
Banknotların Yüzünde Bir Türk Kadını Resmi: Fatma Aliye Topuz
Semiha Baysal
Türk Edebiyatı’nın ilk kadın yazarı 1877’de yayımladığı Aşk-ı Vatan romanıyla Zafer Hanım olsa da yaşamı boyunca tek esere sahip olması gerekçesiyle ilk kadın yazar Fatma Aliye kabul edilir.
Kadınlar uzunca bir süre, kadın cinsine ait oldukları için yazarlık konumunu edinemediler. Kütüphanelere giremediler. Eğitim olanaklarından faydalanamadılar. Bu tür durumların örnekleriyle sadece ülkemizde değil dünyada da çokça karşılaşmak mümkün.Fatma Aliye de 1790’da 31 yaşındayken feminizmi ilk defa açıkça ifade eden, dönemin erkek aydınlarıyla polemiğe girdiği,çeşitli kitaplar yayımladığı için,” jüponlu sırtlan” adı takılan Mary Wollstonecraft’ın kızı ile aynı deneyimi yaşamıştır. Mary Shelly, 1818’de ünlü romanı Frankenstein’ı kocasının imzası olan önsözle çıkarabilmişti. Fatma Aliye,1889’da basılan ilk çeviri eseri olan Meram’ı hem eşinin onayıyla hem de “Bir Hanım” imzasını koyarak çıkartabilmiştir.
Kadın haklarına İslami bir çerçeveden bakan Fatma Aliye, bir feminist olarak kabul görmese de kadın hakları konusunda dönemine göre ilerici bir tutum sergilemiştir. Verilen önemli mücadelelerde Fatma Aliye’nin yeri oldukça büyüktür.Gösterdiği cesur duruş kadın mücadelesi için kıymetlidir.
Basılı edebiyat eseri sahibi ilk Türk kadını Fatma Aliye,9 Ekim 1862’de İstanbul’da doğmuştur. Babası tarihçi, edip ve devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa’dır. İlk feminist yazar kabul edilen Emine Semiye, kız kardeşidir. Ancak Emine Semiye’nin onun kadar dikkat çekici olduğunu söyleyemeyiz. Emine Semiye, kadınların zekâları ve manevi hayatları bakımından erkeklerden daha üstün olduğunu çekinmeden dile getirmiştir. Ancak kardeşi Fatma Aliye,alandaona göredaha aktif olmuştur. Sosyal çalışmalarda bizzat bulunmuştur. Sadece ilgi alanı roman ve makale yazmakla kalmamış sosyal hizmet çalışmaları da yapmıştır.
Kitapları, makaleleri, konferansları ve yaşama biçimiyle kadın haklarının kazanılmasında öncülük yapan Aliye,1897’de Yunan Harbi sonrasında kimsesiz kalmış ailelere ve gazilere yardım amacıyla, Cemiyet-i İmdadiye adında, Osmanlı’da ilk kadın derneğini kurmuştur. Ayrıca yine 1897’de Türk- Yunan Savaşı’nda şehit olanların ailelerine yardım için bağış kampanyası başlatmıştır. Bağış listeleri Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Trablusgarb ve Balkan harpleri sonrasında kurulan Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin (Kızılay Derneği)ilk kadın üyesidir. Müdafaa-i Milliye Osmanlı Hanımlar Heyeti gibi kadınlar tarafından kurulan çeşitli yardım derneklerinde de çalışmıştır.
Fatma Aliye eğitimli bir ailenin içinde büyümüştür. Daha küçücükken yabancı dile, okuma ve yazmaya ilgi duymuştur. O zamanlarda kız çocuklarının okuması yasak olduğundan okumayı ve yazmayı,abisine gelen hocaları kapı arkasından dinleyerek öğrenmiştir. Fransızca’ya olan özel ilgisi nedeniyle henüz genç kızlığa geçmeden en iyi hocalardan ders almıştır.Gazete ve dergilere de ilgi göstermiş onları okumadan yapamaz olmuştur. Ancak çocukluktan çıkıp büyüyünce diğer kız çocukları gibi evlenmek zorunda kalmıştır.
Daha on iki yaşındayken Ahmet Mithat Efendi’nin o zamana kadar yayımlanmış bütün eserlerini okuduğunu ve hafızasında saklayabildiğini söylemiştir:
“Ağabeyim kendisi okuduktan sonra kitaplarını okumam için bana verirdi. Bunlar içinde Ahmet Mithat Efendi’nin ‘Letaif-i Rivayat’ isimli kitabı vardı. O zamana kadar okuduğum kitaplardan başka türlü geldi. Kafamı yormadan anlayabiliyordum. Sütbabama bu kitabı yazanın diğer kitaplarını almasını söyledim. Bana ‘Hace-i Evvel’ i getirdi… Ondan sonra Hasan Mellah’ı okudum… Daha önce Monte Kristo’yu da okumuştum, ama bu kitaptaki tadı bulamamıştım. Kitapları okumakla yetinmiyor, kitapta geçen olayları yaşıyordum. Bunların derdi ile yemek yiyemiyor, uyku bile uyuyamıyordum. Okuduklarımı yakınlarıma anlatıyordum.” (Güven Uluköse, Fatma Aliye Bir Biyografi, s.27)
Fatma Aliye on altı yaşına kadar kendini yetiştirmiş, akranı olan erkekleri geride bırakacak kadar düşünsel bir seviyeye gelmiştir.1879’da babası Ahmet Cevdet Paşa’nın Suriye Valiliği’ne atanması üzerine ailesiyle Şam’a gitmek zorunda kalmış ve öğrenim ve araştırmalarına ara vermek zorunda kalmıştır. Şam’dan İstanbul’a döndüklerinde yeni öğreneceği konuların planlarını yaparken bu kez de evlenme konusu gündeme gelince her şey yarım kalmıştır. Babasına saygısızlık etmemek için bu evliliğe hayır diyememiştir. Eşinin askeri bilgisi ile kendisinin edebiyat ve felsefe bilgileri uyuşmamış; Faik Paşa eşinin kitap okumasını, Fransızca konuşmasını ve yazı yazmasını bile engelleyen tavırlar takınmıştır. İlk defa elinde bir romanla gördüğünde iffetli bir kadının kitap okumaması gerektiğini söyleyerek kitabı yırtmaya kalkışmıştır. Maalesef ki uzun yıllar okuma ve yazma hayatından geri kalmıştır.
Fatma Aliye’nin dört tane kızı olmuştur. Büyük kızı beyin kanaması geçirmiş ve yıllarca tedavi olmuştur. İkinci kızı eve gelen öğretmenine âşık olup evden kaçarak onunla evlenmiştir. Bu olay Fatma Aliye’yi çok yıpratmıştır. Dördüncü kızı din değiştirip izini kaybettirmiştir. Bütün bunlar onun hastalanmasına neden olmuştur.
Evliliklerinin üzerinden geçen on yıl ve Fatma Aliye’nin hastalıkla geçen yıllarından sonra Faik Paşa’nın eşine karşı tavırlarında değişiklikler görülmeye başlanmıştır. Çeviri yapmak isteyen Fatma Aliye’ye izin vermiştir.Bununüzerine Aliye,1890’da Georges Ohnet’in “Volente” adlı romanını Fransızca’dan ‘Meram’ adıyla çevirmiştir. O dönemlerde kadının yazdığı bir eseri yayımlayabilmesi için eşinin izin vermesi gerekiyordu. Sonunda kendi adını kullanmamış, kitap ‘Bir Hanım’ takma adıyla yayımlanmıştı. Her ne kadar kendi adını koymayarak eşinin ve babasının toplum tarafından rahatsız edilmesinin önüne geçmiş olsa da toplumsal baskıdan kaçamamıştır. Ancak babası Cevdet Paşa’nın akılcı konuşmalarıyla sakinleşebilmiştir:
“Cahilin akıl yürütmesine mesnet aramaya çalışmak beyhude. Cahil olmasaydı, yürüttüğü akıl böyle zaif olmazdı; o halde onun kabına kendi bilgimizi beyhude doldurmaya çalışmak niye!”(Güven Uluköse, Fatma Aliye Bir Biyografi, s.46)
Bu çeviriden sonra Ahmet Mithat Efendi’nin dikkatini çekmiştir. Ünlü yazar, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde onun edebi ve çeviri yönünü öven bir yazı kaleme almıştır.Ardından Fatma Aliye ile ‘Hayal ve Hakikat’ adında bir roman yazmışlardır. Bu roman da ‘Bir Kadın ve Ahmet Mithat’ imzasıyla yayımlanabilmiştir. Daha sonra yazılarını ‘Bir Hanım’ın kim olduğu anlaşılmasın diye ‘Mütercime-i Meram’ olarak imzalamaya başlamıştır.
"Sürat: Eiler'in Prensese Yirmi Birinci Mektubu" başlıklı yazısında Fatma Aliye imzasını kullanarak, 8 Ekim 1890'da yayın dünyasında ilk kez gerçek kimliğiyle yer almıştır.
Ahmet Mithat Efendi ile Fatma Aliye arasındaki yakınlık, babası Ahmet Cevdet Paşa’nınaracılığıyla, bir süre sonra ikisi arasında ‘manevi evlat ve baba’ ilişkisine dönmüştür. Bir kaç kez karşılaşmanın (edebiyat dersleri) dışında mektuplaşmışlar ve daha sonra Ahmet Mithat Efendi onun biyografisini bizzat kendisinin anlattıklarıyla gerçek bir yaşam öyküsü olarak dile getirmiştir.
Fatma Aliye’nin Servet-i Fünun öncesi başlayan yazı hayatı, II. Meşrutiyet döneminde üretken bir şekilde devam etmiştir. İkinci yapıtı Ahmet Mithat ile yazdığı Hayal ve Hakikat’ ten sonra çok geçmeden sırasıyla Muhadarat, Refet, Levayih-i Hayat, Udi ve Enin romanları kendi adıyla yayımlanır. Bunun dışında basılmamış birçok şiirleri ve gazetelerde yayımlanan makaleleri de vardır.
Yaşadığı dönemin kadın yazar ve şairleri; Şair Nigar Hanım, Makbule Leman Hanım, Fahrünnisa Hanım’dır.
Babası ve hocası da olan Cevdet Paşa’nın siyasi eleştirilere maruz kalması üzerine onu savunmak için Cevdet Paşa ve Zamanı adlı eseri yazmıştır. Daha önce yakalandığı hastalığın nüksetmesi, kızı Zübeyde’nin ülkeyi terk etmesi, kocasını kaybetmesi gibi yaşadıkları onu çok yormuştur. Gitgide eski ilgiyi de bulamamıştır. Son yıllarını ekonomik sıkıntı ve hastalıklarla mücadele ederek geçirmiştir.14 Temmuz 1936 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.Vefatının ardından Fatma Aliye Hanım'ın adı, Beyoğlu'nda ve Çankaya'da birer sokağa verildi. Ayrıca 2009'da dolaşıma çıkan 50 Türk Lirası banknotlarının arka yüzüne resmi işlendi.
O bir öncü kadın yazardır. Son yıllarda kadın tarihi çalışmalarının artmasıyla onun hakkındaki araştırmalar da artmıştır. Evet, İslami geleneği benimsemiş bir yazardır. Dönemin şartları iyi bir anne ve eş modeli kadınları öne çıkarıyor ve kadını bu şekilde kısıtlıyordu. Ancak tüm bunlara ve dönemin şartlarına rağmen yaptığı çalışmalarla tutucu bakışı kıran bir kadın olması alkışa şayan cesur bir duruştur. Kadın konusunun Osmanlı basınında işlenmesi ve sosyal alanda kadına da yer verilmesi, kadının toplum içindeki statüsünün tartışılması gibi konuların gündeme gelmesinde önder olmuştur.Aynı zamanda kadınlara özel konferanslar da vermiştir. Konferanslarında, eğitimin okullarda düzenli bir biçimde yapılmasının gerekliliğine değinen usta edebiyatçı, kadın-erkek eşitliği ve kadınların eğitilerek çalışma yaşamına katılıp üretken olmaları hakkında konuşmalar yapmıştır Kadınların statülerinin eşitlenmesi için mücadelede bu çalışmaları yapması gereken önemli bir görev olarak görmüştür.
Onun romanlarında kadınlar evden çıkan, erkeklerle aynı ortamlarda bulunabilen, ayakları yere basan kadınlardır. Son derece cesur bir şekilde bu konuları işlemiştir.
Kadın tarihi içinde son derece önemli bir yere sahip olan Fatma Aliye Topuz’u saygıyla anıyoruz. Onunla ilgili bilgilerin, araştırmaların ve ona gösterilen ilginin daha da artması dileğiyle.
Yeni yorum ekle