Yazarından İmzalı, Sahibinden Satılık

Deneme

Yazarından İmzalı, Sahibinden Satılık


İnci Gürbüzatik

Geçenlerde bir sahaftaydım. İlgilenenlerin bildiği gibi tozlu raflar, eski kitap tezgâhları arasında sözümüz kitaba dair, üstelik koyu idi. Laf, dönüyor dolaşıyor kitaplara geliyordu. Beni üzüp hayrete düşüren bir tespitini şu sözlerle dile getiriyordu yılların deneyimli sahafı,

‘Bu gün sabah, Kuzgun Sokaktan geçerken Sahaf arkadaşımın kapısında sıkı sıkıya bağlanmış poşetler içinde yığılı kitaplar gördüm. Daha kepengi açılmamışken, kapısının önüne erkenden bırakılmış olmalıydılar. İçim ‘cızz’ etti. ‘Okuyan bir insan daha göçmüş bu dünyadan’ dedim içimden. Biliyorum ki ölümün ardından ilk gözden çıkartılacak olan ölenin kitaplarıdır. Tecrübeyle sabit. Eşlerinin en nefret ettiği, dokunulmayan evdeki tozlu şeylerdir onlar. Kendilerine tercih edilmiş gibi hissettiklerinden olsa gerek, merhumun giyeceklerinden, eşyalarından önce o kitaplardan kurtulur eşleri hemen.‘

Ağır bir suçlamaydı bu. Hem de okuyan bir eşe sahip kadınlar adına. Duyduklarıma inanamadım. Bir kadın olarak itiraz edecek gibi oldum ama tecrübeli sahaf sizlere aktarmak istemediğim öyle örnekler sıraladı, öyle acınası öyküler anlattı ki konu kapansın diye sustum. 

Kitap tutkunu olup da ölen, okuyan ya da okumayan insanlar adına, kendi kütüphanem, kitaplarım adına, derin düşüncelere daldım. İncinmiştim. Hem kadın, hem erkek okur açısından öyküler barındıran ‘sahafa düşmüş kitapların başına gelenleri, maceralarını keşke duymasaydım.’ Ağır bir darbeyle sahaftan çıkarken, aklıma birden Ellias Kannetti’ nin ‘Körleşme’ adlı kitabıyla, okurken beni delirten tam da sahafın tarifini ettiği gibi bir kadın, Therese düşüverdi. Evinden dışarı adım atmayan, kitapları ve kimselerin çözümleyemediği eski dil metinlerle cebelleşen kitap kurdu Kien'in, ev içindeki raflara gömülü hayatını hatırladım. Hizmetçisi Therese' nin sanki kitaplarla ilgileniyormuş gibi görünüp Kien’i nasıl etkilediğini, ani bir kararla evlendiğinde aslında kadının Kien’in kitaplarından ölümüne nefret ettiğini, her şeyin nasıl tepetaklak olduğunu hatırladım. Cehennemde gibi yaşamaya başlamışlardı o dört salon odalı evde. ‘Körleşme’ yi yeniden okumalıyım’ dedim. Müthiş bir kitaptı, ‘okunmadan ölünmemeli’ denilen değerdeydi, öyleydi gözümde. Bu tür insanlar konusunda sahaf kardeşim doğru söylüyor gibiydi ama ben yine de Therese’yi hatırlayıp biraz abartmış olabilirdim.

Ben o günden sonra kütüphaneme baktıkça garip şeyler düşünmeye başladım. Kitaplarım kıymetlidir, ne zaman düzenlemeye kalksam her birini yeniden okuyasım gelir, sanki okuyacakmışım gibi bazılarını bir kenara ayırır kendimi de kandırırım hep. Kitaplarımı kimselere vermeye kıyamaz, biriktirip saklar ama zaman zaman ayıklar, dağıtırım da. Gazetelerin kitap eklerindeki tanıtım yazılarına kandığım çok olmuştur. Ne çok yalan vardır orada. Kanmak bir yana, ‘Paraya yazık’! Hayal kırıklığı yaşadığım, alıp da okuyamadığım o değmez kitaplar kadar, onlara yalan övgüler yazan asıl o yazıcılar benim için hayal kırıklığıdır. Ne zor iştir onların yaptığı. Allah bir yazarı para için, geçim için yalana mecbur bırakmasın.  İşte ben, reklamla abartılıp pompalanan, kanıp da aldığım market ürünü o kitapları diğer kitaplarımdan ayırır, ayıklarım bir bir. Tüketici yasasına bu tür kitaplar için de bir madde eklenmesini hayal etmişliğim öteden beri vardır hep. Keşke okuyamadığımız, zaman yitirmeye değmez, dili, Türkçesi bozuk, bilgisayar program formatlı, Google Amca’dan  Copy-Past  üretimi  kitapları ‘ayıplı ürün’ olarak geri verebilsek. 

Geçenlerde değerli şairimiz, hayranı olduğum, Hasan Hüseyin Korkmazgil’ in bir kitabını gördüm bir sahafta, hemen kaptım elbette. Öyle ucuza aldım ki o sevinçle içini açıp bakmadım bile. Ama eğer baksaydım daha o anda müthiş bir şey görecektim, elbette sahafla birlikte. İmzalı olduğunun farkında değildi, belli ki kontrol etmemişti. Etmiş olsaydı öyle ucuz satmaz ona kesinlikle yüksek bir değer biçerdi. Bu tarz konularda hep tartışılan ‘Satıcının insafı mı, alıcının iştahı mı?’ sorusunun yanıtını yaşayarak öğrenirdim ben de. Hasan Hüseyin’in el yazısının çok okunaklı, imzasının çok güzel olduğunu eve varınca gördüm. İthaf ettiği kişiyi çok merak ettim, durur muyum araştırdım elbet, kimdi? Bu adam her kimse, Hasan Hüseyin’in başarılı çalışmalar dileğiyle adına ithaf ettiği bu değerli şiir kitabını neden elden çıkartmıştı? Kişi ölmemiş yaşıyordu bir avukattı. Hasan Hüseyin Korkmazgil’ in ithafı kesinlikle bir hikâye barındırıyordu. İz sürüp o hikâyeyi deşme düşüncesini hala taşıyorum.

Bazı yazarların çok az kitap imzaladığı biliniyor. Bu konunun düşkünü olup da yazar izi sürenler için müzayedeler, mezatlar kuruluyor. Türk romanlarının, öykücülerinin birinci baskı kitaplarının hayali dolaşıyor ortalıkta. Kitap peşinde değerli kitap koleksiyonerleri Türkiye ile yetinmiyor Dünya’nın dört bir yanındaki kitap müzayedelerinde nadide kitaplar için kıyasıya çekişiyorlar. Öldükten sonranın kerameti bu. Yaşarken ünlü olamayan, tanınmayan gerçek yazarlar, öldükten sonra keşfedilirse böyle oluyor işte. Çünkü insanoğlu doyumsuz bir mülkiyet iştahına sahip o yüzden sırlar dahil her şey metalaşıp paraya dönüşüyor. Kapitalist düzen, sanattan, edebiyattan ziyadesiyle nasipleniyor. 

Kitapları değerli içeriğiyle değil, taşıdığı imza ile pahada ağır kılmaya çalışıyor. ‘Piyasa’, diyoruz, ‘trend’ diyoruz, ‘ilk baskı, özel baskı,  ithaf, ıslak imzalı, içi özel yazılı, desenli, yazarından imzalı, haraç, mezat kitaplar’, diyoruz. En çok parayı vereni iştahla bekliyor, ‘Yok mu arttıran? Satıyorummm… Sat…sat…tım!’ sesleriyle iniyor tokmak. En uygun fiyatlarla, kitaplardaki imzalar, pazar malına dönüşüp internetin tezgâhında yerini alıyor. Pazara girin de görün yazışmalar nasıl da heyecanlı, ‘İmzalı ………’yı kaça satarsınız? Değeri ne ise vermeye hazırım. Bana bu mail ile ulaşınız lütfen!’ Artık imzalar da satılık! Ah Orhan Kemal ah! Yazarken çektiğin acıları biliyoruz. Geçim derdi içinde çaldığın kapıların yüzüne kapanışlarını, sana saplanan eleştiri oklarını, arkadaşlarının vefasızlığını, seni karşıdan geliyor görünce kaldırım değiştirenleri, tefrika roman, senaryo yazdığın için küçümsendiğini biliyoruz. Şimdi bak, eserlerinin, ilk baskılarının peşinde nasıl da meraklılar hem de onlar. Bir zamanlar ‘sanat sanat için mi, sanat toplum için mi?’ tartışmaları, her iki görüşün de savunucuları, dayandığı ölçütler, dünya görüşleri vardı. Şimdi bu soruları soran, bu türden sanatla ilgili düşünceleri tartışan da cevaplayan da yok. Çünkü artık sanatın ne için yapıldığının önemi yok. Önceliklerimiz, ilgi alanlarımız, değer yargılarımız, dünya görüşümüz değişti. Artık herkes biliyor ki sanat para için. Çünkü kapitalizmin peşi sıra Postmodernizim’le birlikte emekten de etik değerlerden, humaniteden de söz eden etik kalmadı, insanın kimyası gibi gözleri de bozuldu o yüzden kitap bile okuyamıyorlar. Kitap artık raf ömürlü market ürününe dönüştü. Kitap market ürünü olunca edebiyatın, sanatın da geri dönüşümsüz bir çöplüğü oluştu çok doğal. İthaf kimden kime? İmza kimin? Sahte olmasın? Yaparlar. Yazarının imzasını eskiymiş gibi atarlar vallahi. Bir bilene göstermeli. Yazı okunaklı mı, okunaksız mı? İthaf ettiği kişiye imalı, esprili bir şeyler mi yazmış? Ciddi mi samimi mi? Tarih kaç? Mürekkep ne renk? Kitabın kondisyonu nasıl?’ Sorular çok.

Yazarının dokunduğu, ön sayfasına el yazısıyla, bazen bir hitap, espri, bir anıyı vurgulayarak satır satır yazıp imzaladığı kitaplar, genellikle yıllar sonra bir ölümün bir yok oluşun ardından yeni bir maceraya yelken açıyor. İnsanın içini burkan, sonu meçhul bir el değiştirme, elden ele gezme hali bu.  İmza kitaptan da, içeriğinden de daha değerli oluyor ölümün ardından artık. ‘Kitap mı imza mı? Hangisi? Hangi imza? Yazarın dostuna arkadaşına armağan ettiği kitaptaki imza mı, tanımadığı okuruna attığı imza mı? Ya da okurun okura armağan ederken birbirine attığı ithaf yazılı imza mı?’ Meraklıların hepsi birbirine karıştı.

Yıllar önce, Turan Dursun imzalı kitapları bir sahafta gören arkadaşlarım şaşkınlık içinde anlatmışlardı ithaf edilen kişinin adını. Tanıyorduk onu. Asıl şaşkın olanın sahaf olduğunu söylüyorlardı.  Bu konuda en önemli, tanıkların birincil gözden sahaflar olduğu kesin. Kim bilir, imzaları değersiz kılınmış ne kitaplar geçiyor ellerine. Şimdilerde sahaflara, ‘imzalı kitap var mı’ diye sorulması, peşinde olunan, izi sürülen kitapları değerli kılıyor.  Piyasa oluştu çünkü. Kitabın değeri, pahası, borsaya dönüşüp okurun gözünü açtı çoktan. Kitap değil,   sanki yazarın imzasını arıyor tutkunlar.  Kitabın,  imza ile taşıdığı özel hikâye de, yazarın teması da bu önemi arttırıyor. İmzalı kitapların erbabı böyle söylüyor. Kendi sektörünü, piyasasını da doğuran, kendi kurallarını açıklayan okumayan bir toplumun kitap dünyasının içinde kendine mahsus bir alan açan bu yeni yönelim, sahaflardaki İmzalı kitapları imzadan dolayı değerli kılıyor. 

Artık imzalı kitabın kıymetinin farkına varan okurlar çoğalıyor. Öncüler, o ilk uyanıklar, malı çoktan götürdü o ayrı bir konu. Ama daha ölmemiş pek çok yazar, kitapsever, dağılmamış kütüphane raflarda nice imzalı kitap var. Tıpkı benim kütüphanemde olduğu gibi. Sahaflar doğru söyler, ‘ölümden sonrası nasıl da hasat!’


 

Yorum

Kadri atabey (doğrulanmamış) Ct, 16 Nisan 2022 - 21:29

Inci hanım
Hem üzüntü verdi hem umutlandırdı yazınız. Her şey insan algısının çok ötesinde gerçekleşiyor. Kalıcı olan geride bıraktığımız eserler. Sağlıkla kalin

Belma Özgün (doğrulanmamış) Pa, 17 Nisan 2022 - 10:13

İmzalı kitabın peşine düşmek hikayesini anlatmak tam sizin işiniz. Merakla bekliyorum böyle bir öyküyü.

Nemika TugcTuğcu u (doğrulanmamış) Pa, 17 Nisan 2022 - 15:58

Ne güzel bir yazı . Huzünlendirdi beni, sevgili Inci. Eline emegine saglık.

Mehmet (doğrulanmamış) Pa, 17 Nisan 2022 - 16:56

Değerli İnci hanımefendi, maalesef kitabın fazla bir değeri yok ülkemizde.. Öğrenci bile ders kitabı almak istemiyor. İmza konusunun değeri yıllar geçtikçe artıyor.. İlginç olan ölümden sonra daha çok değer kazanmak.. İşte yaratıcı insanoğlu nun kaderi.. Hep Van Gogh u hatırlarım beş parasız ölmüş.. Bu güzel yazı için çok teşekkür ediyorum.. Gene de yazmak bir tutku. Saygı ve sevgiyle.

Meltem Ruscuklu (doğrulanmamış) Pt, 18 Nisan 2022 - 11:14

Tüm kitapseverlerin okumasını dilerim bu harika metni. Sahaflardan çok kitap almış biri olarak heyecanla okudum her satırını. Kaleminize sağlık.

Gulseren Unsun Engin (doğrulanmamış) Pt, 18 Nisan 2022 - 14:17

Benim henuz kitaplasmamis boyle bir öyküm var. Gonderirim. Ben de baskisi tukenen kitaplarimi sahaflarda buluyorum. Kiminde de imzam var:)
Kutlarim cok guzel bir yazi olmus. Kalemine sağlık.

Nuran Bayer (doğrulanmamış) Per, 05 Mayıs 2022 - 12:48

Bir öykü gibi , su gibi okunası bir inceleme..Sadece bakmayan "gören" bir yazarın güzel türkçesiyle taçlanmış...

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.