Barış Müstecaplıoğlu “Fantastik bir roman yazarken de insanı anlatırsınız”

Edebiyat

Söyleşi: Gamze Karaoğlan


Barış Müstecaplıoğlu “Fantastik bir roman yazarken de insanı anlatırsınız”

zorbatv


Tüm dünyada çok fazla okur kitlesine sahip olan fantastik türü, Türkiye’de özellikle de son yıllarda büyük bir ilgi ile karşılanıyor. Fantastik türünde çıkan roman ve öykülerin yanında film ve dizilerin dünyanın en önemli yapım ve bütçelerine sahip olması da bunun en bariz göstergelerinden. Ülkemizin fantastik edebiyat ve bilimkurgu alanındaki başarılı yazarı, Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği’nin (FABİSAD) kurucu üyesi ve başkanı değerli Barış Müstecaplıoğlu ile hem son romanı Ahtapotun Rüyası’nı hem de bu zamana kadarki yazma süreci üzerine konuştuk.

zorbatv
Türkiye’nin bilimkurgu ve fantastik edebiyatta geldiği noktayı on yıl öncesine bakarak değerlendirdiğimizde ulaştığımız yerden memnun musunuz?
On yıl öncesine göre çok daha iyi bir yerde olduğumuzu söyleyebilirim. Geçmişte fantastik romana ve bilim kurguya insanları gerçeklikten uzaklaştıran bir kaçış olarak bakılıyor, bu türlerde yazılan kitaplar edebiyat çevrelerinde ve eğitim camiasında ciddiye alınmıyordu.

Bugün Notos gibi saygın edebiyat dergileri bilim kurgu üzerine dosyalar hazırlıyor, yerli yazarlarımızın fantastik ve bilimkurgu eserleri sayısız okulda edebiyat derslerinde okutuluyor, akademisyenlerimiz bu türlerin alt metinleri, temaları, kurguları üzerine tezler yazıyor. Bu sene İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. İstanbul Öyküleri –Fantastik ve İstanbul Öyküleri – Bilim Kurgu isimli iki seçkiye imza attı. Hayal gücünün değerinin ülkemizde geçmişe nazaran çok daha fazla anlaşıldığını düşünüyorum. 
Bu noktaya gelinmesinde fantazya ve bilimkurgu üzerine inatla çalışan, konuşan, üreten sanatçılarımızın, FABİSAD gibi oluşumların yaptığı çalışmaların payı olduğu kanısındayım. Elbette daha gidilecek çok yol var, ama ülkemizde bu türlerin geleceğinin parlak olacağına ve yaratıcılığın gün geçtikçe gündemimizde daha fazla yer bulacağına inanıyorum.

zorbatvAhtapotun Rüyası, hem Perg Efsaneleri’ndeki hem de Şamanlar Diyarı’ndaki karakterlere dikkat çekici göndermelerde bulunuyor. Yarattığınız bu fantastik evrenlerin birbirleri ile bağlantılı olması sizin için ne ifade ediyor?
Her yazdığım kitapla yarattığım fantastik evrenleri zenginleştirmek, derinleştirmek beni mutlu ediyor. Farklı kitaplarda yer verdikçe, o evrenin daha önce anlatmadığım bir başka yönünü anlatma fırsatı buluyorum. Okurlarımın da benimle birlikte çıktıkları bu yolculuktan keyif aldıklarını görüyorum. Kitaplarımda yarattığım bazı karakterlerin başına o kitabın öyküsü tamamlandıktan sonra neler gelmiş olabilir diye merak ediyorum. Yeni kitaplarda, yeni öykülerde bu karakterlerle yeniden karşılaşmak heyecan verici oluyor. Çıktığınız bir yolculukta, hiç beklemediğiniz bir yerde, sevdiğiniz ve özlediğiniz eski bir dostla karşılaşmak gibi hoş bir duyguya dönüşüyor.

Ahtapotun Rüyası ile fantastik evrende insanların günümüz dertlerinin bir uzamını görüyoruz. Bağımlılık bu anlamda kitabın önemli bir kısmını oluşturuyor. Okurlarınızdan aldığınız dönüşlerde bunun istediğiniz farkındalığa ulaştığına inanıyor musunuz? Sizce fantastik edebiyat insanların dertlerine dokunma konusunda diğer türlere göre bize daha mı uzak?
Fantastik bir roman yazarken de insanı anlatırsınız. Hiçbirimiz farklı diyarlara ya da gezegenlere gidip orada gördüklerimizi, yaşadıklarımızı anlatmıyoruz. Gerçek dünyada gördüğümüz, tanık olduğumuz, bizi mutlu eden, üzen ya da kızdıran olayları ya da karakterleri, fantazyanın imkanlarıyla farklı diyarlara ya da zamanlara taşıyor, metaforlar üzerinden anlatıyoruz.
 Bu temaları metaforlar üzerinden okumak ve anlamlandırmak, bazı okurlar için zorlayıcı olabilir, ama iyi okurların bundan ayrı bir keyif aldıklarına da şahit oluyorum. Üstelik hayali bir evren, hepimize aynı uzaklıkta olduğu gibi aynı zamanda hepimize aynı yakınlıktadır. İsviçre’de geçen bir öykü, o ülkede yaşayanlara çok tanıdık gelirken, Suudi Arabistan’da yaşayan birine çok yabancı gelebilir. Buna karşılık, eğer bir yazar tutarlı ve etkileyici bir fantastik evren yaratabilirse, tüm dünyanın okurları kendilerini o evrende hayal edebilir, onu benimseyebilir. Yüzüklerin Efendisi ya da Taht Oyunları gibi fantastik, Yıldız Savaşları ya da Dune gibi bilim kurgu evrenlerinin dünyanın her yerinde bu kadar sevilmesi bundandır.

Ursula Le Guin, ‘Karanlığın Sol Eli’ romanında insanın hem dişiliği hem de erkekliği aynı bedende yaşamasının getirdiği sorunları, ‘Mülksüzler’de ise değişik yönetim biçimlerinin birbiriyle ilişkisini incelemiş. Thomas More, ‘Ütopya’da işçilerin kötü yaşam koşullarından yola çıkarak emeğin, paylaşmanın ve barışın olduğu bir dünyayı tasarlamış. Yazarların konularını içinde bulundukları bu önemli süreçlerle ilişkilendirdiklerini görüyoruz sizce pandemi ve onunla hayatımıza giren ölüm korkusu fantastik dünya ve bilim kurgunun yönünü önümüzde ki yıllarda değiştirebilir mi?
Yaşanılan çağın endişeleri, korkuları, umutları, o dönemin bütün sanatçılarını etkiler. Bahsettiğiniz konular hepimizin yüreklerinde iz bıraktı, bu nedenle sadece fantazya ve bilim kurgu eserlerine değil, ürettiğimiz, düşlediğimiz, üzerinde çalıştığımız her ne varsa hepsine etki ettiğini ve etmeye devam edeceğini düşünüyorum. Sadece pandemi değil, teknolojinin hayatı esir almaya başlaması, zenginlerle fakirler arasındaki gelir farkının sürekli büyümesi, gün geçtikçe doğadan kopmamız gibi çağımızın sorunları yüzünden karamsarlığın yükseldiği bir dönemdeyiz. 
Fantazya ve bilimkurgu eserlerine bakarsanız, son yıllarda çoğunun distopya türünde olduğunu görüyoruz. Ama hala yazıyorsak, çiziyorsak, filmler çekiyorsak, bu umudumuzu kaybetmediğimiz anlamına gelir. Distopya eserleri de insanlara umutsuzluk aşılamayı değil, geleceğe dair uyarılar yapmayı amaçlar. Ben insanlığın sanatın gücüyle bu karamsarlığı dağıtabileceğine ve daha güzel bir gelecek kurabileceğine inanıyorum.

zorbatvOsmanlı Cadısı adlı romanınız çok etkileyici bir İstanbul bilimkurgusu. Osmanlı ve geleceğin İstanbul’unda geçen romanda, bu iki farklı zaman çizelgesinde ilerlerken hikayenin düşmeyen temposuna hiç sıkılmadan, zevkle ayak uyduruyorsunuz. Okurken keşke filme çekilse duygusuna sadece benim kapıldığımı da zannetmiyorum. Bu yönde size gelen teklif ve projeler var mı? 
Osmanlı Cadısı’nda karakterlerimin öykülerini iç içe geçmiş iki farklı zaman çizelgesinde anlatırken, okurlarıma bir zaman yolculuğu deneyimi yaşatmak istemiştim. Bir bölümde Osmanlı donanmasıyla denizlere yelken açarken diğer bölümde uçan bir arabanın içinde yapay zeka ile sohbet etmek benim için de keyifli bir yazma deneyimi oldu. 

Bir yapım şirketi Osmanlı Cadısı’nın haklarını satın aldı, üzerinde çeşitli projeler geliştiriyorlar. Şu an için öncelikli hedefleri bu öyküyü bir dizi haline getirmek. İçinde çok sayıda karakter ve olay olduğu için 1,5 – 2 saatlik bir sinema filmiyle bu hikayeyi anlatmanın pek mümkün olmayacağını düşünüyorlar. On bölümlük bir dizi projesi kurguluyorlar. Fakat elbette bu tür projelerin hayata geçmesi kolay değil. Osmanlı Cadısı geleceğin İstanbul’unda geçtiği için görsel efektler gerektiriyor, yüksek maliyetli bir proje. Şayet bu maliyeti karşılayacak bir bütçe bulabilirlerse ben de sizinle beraber keyifle seyrederim.

Türk mitolojisinin zenginliğini son romanınız Ahtapotun Rüyası’yla derinden hissettiriyorsunuz. İleride dünyada İskandinav mitolojisine gösterilen ilginin Türk mitolojisi içinde gerçekleşme olasılığı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu toprakların çok zengin bir hayal gücü kültürü var. Dede Korkut hikayelerinden Anadolu halk masallarına, Altay Türk destanlarından Gulyabani, Şahmeran gibi fantastik karakterlere, atalarımız hayal güçlerini tarihimize ve kültürümüze nakşetmişler. Dans ederek ruhlarını bedenlerinden ayırabilen, ölüler diyarında ruhsal yolculuklara çıkabilen şamanlar ve Şamanizm başlı başına çok zengin bir kaynak. Türk mitolojisi ve bu toprakların hayal gücü bugün olduğundan çok daha fazla ilgiyi hak ediyor. Dünyada Yunan ya da İskandinav mitolojisi kadar ilgi görmesi için edebiyatımızın, sinemamızın dünya çapında güç kazanması lazım, kısa vadede böyle bir ihtimal görmüyorum. Fakat en azından kendi ülkemizde bu zenginliğin fark edilmeye başlanmasını değerli bulunuyorum. Ben de eserlerimle buna bir nebze de olsa katkı yapmaya çalışıyorum.

zorbatvzorbatvzorbatv

Son dönemlerde yapay zekaların yazdığı öykü ve romanlarla katıldıkları yarışmalardan aldıkları ödüllerden bahsedilmeye başlandı. Yapay zekaların ileride yazarların yaratıcılığını gölgede bırakan kitaplar yazabileceğini düşünüyor musunuz?
Tarihe iz bırakmış edebiyat eserlerine bakarsanız, büyük bir içtenlikle yazıldıklarını görürsünüz. Jules Verne bilim konusunda tutkuluydu, Tolkien Yüzüklerin Efendisi’ne savaşta yaşadığı ve şahit olduğu acıları nakşetmişti, George Orwell 1984’ü yazarken otoriter yönetimlere karşı sahici bir öfke duyuyordu, Dostoyevski eserlerinde yarattığı karakterlere ve yaşadıkları acılara şefkatle yaklaşıyordu. 

Yapay zekanın yeterince geliştiği zaman çok güzel eserler kurgulayabileceğine inanıyorum. Fakat bizlere iyi bir kitap okurken karakterle ve dolayısıyla onu yaratan yazarla kurduğumuz o özel bağı sunabilir mi, hissetmediği duyguları bize hissettirebilir mi, bundan emin değilim. Bu tür konularda kesin konuşmak yanlış olur, bugün bizim için sıradan olan bazı şeyler, birkaç asır önce hayal bile edilemiyordu. Hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Ama yapay zeka ne kadar gelişirse gelişsin, insanın yazma tutkusu, yazarak başkalarını anlama ve kendi duygularını başkalarıyla paylaşma ihtiyacı hiç kaybolmayacak diye düşünüyorum.zorbatv
    

Yorum

Ayse Sude (doğrulanmamış) Pa, 16 Ekim 2022 - 19:34

Derya hocam harika bir söyleşi. İyi seçimler. Barış bey Türk fantastik yazınınin en önemli isimlerinden birisi. Zevkle okudum. Nicelerine

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.