Sosyal Medyanın Manyetik Alanı
İhsan Kurt
Sosyal medyanın araştırmacılar için bir “araştırma alanı” olduğunu söylemek pek de yanlış sayılmaz. Her araştırmacının amacına göre veriler sağlayacak birçok konuyu burada bulmak, karşılaştırmak, tartışmak ve değerlendirmek mümkün. Laboratuvarlar ayrıştırma, birleştirme yoluyla bir sonuca ulaşmak veya teşhis koymak için çeşitli araçlar kullanılarak araştırmaların, deneylerin yapıldığı yerlerdir. Sosyal medya da sosyal bilimlerin bir laboratuvarı olarak düşünülürse, çok zor ve çetrefilli bir iş olmasına rağmen buradaki verileri (yazıları, resimleri, paylaşımları, yorumları vb.) sınıflayarak, ayrıştırarak, birleştirerek, karşılaştırarak, analiz ederek bir değerlendirme yapmak, bunun neticesinde de bazı teşhislerden sonra uyarılar ve öneriler geliştirmek de mümkündür.
Uzun zamandır düşünüyordum ama bu yazıyı yazmama geçenlerde sayfamda paylaştığım ve sorduğum bir soruma karşılık verilen cevaplar sebep oldu.
Sorum şuydu: Yabancıların ürettiği teknoloji ürünlerini hiç itiraz etmeden ve zevkle kullananların bazıları, yabancı düşünürlerin, filozoflarının sözlerini alıntılamayı milliyetçiliğe ve Müslümanlığa aykırı görmek gibi bir anlayışı benimsiyorlar. Ne dersiniz, diye sormuştum.
Bu soruya karşılık pek farklı olmayan değişik cevaplar yazıldı ama benim en çok dikkatimi çeken, kendisini de yakından tanımış olduğum emekli Prof. unvanlı birinin verdiği cevap oldu. Cevap çok özgün değildi ama bana göre bu kişiden beklenen bir cevap da değildi. İçinden pek fazla bir anlam çıkaramadığım cevap aynen şuydu: “Herkes kendi yoluna devam etsin... Kendine aykırı...” Bu cümlelere yine sosyal medya ve TV kanallarında son aylarda gündem olan başka unvanlıların sözlerini de eklediğimde artık bunlara şaşırmak değil sorgulamak gerektiği gibi bir düşünce içerisinde oldum. Aynı günlerde Gustave Le Bon ’un tekrar okuduğum Kitleler Psikolojisi ’nde daha önce şu cümlelerin altını çizmiş olduğuma kendi kendime hayret ettim. Le Bon “Büyük bir matematikçi ve ayakkabıcı arasında entelektüel bir uçurum bulunabilir; fakat karakter açısından bakıldığında, bu fark ya hiç yoktur ya da pek sönüktür” diye yazmış. Nitekim toplumun her alanda ve her durumda kolektif sanrılar yaşamasıyla akıl da akıllılar da darmadağınık hale gelir, akıl yürütmek ortadan kalkar. Her gün bazen her saat şaşırmanın ve şaşırtmanın karesi yaşanır, yaşatılır. “Cahile laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan zordur” sözünde de anlamını bulduğu gibi John Lukacs’ın işaret etmiş olduğu yargı işler: “güçlü bir vücuda sahip birisiyle güreşmekten, zayıf birisiyle güreşmek daha kolay iken, zayıf bir akılla güreşmek, güçlü bir akılla güreşmekten çok daha zordur.” Yani güçlü eğitimliler ve akıllıların eğitimsizleri ve zayıf akıllıları aydınlatması ortadan kalkar…
Artık bu ve benzeri tespitten sonra sosyal medyada söylenenleri, konuları, yazılanları birleştirmeye ve neticelerinin neler olabileceği beni ilgilendirmeye başladı. Sosyal medyanın saha ya da alan araştırmasına, karşılaştırmalara, bireysel, sosyal ve kültürel tespitlere fırsat verdiğini görmekten geri durulamayacağı anlaşılmaktadır. Çok yakında (şimdi bile veriler toplandığını düşünüyorum) geleceğin psikologları, sosyologları, edebiyatçıları, tarihçileri, ekonomistleri, iktisatçıları bu “sosyal medya” denilen alandan / bilimsel araştırma ve veri toplama yöntemleri geliştirilerek/ insanlığın geleceğine veriler toplayıp değerlendireceklerdir.
Demek ki bir kitleye dahil bireylerin eğitim durumları arasındaki farklılık kitlenin sahip olduğu sıradan özellikler paydasında birleştiğinde sadece bir ortalama elde edilmekte. Yani bir entelektüel ile bir cahil sıradan özellik paydasında birleşebilmekte. Yine Bon ‘un ifadesiyle “kitleyi oluşturan bireylerin zihni melekeleri hesaba katılmamalıdır. Bu melekelerin hiçbir önemi yoktur, zira kitleye dahil oldukları andan itibaren, bir zırcahil ve bir alim, gözlem yeteneğinden eşit derecede yoksundur.”
Teknolojilerin gelişmesiyle birey ve toplum hayatında da yaşama biçimlerinde ve örneklerinde değişmeler ve gelişmeler olmuştur. İnternet kullanımının artması da yaşama biçimlerine doğrudan etki etmiştir. Bilgisayardan sonra yeni nesil cep telefonlarının kullanılmaya başlanmasıyla bu etkiler doğrudan sosyal medyanın manyetik alanı içerisinde artarak yaşanmaya başlamıştır. Dolayısıyla sosyal medya adı verilen birçok ağların (facebook, twiter, instagram gibi…) kendi içlerinde arkadaşlıklar, gruplar oluşturması karşılıklı etkileşimler neticesinde ortak davranış, ortak tercih ve ortak beğeni ya da retleri birlikte getirmiştir. Yani sosyal medyada artık mıknatıs gibi /görünen ve görünmeyen/ hem “çekme gücü” ve hem de “itme gücü” olan sosyal bir manyetik alan devreye girmiştir.
Rousseau “doğa ve akıldan müteşekkil bir toplum, medeniyetteki yozlaşmayla örtülmüştür.” Der. Teknoloji araçlarının insan/toplum hayatında daha çok yer etmesiyle birlikte hemen arkasından gelen sosyal medya kavramı/gerçeği de “doğa ve akılı” ikinci plana itmese de durağanlaştırmış, bu şekilde sosyal hayatın tek tipleşmesine, yozlaşmasına sebep olmuştur. Akıl yürütme yerine sosyal medyanın medyatik alanı egemen olmuş, bu egemenlik önce bireylerin sonra kitlelerin nasıl davranacağını, nasıl düşüneceğini, neleri beğenip beğenmeyeceğini, kimin/kimlerin ardından gidileceğini, kime ya da kimlere karşı olunacağını belirleme rolünü oynamaya başlamıştır. Oluşan/oluşturulan sosyal medya manyetik alan toplumda kolektif sanrılar yaşanmasına da sebep olmaktadır. Örneğin ömür boyu yoksulluk ve yoksunluk içinde acı çekenler, çaba gösterseler de haklarını alamayanlar bunu yazgılarına bağlayarak kolektif avunma içine girebilmektedirler. Dün bazı türkülerde yaşadıkları sorunları “kahpe feleğe” yükleyerek işin içinden sıyrılanlar zamanımızda medyanın dayattığı, yönlendirdiği manyetik alan çekimi içerisine sokularak “el ile gelen düğün bayram” havasından kurtulamamaktadırlar. Bir toplumdaki kolektif sanrılar iyi/kötü, faydalı/zararlı hiçbir şey seçmeden her yaşananı, her yaşatılanı alkışlamayı da dayatmakta ama sorgulatmayı da hep erteletmektedir.
Sosyal medyanın manyetik alanında yalan, iftira, aldatma, saldırma, bilinçaltı gizlemeler/örtmeler, mitler/uydurulan mitolojiler, saplantılar, sapkınlar, sadistler, mazoşistler, çok bilmişler, az bilmişler, yönlendirmeler, öneriler, ilanlar haberler, bilinmeyenler, bilinenler, gerçekler ve doğrular da var. Bunların hepsi de içiçe geçmiş matruşkalar gibidir. Sosyal medyanın manyetik alanının özelliklerinden biri de buradaki sosyal grupların her bir bireye olan etkisidir. Bireyler bu alanda ve bu gruplar içerisinde toplumsal kurallardan ve vicdanlarının denetimlerinden kurtulduklarını hissederek paylaşımlar yapabilmekte veya paylaşılanlardan etkilenmekte, hatta onlarla özdeşleşmektedirler. Bunun neticesinde, eleştirmen/yazar Northrop Frye’in ifadesiyle insanlarda “propagandanın, taraflı haberlerin, önyargıların ve reklamların seslendiği türden bir yanılsama” davranışları, anlayışları ortaya çıkmaktadır. Ancak bireylerin yapılan paylaşımlardan hangisini ya da hangilerini alacağına, hatta etkileneceğine kolektif sanrıya uğramış toplum dayatmalar yapar, karar verir. İşaret edilenlerin medyatik alanı doldurduğu bu durumda bireylerin gözlem yetenekleri de eleştirel akılları da kaybolduğundan hayatın her alanına kolektif halüsinasyon içindeki kitlenin bulaşıcılığı egemen olur. Gerek araştırmalar gerekse inceleme ve gözlemler bu yönde bulgulara götürmektedir. Birazcık olsun objektif olmaya çalışarak sosyal medyayı bu gözle takip edenler de kitlelerin kolektif sanrılarının bireyleri nasıl tek düzeliğe doğru sürüklediğini fark edeceklerdir. Çağın değişimi ile birlikte sosyal medyadaki propagandalar da kimlik değiştirmeye, bireyleri kolektif sanrılar kitlesine dahil etmeye yönelik yayınlar, sözler, reklamlar yapmaktadır. Erol Güngör’ün dediği gibi “ideolojik propagandanın en kolay kurbanı olanlar(veya kolektif sanrılar kitlesine dahil olanlar), okuma yazma bilgisinin bir kıymet taşıdığını sanarak düşünce kabiliyetini kaybedenlerdir.” Yani sosyal medyanın manyetik alanı içerisinde itici/çekici gücüne karşı koyabilmenin de tek çıkar yolu düşüncedir. Sadece okuma yazma bilgisi veya yüksek diplomalara, akademik unvanlara sahip olmak tek başlarına yetmemektedir. Akıl yürütmeyi, düşünceyi kaybedenler veya kendilerinin yerine başkalarının düşünmelerini bekleyenler kolektif sanrılar içerisinde kendilerini bulabiliyorlar. Medya bu sanrılara tutulmuş olanların örneklerinden geçilmemektedir.
Sosyal medya paylaşımları gerek bireyin bilinçaltından gerekse grupların bilinçli-bilinçsiz oluşturdukları ortaklıklarından mesajlar ve ip uçları taşır. Bunların kitleler üzerindeki etkileri ise kitlelerde sanrılı davranışlar haline dönüşmesiyle ortaya çıkmaktadır.
Sosyal medya bir kolektif alandır ama her birey ayrıca dikkate alındığında aynı zamanda psikolojik bir alanın da özelliklerini gösterir. Sosyal medyaya sosyal psikolojik alan adı daha çok uygun olabilir. Dolayısıyla sosyal medyanın sınırları fiziki manada dar (paylaşılan resim ve yazı kadar), psikolojik anlamda yazılardan ve resimlerden çıkarılacak mesajlara göre fiziki mekân ve sınır tanımayacak kadar oynak ve geniştir.
Sosyal medyanın kolektif alanı toplumu ortak bir sanrıya doğru sürükleyebilmektedir. Bu alanda iticilik/çekicilik birlikte işlemektedir. Bireyler bu alan içerisinde varlıklarını, kişiliklerini yitirebilmektedirler. Sosyal bilimci Muzaffer Şerif (Sosyal Kuralların Psikolojisi, Alan Y.1985 s.66) sosyolojik yaklaşımlı yazarların da bu konu içerisinde bir fikir birliği içinde olduğuna işaret etmekte “bireyin kitle içinde kendi benliğini yitirdiğini, davranışlarının artık onun kendi davranışları” olmaktan çıktığını ifade etmektedir. Sosyal medyanın kolektif alanı içerisine girenler bir kitle olarak düşünüldüğünde bu alana giren bireylerin davranışları da ancak bu şekilde değerlendirilebilir.
Sosyal medyanın etkileyiciliğinden fazla bulaşıcılığı öne çıkmaktadır. Amerikalı psikolog Kurt Lewin’in “alan psikoloji” kuramı dikkate alındığında denebilir ki nasıl ki manyetik alan varsa artık bir medyatik sosyal alan da söz konusudur. Hatta buradaki çekicilik veya iticilik mıknatısların manyetik alanından çok kuvvetli ve daha geniş bir alanı kapsamaktadır. Kitleler bu alan içerisine girdiğinde ya da sokulduğunda bireysel farklılıklar değil kitle anlayışları ve davranışlarında benzerlikler ortaya çıkar. Bireysel zihin değil kitlesel zihin eyleme geçtiğinde de akademik, entelektüel yazı, söz ve davranışlardaki çarpık, çarpıtılmış eylemlere şaşırmamak gerekir. Çünkü sosyal medyanın manyetik alanı içerisinde her insan bir kişilik olmaktan çıkar. Ülkü Tamer’in de yazmış olduğu gibi “neredeyse herkes ortak kişiliği oluşturan elektronik bir parça” haline dönüşür. Artık “uçağa kafa atan proflara”, tankın egzozuna atlet tıkayanlara, internetin bir asır önce falanca tarafından bulunduğu ile ilgili söylemler geliştirenler ve bunlara inananlar giderek çoğalır. Çok azı bunlara tebessüm ederek gülüp geçerken bu sözler kitlelerde kabul görür, en azından bir tepki ile karşılanmaz. Bu durum içinde yaşamakta olduğumuz zamanı etkilediği gibi toplumun yarınları konusunda düşünenler için de bir kaygı sebebidir.
Yorum
Kıymetli hocam yazınızı…
Kıymetli hocam yazınızı okudum. Tespitlerinize katılıyorum. Sosyal medyanın insanları sürüleştirme faaliyeti, bunun sonucunda her türlü yönlendirmeye açık hale getirme tehlikesine karşı, ferdin doğru eğitimi ile kendi şahsiyetinin /kimliğinin inşa edilerek, sosyal medyanın verilerini analiz edecek kabiliyeti oluşturmak gerekiyor.
Selam ve muhabbetle,…
Yeni yorum ekle