Küresel Kapitalizm Dünyasında Ödüller

Deneme

Küresel Kapitalizm Dünyasında Ödüllerin Yeri ve Saygınlığı

Gülser Kut Arat

Edebiyat, dil aracılığıyla yüzyıllar boyunca, ulusal kültürün inşasında önemli rol oynamıştır. Teknolojinin hızla ilerlemesi çeviri imkanlarının ve yaygınlaşma tekniklerinin ilerlemesiyle, sadece ulusal sınırlar içinde kalmasını engellemiştir. Dünya Edebiyatı, Küresel Edebiyat’a dönüşmüştür. Bunun en somut örneği Nobel Edebiyat Ödülü’dür. 
Dünyanın bu en prestijli ödülü verilirken, ulusal edebiyatın öne çıkan isimlerinden çok, uluslararası platformda yer edinmiş edebiyatçıların tercih ettiği gözlemlenmektedir. Küresel kapitalizmin egemen olduğu günümüz dünyasında, Nobel Edebiyat ödülü sadece edebi anlamda belirli bir saygınlığı tescillemekle kalmamış, aynı zamanda maddi   anlamda önemli bir getirinin kaynağı olmuştur. 
Bu bağlamda, edebiyat ödülleri etrafındaki tartışmalarda çoğalmış, bu ödüllerin salt edebiyat için değil, edebiyat dışı nedenlerle verildiği ileri sürülmüştür. Kitap fuarları, ödüllerin verildiği, çeviri anlaşmalarının yapıldığı, edebiyatçıların küresel bir düzlemde boy gösterdiği, uluslararası bir pazara dönüşmüştür. Çok uluslu yayın gruplarının ortaya çıkmasıyla, uluslararası çapta başarı kazanmış romanların, geniş alanlara yayılması, ticari güçlerden bağımsız bir edebiyat düşüncesine bizim kuşkuyla bakmamızı işaret ediyor.
Yazmak ve Özgürlük..birbirini tamamlayan birliktelik. Öncelikle bu iki kavram üstünde düşünelim istiyorum. 
Yazar Murat Gülsoy bir yazısında şu noktalara değiniyor. “ Yazarken; hayal gücümüz bir sınıra çarptığımız andan daha etkin hale geliyor. Özgürlüğümüzü, varoluşumuzu kısıtlayan her şey bir sınır oluşturur. Bu sınırlar daha çok toplumsal ve psikolojiktir. Bu sınırlardan hangilerine yaklaşıyorsak, hayal gücümüzde o meselelere doğru ilerliyor. Kimi yazarların toplumsal meseleleri, kimi yazarlarında biçimsel arayışların ön plana çıkmasının nedeni budur. Edebiyat bir tür zihinsel ve psikolojik araştırma ortamı diyebiliriz”  şeklinde belirtiyor. Murat Gülsoy, yine önemli bir nokta kolektif düşünme ve eleştirel okuma süreçlerinin yazar üzerindeki olumlu etkisinden söz ediyor.
İşte tamda bu noktada Sartre’ın özgür olmaya mahkum olmamızdan bahseden şu tümceleri aklımıza geliyor. İstesek de istemesek de bu özgürlük üzerimize kalmıştır. Kendi seçimlerimizi yapmakta özgür olduğumuz yalandır. Sartre’a göre istesenizde istemesenizde seçim yapmakta özgürsünüzdür der. Bütün bu açıklamalardan sonra Nobel Edebiyat Ödüllerinde reddedilen ödüllere göz atmak gerekir diye düşünüyorum. Hangi neden ve gerekçelerle reddedilmiştir. İlk aklımıza gelen , Jean- Paul Sartre 1964 ‘te Nobel ödülünü reddeden kişi olarak tarihe geçmiştir. İsveç basınına yaptığı açıklamada gerekçelerini şu şekilde açıklıyordu.
“ Ödülü reddetme sebeplerim, Akademi’ye yazdığım mektupta da açıkladığım gibi, ne İsveç Akademisi ile ne de Nobel Ödülü’nün kendisi ile ilgili değil. Mektupta iki tür sebep zikrettim. Kişisel ve nesnel.  Kişisel sebepler şunlar: Reddim fevri bir hareket değil, zira resmi ödülleri hep reddetmişimdir. 1945’te savaştan sonra bana Şeref Nişanı takdim edildiğinde, devlete yakınlık duyduğum halde Nişanı reddettim. Benzer şekilde, birkaç arkadaşım teklif ettiği halde, College de France’a girmek için uğraşmamıştım.  İmzamı Jean- Paul Sartre olarak atmam ile Nobel ödül sahibi, Jean-Paul Sartre olarak atmam aynı şey değildir.”
Rus edebiyatında şairlerin şairi unvanını alan Boris Pasternak, S.S.C.B politikasını yönetenlerle ters düştü. 1936’dan beri şiirleri yasaklandı. 25 Ekim 1958’de gelen bir telgrafla Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldüğünü öğrendi. Ancak Pasternak gönderdiği bir telgrafla ödülü reddettiğini açıkladı. Bu konuyla ilgili bilgiler net olmamakla beraber, Sovyet Birliği’nin ödülü reddetmesi konusunda baskı yaptığı söylentileri vardır.
Ülkemizde gerçekleştirilen edebiyat ödüllerine gelirsek, seçici kurullar nasıl belirleniyor, kimlerden oluşuyor ve ne sıklıkla değişiyor. Bunlardan iki yarışmayı öncelikle ele almak istiyorum. Genel bir bakışla birbirinin benzeri isimlerden oluşan ve uzun yıllar değişmeyen bir resim var karşımızda. Sait Faik Hikaye Armağanı’nı öncelikle ele almak istiyorum. Jürinin kimlerden oluşacağı, Darüşşafaka Cemiyeti yönetim kurulu’nun 1964 yılında aldığı kararla belirleniyor. Bu karar şöyle: “ İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üye ve görevlilerinden, tanınmış edebiyatçılardan, edebiyat tarihi ve eleştirme alanlarında çalışan yazarlardan olmak üzere seçilmiş  altı kişiden oluşur. Ölüm ve istifalar gereği boşalan üyeliklere jürice aynı nitelikleri taşıyan kişiler seçilerek bu esas konmuştur.” Seçici kurulu belirleyen maddede jüri değişikliği için bir istifa ya da vefat olması gerektiğini görüyoruz. 2000 li yılları baz alırsak. 2003 yılından itibaren Doğan Hızlan, Şara Sayın( ölüm-2017), Jale Parla, Füsun Akatlı(ölüm- 2010), Hilmi Yavuz, Nursel Duruel’den oluşurken, 2010 yılından itibaren ise Doğan Hızlan, Jale Parla, Murat Gülsoy, Metin Celal, Hilmi Yavuz, Nursel Duruel görev yapıyor. Aynı isimlerin olması dikkat çekici.
Yunus Nadi Ödüllerine göz atacak olursak kısaca:
Cumhuriyet gazetesinin  kurucusu Yunus Nadi’nin adını yaşatmayı ve her yıl seçici kurul tarafından yılın en iyi kitaplarını belirlemeyi amaçlıyor. Yunus Nadi Ödülleri’nin öykü kategorisi seçici kurulu Hikmet Altınkaynak (Ölüm-2023), Sezer Ateş Ayvaz, Metin Celal, Nursel Duruel, Seval Şahin’den oluşuyor. Sanırım dikkatinizi çekmiştir. Diğer yarışmalarda jüri olarak görev yapan isimler öne çıkıyor. Bu incelemeyi daha da uzatmak mümkün. Üç ,dört isim devamlı önemli ödüllerin jürisinde yer aldığını rahatlıkla görebiliriz.
Jürilerin kaç yılda bir veya hangi durumlarda değişmesi gerektiğine dair, yönetmelikte herhangi bir kural bulunmuyor. Bu belirsizlikde sadece jüride yer alan yazarların değil, seçici kurulun belirlenmesini sağlayan kişilerinde zor durumda kalmasına neden oluyor. Bu yüzden yönetmeliklerin gözden geçirilmesi gerekiyor.
Yurt dışından Nobel Edebiyat Ödülü, sadece edebiyatçılar ve yayıncılar için değil, ülkeler ve diller açısından da tanınır olmanın ve saygınlığın bir aracı olmuştur. Nobel’in ulualararası politik, sosyal ve kültürel durumlar gözetilerek, kapitalizmin liberal değerlerine uygun eserlere verildiği tezide pek yanlış olmaz.
Ülkemizde verilen ödüllere gelince: son yıllarda gözlemliyebildiğim kadarıyla, gündemde olan , mağduriyete uğramış yazarlara, edebi eser olup olmadığı gözönüne alınmadan, salt edebiyat dışı nedenlere bağlı ödüller verilmesi söz konusu. Yazarın mağduriyetine sahip çıkılması, destek olunması gibi görülse de, edebiyat adına can sıkıcı bir durum ortaya çıkıyor. Yazarımıza tabi ki sahip çıkalım, onun arkasında yer alalım. Ancak bu sahiplenme, arka çıkma edebiyat ödülü adına mı olmalı.Tartışmaya açık bir konu gerçekten. 
Küresel kapitalizmin  karşısında dik durmalıyız.
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.