Sorumluluk Bilinci ve Sahte Erdemlilik

Deneme

Sorumluluk Bilinci ve Sahte Erdemlilik

 İhsan Kurt

 

Kişi, söyledikleriyle toplum yaşadıklarıyla kendi arasında bir denge, bir gerçeklik kuramadığında sorumluluk öne çıkmaz. Birey, topluma karşı uyum sağlamak ve toplumun bireylerine karşı üzerlerine düşen görevleri yerine getirmesiyle sorumluluk bilinci gelişir ve gerçekleşir. Sorumluluk bilinci oluşmuş bir kişide ve toplumda sahteliğe yer verilmez. Sorumluluk örnekleri olarak yaşanılan yerleri, doğayı temiz tutmaktan, canlıları koruma, israf etmeme, kurallara uymaya kadar birçok unsurlar sıralanabilir. Ayrıca görev bilinci sorumluluğun gereğince yerine getirilmesinde önemli bir etkendir. Laf olsun, bizden olsun diye görev verilmemesi de, görev alınmaması da sorumluluk bilinciyle yakından ilişkilidir.

Bireyler, öncelikle kişisel çıkarlarını düşünmeden topluma fayda sağlamayı düşünmelidirler. Kurumlar ve yönetim de bireyin hak ve özgürlüklerine önem vermelidir, bu karşılıklı toplumsal sorumluluğun işlemesini sağlar. Yani sorumluluk bilinci karşılıklı bir işleyişe dayanır. Bu işleyiş bozulduğunda toplumda hiyerarşi, liyakat, saygı ve sevgi önce aşındırılır, sonra kaybolur. Sorumluluk bilincinin zayıf olduğu toplumlarda iftira, yalan, psikolojik ve fiziki saldırılar giderek artar.

Sahicilik, gerçekçilik doğrudan doğruya kişinin yaşadıklarını, planladıklarını olduğu gibi algılaması, kabul etmesi, gerekiyorsa çözümler araması, sağlıklı uyum sağlamasıyla ilgilidir. Karşılaşılan problemler acı veriyorsa veya hedeflenen amaca ulaşılması büyük çabalar ve zorluk gerektiriyorsa bunları yok sayarak, gerçekliklerden uzaklaştırıp amaca ulaşmış gibi davranmak, hatta hayatı böyle sürdürmeye çalışmak bireyi somut gerçekliklerden uzaklaştırır. Örneğin olmadığı halde eğitimciymiş gibi, sanatçıymış gibi, doktormuş gibi veya yurtsevermiş gibi, milliyetçiymiş gibi, doğru-dürüstmüş gibi, falancı/filancıymış gibi söylemlerde ve eylemlerde bulunmaya çalışmak da bireyler için psikolojik ve toplumsal bir sorundur. Eğer benzer sahneler bir toplumda çok fazla yaşanıyorsa o toplumda da sosyal bir bozukluktan, çürümüşlükten, gerçekliklerden uzaklaşma, sorumsuzluk davranışları artarak devam eder. Bu tür toplumlarda ve bireylerde insan olarak kişiliğinde, toplum olarak her alanda işleyişinde bulunması gereken sorumluluk anlayışları da zayıftır.

Sorumluluk bilinci gelişmemiş toplumlarda herkes kendine göre kurallar, kendine göre ideolojiler, kendine göre vatan severlik veya hainlik üretmeye başlar. Canı istediği zaman kırmızı ışıkta geçme hakkı, istediği yere park etme hakkı, sırayı bozup en öne geçme hakkını kendinde bulan bireylerin sayısı gittikçe artar. Liyakat değil sadakat, uzmanlık değil azmanlık/saldırganlık bir toplumda giderek artıyorsa sorumluluk bilincinden bahsedilemez. Hatta bireyler arasında, toplumda “neler oluyor, nereye gidiyoruz” soruları da sıkça sorulmaya başlar ve ‘çaresizlik’, gerginlik sosyal bir sorun olarak yayılır.

Bireylerin ve toplumun toplumsal sorumlulukta sınıfta kalmasını “kime/kimlere neleri yeterince anlatamadık” sorusuna verilecek cevabı önce kendimizde/bireyde, sonra yaşama tarzlarının gereği olduğu varsayılan gerçekçi olmayan söylemlerde aramak gerekir… Cak, cek, ceğiz, cağız… Düşüncede, fikir üretmede somut işlemler dönemlerini tamamlayamayan bireyler ve toplumlar tuzun fazla atılmasından tuzlu, şekerin fazla atılmasından şekerli sonucundan hareket ederek kalkınmanın, milliyetçiliğin, Müslümanlığın, erdemliliğin lafını çok ederek, sureti haktan görünerek bunlara sahip olunacağı yanılgısını sürdürmektedirler. Bir şeyin lafı çok edilerek ne ona sahip olunur ne de o şey olunur. Erdemliliğin kapsadığı bütün alanlarla daha fazla sorunu olanlar içeriksiz, yalancı erdemlilik laflarını daha çok ederler. Hurafelere inanmadıklarını ifade etseler bile hurafelerin içinde yaşarlar. Birey ve toplum hayatındaki çelişkiler, sahtelikler gerçekçi bir sorumluluk anlayışının bilincine ulaşamamaktan kaynaklanır. Örneğin kültürü sadece bilgi almak/aktarmak olarak algılamanın sonucu gerçekçi olmayan sahte bir bilinç doğar. Kültürü bir yaşama biçimi, hayatın bütün alanlarına giydirilmiş unsur olarak göremeyen bireyler toplumsal hayatta hep hayal kırıklığına uğrar, beklemedikleri yaşanan olaylar karşısında şaşırırlar. Fakat bu şaşırma, aldatılma nedenlerinin gerçekçi, sahici olmadığından, bilgi temellerinin doğru-yeterli olmamasından kaynaklandığını da bir türlü fark edemezler. Örneğin Cumhuriyetin 100.yıl dönümüne ulaşılan bu zamanda Cumhuriyeti kuranlara ve Cumhuriyete düşmanlığın çeşitli ifadeleri dile getirilmiş, hatta saldırılar yaşanmıştır. Bu durumun temel nedeni Cumhuriyet bilincinin kazandırılması yerine sadece lafını etmekle yetinilmesidir. Cumhuriyetin temelinin bilim, kültür ve özgürlük olduğu yeterince anlatılamamıştır. Bu nedenle toplumda ayrışmalar ve toplumsal sorumluluk bilincinin zedelenmesi gibi sorunlar ortaya çıkmıştır.  Bilimden ve bilimsel aydınlanmadan kaçınarak, sahte erdemlilikleri alkışlayarak toplumsal bilinç ve düzen zarar görür. Hamasi nutuklar, yalan propagandalar inananları gerçeklikle karşılaştıklarında inkâr etmeye veya duygusal yıkıntıya uğramaya neden olabilir.

Her türlü sahteliklere karşı olma tavırları ve tepkiler artmazsa, toplumsal sorumluluk bilinci gelişmez. Bu, toplumu bir çıkmaza sürükler. Bu nedenle sahte erdemliliklerin, gösterişlerin ve cahilliklerin takdir edilmediği gerçekçi, çağın ihtiyaçlarına cevap verecek bir eğitimle bireysel ve toplumsal sorumluluk bilincinin kazanılması gerekmektedir. Toplum olarak çoğunluk kültürel sorumluluk bilinci denebilecek gerçekliklere, bilgiye, bilime dayalı bilinç yerine hamasilik bilincinin, sahte erdemliliğin işlenmesi yanılgıları, yanlışlıkları ve maalesef toplumsal sorumluluğu zedeleyen ayrışmaları getirmiştir.  

Bilimden ve bilimsel aydınlanmadan korkarak, gerçekliklerden kaçarak sahte erdemlilikleri alkışlayarak toplumsal bilinç ve düzen hasara uğrar. Hamasi nutukların, yalan propagandaların inananları bazen gerçekliklerle karşılaştıklarında ya bunları inkâr eder ya duygusal yıkıntıya uğrar ya da saldırmayı seçerler.

Bir toplumda her türlü sahteliklere (bilimde, sanatta, siyasette, yönetimde, toplumsal yaşayış ve ilişkilerde) karşı olma tavırları, tepkileri çoğalmazsa ve hatta bunlar takdir görürse, muhafazakâr gibiler, milliyetçi gibiler, devrimci gibiler, sağcı gibiler, solcu gibiler, adaletçi, özgürlükçü gibiler, yazar gibiler, aydın gibiler, yönetici, dürüst gibiler, kahraman gibiler ve benzerleri o toplumu tam anlamıyla bir çıkmazın içine sürükler. Bu sürüklenmeden de toplumsal sorumluluk bilinci olan insanlar, kurumlar çıkmaz. Güven kalkar, umutlar aşınır, kararsızlık çoğalır, ne yapacağını bilememe, şaşırmalar üst üste gelir, vurdumduymazlık, tamamen çaresizlik saplantısı ve benzerleri toplumun her alanına bulaşıcı bir hastalıkçasına yayılır. Neticede kaos çıkar, cevabını bulamayacağımız sorunlar ve sorular çıkar. Bundan dolayı bireysel sorumluluk ve toplumsal sorumluluk bilincine ulaşılması için sahte erdemliliklerin, gösterişlerin, cahilliklerin takdir edilmediği bir sürecin gerçekçi bir eğitimle kazandırılması gerekir.

Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlarken, düşüncelerimin sadece dilek olmaktan çıkıp uygulamalarda yer almasını umuyor ve tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bayramını içtenlikle kutluyorum.

 

 

Yorum

Kubra demir (doğrulanmamış) Pa, 05 Kasım 2023 - 18:37

Değerli İhsan bey
Kutlarım sizi. Giderek yolumuzdan sanıyor muyuz. Toplum ve birey ikilemi bizi açmıyor.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.