İnsan Kendi Hikâyesinin İbrahim’ive Şiir İbrahim’i Anlatır

Edebiyat

İnsan Kendi Hikâyesinin İbrahim’ive Şiir İbrahim’i Anlatır

 

İnsan Kendi Hikâyesinin İbrahim’ive Şiir İbrahim’i Anlatır

Hatice Ayan

-Babama-

Gökyüzü suskundu. Şair yanında Üveyik’le yürüyordu. Sam yeli kanatlarına sözcükler kondurmuş olmalıydı Üveyik’in, bakışları şiir gibiydi. Havanın, suyun, toprağın ve ateşin hafızasıyla buluşarak yürüyorlardı. Hayat bir yürüyüşten ibaret değil mi zaten, insan kendi hikâyesini örmüyor mu yürürken ve yol hep insanın kendine çıkmıyor mu?

Herkes kendi hikâyesinin İbrahim’idir, dedi Üveyik. Öyle, dedi şair,kendi yolculuğunun başlangıcına giderek: Cehaletin karanlığıyla ilk karşılaştığımda henüz on yaşındaydım. Köyümüzde erkencecik başladığım ilkokulu bitirmiş, büyük bir heyecanla ortaokula başlamak lise okumak istiyordum.Ortaokul ilçedeydi ve o güne kadar köyümüzden sadece bir kız çocuğu gitmişti ortaokula, onu da lise birinci sınıfından alıp evlendirmişlerdi. Benim ise en büyük desteğim babam…Aile büyüklerimizin homurtularına rağmen ortaokula kaydettirdi beni. Dedikodu köye anında yayılmış. Daha akşam olmadan yaşlı başlı birkaç kadın kapımıza dayandı, kız çocuğu okutulur mu, bizim kızlar da ağlayıp sızlıyorlar diye, azarlayıp durdular babamı. Henüz on yaşındaydım, irkilmiştim, gözlerim dolmuştu. İlk o zaman gördüm cehaletin karanlık yüzünü. Buna karşın babamın dimdik duruşunda aydınlığı müjdeleyen ışığı da görmüştüm o gün. 

Yıllar yılları kovaladı, o küçük kız öğretmen oldu ve küçük bir köy ortaokulunda öğretmenliğe başladı. İlköğretim kesintisiz sekiz yıl olmuştu ve çocukların gözlerinde ışıklar parlıyordu. Fakat cehaletin karanlığı da var gücüyle devam ediyordu. Bu sefer kızını liseye göndermek istemeyen babaların kapılarına ben dayandım ama bazılarının kapıları aydınlığa tamamen kapalıydı ve bazı kız çocuklar benim kadar şanslı değillerdi.

Benim küçücük hikâyem Cânım Üveyik, insanoğlunun büyük hikâyesi…İnsanın hikâyesi, sadece Âdem ile Havva’nın hikâyesi değil; Harun ile Karun’un, İbrahim ile Nemrut’un hikâyesi. Aydınlık ile karanlığın, erdem ile kibrin, bilgi ile cehaletin hikâyesi. İnsanın hikâyesi, doğruluk ile yalanın, yolsuzluğun; adalet ile zulmün, haksızlığın; medeniyet ile ilkelliğin, yobazlığın hikâyesi. Her devirde böyle olmuş, her devirde böyle olacaktır.

Evet, “uzun ince bir yol” boyunca herkes kendi hikâyesinin İbrahim’i. Ben bu hikâyede çok şey öğrendim. Bir çift kara gözde aşkla tanışıp kalbimin yerini öğrendim, bir çift ela gözde hiç fark etmediğim güzelliğimi... Aşkın büyüklüğünü, sevginin enginliğiniöğrendim. Diğer yandan aşkın -her an kopabilecek- incecik bir ipe dizilmiş değerli inciler gibi dağılmaya her an hazır varlığını; insanın sevgiden şiddete atlayabilen çelişkili ruh hâlini öğrendim. Çizginin diğer yanı ne kadar da yakın insana… güç ile kırılganlık nasıl da iç içe.

Bu topraklarda inançların, ideolojilerin nasıl tabulaştırıldığına; insanın, kutsal saydığı şeyler uğruna sevgiden ne denli uzaklaşabildiğine şahitlik ederken hiç yanımdan ayrılmayanlar oldu, bir de kavşaklarda yolumun ayrıldıkları… Güvendiklerim ve güvenimin sarsıldıkları; inandıklarım ve inancımı kaybettiklerim… Hâlleriyle sözlerini büyütenler ve büyük büyük sözlerini hâlleriyle küçültenler…

Herkes kendi hikâyesinin İbrahim’i. Şair ne hoş sadâ ile seslenir içindeki İbrahim’e: “ibrâhîm / içimdeki putları devir / elindeki baltayla / kırılan putların yerine / yenilerini koyan kim”

Muhakkak ki yol ayrımları, benim İbrahim olduğum; içimdeki putları kırdığım yerler. Yol ayrımları, kendimi keşfe yöneldiğim ve 
“ben”i en güçlü şekliyle yeniden bulduğum yerler. Bunun için şimdi, onca yol yürüdüğüm puslu mevsimler sonrası, hep yanımda olanlar kadar yolumun ayrıldıklarına da şükran hisleri taşıyorum. İyi ki ayrılmadı yollarımız ya da… ya hiç ayrılmasaydı yollarımız…

Haklısın Cânım Üveyik, herkes kendi hikâyesinin İbrahim’i ve şiir İbrahim’i anlatır.
 

DAĞIN KALBİ

bir gece
yıldızlar sustu
bir dağ yükseldi içimde
dağ gibi babama yaslandım
annemin duasıyla yürüdüm
adımlarımın görünmezliğinde

adımı bilmeden yürüdüm
adını bilmeden aktı nehir
İbrahim’in kalbinde yankılandı
bir göl bir balık bir şehir

sözcüklerimi senin için yaktım
sözcüklerimi suya attım
ateş sönmesin diye
gül bahçelerinde

bir suskunluk büyüdü dudaklarımda
dudaklarımda büyüyen gölgeler

sözcükler süzüldü zamanın içinden
şiir oldu
kırkikindilerle indi
titreyen yapraklarıma

şiir yapayalnız bir bakışı seçti
şiir gözlerimle göz göze geldi
ruhumun ıssız topraklarında

adımı bilmeden yürüdüm
adını bilmeden aktı nehir
ellerimde çırpınan zaman
zamanın içinde kırık aynalar
ibrahim’in kalbinde yankılandı
bir göl bir balık bir şehir

aynalara baktım
yüzümde paramparça gölgeler
seven, sevecen, inciten…

bir kesmeyenbıçak
bir dilsiz derviş
ben kimin rüyasındayım
kim benim rüyamda

şiir ışığı taşısa da
bir dağın kalbinde
gölgeyle yazılır

yürüdüm
yürüdü nehir
ey söz
ey yanmış gül
ey dağın kalbi
hikâyemde kaybolurum ben
yol bana çıkar



 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.