Sanatın Tanıklığı
Kemal ASLAN
Sanatın tanıklığı her dönem tartışılagelmiştir. Öncelikle sanatın çağın, yaşanan zamanı hatta güncelliğin tanıklığı yapması gerektiği kabul gören bir tezdir. Sanat, insan hallerini, ilişkileri, davranış tutum duygu ve düşünce çerçevesinde belirli bir zamana ve mekâna dayandırarak ortaya koyar. Burada önemli olan ortaya konulanın anlatılan içerikle gerçeklik bağlantısıdır. Çünkü insan, yaşamı nasıl geçmiş, şimdi ve gelecek üzerinden açıklamaya, değerlendirmeye çalışıyor ise; sanat da bu bağlamda zamanı ortaya koyar. Yani yaşanmış olan (geçmiş), yaşanıyor olan (şimdi) ve yaşanacak olan/yaşanması mümkün olan (gelecek) sanatın da ilgi alanındadır.
Sanatçının ürettiği eserlerde zorunlu olarak yaşadığı, yaşıyor olduğu zaman dilimini ele alması onu sınırlar. Oluşturduğu kurgusal gerçekliliği ifade etmede sınırlandırılmış olur. Sanatçının hangi zaman üzerinden gerçekliği oluşturduğu ve sorguladığından çok, ele aldığı zamana ait gerçekliğin uygunluğu değerlendirilebilir. Örneğin Jules Verne’nin Aya Seyahat kitabı yaşanmamış bir gerçeklik üzerinedir. Keza George Orwell’in 1984’ü, Yevgeni Zamyetin’in Biz’i de öyle… Burada sanatçıların yaşanmamış bir zamanı neden yazdıklarından çok gelecek tasavvurları, öngördükleri dünyadaki ilişkiler, ortam, yarattıkları karakterler ve diğer unsurlar üzerinden değerlendirme yapılır. Tersi sadece güncele bağlı yazmayı fetişleştirebilir.
Kimi sanatçılar yaşanan zamanı ve günceli de yazmaktadır. Örneğin Aysel Özakın 1 Mayıs 1977’den kısa süre sonra Alnında Mavi Kuşlar romanıyla yaşanan katliama tanıklığını estetik bir biçimde ortaya koymuştur. Yine İnci Aral Kıran Resimleri öykü kitabıyla 1978 Kahramanmaraş olaylarını aktarmıştır.
Devlet Ana adlı romanında yaşanmış olan zamanı (geçmiş) ele alan Kemal Tahir ise, Esir Şehrin Mahpusu, Hür Şehrin İnsanları Yorgun Savaşçı ve Kurt Kanunu adlı romanlarında Kurtuluş Savaşı öncesinden 1930’lara kadar olan dönemi ele almıştır. Kemal Tahir, bu anlamda hem yaşamadığı uzak bir geçmişi hem de yaşadığı zamanı romanlaştırmıştır.
Memleketimden İnsan Manzaraları adlı eserinde çağına tanıklık eden Nazım Hikmet, Şeyh Bedrettin adlı yapıtında ise uzak tarihsel bir dönemi, geçmişi ele almıştır. Yani Nazım Hikmet de sadece çağına tanıklık etmemiştir; yaşadığı çağda süregelen tarihsel-toplumsal kırılmaların kökenine de yönelmiştir.
Yaşanıyor olan zaman olarak günceli yazmak her sanatçı açısından kolay değildir. Güncelin sonuçlanmamış olması, değerlendirmelerin ve oluşturulacak kurgusal gerçekliğin yüzeysel ve sığ olmasına yol açabilmektedir. Bir de güncelde yerine oturmamış duyguların, düşüncelerin sanatçıda da yer alması şabloncu bir yaklaşım için zemin oluşturabilir. Eğer sanatçı günceli değerlendirebilecek entelektüel birikime sahip değilse ve yapıtına sezgilerini de katmadan ifade ederse; popüler kültürün kuşatması altında estetik tavırdan uzak biçimde eserini oluşturur.
O zaman şu soru yanıtlanmalıdır: Sanatın tanıklığı denilince ne anlaşılmalıdır? Sanat bir zamana, o zamana ait mekâna, kişilere ve insani hallere tanıklık etmelidir. Ötesini sanatçıdan beklemek, talep etmek sanatın olanaklarını daraltmak ve sanatçıyı sınırlamak anlamına gelir.
Fotograf: ZorbaTVdergi arşivi@zorbeyumityasargozum
Yeni yorum ekle