Enis Batur“Zorbalara söz geçirmek olanaksızdır

Edebiyat

Enis Batur“Zorbalara söz geçirmek olanaksızdır, diklenerek haklarından gelmek tek çaredir.”

 

Gamze Karaoğlan

 

 

Bir kez daha kaldırıyorum kafamı

dipsiz bir çölü yansıtan küremden

ve soruyorum karşımda bir görünen

bir yiten ısrarlı gölgeye: Neden

çöküş zamanında, Friedrich,

gerekmesin ki şairler? …”

Opera IV -Mahşerin Dört Atlısı

 

“Opera” Türkiye’de modern şiirin kanonu olarak gösterilen bir şiir kitabı. “Opera” böyle büyük bir etkiye sahipken yine kitapta yer alan Mahşerin Dört Atlısı’nda 30 sayfalık politik bir şiirinizin olduğunu ve şiire karşılık kimseden bir eleştiri gelmediğini “demek ki şairin politik duruşunun o kadar da önemi yokmuş” diye düşündüğünüzü söylüyorsunuz. Bununla birlikte yazdığınız ama basılı olmayan iki politik kitabınızın olduğunu ve ölümünüzden sonra yayınlanmasını istediğinizi de belirttiniz. Aslında politik bir şiirin günümüzde beklediğimiz  o sert etkiyi göstermemesini düşündüğünüzde kitaplarınızın şimdi bizimle paylaşılmasının önündeki engel nedir? Kitaplarınızı basma yönünde bir fikir değişikliğiniz oldu mu? Olabilir mi? 

 

Ben gerek Opera’nın andığınız bölümünde, gerek bazı denemelerimde siyasal duruş ve seçimlerimi yeterince ifade ettiğimi düşünüyorum. Yazma eylemi kaldı ki içinde siyasal atardamar barındırır. Sökmesi okura kalmış. Ölümümden sonra yayımlanacak iki kitabım suç unsurları barındırıyor. İstibdat ortamında hücreye kapatılmayı göze almak benim tercihim olmazdı. Ayrıca, ileride o kitapları yayımlayacak olanların başı da derde girebilir, dolayısıyla “başka” bir dönemi bekleyeceklerdir. 

 

Birkaç yönde ilerleyen şiirleriniz var. Lirik, dramatik, epik ve deneysel şiirler diyebileceğimiz bu şiirleriniz 2021 yılında “Karanlık Oda Şarkıları” ile bizimle buluştu. Bu kitaptaki şiirler diğer şiirlerinizin izlerini taşıyan bir sentez kitabıdır diyebilir miyiz? 

 

Sanırım diyebiliriz. Bir üçleme sözkonusu: Karanlık Oda Şarkıları’nı Gece Korkunç Sünger, bluesizledi, üçüncü kitap hazır sayılır, belki 2025’de yayımlamayı düşünebilirim. Bu oylumlu toplamda yer yer farklı şiir çizgilerinin içiçe geçtiği noktalar olduğu doğru, gene de bu kitaplar oluşurken bir yandan da öteki çizgilerdeki şiirlerimde de yol aldım: Yeni lirikler, yeni dramatik şiirler, yeni yazı şiirler çıkageldi son dönemde. 

 

Merak ve heyecan duyduğum bir kitap hazırlığınızdan bahsetmek istiyorum. 1977’de başladığınız Mimarın Düşü için 300 sayfayı geride bırakmışsınız. Bu kitabı Gürenberg Gökadasına Gezi de olduğu gibi, verdiği o az muzip tavrın, samimiyetin en çok da insanın kendi ile olan hesaplaşmalarının bir bütününü bize sunacağını düşündüğüm için var olan heyecanım daha da artıyor.

 

“ Zaman içinde o kadar çok yapıya gittim ki ilgimi çektikleri için. Postacı FacteurCheval’in Le PalaisIdéal (İdeal Saray)’ı gibi.” 

 

Şahane bir yapıyı sizin dizelerinizle tekrar keşfetmek çok farklı bir deneyim olacaktır. 47 yılın ardından basılması için beklediğiniz şeyler neler?  Sizi bu kitabı bitirmekten alıkoyan şey listenizdeki yapıların henüz bitmemiş olması mı? Bir de şimdiden  ülkemiz içinde Mimarın Düşüne girmiş bildiğimiz bir yapı var mı?

 

Mimarın Düşü, sonuçta tamamlanamadan okura ulaşacak, çünkü ucu açık bir kitap olarak tasarlandı ve önümde yeterince zaman kalmadığı düşüncesi ağır basıyor. En azından kitabın canalıcı bir bölümü olan “Kulübe”yi hakkını vererek bitirmek benim için öncelik taşıyor. Yapı tarihi alışkanlığı iliğime işlemiş ,sırada Sancaklar camii var. 

 

 

Enis Batur’a Mektuplar- Ankara Yazıları  kitabını okuduğumda o samimi dil içimi sızlattı, hatta bizler için o ilişkiyi kıskanmamanın imkanı da yoktu. Kitapta bizi bekleyen iki anlatının tüm o mektuplardan sonra okuyucuyu çok daha derinden etkilediğini, Bilge Karasu ile duygusal bir bağ kurabilmenin de yolunu açtığını düşünüyorum. Tüm o mektuplardan sonra Bilge Karasu’yu sevmemek biz okuyucular için çok zor olurdu. Bu imkanı verdiğiniz için öncelikle tekrar teşekkürler.

 

Edebiyatın çeşitli türlerinde eser veren şair ve yazarların mektuplarını incelediğimizde hitaptan hitama çok büyük farklılıklar dikkat çekiyor. Hatta öyle ki, hitap edenle edilen arasındaki ilişkinin boyutuna göre değişen bu durum, bazı özel kelime ve deyimlerin mektup terminolojisine katılmasını sağlıyor. 

 

Tüm bu yazışmalar içinde sizin fark ettiğiniz Bilge Karasu’nun Türkçeye kazandırdığı bir deyim veya sözcük oldu mu sizce? 

Mektuplarınızı biriktirirken zamanı geldiğinde bunların yayınlanabileceğini düşünerek mi saklamıştınız? 

 

Bilge Karasu öztürkçe akımını benimsemiş yazarlarımızdan biriydi. Tarama ve Derleme sözlüklerinden devşirdiği kelimeleri ustalıkla dolaşıma sokmuştur. Mektuplara gelince, edebiyat tarihi, kültür tarihi açısından biribirinden değerli belgeler olarak gördüğüm için sayıları 1500’ü aşkın yazar ve sanatçı mektubunu korudum.

 

 

PEN şiir ödülü size duyulan, hepimizin duyduğu şükranı yansıtmaları adına önce biz okurlarınız için çok güzel bir haberdi. Aldığınız onlarca ödüllerin ardından hala aynı heyecanı duyuyor musunuz? 20 yaşındaki Enis Batur’la şimdiki Enis Batur’un ödüllere bakış açısı arasında bir fark var mı? 

 

40 yılı aşkın bir dergicilik hayatına  sahipsiniz. Nitelikli bulduğunuz, elinden tuttuğunuz onlarca yazardan söz edebiliriz. Tüm bu süreç boyunca dergiciliğe olan inancınızı kaybettiğiniz, umutsuzluğa düştüğünüz anlar oldu mu? Geçmiş  dergiciliği, günümüz ile kıyaslandığında şimdiki okurun geçmişe nazaran farklı bir şansa sahip olduğunu düşünüyor musunuz? 

 

Ödüllerin manevi boyutu küçümsenemez. Gelgelelim, yapıta herhangi bir katkıları olabileceğini sanmıyorum. Yüksek maddi getirisi sözkonusuysa başka, o zaman şaire, yazara belli bir süre için özgürlük koşulları yaratabilir. Dergiler konusunda başta ne düşünüyorsam bugün de aynısını düşünüyorum: Sıkı bir ekip çıkardığında dergi ortalığın tozunu alır, yepyeni bir dinamik yaratır. 

 

 

 

 

Kendimden uzağa gitmekti tasam,

Zaman bana geniş mesafe sağla.”

( Anabasis, Uzaklaşı’dan) 

 (Orlando Art-2024) 

 

Orlanda Art tarafından yayımlanan şiir kitabınız  “ANABASiS” Doygun Parçalar, toplamda sadece 57 adet basılarak herkesi çok şaşırttı. Ben bu kitaplardan on üçüncüsüne sahip oldum. Hem basım tarzı hem de içerek olarak çok güzel bu kitaba sahip olmak bir okur olarak ayrıcalıklı hissetmeme neden oldu.

Tüm bunların yanında sizin gibi büyük bir yazar ulaştığı okur sayısı ve değeri düşünüldüğünde bu çok sade ama bir o kadar da güzel olduğunu yadsıyamayacağım yeni nesil yayıncılığa nasıl ikna oldu? Şairin isteklerinden biri de mümkün oldukça çok okura ulaşmak değil midir? 

 

Her zaman “özel” yayıncılığı gönlümde kayırmışımdır. Hayır, şairin hedefi mümkün olduğu kadar çok okura ulaşmak değildir, aslolan doğru, nitelikli okurla buluşmak. Bir de tabiî bugün okunmakla yetinmemek. 

 

 

Şiir yazmayı seçerken, edebiyatın yollarında yürürken yirmili yaşlarınızın başında bir yazın insan olmayı seçtiğinizi ve bunun maliyeti ne olursa olsun ödeyebileceğinize inandığınızı söylemiştiniz gerçekten de bu sürecin maliyetini düşündüğünüzde tekrar o kararı vermek durumunda olsanız ailenizin istediği gibi bir diplomat olmayı mı seçerdiniz yoksa aynı yolda tekrar yürür müydünüz?

 

Seçtiğim yoldan hiçbir dönemimde pişmanlık duymadım. Yazı sanatı başka bir uğraşla değiştokuş edilemeyecek özellikler taşıyor benim gözümde.

 

 

Biraz şiir dışında ama aslında hayattan olduğu içinde uzak sayılamayacak bir konu üzerine İsrail – Filistin savaşının Amerika’daki üniversitelerde artarak devam eden, 68 ruhunun tekrar ortaya çıktığı söylenen protestolarına kulak kabartmak istiyorum. Sizce bu protestoların bir etkisi olacak mı? Gençlerin ortaya koyduğu bu tavrı nasıl buluyorsunuz?

 

Zorbalara söz geçirmek olanaksızdır, diklenerek haklarından gelmek tek çaredir.

 

Kalem tutmak söz konusu olduğunda keskin bir sınırız var. Hala tüm metinlerinizi kesik uçlu dolma kalemle yazıyorsunuz. Hatta son çıkan kitabınız tam da bunun bize yansımasını oluşturuyor, çok özel bir şeyi sizin gibi kıymetli bir şairin dizelerini el yazısıyla bize aktarıyor Kesik Uçlular, Bir Elyazısı Cönk. Hatta içinde görsel şiirlerle okurunuzu şaşırtıyorsunuz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Okunması cesaret isteyen bir yazınız olduğunu da söylemeliyim, anlamadığımız yerlerde seyri de çok hoş diye kendimizi avutabileceğimiz bir kitap. Eşinizin ressam olması az da olsa bu görsel şiire verdiğiniz selamda etkili midir?

 

Fikir Mehmet Can Doğan’ındır. Yazımsa okunaksızdır, biliyorum! 

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.