O Kadın!

Edebiyat

O Kadın!

Sibel ÜNAL

 

.

Bir gözün, toprak bir evin küçük penceresinden içeriye baktığını düşün ve içerideki loşluğa rağmen devinip duran bir karaltıyı fark ettiğini. Hatta bu göz senin gözün olsun. Karaltının endamlı yürüyüşünden onun bir kadına ait olduğunu ayırt ediyorsun. Çekinmeden, burnunu cama dayayıp daha dikkatli seyretmeye koyuluyorsun. Bir an aydınlanır gibi oluyor içerisi. Kısa adımlarla dolaştığını, duvara kuş tüyünden ördüğü süsü astığını, sonra ocaktaki ateşin başına geçtiğini izliyorsun. Eğilip alevlere üfleyişini, alevin ışığıyla küçük simasının aydınlanışını, kemikli uzun parmaklarıyla yanan odunları tencerenin altına hafiften itişini, dumandan kesik kesik öksürüşünü… Hepsini duyuyor, görüyorsun küçük pencereden. Aynı anda boynunu uzatıp, çıkık çenesini kaldırarak senden yana bakıyor. İrkilip geri çekiliyorsun. Ama seni görmediğini, o upuzun, derin bakışın düne bugünden bir projeksiyonda yansıması olduğunu seziyorsun. Kendinle onun arasında zaman dışı bir ilişki, bir bağolduğunu da. Yanaşıp yeniden gözlüyorsun.

Etrafı topluyor şimdi, çıkıp kuyudan su çekiyor, sebzelerin arasındaki ayrık otlarını ayıklıyor. Çevik bedeni durmaksızın işliyor böyle. Bunları yapıp ederken gövdesinde alıştığı şeyleri yapmanın rahatlığı var. Nasırlı elleriyle toprağı belliyor, dallardan sarkan olgun meyveleri topluyor teker teker. Avuçlarına alıp kokluyor, gülümsüyor ardından. Kocaman bir yaratımın ortasında.

Tanıyorsun onu, hiç yabancısı değilsin. Sadece düşün, anımsamaya çalış. Kim bu kadın? Issızlıktan çıkagelen, varlığıyla ürperten o kadın… Hani, çığlıkları arasında evrenin aydınlığına düştüğün, uyumadığın gecelerde başında bekleyen, emerken saçında nefesi dolaşan, sayıkladığında sıcak eliyle karnını ovan o kadın…

Yeryüzü beşiğini bin yıllar boyu sallayan; yabanıllığı, barbarlığı kat edip gelen, sınırsız özverisi, katışıksız sevgisiyle seni büyüten bu kadının önünde eğilmeli, diz çökmelisin. Derin ve içten bir kavrayışla yapmalısın hem de bunu.

.

Ama kimileri bu kadim geçmişi, bu yaratımı unuttu ve kapıları kilitledi üstüne. Duvarları sıkı sıkıya ördü, yükseltti. Haykırışlarına kulak tıkadı. Ehlileşinceye, bir efendiye boyun eğinceye değin duvarların arasında tuttu onu. Kendine can katan, sağaltan, besleyen o kadın değilmişçesine değersizleştirdi, eylemsiz kıldı, fanus içinde dondurdu.

İsim taktı. ‘Pislik’, ‘mekruh’ saydı.

Ayaklarına zincir vurdu,

Kıskançlığından, yetersizliğinden camlarına duvar ördü,

‘Kapıyı geç açtığı’ için ölesiye dövdü,

Burnunu kesti,

Gözüne şiş soktu,

Sokak ortasında bıçakladı,

Öldürdü… Öldürdü… Öldürdü…

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.