiye coğrafyasının genelinde canlı bir biçimde yaşayan semah, uygulayıcıları ve taşıyıcıları olan Alevi-Bektaşi toplulukların yaşadıkları coğrafi bölgelere göre samah, semağ, zamah, zemah gibi farklı isimlerle anılır. Bölgelere göre semahların müzik ve ritim yapısı açısından farklı örnekleri ile karşılaşmak mümkündür. Aynı isimle icra edilen semahlarda dahi ezgi ve söz yapısında farklılıkların bulunması semah kültürünün zenginliğinin bir göstergesidir.
Semah dönenler birbirlerine dokunmadan, daire şeklinde ve karşılıklı durarak semah ederler. Semahın değişik bölümlerine evrenin dönüşü, turnalar gibi daire şeklinde uçmak ve kanat çırpmak gibi farklı simgesel anlamlar yüklenmektedir. Örneğin bir elin avuç içinin göğe çevrili iken diğer elin avuç içinin yere baktığı harekette ifade edilmeye çalışılan, “sen Hakk’sın ben halkım, ben senden gelen ve senin özünü taşıyanım, senden ayrı değilim” düşüncesidir. İki elin avuç içi göğe bakarken ellerin ters çevrilerek avuç içlerinin yere bakar hale getirildiği harekette de ifade edilmeye çalışılan düşünce aynıdır. Semah yaparken elin avuç içinin yüze çevrildiği hareket, eline bakan insanın aynada kendi güzelliğini, dolayısı ile tanrısal güzelliği görmüş olacağı düşüncesini ifade etmektedir. İki elin avuç içinin göğe bakar durumda iken ellerin göğse doğru çekilerek kalp üzerinde birleştirilmesi hareketinde de anlatılmaya çalışılan Hak, Tanrı bendedir ya da Tanrı insandadır şeklinde yorumlanmaktadır.

Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde farklı müzikal karaktere ve ritmik yapıya sahip olan semah, içinde hümanist öğeler barındırır. Semahta ayrım yapılmaksızın kadın ve erkek birlikte döner ve okunan dualar eşliğinde herkes ellerini göğe doğru uzatarak din, dil ve ırk farkı gözetilmeden Hakk’ın bir olduğu zikredilir.

Halk müziğiyle iç içe olan semaha genelde bağlama eşlik eder. Bazı semahlarda bağlama yerine aynı ya da farklı türden on iki çalgı bulunur. Vurmalı sazlar kullanılmaz. Ritüelin birliği, hoşgörüyü ve Tanrı’ya ulaşmayı simgeleyen yönü halk deyişlerine konu olmuştur. Başta Hatayi olmak üzere Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Nesimi gibi ozanların deyişleri semaha eşlik etmektedir. Sevgi ve birlik olma temalarının ağırlıklı olduğu dizeler semahta coşkun ve içli bir şiir geleneğini ortaya çıkarmıştır. Okunan semah deyişleri ile uygulanan hareketler arasında bir uyum vardır. Ritüel, dedenin semahçılara duasıyla son bulmaktadır.

Alevi-Bektaşi ritüeli semahın, gelecek kuşaklara aktarılması ve yaşayabilirliğinin güvence altına alınması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ilgili topluluk ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği içerisinde çalışmalar yürütülmektedir. Semah ile ilgili araştırma, tespit ve envanterleme konularında alan araştırmaları yapılarak Halk Kültürü Bilgi ve Belge Merkezi Arşivi’ne kazandırılmaktadır.

Semah ritüelinin gelecek nesiller tarafından devam ettirilmesi ve korunması hususunda pek çok sivil toplum kuruluşunun faaliyetleri bulunmaktadır. l Semahla ilgili teorik bilgiyi aldıktan sonra öğrenciler uygulamalı olarak semah ritüelini öğrenmektedirler.

“Semah, Alevi-Bektaşi Ritüeli”, 2010 yılından itibaren UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesine kayıtlıdır.

CEREN ŞİMŞEK (doğrulanmamış) Ct, 06 Ocak 2024 - 22:43

YALAN
Hazır 85 milyon bizi izliyor milyonlarca okur okuyor, anlıyor, irdeliyor, düşünüyor ve iyi, faydalı, doğru, güzel işler yapıyorken bir kaç cümlede ben yazayım :) Bunların tamamı yalan. Doğru olan ise; insan denen varlık hiçbir zaman okuma, anlama, irdeleme, düşünme, iyi, güzel ve faydalı iş yapma becerisine sahip değildir.

Eğitim dediğimiz devasa sistem gelişip tüm dünyanın mezralarına ulaşıncaya kadar binlerce yıl geçirmemize rağmen insanlığın geldiği yer apaçık ortada savaş ve yalanlar dünyası.

Nerede yanlış yapıyoruz?

Herbirimiz kendi lanet, anlamsız, yalan dünyalarımızda kıvranıp duruyoruz. Biran önce ölmek isteyenlerle cesaret edemeyen yine milyonlarca insan var çünkü herkes birbirine yalan söylüyor. Herkes bilebile yalan bir evrenin içinde yaşamaya devam ediyor. Doğrular ve gerçekler canımızı yakıyor, gücümüz yok tahammül edemiyoruz. Savaşın ne korkunç bir şey olduğunu bilmemize rağmen savaştan zevk alıp acılarımızı, intikam duygularımızı tatmin ediyoruz. Şehitlere ağlarken bombalamalara gülüyoruz.

Burada olduğu gibi bir metni yarım yamalak, anlamadan, irdelemeden, içine girmeden okusak bile bizimle ne alakası var veya ben bunu, kime karşı nasıl kullanırım fikriyle okuyoruz. Hatta ülkemiz gibi her yönüyle batık, iflas etmiş, geri kalmış, sürekli debelenen ülkelerde şebekeler kurup hakaret davaları açıp geçim sağlayanlar var. Varla yok, olanla olmayan, doğruyla yanlış öylesine birbirine karışmışki iki kadeh içip aklımızı uyuşturmaktan başka seçenek bulamıyoruz. Gençler uyuşturucuyla filan uyum sağlamaya çalışıyor yalan dünyaya. Oğlunun hayırsızlığından şikayet eden baba zamane çocukların ne büyük kötükler yapabildiğinin bile farkında değil. Bütün dünya bu durumda. Ne kadar yazık ki aslında kimsenin kimseyi dinlediği filan yok. Yazargan' ı yakından tanırım. Dürüst adamdır. İnsanların arasına girmeyi pek sevmez. Ağır toplum eleştirileri vardır. Onun toplum ve toplumculuk eleştirilerini dinlediğinizde sarsılırsınız. İnsan, insandan nefret eder mi diye sorarak bitireyim.

Pekiyi, nereye gidiyoruz?

Büyük bir yıkım bekliyor bizi.

AYSUN DEMİRTAŞ (doğrulanmamış) Pt, 15 Ocak 2024 - 23:37

PEKÇOK SORUNA BİRDEN ÇÖZÜM
"bir örnek"

Benim ismim Aysun Demirtaş. Erkan öğretmenimin öğrencilerinden birisiyim. Kendisini ilk gördüğümde bıyığı yeni terleyen bir köy öğretmeniydi. Ona göre Dağ Başı, bana göre benim köyüm olan yere öğretmen olarak gelen onlarcadan birisiydi. O gün bugündür iletişimimiz kopmadı, sürekli haberleşiriz. Onun yönlendirmesiyle Fransa' da Uluslararası ilişkiler ve Hukuk okudum. Şimdi BM Newyork ofiste çalışıyorum. Emekli olunca.köyüme döneceğim. Batman ilinin Kozluk ilçesinin İnişli köyü.

Okuma, anlama, anlatım, yazma, düşünme dediğimiz konular dil biliminin alanına girip felsefe ve sanatla ilerlerken bilimin de aracıdır.

Günümüz dünyasında her yönden ve her türlü etki altındaki insanın yaşadığı şaşkınlık odaklanamama sorunu ile ilgilidir. Anladın mı, anlatabildim mi, anlıyor musun sorularını sormak zorunda kalırız. İnsan böyledir. "Seçim yapıp kararlı davranmak ve odaklandığımızın dışında kalanlardan vazgeçip yola devam etmek" pekçok sorunumuzu birden çözer. Çevremizde o kadar çok seçenek vardır ki tümünü birden seçmemiz olanaksızdır. Zaman değerine sahip olmayan insan sermaye bilincine sahip olmayan insan gibi ömrünü; daldan dala hoplayarak geçirir, önüne her geleni yiyip tüketir, şaşkındır aslında... Bugünlerde Ölü Toplum Eleştirisini okuyorum. Her zaman olduğu gibi anlaşılması kolay, özellikle "aptala anlatır gibi", herkesin kolaylıkla anlayacağı bir dili var. Kelimeleri bir kağıda yazıp masanızın üstüne yayın ve rastgele seçin bakalım neler çıkacak. İster inanın ister inanmayın yaşam bu kadar kolaydır. Bunu sevgili öğretmenimden öğrendim.

DAĞ BAŞI

...
Aysun vardı. Birinci sınıf öğrencim
En zekilerinden çocukların
Deneyeyim dedim, bakalım ne tepki verecek:
“Ne işiniz var bu dağ başında,
Ovalar boş dururken ha Aysun?”
Konuşmadı bir daha benimle uzunca
Gönlünü alıncaya kadar neler çektim.

Camları kırık okul
Tabanı beton
Bir sınıfta altmış öğrenci, o zaman
Birleştirilmiş sınıf
İlk üç sınıf bende
Dört beşler Ahmet öğretmende
Lojmanın iki odası var, biri depo
Birini biz kullanıyoruz ortaklaşa
Karşında çeşme, suyu taşıyoruz tenekeyle
Ahmet muhasebeci aslında
Bursa’dan gelmiş iş bulamayınca
Uydu alıcımız var ama
Suyu yine ısıtıyoruz, ısıtıcıyla
Haftada bir alış veriş, ekmek sigara
Komşumuz Ali. Keçileri var, hindileri var
Hafta sonu giderdik ona
Kışın iki metre kar
Çocuklar yine gelir
Elektrik bazen var, bazen kesilir.
Lafı dolandırmadan fazla
Bitirelim artık, sonu gelsin
Aysunun bu toprak, bu vatan.

20.04.2011
TOKAT
Erkan YAZARGAN

Herkese istisnasız sevgi ve saygılarımla

ERGÜN UYMAN (doğrulanmamış) Sa, 16 Ocak 2024 - 03:05

DÜZEYSİZ TOPLUM ÖRNEKLEMLERİ

Tartışmayı başından beri takip ediyorum. Burada olup bitenin dışında etkileriylede ilgilendim. Kendi arkadaş çevremdeki şair, yazar vs yazı ve paylaşımlarınıda irdeledim.

Bence buradaki 4 şiir bütünlüğü birbirini tamamlayan özellikle sürdürülen kurgu niteliğinde. Canlı puzzle denilen örnekte puzzle parçalarını alıp bütünlüklerde oluşturulabiliyor! Yine bana göre Yazargan bu bütünde ve örneğini gördüğüm başka örneklerinde Nazım' a ve Ona canla başla sadık yoldaşlarına veya takipçilerine haydi sevenlerine diyelim toptan meydan okuyor/okumuş. Lütfen, dikkat edelim; dil ve kelime kullanımında "bir kullandığım kelimeyi bir daha kullanmadım" diyebilen yazar neredeyse yoktur. Tarihte bir kaç örnek vardır ama buradaki iddia kelimeden çok anlamla ilgilidir. Yazargan asla ve asla Nazım gibi "ben komünistim" veya "beni Stalin var etti" gibi bir cümle kurmaz. Yazargan kendi geliştirdiği inanç>felsefe-sanat>bilim çizgisinde mantığın dördüncü evresini quantal algılayıp anlatan bir öğretmendir. Yani Kültür Bakanlığı Yazarlar Listesini taratırsanız Onun ismi official yoktur. Kendi deyimiyle "Necip Fazıl şairüşşüera ilan edildikten sonra şiiri bırakmıştır". Bin şiiri düzenli, programlı, önceden belirlediği şartlar altında, sonucu belirsiz ve önemlisi hiçbiri kağıda dökülmeden yani basımı yapılmadan ki kendisi bunu yasaklamıştır, başka örnek bulamazsınız. Şimdi soru şudur; böylesi insanları bu hale getiren nedir? Piyasayı işgal eden ve kendilerine yazar, şair, düşünür, aydın, mücadeleci, direnişçi, idealist veya her neyse o sıfatın sahibi, sahiplenici, kapıcısı, kapıp üzerine çöreklenicisi hiç kimse bu dem'e yükselemez. Yazarlık değil eleştirmenlik yapıyor. Eleştirdiği için taşlanıyor. Taşlanıyor ama gülüp geçiyor. Şöyle bir oluyor, olacak; kütüphanenizdeki bütün kitapların kağıt yığınından başka bir şey olmadığını anlayacaksınız ve geçen bütün yaşantınız ve kazancınız gözünüzün önünden geçecek. Sonra o kadim soruyu sorup "bütün bunlar boşuna mıydı" diyeceksiniz. İşte bu gerçek dönüşümü yaptırabilirlere hayret edip takdir ederiz çünkü onlar bireydirler ve birey olabilmenin sırrına bizzat yaşayarak ulaşmışlardır. Düzeysizler bunu anlayamaz.

Teşekkürlerimle

FATMA DİLEK ERKOÇ (doğrulanmamış) Per, 18 Ocak 2024 - 09:59

TÜRKLÜK BİLİNCİ VEYA GERÇEĞİ
"tüm diğer ulus bilinçlerine uygulanabilir"

Ocak 2024' itibariyle ZorbaTv&Dergi' de devam eden tartışmalar bütününden takip edebildiğim kadarıyla gelinen aşamada Erkan Yazargan' ın mantık kurgusu, felsefenin hayâlilikten değer yaratımına ve dini kavramların bulanık karmaşasının yarattığı sorunlara çözüm önerilerine gelinmiş durumda. Kendimce bu aşamada "Türklük bugüne nasıl geldi" sorusuna Yazargan' dan örnekler vererek katılmak istiyorum. Araştırılarak kayıt altına alınacak bir durumla karşı karşıyayız. Bu yazımda kayıt altına almanın bir başlangıcı olabilir.

Yazargan aslında öğretmendir ama öğretmenliği bıraktıktan sonra kendi online eğitim sistemini kurup "Bilimsel Düşünme" ile birlikte Temel Bilimler dersleri vermiş Seçmeli Dersler olarakta felsefe ve sanat ekolleri okutmuştur. (tebder.tr.gg)

Bin şiir dizisinde doğumdan ölüme bir insan yavrusunun yaşamını damla damla işlerken Türk Töresinin maddelerini sırasıyla siirlerine sırasıyla yerleştirmiştir. Mantığın bilinen işleyen kurallarını irdelerken günümüz mantığını öğretir ve ilkel mantıktan kurtarır kursiyerlerini.

Sade Yazılar şiir kitabından başlayarak saflık kavramını oluşturur ve üzerine kurar her şeyi Şiirle Dans şiirinde;

"İyice dolmalı şair

Keseleri patlamaya varıncaya kadar

İşte o zaman belki

Göğün katlarına çıkar.

Kimi ayda, kimi her gün

Bir şeyler karalasa da

Hangisi daha lezzetli,

Kahkaha, hıçkırık, tıslama..

Bu şiir değil örneğin

Şiir gibi kelimeler

Yan yana eklemek devrik.

Şiir olsun istiyorsan

Sende katılmalısın."

Çözüm: Türk Olamayanlar çalışmasının son bölümünde yazı ile sözü ve aslında İbrani kültür etkisiyle Türklüğü kıyaslayıp varoluş sırrımızı ifşa ederken: "Diğer tüm insanlık alemlerinin içinde yazı yerine sözü tercih eden tek millet Türklerdir derken sırrını bulup gerekirse ifşa etmeliyiz, neden?

Yine Yahudilerden gidelim (burada antisemitik bir durum değil karşılaştırarak bulma esası güdülüyor) onlar törenlerini hikaye formunda yazıp kutsayarak korumalarına rağmen amaçları hasıl olmamış aksine ciddi bozgunculuğa sebep olmuştur. Türk bilgeleri öngörüleri ile olabileceği tahmin ettikleri için sırrı yazının önüne geçirip sözü değerli kılmışlardır. Günümüzde bile tüm teknolojik imkanlara ve devlet gelişimlerine RAĞMEN Türklerin doğru dürüst okur yazar olmamalarının temel nedeni budur. Çelişki ve dayanaksızlık bulup saçma damgalayacak olanlar metnin bütününe ve sürecine dikkat etsinler lütfen. Soru: Nasıl oluyorda yazılanlar ilginç bir şekilde çıkıyor. Çıkıyorsa nasıl çıkıyor? Bu deneyime sahip olabilmek için törenin içinde uzun yıllar yoğrulup öngörü geliştirmeniz ve önemlisi alana hakim olmanız gerekiyor. Etki ve etkileşimler dünyası dışardan daha eğlenceliyken içeride yıpratır insanı. Ozan, çalıp söylediği destan veya türkülerde sürekli bir saf duygu işleyip durur. Türkçe bilmeyenlerin anlaması zaten imkansızdır. Sırrını sazına söyleyen ozan başkalarına duyumsama bakımından örnektir." der/yazar.

Dolayısıyle görevi araştırma olan akademisyen ve meraklı okur, anlamadığı yeri sormak ve aslında her şeyden önce iyi okumak zorundadır.

ELİF ARAL (doğrulanmamış) Cu, 19 Ocak 2024 - 23:21

Size antolojilerde, dergilerde, kitaplarda veya başka basılı kaynaklarda bulamayacağınız ilginç bir kaç Erkan Yazargan şiiri örneğinden kesitler sunmak istiyorum. Şeyh Bedrettin ve Savaş başlığını incelerken bunları da göz ardı etmeyin lütfen!

Katile ithaf edilen Kandırmaca Hayat şiirinde:

"...
Gerçek bir mezar taşı olanlardan değil
Suratı değiştirildiğinden beri
Oda tanımıyor kendini.
Bazı geceler kâbuslarla uyansa da
Depresyon haplarına bağımlı kalsa da
Cehennemi ensesinde bilse de...
Kahraman, yiğit, delikanlı, vatansever
Ülkücü, devrimci, mücahitti!
Kandırıcıların oyununa geldi
Bir çeşit tecavüze uğradı
Kandırıldı.
03.04.2011" derken, uyanıklığa ithaf ettiği Uydurma Kandırma şiirinde:

"...
Bilseydin zaten bilirdin.
Bilmediğin için kandırıyorlar seni.
O ünlü üç kişi var ya
Üçünü de
Az önce ben uydurdum. Yok, bunlar.
Yokları, var diye sana yutturuyorlar.
15.05.2011" der.

Yalnıza ithaf ettiği Tarlada Çocuk şiirinde ise;

"...
Agop veya Gregor ilk adı bilinmiyor
Anadolu’da yine kanlı boğuşmalar
Bin sene önce Horasan
Beş yüz sene önce Bozok
Yüz sene önce Tozanlı
Taş bina, bahçesinde hem nar, hem çınar
Çocuk küçük konuşmaya yeni başlıyor
Babası ölmüş hastalıktan
Dedesi bakıyor."

Anlatı, kurgu, gerçeklik, saflık, dil zenginliği, sadelik, anlaşılabilirlik, derini anlatırken basit dil kullanımı, her insanın içinde bir yerlere dokunurken kâh gıdıklama kâh iğneleme, kâh alay edercesine coşkuya kaplama örneğini başka yerlerde bu naiflikte bulamazsınız. Bulamazsınız çünkü benim kütüphanemde 10.000' den fazla kitap var ve hiçbirinde bu tat yok... Çok merak ettim ve çevremdeki özellikle şiir uzmanlarına da sordum. Önce bir yoklama çekip bu kişiyi okudunuz mu dedim, sonra bir kaç örnek gösterdim; çıktısını aldığım şiirlerden. Sonucumu buraya yazmayacağım. Herkesin kendi araştırmasını istiyorum çünkü kendisini aradığımda kısa sohbetimizden bu sorumluluk hissine kapıldım. Doğruya söylenmesi gereken bir şey varsa kendisi söylerdi zaten benim üzerime vazife değildi, işgüzârlığa gerek yoktu. Kendi deneyini yapan insanlara her zaman hayran olmuşumdur hele deney sonuçlarını olduğu gibi kabul edip eyvallah diyenlere daha bir ayrı gözle bakarım.

"ÇOK YÜZLÜ SEYİS
siyasetçiye ithafen

Siyaset, seyislik
At terbiyeciliği yani.
Rodeo, vahşi ata binme sanatı.
"Şeytan işidir" derler
İnsandan en iyi O anlar.
Hele toplulukları idare
Bir o yöne bir bu yöne sürme.
Menfaat, çıkar, fayda
Taraftarlık mı yoksa
Takım tutmak mı
Yüzde kaçın ilgisi var.
Kaç senede bir oyun, milyonda bir
Cambaza bak, cambaza
Bir o şapka, bir bu takke
Politikaya gelince, çok yüzlülük.
..."

Bu daha başlangıç. İki paragrafı daha var. Önce nasıl devam edebilir diye tahmin edin ve sonra arayıp bulun :)

Herkese iyi eğlenceler...

İSMAİL EYUBOĞLU (doğrulanmamış) Cu, 09 Şubat 2024 - 07:44

KİM BİLİR NELER SÖYLERDİ

Yazargan' ın deyim kullanımlarına dikkatinizi çekmek isterim. "Tercümesi kolay olsun diye basit/anlaşılır bir dil tercih ettiğini ama şiirin tercümesinin olmayacağını" söyler. Her şiirinin hassas bir noktasına illa en az bir deyim yerleştirerek Türk Dilinin içsel gücünü de gösterir. Buradaki kim bilir neler söylerdi deyimi bir kaç kelimelik basit bir ifade olsada hem felsefî hemde filolojik bir meydan okumadır yani hangi dile tercüme etmeye çalışırsanız çalışın, meallendirirseniz meallendirin asıl anlamı asla ifade edemezsiniz.

Sanata İzin şiir kitabının ana sayfasında dublaja ithaf ettiği Hapishane şiirinin tamamı bir kaç yabancı film diyaloğundan oluşur ama en sonuna "anladın mı bu dili" sorusunu sorarak şiiri kendininleştirir. Yazıldığı dönemde de tartışılan bu tarzına "ben asla kitabını bastırmadım ve bundan sonra da basılmasına izin vermeyeceğim" diyerek yepyeni bir boyut, anlam ve meydan okumayla karşılık verir. Hakikaten, bir yazar veya şair neden kitaplarının veya şiirlerinin basılmasını istemezde tümünü kendi imkanları ile -yeni gelişen teknolojileri kullanarak, yayımlar ve dağıtır? 750.000 adet gibi Türkiye koşullarında muhteşem dağıtım rakamına ulaşan çok az yazar vardır ve çoğu da ölmüştür zaten. İşin daha ilginci yazılarıyla ilgili tüm deneyleri yine kendisinin yapıp değerlendirmiş olması ve 16 farklı internet sitesi ile yaşatmasıdır. Yurt dışındaki işleri buradakilerin on misli daha fazla, yaygın, tanınır, bilinir, okunur ve okutulur olmakla birlikte yapılır işlerdir. Onun sahasına/evrenine girdiğinizde her yerde onu ve izlerini görürsünüz. Farklı baktırır, farkı gösterir, basitçe yapar. Süt süttür, su ise su. Süte su karıştırmak deyimine bakalım:

ÇİT SÜT VE SU                        
“Süte”

 
Bizce toprak ağaları

Onlarca derebeyleri, voyvodalar

Uçsuz bucaksız toprak.

Lordlar kamarası, babadan miras vekâlet

Sermayenin gücü

Koç oğulları, bir telefonluk uzaklık

Yâni ilişkiler ağı

Denge ve karşılık. Paylaşım veya

Ayakkabıcının oğlu ayakkabıcı olacak

Hırsızlar Kralı, Kayıp Prens

Göçebe Türkmene anlatamazsın

Toprağın etrafına çit çakmayı

Onun ördüğü taş duvar

Keçileri kaçmasın diye

Alabildiğine geniş bozkır

Sür sürebildiğince atı

Nerede dilersen, orada kur obanı.

Su katmayı anlatamazsın süte

Süt süttür, su ise sudur

Karıştırmak hem ayıp hem de günahtır

Anlaşılmaz

Yapılamazdır.

 

25.11.2011

TOKAT

“Semaha Şiir kitabından”

Bin şiiri irdeledikten sonra Türk Olamayanlar parçalar bütününü okuyup daha önceki 33 kitabıda hiç olmazsa biraz karıştırdıktan sonra filmler, film serileri, akademik uluslararası yazılar ve önemlisi en kıymetli uluslararası değerlendirme kuruluşlarının değerlendirme notları...

Süleyman olmayan
Âsâfın kıymetini bilemez.

BİLUN KILIÇ (doğrulanmamış) Ct, 17 Şubat 2024 - 00:02

BAĞIRIR BAĞIRIR SUSAR SUSMAZSA DA KENDİ BİLİR

Dedem bilge adamdı. Bir kaç dili hem okur hemde yazardı. Kapısı hiçbir zaman kilitli değildi. Herkes babasının evine girer gibi gece gündüz girip çıkardı. Türkiye nin her yerinden misafirleri gelir mutfak masasının üstü sürekli yiyecek dolu olur ocakta sürekli bir şeyler pişerdi. Kendi elleriyle yaptığı ahşaptan bir sandık vardı. Odasında yatağının bitişiğinde duran sandığı ara ara açıp içindekileri karıştırır defterine bir şeyler yazıp yerine geri koyardı. Şakacı bir insandı ama asla alay etmez konuşurken insanın gözünün taa derinlerine bakardı. Ne sorarsan cevaplar illa bir şeyler söyler ama iyi bilmediği konularda "bunu iyi bilmiyorum ama" derdi. Kimseyi eliboş çevirmezdi. Kadın, erkek, çocuk, akıllı, deli, yerli, yabancı herkese söyleyecek bir şeyleri vardı.

Şimdilerde yeryüzünü kaplayan bir İtiş kakıştır gidiyor ya şucu bucu insanların senlik benlik davaları... Umurunda bile olmazdı.

Yaklaşma Yezidin yanına
Kokusu siner canına.

Bağırtı, böğürtü, çığırtı, inim inim inletmeler bizim köye de musallat olduğunda Erkan hoca bir grup arkadaşıyla gelip ziyaretçi olmuştu. Aynı dedem gibi güleryüzlü bir insandı hatta annem "bu bizden, sürekli gülümsüyor" demişti hiç unutmam :) Mahkelik olduk devletle. Kaymakam -sonradan FETÖCÜ olduğu ortaya çıkıp cezaevine gönderildi, "siz Müslüman değil misiniz, ezana neden karşı çıkıyorsunuz" dediğinde "500 senelik Alevi Ocağı olan bu köyde şimdiye kadar hiç kimse ezan okumadı. İhtiyacımız yok bizim" demiştik. Adam (kaymakam) bizi fethedilmesi gereken, imana gelmesi lâzım gördüğü için, belki de sevâbıyla cennete gideceği zannıyla işi gücü bırakıp ikide bir köye geliyordu. Sonunda türbenin duvarına hoparlörü çaktırdı. Birde hoca getirip burada beş vakit ezan okuyacaksın dedi. O zaman söylemişti dedem "bağırır bağırır susar" lafını. Hoca arabasıyla gelip ezan okuyup gidiyordu. Kimse ne selamını aldı nede selam verdi. Neyse iki üç ay sonra gelmemeye başladı. Köyün gençleri de hoparlörü söküp attılar.

Şimdilerde İslam coğrafyası dedikleri yerlerin baştan aşağı her yerinde bir yangın bir kasırga bir bitmez savaş hâli yine bağırıp duruyorlar.

Kendileri bilir.

                                  
SEN DE BİLİRSİN
"Tekeli'ye İthafen"

 
Yeni bir sabah
Aynada gözünün içine dikkatlice bak
Okyanusları, evrenin diğer ucundakileri,
Hücrelerindeki ışığı
Görürsün.
Bir gösteri bir film gibi ama sessiz...

GEÇEBİLİRİZ (YOLCULUKII)                    
“Ortak bilince”

 
Dünya denen araçla bir yolculuktayız
Gündüz, gece. Binlerce yıldan beri.
Ortak bilince ulaşırsa insanlık
Sarsılmadan, çarpmadan sağa sola
Başka gezegenlere veya
Yoğun enerji kütlelerine
Geçivereceğiz ince delikten
Yarasız, beresiz.
İşte sana kayıp kitap.

ZIRILTI                                 
“Zırıltıya”

Dert yanıp duran adam durmadan
Şükredemez bir türlü
İsteği bitmez, hep dertli
Zırla ha zırla
Tırmala kulakları.

BİLGE İLE CAHİL
"Gözyaşına"
  
Baldıran zehiri, arkadaşlarının arasında
Bir kupa içti. Yığıldı oraya
Suçu: İnsanları konuşturmak
"İçinizdedir doğrular" diyordu
Af dilemedi, başka yere gitmedi
Terk etmedi, ölümü tercih etti
Sokrates oldu.

BEKTAŞİ BABA VE SİNYAL
"ilhama"

Tül perdenin üstünde, uğur böceği
Kanatlarında siyah noktalar
Rengi turuncu, mercimek kadar
Hareket ediyor, canlı
Onu gördüğümü fark etti mi?
Varlığımdan haberi var mı?
Balkona çıkarken rastladım
Bir an farkına vardım.

ALAMUT’TA BİR GECE                     
“Kaynağa”

Hoş geldiniz Beyler!
Bu kandillerle ışıl ışıl salon sizin
Pencerelerinden dağ başları görülen
Ve su kanallarıyla süslü
Gül bahçeleri
İpekli giysiler renkli ve parlak
Şerbet, güzel kokular
Kırmızı yanaklar, esintiler
Hepsi sizin.

ASAF                       
“Farka”

O gün bende oradaydım
Süleyman’ın sarayında
Karışmıştım kalabalığa
İzliyordum olup bitenleri
Bilemezdim ki
Bu kadar meşhur olacağını
Büyücüler, tılsımcılar, kahinler
Vardı o zamanlarda
Sopadan yılan yapan
Soğan kabuğu dumanından
Güvercin, beyaz güvercin uçuran
Karman çormandı her şey
Konuşmalar anlaşılmaz
İstekler bilinmez
İşaretleydi her şey
Açlığı gidermek tek dertti
Bir de susuzluk

Âsâf, kısa boylu adam
Sarı işlemeli atkısı sırtından
Önüne doğru uzanan
Etekleri yerde, başında yine sarıdan
Bir tuhaf başlık taşıyan
Güler yüzlü adam

Hikmet Damlaları kitabından

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.