Tükenme

Deneme

Tükenme

Eser Ceran Erdi

 

Yaşamak bir nevi tükenmek diye de düşünürüm. Ne ölçüde tükeneceğimize insan kendi eylemleriyle karar verir aslında. Bu yazı başlığını ele alıp kağıda dökerken elimde akışkan bir tükenmez kalemin oluşu beni daha geniş bir düşünmeye yönlendiriyor.

Yazıyı yazarken bir yandan tükeniyor kalem, aynı zamanda da bir düşünceyi yani bu yazılanları belki de ölümsüz bırakıyor öylece kağıtlar üzerinde. Ne kadar da muazzam şey bu yönüyle düşününce! İnsan dediğimiz varlık da tıpkı öyle değil midir? Bir yandan tükettiklerimizle, bir yandan ürettiklerimizle tükenirken yaratırız. Sahi ‘tükenmez kalem’ deyişi nereden gelmiştir dilimize, bunu araştırmalıyım. Saatler geçer gider ve bir gecenin ardından yeni bir sabaha merhaba deriz. Hem tükenip hem yaşamaktır yaptığımız. İki eylem bir arada hayatlarımızı yaşarken tükettiklerimiz nelerdir?

Şöyle bir liste yapacak olsak listenin başına hangisini koyacağımıza karar vermek güçtür. Hemen herkesin bir şeyler üretmek için can attığı günümüzde bir taraftan da üretilenleri bir çırpıda tüketmek yarışındayız. Bunu sadece bu şekilde ben düşünüyor olamam öyle değil mi? Filmler, diziler, yayımlanan kitaplar, hit olan şarkılar, aşklar, dostluklar, emek verilen üzerine hayal kurulan ne varsa? Her birinin arkasında emek ve zaman vardır aslında. Ancak üreten kişi yaratımını ortaya çıkarttığı andan itibaren büyük bir hızla tükenişini de izliyor günümüzde. Hep yeni, daha yeni, yepyeniler gelsin ister olduk hep birlikte. Bu bağlamda şöyle bir soru beliriyor aklımda: Bizler tüketme kültürüne mi yolculuk yapıyoruz? İşte bu sürekli ‘tüketme’ arzusu beraberinde ‘tükenmeyi’ de getiriyor. Üreten bir insanın tükenme haline yakalanacağını düşünmüyorum.

Her şeyi geçmiş günlerle, eski haliyle değerlendirmeyi pek sevmiyor olsam da, ‘tüketmeyi de mi eskittik?’ demeden edemiyorum doğrusu. Eskiden tüketmenin de bir adabı vardı sanki, daha doğrusu öyle olduğunu bugünlerde geldiğimiz noktada idrak ediyorum.

Ve şimdi düşünüyorum da ‘tüketilmişliğin ruhu’ isimli bir şiir yazmalı. Daha okunmadan kendini imha edecek olsa bile yazmak isterdim yine de. Çünkü günümüzde yaşam, tükeneceğini bilerek üretmek üzerine ilerliyor biraz da. O nedenle çoğumuz çekinmeden, özümsemeden, özenmeden, nereye ve neye hitap edeceğini pek de önemsemeden üretiyoruz sürekli. Ve üretilenler kabul görmese de sorun olmuyor, eleştiri, negatif düşünceler asla söz geçiremiyor kimseye? Öyle ya; herkesin yaratımı en mükemmeli!

Bakınız konu nereden nerelere geliyor. Abartılı söylemler bir yana dursun, bencilik, bencillik, aşırı özgüven: eski adıyla patavatsızlık, bir yandan üretimi arttırıyor ki -bu iyi midir değil midir argümanı belki bir başka yazı başlığı olmalıdır- bir yandan da tükenmeyi arttırmaktadır. Arada kalan o kısacık zaman dilimine de ‘anda yaşam’ diyoruz, hani şu son yıllarda hepimizin dilimizden düşürmediği o müthiş söylemimiz. Anda yaşam, anda haz, anda kutlama, anda okuma, anda izleme, anda dinleme, anda sevme… Örnekler daha çok uzatılabilir elbette ve bizler aslında çokça duyduğumuz ‘anda yaşa’ yönlendirmesini belki de anda üretip anda tüketerek layıkıyla yerine getiriyoruz. Belki de toplum olarak en iyi başardığımz şeylerden biri budur!

Çocuklar şimdi gülmüyor olsa da;

güneşi kalbine asmaya geldim, tükenme!

 sana yepyeni çiçekler verdim, kapıyı aç

 gülmeyi bilen çocuklar geldi” diyor şair…

 

İnsan pes etmemeli ve tüketmekten değil; üretmekten yana bir toplum olmak dileğiyle…

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.