Meray Görsoy: Beklerken Güzelleşen!
Sabrın aşina sınırları zorlandığında zihin, merak doğurur önce. Kıyısız ve içten bir yolculuğu benimsetir insana. Gözüne inecek perdelerden, hissettiklerine değecek vesveselerden yollar boyu kaçırır. Emeğin varoluşu biçimlendiren, özneyi hakiki kılan yanını gördüğünde, dünleri temize çeker. O dünler; alışıldık sözlerden arındırılabilmiş bir hedef, bir şehir, bir temas tutkusu vücuda getirdiğinde ise yolculuk başlar.
Sabretmekle geçen sürede, elinden gelen ve gelmeye yeltenenle tevekkülü yıpratmadan yolla bütünleşmenin adına beklemek denir ilk adımda. Bu yüzden hikâyenin sırlı yanı, kabuğun içinden muhatabına göz kırpıverir. Bir tetikleyici hâlinde; kimi zaman arzu, kimi zaman başarı, kimi zaman hayal, kimi zaman da aşk sûretinde kapıya davranıp bekleyen için, bir öğreti dizisi meydana getirir ardından.
Yolun izahı, yoldan dönmeyen için nettir. Yola girdikten sonra özünü geride bırakana yol da, yolcu da, anlam da beklediğini sunmaz.
Beklemek; elbette alelade bir durakta hareketsiz oturup, geleni geçeni ayırt etmek demek değildir.
İnsan; yürürken, koşarken, hatta beklediğiyle buluşacağını sandığı noktadan uzaklaşırken dahi bekleyebilir. Çünkü fiziksel etkenlerin çok üstünde, akıl ve kalp süzgecinden geçirdiklerini bir denge düzleminde buluşturabilmiş kimseler için varmak kadar uçsuz bir denizde kulaç atarcasına açılmak da mühimdir.
Koşullandırmadan, kitabına uymadan ve uydurmadan, salt iradenin hâkimiyeti ve sadakatiyle yaklaşmayı bilene hedefle buluşamadan yaşamak dahi bu yüzden dolaylı olarak bir varma biçimidir.
İnsan; doğası gereği daima isteyen, istediğine ulaşmak içinse mevcut şartları düzene koymaya çalışan bir varlıktır. Oysa kaç kişinin eğilip bükülmeden, taviz vermeden ancak tüm benliğiyle adanarak istediği muammadır. Zira istemenin de daima gözetilmesi gereken bir hakkı vardır.
Vazgeçmeden, inançla, savrulmadan istemek… Olgunlaşarak, uzlaşarak, kendini her an aşarak istemek… İşte istemenin kıymetini ancak böyle bilinçli bir arzulama hâli güçlendirir. Sıradanlıkla, öylesine, anlık hevesle, özümsenmeden çıkılan basamaklar; bir süre sonra geriye dönmek üzere üçer beşer atlanarak inilirse zaten en başından birinin bile yükselişe geçit vermediği fark edilir.
Sabır, kişilik ağacının en mühim yaprağıdır ve olgunlaştırmayacağı ruh bulunmaz. Fakat kişi, emeği fiziksel etkinliklerin bütününden ibaret görürse kişiliği güçlü kılacak olan duyuşları ıskalamış sayılır. Bir fidan, bir günde koca çınar olmaz. Yeryüzünün çeşitli yerlerine dağılan kum taneleri, bir anda cam parçaları oluşturmaz. Kimine kısacık gelen süre, kendi yaşam serüveninde binlerle, milyonlarla çarpılan tırtıl; sabretmeden kelebek olmaz. Bu yüzden sonucu güzel kılan, gelişmede gösterilen dirayet yansımalarının toplamıdır.
Bekleyiş sürerken savrulmadan, dimdik durabilmek için insan, ruhsal bir iskelete ihtiyaç duyar. Bu iskeleti oluşturan, omurga hâline gelen unsur ise umuttur. İnsan, umutla kuşandığında yol üzerindeki tümsekleri en az hasarla geçmeyi başarır fakat bu defa da doz aşımı devreye girer. Zira bugün sığınak olan umut; kişide bağımlılık yarattığı takdirde yarın yangın yerine dönüşebilir. Pes etmedikçe yerinde saydığı zannedilen her gün, aslında yarının hizmetine geçer. Yorgun, kırgın, karanlık anların hikmeti; ışığın daha net fark edilebilmesindedir.
İnsan, bekler. Tahammül sınırı zorlanana dek bekler. Duygu geçişlerinin keskinliği, fiziksel bir acı hâlinde tenine sirayet edinceye dek bekler. İnancı, sabrı, hatta omurgası olan umudu sarsılana dek bekler. Derken tohum, çatlar. Filiz, boy verir çorak zannedilen toprağın altından. İnsan, şaşırır eridiğini sandığı demirleri daha kuvvetli bulduğunda.
İnsan, bekler. Susuz kalıncaya dek bekler. Kapılar, sertçe vurulduktan sonra kilidin kendiliğinden düşeceği vakte kadar bekler. Sonra alışır, bütünleşir beklemekle.
Bekleyiş; yüzüne, ellerine, ense köküne sininceye dek bekler. Saç tellerinden parmak uçlarına kıymetleninceye dek bekler. Zamanla büyür içindeki göz ve insan, güzelleşir beklemekle.
Bir evirilme sürecini oluşturur yaşananlar. Bir çocuğu büyütür gibi büyütür umudunu düşe kalka insan.
Evler kurar beklerken. Evlerden geçer hatta bazen.
Beklemek, yuvası olur insanın. Yuvası, direnci olur. Beklemekle şaha kalkar otağdaki atlar. Saat, susar ve zaman, insanı çürümekten alıkoyar. Böylelikle tazelenir insan. Hem sararan yaprak hem gizli duran tohum olmanın zevkine varır. Hakikati bildiği sürece zaferler ve mağlubiyetlerle bir çizgide yol alır.
Fotograflar: Murat Ceylan (İspir, Çamlıkaya ve Kaçkarlar Milli Parkında Yaban hayatı)
Yeni yorum ekle