Sen Biliyor Plazaca!

Eleştiri
zorbatv.dergi

Sen Biliyor Plazaca!

Gülcan Odabaş

-Bi’ toplantı set edelim. 
-Arkadaşlar brief size ulaştı mı?
-Yarın sabah için bi’ Meeting ayarladık. 
-Deadline’a kaç gün kaldı? 
-Yarım saate video caaaaaall…
 
-…

Tebrikler! Yeni bir diliniz oldu. 

O hepimizin bebeği. Hatta uzun zamandır büyütüp beslediğimizi düşünürsek bir hayli de yaşı var diyebiliriz. Hatırlarsınız adını ortaklaşa bir kararla “Plaza” koymuştuk; çünkü o gökdelen katında, beyaz yakalı doktorlar tarafından dünyaya getirildi. 

Ve bir süre sonra da anlaşıldı ki… Aslında plaza dili sadece plazalarda konuşulmasa da oluyormuş; yani ofislerde, arkadaş sohbetlerinde, okullarda, irili ufaklı birçok yerde kullanılabiliyormuş… Dalga dalga yayıldı. Çığ oldu büyüdü. Bu dili konuşmayan bir şey bilmiyor göründü, konuşan çok havalı bulundu ve tanıdığım, çalıştığım bir çok insan da buna inandı. 

Peki, bize bunu kim inandırdı? Spesifik bir isim vermek pek mümkün görünmüyor, ama el birliğiyle yapılan ve konuştukça desteklediğimiz bir şey olduğuna eminim. Hatta buradan çıkarılacak sonuçla cevap yine “biz”… Bu durum için adını tam olarak koyamadığım, ama illa bir tanım da bulunacaksam da korsanı yapılmış seslendirmesi kötü yabancı bir filmden ara ara örnekler dizisi diyebilirim. 

Benim gibi düşünmeyen arkadaşlarım da var elbette. Olmalı da… Yoksa başka türlü nasıl “discussion” yapmış olacağız :) Şakası bir yana, plaza diline hakim olan ve aktif olarak konuşan kendi arkadaşlarım arasında da bu durumu soruşturdum. Sonuçta farklı sektörlerde çalışan birçok arkadaşım var ve neden bu dili kullanma gereksinimi duyuyorlardı? İçlerinden bazıları bana “kullanıyorum, çünkü bu sayede birçok yabancı kelime öğreniyorum.” dedi, bazıları da “müşteri kullanıyor, biz kullanmayınca İngilizce bilmiyoruz sanıyor.” dedi, bazıları da “kullanıyorum, çünkü başka türlü anlaşamıyoruz.” dedi. 

İlki için şunu söyleyebilirim ki; bilmediğimiz bir kelimeyi cümle içinde kullanmak o kelimenin yüksek bir ihtimalle hatırımızda kalmasını sağlayabilir, ama burada dikkat edilmesi gereken nokta hatırlanmasını istediğimiz kelimenin kendi dilinde düzgün kurulmuş bir cümle içinde geçmesi. İşte ancak o zaman kelime ezberleme konusunda gerçek bir başarıya ulaşabiliriz. Aksi takdirde hangi dile ait olduğu bilinmeyen garip bir Törkiş-İngiliş plaza menşeli arafta kalan kelimeler olarak hafızamızda sonsuzluğa uğurlarız. Maalesef kendimizi kandırmak bazen çok kolay olabiliyor. 

İkinci yapılan savunma için söylenecek çok daha derin düşüncelerim var, çünkü bir bakıma maalesef doğru… Kendim de reklam ajansında çalışan bir reklam yazarı olarak plaza dilini duymadığım tek bir toplantı bile yok ve ne zaman duysam Türkçenin cenaze marşıyla aramızdan ayrıldığına tanıklık ediyorum ve bu durum beni oldukça üzüyor. Bilirsiniz, sevdiklerimizi kaybettiğimizde genelde ağlarız. 

Sadece müşteriler değil, bu durumu müşterilere hizmet verenler de gerçekleştiriyor. Bir nevi tavuk ve yumurta paradoksu. Plaza diliyle İngilizce biliyor-bilmiyor ölçmesine değinecek olursak eğer, bu ölçme-değerlendirmeyi yapanların anlayamadıkları çok önemli bir nokta var: İngilizce bu değil. Hatta Türkçe de bu değil. Bu sadece 21. yüzyıldan sonra ortaya çıkmış her iki dili de bilmeyenlerin kendi aralarında anlaşmak için kullandıkları, yaklaşık 300 kelimeyi aşmayan bir kısıtlılar sözlüğü. 

Üçüncü yapılan savunma bence en acı olanı ve ne yazık ki buna da katılıyorum, çünkü gerçekten teslimat tarihine deadline, bilgilendirmeye brief, bilginize fyi ve daha birçok şey demediğiniz müddetçe, kendi çalışma ortamınızda bile diğer çalışanların sizin söylediğiniz Türkçe kelimelere karşı afallamalarına maruz kalıyorsunuz. Sanki dedikleriniz anlaşılmıyor gibi geliyor. Artık o kadar dilimize yapışmış ve kanıksamışız ki… Bu dili “hiç kullanmaz” dediğim kişiler bile kendi sözlüğüne en azından bi’ briefi, deadline’ı eklemiş durumda. 

Sonuç olarak; plaza dilini desteklemeye devam ederek bu asimile durumu görmezden gelirsek büyük ihtimalle yeni nesillere düzgün bir ana dili bırakamayacak ve Türkçeyi kurtaramayacağız. 

Ya da hepimizin anlayacağı bir şekilde söyleyeyim: Plaza dilini speak etmeye continue edersek ve bu dili ignore etmezsek, new generation’ın some problems’ı olacak ve so, Türkçeyi survive edemeyeceğiz. 

Fyi

 

Fotograf: Şenol Zümrüt

Yorum

Fazıl Bülent K… (doğrulanmamış) Pt, 04 Temmuz 2022 - 21:16

Sayın Odabaş. Yazınızı okudum ve sanki kendi yazdığım satırları okuyormuşum gibi hissettim. Beni deli eden bir konuya değindiğiniz için teşekkür ederim. Hissiyatımı tarif etmek için uzun uzun yazmak yerine hassasiyetime tercüman olsun diye yazdığım konuyla ilgili bir şiirim sizinle paylaşmak istedim.
Saygılarımla.

ANADİLİNİ BEĞENMEYENLERE

Depoyu fulleme, doldur yeter.
Detayla karıştırma aklımı, ayrıntı yeter.
Ambulans çağırmayın, cankurtaran yeter.
Kuaföre gitmeyeceğim, berber bana yeter.
Provokasyon vız gelir, kışkırtma yeter.
Performans gösterme, verimli olman yeter.
Komple kaybetmek neymiş, tamamını kaybetme yeter.
Hastalık pik yapabilir, zirve yapmasın yeter.
Adamlar direk içeri girmesinler, doğrudan girmeleri yeter.
Evraklar demeyin çünkü zaten çoğuldur
Belgeleri gösterin bana yeter.
Görüşmek üzere, Allah’a ısmarladık, eyvallah,
İyi günler, iyi geceler, ne dersen de,
Bay bay deme ne olur, Türkçesi bize yeter.
Ana sütü bebeğe, anadilimiz düşündüğümüzü söylemeye yeter.
Daha pek çok örnek yazardım ama
Bu kadarı bile utancımı anlatmaya yeter.

F. Bülent Kocamemi

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.