Ankara’da Bir Garip Orhan Veli’nin Ayak İzlerini Takip…

Kültür

Ankara’da Bir Garip Orhan Veli’nin Ayak İzlerini Takip…

M. Kadri Atabaş

Bu bayram da da, diğer bayramlar da olduğu gibi, “tatil” yapmadım. Bayramları “ tatil” ilan eden ve buna çanak tutan kültür bana yıllardır yabancı. Neyse bu ayrı konu, anlatacağım başka.

Bayram, benim için Cebeci Asri Mezarlığında bir “tarih okumasının” nedeni oldu. Orada Orhan Veli Kanık ın yaşamının ve Ankara “kültürünü” oluşturan bir kuşağın izlerini sürüp. Onlara teşekkürlerimi sundum. Unutmadığımızı söyledim.

Birkaç aydır, ismini hiç duymadığım ve başka hiçbir eserini duymadığım Özkan Aras ‘ın                        “Ankara da Bir Garip Orhan Veli” kitabını, parça parça, saygıyla, sevgiyle ve hürmetle okuyorum. Edebiyat eleştirmeni değilim. O nedenle sizlere kitabın “edebi” eleştirisini yapamam.

Ama, ne zamandır böylesine farklı ve etkili bir otobiyografi okumadığım söyleyebilirim. Nedenlerini yazabilirim. Bir süredir, kurgu kitapları artık okumayı çok azalttım. Belki yaştan… Daha çok otobiyografi, felsefe ve inceleme kitaplarını okur oldum. “Ankara da Bir garip Orhan veli” önce ismi ile ilgimi çekti. Son yıllarda gerek Ankara gerekse Orhan Veli üstüne oldukça yoğun anı / araştırma çalışmaları yayınlandı.Yayınlanıyor. Orhan Veli nin nerede ise günlük atasözlerine dönüşmüş şiirlerini biraz şiirle uğraşan kim bilmez ki? Hatta şiirle alakası olmayanlar bile. Kim: “ Yazık Oldu Süleyman Efendiye / Olmaz ki, böylede yatılmaz ki / Pireler Filleri yutacak / İstanbul u dinliyorum gözlerim kapalı / Harbe giden Sarı Saçlı Çocuk / cep delik cepken delik / Tasatturlu yârim” ve daha pek çok şiirine birazcık aşına değildir ki? O, Cemal Süreya’nın deyimi ile “Şiire kasket giydiren adamdır.” Ama O’nun aynı zamanda Osmanlı dönemi şiirini yemiş yutmuş olduğunu, Nazım Hikmet / Yahya Kemal şiirlerini tarihsel sürece oturtup inceleyecek kadar yetkin bir eleştirmen olduğunu kaç kişi bilir? Ayrıca, çok sıkı bir öykücü, denemeci, köşe yazarı, aydınlanmacı bir öncü olduğu pek bilinmez. Ben bu konuda yapılan yeni derleme kitaplarını da öneririm.”Ankara da Bir garip Orhan Veli”, kitabı işte “O” Orhan Veli yi anlatıyor. Ama bambaşka ve yepyeni bir sistematik içinde… Kitap da, Orhan Veli, Türkiye ve Ankara kent / kültür yaşamının bir döneminin  bilinmesive anlaşılmasının bir tür bağlacı olarak ele alınmış. Biz, O’nun ayak izleri üstünden mekanları, insanlarıve  olayları takip ediyoruz. Ortaya bir büyük örüntü çıkıyor. Orhan Veli bu örüntünün sadece “kahramanı” değil, bir tür bağlacı…Ayrıca yazar, bugüne kadar örneğini fazla bilmediğim ikinci bir bilgi katmanını da devreye sokuyor: Koleksiyon dünyasının bildiği “ efemera” malzemesi üstünden de örüntüyü destekliyor. “Efemera, maddi değeri çok olmayan, ama dönemlerin / yaşamların anlaşılmasında anlamlı olabilecek malzemelere verilen isimdir. Örneğin, lokanta menüleri, fotoğraflar, mektuplar, biletler vb. Yazar, bizi Orhan Veli nin bağlacı olduğu Ankara yaşamının örüntüsü içine sokarken sadece kişiler mekanlar ve kenti bir “sahne olarak” kurgulamıyor. Yaşamın niteliğini belirleyen o küçücük nesneler üstünden de “sahneyi canlandırıyor”. Böylece okurlar, Cumhuriyetin Kurtuluş savaşını veren ilk kuşağın devamı olan ve Kurtuluş Savaşını kültür/ sanat alanına taşıyan ikinci kuşağının, yükseliş ve çöktürülüşünün destansı / trajik / kızgınlık yaratan / isyan ettiren sürecini çok değişik ölçeklerdeki ögelerle ilintirilendirerek yaşamaya yönlendiriliyor.

 “ Bir Garip Orhan Veli” kitabı ile,biz okurlar da o ilk coşku döneminin gepgenç insanları ile, memur oluyoruz, askere gidiyoruz. Küçük maaşlarımızla büyük heyecanlarımızı hayallerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz.Küçük,yoksul ve çağının kent kurgusu olarak gerisinde olan Ankara da, yeni Cumhuriyetin kültür ayağını kurmakla uğraşan o insanlarla mekan mekan ve sokak sokakgeziyoruz. Öncelikle aydan aya alınan memur maaşları ile buluşulan Lokantalar / meyhaneler / pastaneleri dolaşıyoruz. “Üç Nal / Kürdün Meyhanesi / Karpiç”…Her biri Türk edebiyatı tarihininolmazsa olmaz mekanları. Sonra da evler evlerevler…Kendi küçük ama  içinde yaşayanları büyük evler…Selahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Abidin Din, Nurullah Ataç…vb. O “yeme/ eğlenme” mekânlarının birer kültür mabedine dönmesini sağlayan ortamlar…Ortamın  tüm kahramanlarının insani boyutları…Küsmeler, barışmalar, şakalar kıskanmalar…Sonra da o mekanlarda bitmeyen şiir atışmalarının sokaklara taşarak Ulus tan Kızılay a kadar karda kıyamette yürürken devam etmesi…Sokak kapısı yerine pencereden girip çıkılan evler…Yazarımız sadece bunları bir eşlikçi gibi anlatmıyor bize. Kitap da “Karpiç” Lokantasının sahibi ünlü Karpiç in fotoğrafı, Karpiç Lokantasının menüsü, ilanlarına kadar inen nerede ise takıntılı bir iz sürüş var.Efemeramalzemeleri,kitapta bu canlılığı sağlayan önemli bir girdi. Aynı bölümlerde o kadar çok sanat bilim kültür insanının öyküleri öylesine iyi bir örüntü içinde sunuluyor ki, anlatmakla  olmuyor. Ama Cahit Sıtkı Tarancı ya ayrılan kısımlarda ki hüzün başka; değişik olay ve mekanlardaCahit Sıtkı hep önümüze geliyor. O içtenlikli ve arkadaşlarının birbirine kızgınlıkla seslenmelerinde bile ağlayan sessiz insan…

Yazarımız belgeleme işinde öylesine derinlemesine bir tutkunun içindeki, kitapta Kürt Mehmet, KARPİÇ Ailesi ve Cahit Sıtkı’nın anlatıldığı bölümlerde,sadece zengin bir efemera malzemesi yok, bizzat yazarın Cebeci Asri Mezarlığında çıktığı keşif gezisi sonucu çektiği kabristan mezarları da yer alıyor.

Yazarın kitapta ulaştığı nerede ise takıntı düzeyindeki kaynak bulma, konunun derinliğine araştırma belge toplama tutkusu,“ Türk Edebiyatının en ünlü kedisi:EDİBE” bölümünde zirveye çıkıyor. Yaprak dergisinin ilk hazırlanışı ve basımı kuşkusuz kitapta önemli bir yer buluyor. Ama kitabın kurgu anlayışı Yaprak Dergisinin tarih ve süreç içindeki öneminden çok, Ankara ve Orhan Veli’nin merkezinde olduğu bir örüntü  de derginin yerin üstüne. Yaprak dergisinin Türkiye, Ankara ve Orhan Veli nin yaşamındaki yeri zaten çok bilinen şeyler. Ama biz buradan yola çıkarak, “ Türk Edebiyatının En meşhur kedisi Edibe” ve Orhan Velinin onun için yazdığı “ Bir erkek kediyle bir parça ciğer / Dünyadan bütün beklediği / ne iyi” ve “ Çıkar mısın bahar günü sokağa / İşte böyle olursun / Böyle yattığın yerde / Düşünür Düşünür / Durursun şiirinin kahramanı Edibe ile tanışırız. Çünkü,Edibe, Yaprak dergisinin fikrinin  ortaya çıktığı ve uzun bir süre “merkezi” olan Erol  Güney in kedisidir. Edibe bir sokak kedisi ama ev sahibi onu benimsemiş. Edibe aslında çok da iyi huylu değil, ama Orhan Veli Kanık’a aşık olduğu, Orhan Veli’nin de ona aşık olduğunu anlıyoruz. Orhan Veli gelince…Hop…Kucağa ve o da Edibe yi sürekli okşuyor. Yıllar sonra DP döneminde Erol gazeteciler üstündeki baskı yüzünden İsrail e taşınıyor. Edibe’nin de aşıları yapılıp götürülüyor. Edibe 22 yaşında ölünceye kadar orada yaşıyor. Kitap da Edibe nin fotoğrafı yanısıra tüm bu öykü yazarın ilgi ile takibi sonucu yer alıyor. Bu takıntılı merak ve ilgiyi pek çok olayda yazar bizezenfinefemera malzemeleri eşliğinde  sunuyor. Hani o “ Böyle de Yatılmaz ki…” şiirinin nerede kime yazıldığını, tüm bu ev sohbetleri veyaşamıiçinde öğreniyoruz. Ama bu yetmiyor, daha sonra Avrupa ya yerleşen o genç kızın evlenmesini ve ölümünü öğreniyoruz. Gençlik ve yaşlılık fotoğraflarını kitap da görüyoruz. Kızı ile yapılan görüşmeyi okuyoruz. Bir roman kahramanı ile tanışmış oluyoruz. Tabii Edibenin bir roman kahramanı olduğunu da ve bunu yazarın sağladığını da görmek gerek. Ben okurken o soğuk Ankara akşamlarını sımsıcak kılan ortamı o kadar hissettim ki… Bazen bir evde başlayan sohbetlerin, hızları kesilmeyince gene yakın sokaklarda oturan başka evlere taşınmasını sıcacık duygularla okuyorsunuz. Saat ve misafirlik kavramının kayıp olduğu geceler ve küçücük evlerin koca yürekli insanları…

Yazarımız, kitapda,süreç içinde adım adım faşistleşen vetutuculaşan devlet aygıtlarının baskısının ortaya çıkışını gene günlük olaylar ve kişiler üstünden bize sunuyor. Beni en çarpanı, “Kürdün Meyhanesi”nin sahibi bir gün gençlere “ ne olur buraya gelmenizi biraz azaltın” diyor. ( Bu arada Kürt Mehmet in Kars lı olduğunu biraz asık suratlı ve tutumlu olduğunu ama hemen hepsine aylık borç defteri ile çalışarak yemek olanağı sağladığını da öğreniyoruz). Tabi gençler şaşkın “Niye” diyorlar. “Sizin yüzünüzdencirom düştü” diyor. “Yahu nasıl olur, meyhanen hep dolu”. Kürt Mehmet “ Beyler onlar müşteri değil, sizi takip için devletin gönderdiği sivil memurlar, boş bardaklarla tüm akşam oturuyorlar. Müşteriler rahatsız olup gidiyorlar. Siz farkında değilsiniz” diyor.

Garip ülkem…Abdülhamit bürokrasisi aynen devam etmiş…

Kitap Ankara’nın 1947 den itibaren  adım adım “kurumasını” bize gene kendi titiz detektifliği içinde anlatıyor. Yazarın bu titiz “araştırmacı”” yapısı bazen de kitabı zayıflatmış bence. Örneğin Abidin Paşa ve torunları Abidin / Arif Dino kardeşler bölümünde biraz dağılıyor ve ortamdan kopuyoruz. Asıl kopuş Nazım Hikmet olayı ve Garipçiler’in verdiği uğraş hatta iki gün süren açlık grevleri ile taçlanan sayfalarda daha fazla hissediliyor.. Çok fazla bilinen tüm bir Nazım Hikmet anlatımı bence kitabı yaralamış. Bunu daha Orhan Veli öznesi çevresinde toplasa kitabın o soluk soluğa okunan çok katmanlı yapısı daha az zedelenebilirmiş.Aynı zedelenme Orhan Velinin ve bilindiği kadarı ile döneminin pek çok önde gelen edebiyat kültür insanının aşık olduğu Nihat hanım ile olan ilişkisinde de söz konusu. Kitap, gittikçe kararan Ankara kültür ortamından çok kişilere yöneliyor. Sonlara doğru katmanlı örüntü çözülüyor bir anlamda. Orhan Veli’nin istifası,  İstanbul’ a gidişi ve ölümü kısımlarında da, olağan üstü titiz ve zor bir çalışmanın sonucu çok şey görüyor öğreniyor hissediyoruz. Ama burada artık tek özne Orhan Velidir. Ya da öznesi başka kişiler olan değişik bölümler ortaya çıkmıştır. Benim için çarpıcı olan o iki özneli gerilim zayıflamış ve kitap öbür öznesi olan Ankara dan uzaklaşmıştır

Sonuç olarak, son yıllarda okuduğum en “Destansı” otobiyografik kitapla halen iç içeyim. Özneleri Ankara ve Orhan Veli olan bir nehir roman okumuş gibiyim. Ama burada söz konusu olan, tıpkı fizikte olduğu gibi, “büyükler/küçükler/mikro küçükler / nokta küçükler” örüntüsünün yarattığı bütünlükle  titizlikle kurgulanmış bir destan otobiyografidir.

“Ankara da Bir garip Orhan Veli” kitabının bendeki diğer önemli bir etkiside  Şeker Bayramında Cebeci Asri Mezarlığında çıktığım safari oldu. Zaten gidecektim. Ama bu sefer elimde kitaptaki belgeler sayesinde ada / parselini bildiğimve yazarın fotoğraflarını da koyduğuKarpiç Ailesinin Mezarlarını, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Aile kabristanını ( burada olduğunu bilmediğimi utanarak itiraf ediyorum) ve Kürt Mehmet in Mezarını da ziyaret ettim Onlara saygı ve sevgimi sundum. Fotoğraflarını çektim. Bu arada da, sistemsizlik sorunumuzu sonuna kadar yaşadım. Şimdi tüm mezarlık bilgileri digitalkayıta geçmiş, hatta harita da var. AMA sistemsizlik yüzünden öylesine karışık bir durum çıkmış ki, aradığınızı bulmak için canınız çıkıyor. Bana bir Mezarlık çalışanı büyük bir iyi niyetle yardım etti. Gene de özellikle Karpiç mezarlığında çok zorlandım. Böylece Cebeci Mezarlığında “ Azınlıklar ve kimsesizler” bölümü olduğunu da öğrendim. Kürt Mehmet’te ise aynı sistemsizlik artık bir şahesere dönüşmüştü. Neyse Cahit Sıtkı’nın aile kabristanı müdüriyete yakındı da kolay bulduk. Ama orada da sadece Cahit Sıtkı’nın mezarı bakımlı yanındaki iki aile bireyine bakan yok…

Şimdi kendime yeni bir görev verdim. Bir iki dostumla da konuştuk, Belediyeden Cebeci Mezarlığında yatanların listesini almayı hedefliyoruz. Sonra orada ebedi istirahatteolan  kültür / sanat / bilim insanlarının ada parsellerini ve ölüm yıllarını tespit edip bunu mezarlık planı üstüne işleyeceğiz. Tarihe ve bugünün aydınlık kuşaklarına katkı koyanlara saygı sunmak isteyenlere bir belge hazırlayacağız.

Bakalım…

Belki de daha sonra,“Ankara da Bir garip Orhan Veli”nin izinde bir Ankara haritası da hazırlarız .

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“Ankara da Bir Garip Orhan Veli”, Özkan Aras,Dorlion Yayınları, Kasım 20023

 

Fotoğraflar:

  1. Bir Garip Orhan veli kitabının kapağı
  2. Efemera malzemelerin kullanıldığı bir sayfa
  3. Baba Karpiç in fotoğrafı
  4. KarpiçAile mezarlığı ( Cebeci Mezarlığı / yazarın kitaptaki fotoğrafı
  5. Kadri Atabaş ın çektiği KarpiçAile mezarlığı Fotoğrafı
  6. Efemera malzemelerin bir sayfada kullanımı
  7. Kitapda Cahit Sıtkı Tarancı bölümü
  8. 8-Kitapda C.S.Tarancı mezarının yazarın çektiği fotoğrafı
  9.  Kadri Atabaş ın çektiği C.S.Tarancı ve ailesinin mezarları
  10.  Edibe nin kitaptaki fotoğrafı

Yorum

S.ZUMRUT (doğrulanmamış) Pt, 14 Nisan 2025 - 21:35

Sevgili hocam bu güzel ve öğretici, yönlendirici yazınız bende ufuk açtı. Daha öncede pek çok kez ziyaret ettiğim üç dinin bir arada huzurla yattıkları bu mezarlık daha ne sırlar gizliyordur. Gönül ister ki belediye bu tarihi mezarlığa bir el atsın ve düzenlesin....Şenol ZÜMRÜT

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.