Babamın Tıraşı

Öykü

Babamın Tıraşı

Prof. Hasan Pekmezci.

 

zorbatvŞubat.2023
Her gün tıraş olmak değişmez alışkanlıklarından.  Kendi davranışlarının kökenlerini irdeleyen biri olarak bunun nedenlerini de elbette sorguladı bu zamana kadar.  Kimine göre saplantı sayılabilen bu gibi bazı davranışlarının onda yarattıklarını öyküler, anılar, şiirimsiler olarak yazmaya çalışan biri. Bir başkası için çocuksu bir davranış sayılsa da, yazdıkları için iddialar taşımasa; ‘’sanatsal olsun’’ diye özel bir çaba harcamasa da yazmaktan ayrı bir haz alıyordu her zaman. Çizen boyayan biri olduğu halde. ‘’Yazmak ve çizmek özdeştir’’ diyen ustalara uyarak.  Nedeninin bu ülkede yaşayan pek çok insanın benzer anılarla yaşamış ve benzer örneklerle tanışmış olmasını bilmekten kaynaklanan ortak haz. Anasına, babasına, bir büyüğüne özenen çocukluk anılarının bıraktığı derin izler unutulur mu?
*
Her sabah tıraş olur, Pazar günleri bile. Bu nedenle tıraş malzemeleri alanında 60 yıldır yaşanan bütün değişimlerle anısı vardır. Usturadan başlayarak, jiletler, metal jilet takımları, silindirik Arko tıraş sabunları, özgün fırçaları zaman içinde kendi kendilerini değişimde buldular. Ustura neredeyse müzelik oldu; birbirinden ilginç saplı metal tıraş takımları yerini önce tekli, sonra ikili, üçlü, dörtlü bıçaklara; sabun ve fırça ile elde edilen tıraş sabunu yerini kokulu sprey köpüklere bıraktı.  
 Anadolu’da çalıştığı yıllarda da hiç aksamayan bir ritüeldi onun için, malzeme hazırlığı. Üniversite hayatında Anadolu Üniversitelerine görevli gittiğinde oraların olanakları içinde gezi-görev çantasında tıraş malzemeleri yerini alırdı.   Şimdi çoklu tıraş bıçakları tıraş köpüğü var, mentollü ya da türlü kokularda Türkiye’nin her yerinde marketlerde. En ucuzundan en pahalısına kadar çeşit çeşit tıraş bıçaklarıyla. 
*
zorbatv1950’li yıllarda önceleri ustura ile tıraş olurdu babası, berbere gitmeden, evlerinde. Bu ritüeli baştan sona dikkatle izleyen biriydi ilk oğlu.   Tıraş öncesi usturasını bileme uğraşısı vardı; meşinden, uzunca bir bileme aracı ile. Ustura ile tıraşından yeterince memnun olmazdı, neden olmadığını, olamayacağını da o çocuk haliyle öğrenmişti yarım olsa da, başında ve yüzünde yaralar oluşmuştu, çocukluğunda. Her tıraşta yüzünün pek çok yeri kesikler içinde kalır, her kanayan yeri de kan taşı dediği, şap parçalarıyla durdurmaya çalışırdı. Çocuk bu ya, önceleri tıraş olmanın doğal sonucu saydığı bu manzaradan irkilirdi, çünkü en küçük bir burun kanaması görünce bile baygınlık geçiren bir yapısı olduğundan. Hayatı boyunca hiçbir canlının kesilmesine tanık olmadı; bu yüzden çeşitli yayın organlarındaki görüntülerde bile her zaman elinden geleni yapar görmemek için. 
zorbatvzorbatvzorbatv

 

Fotograf 4-5-6
https://www.tirassepetim.com/geleneksel-bir-sekilde-tiras-olmak-icin-klasik-tiras-bicaklari

Metal saplı, iki parçası arasına, ortası süslü-yarıklı jilet takılarak tıraşa hazırlanan takım geldi, zaman içinde usturanın yerine. Onunla da kesik kesik oluyordu yüzü babasının. Birkaç tıraştan sonra keskinliği kaybolan jileti yuvarlak bir cam bardağın içinde ıslatarak çevire çevire keskinleştirmeye çalışırdı, yeniden tıraş işin. Bugün için basit bir şey sayılan jileti her zaman bulmak kolay mı?
Her defasında çok uğraştığı, yüzü kan içinde kaldığı halde neden tıraş olduğuna anlam veremezdi, elbette soramazdı ya. Zaman içinde babasının yüzünün, başının neden bu hale geldiğinin gerçeğini de öğrendi, korku ve kaygılarla.   
*
Babası Amet köyün ileri gelenlerinden Alaanın üç kardeşinden biri olan Hasan efendinin oğlu. Hasan Efendi çok erken ölüvermiş. Amet 7 yaşına geldiğinde de dul anasını kaybedince tamamen sığıntı bir çocuk  olmuş Alaanın evinde. Bundan sonra yaşlı kesim dışında pek çok insan tarafından babası Hasan Efendi unutulmuş ve Alaanın Amet olarak bilinmiş hep. Alaanın ve Hasan Efendinin bir de kız kardeşleri var; Deli Güssün, Amet’in halası. 1900’lerin başında Anadolu’da çocuk ve genç ölümlerinin neden ve niçinleri de ‘’Veren Allah, Alan Allah’’tan öte sorgulanmadığından.  Deli Güssün’ün oğlu Akif de genç yaşta ölenlerden ve geride bir kız çocuğunu yetim bırakanlardan. Adı Zera.   Akif ölünce Zera’nın anası yeniden evleniyor ya da evlendiriliyor. Köylük yere dul kadın olmanın zorluğu.  Bu evlilikten yeni kardeşleri olmuş Zera’nın, üvey babalı çoklu bir aile. Ne olursa olsun, üveylik mutlaka bir yerlerden sırıtır geride kalan çocuğa. Zera 16-17 yaşlarına gelmeden taliplileri çıkmaya başlamış köyden ama anası hepsini kovuyormuş; çünkü onun aklında yakın akrabası olan Hasan Efendinin oğlu Alaanın Amet’e verebilmek varmış. Bunda mutlaka önceki kaynanası Deli Güssün’ün baskısı, isteği olduğu kesin. Ana-ata bağımlılığının kararları gibi. 
Alaanın yanında yetiştiği için babası unutulup giden Amet imam olsun, diye hazırlanmış, yakın köylerde imamlık yapmaya başlamış genç yaşında. Askerliğini de yaptığı için evlendirilmeye gelmiş sıra ve biri erkek kardeşin oğlu diğeri bir kız kardeşin torunu bu iki yetim evlendiriliyor. Alaanın eski evi bunlara veriliyor. Evin altı aynı zamanda çaraşhane denen pekmez kaynatma yeri. Bu nedenle her yeri ocak isi-karası kaplı bir yaşlı ev. 
*
 Deli Güssün köyde herkesin korktuğu, yaşlı-genç herkesin çekindiği bir kadın. Adı deliye çıkmış ya onu sonuna kadar kullanan zeki bir köy anası. Köy yerinde yolda- belde bir erkekle karşılaşan bir kadın ya yan sokağa sapar, ya duvara dönerek durur ya da arkasını döner, yere çömelerek onun gelip geçmesini bekler. Deli Güssün sokağa çıkınca bu ritüel ters döner, yaşlı da olsa, genç de olsa erkekler yolunu değiştirir kaçacak yer arardı Hasan’ın çocukluğunda. İşsiz, avara geven köy erkeklerinin korkulusuydu.
Deli Güssün’ün iki katlı, alt ahır, samanlık olan bir evi vardı.  Torunu Zera’yı ve onun oğlu Hasan’ı çok severdi. Yalnız yaşadığı için sık sık onun evine birlikte giderdi anasıyla.  Zera bazı geceler oğlunu orada bırakırdı, bu büyük evde.  Dışarıda ne kadar deli*dolu ise evde o kadar ana olan bir köy bilgesi. 
Çocukluğundaki anılardan başlayarak yaşamının ileri yıllarında daha iyi yorumladığı biriydi Gacanası Deli Güssün. Lider bir kadın profili idi. Kahvede oturan erkek düşmanıydı. Eline aldığı bir odun ile kahveyi basar bütün erkekleri önüne katarak; bir gün yıkılan mezar duvarını; başka bir gün köy çeşmesinin yalağını yaptırmaya ya da arkını temizletmeye götürür, çalıştırırdı. Korkudan kimse itiraz da edemezdi, çalışırlardı, çünkü ağır sözlerle küfrederdi. 
Bir gün Dikmen denen bölgeye giderken yol üzerinde kuruyan bir çeşmenin neden kuruduğunu anlamak için ustabaşı gibi emirler vererek hendekler kazdırdığını seyretmişti Hasan, yanında gittiği için.
Onun öldüğü gün evi kapandı. Gidilmeyen, kapısı açılmayan bakımsız bir köy evi olarak kaldı uzun yıllar. Deli Güssün ananın bir de kızı vardı, Makbule halası Zera kadının.  İzmir’de yaşıyordu, köye gelmiyordu. Bu nedenle uzun süre kapalı kaldıktan sonra bir başka köylü orada oturmaya başladı. 
İlginçtir, 1958 yılında İvriz öğretmen Okulu sınavlarının birinci aşamasını kazandı Hasan, ikinci aşaması için İvriz’deki sınavlara gitmesi gerektiği halde babası ‘’ben okutamam, gönderemem’’ dedi çıktı; üvey ana istemediği için. Ertesi gün de yola çıkılması gerekiyordu; çocuk aklıyla arkadaşı Cengizlerin evine kaçtı. Çünkü Cengiz de aynı sınava gidecekti, ayrıca onun babası Bakkal Amet Amca çocuklarını okutmayı çok seven biri olduğu için, nasıl olsa ‘’Beni de götürür sınava’’ düşüncesiyle.  Durumu çok iyi bilen Amet amca ile Ciroğlu Memet Dayı  akşam namazdan sonra kahvede babasını sıkıştırmışlar. ‘’Bu çocuğa mani olma intama gitsin. Gazanırsa okur, kurtulur; gazanamazsa köye geri gelecek zaten’’. Babası ‘’yok, yola-bele verecek param bile yok’’ demiş. Ciroğlu Memet Dayının aklına gelmiş birden. Kasap Şevket’in oturduğu evde Hasan’ın anasından kalan hakkı-hissesi var. Onu çağırıp hisseyi satarız, onun parasıyla okula gider’’ Çağırmışlar, hisseyi hemen satıp ilk elden aldıkları parayı da Bakkal Amet Amcaya vermişler. Hasan işte o para ile gitti İvriz sınavlarına. Yani Deli Güssün ananın evinden Zera kadına kalan hissenin parasıyla.
*
Konu biraz dağılsa da Deli Güssün’ün torunu Zera ile kardeşi Hasan Efendinin oğlu Amet’i evlendirmişler.  Başka isteklilere Deli Güssün fırsat verir mi hiç.
Bu isteklilerden biri hinlikle parmaklarının arasına jiletleri sararak bir tuzak hazırlamış genç Amet’e… Akşamın alaca karanlığında caminin çeşmesinde abdest alırken arkasından yaklaşarak bütün yüzünü, başını jiletle doğramış Amet’in. Tüm yüzü, başı kan içinde kalmış, köy yerinde kim ne yapabilir ki. Kendisi askerde sıhhiye eri görevlisi olduğu halde çaresizlikten küllerle, tütün basarak kanı durdurmuşlar. Uzun süre yaralarla uğraşmış Alaanın Amet. Genç yaşta çok yaşlı bir yüzle, darmadağın bir başla ve bunun getirdiği yıkımlarla, ruhsal çöküntülerle yaşamaya başlamış.  İşte bu nedenle tıraş olurken kesiklerden kan içinde kalıyordu yüzü. Bana hep ‘’yaralardan oldu’’ denilen olayın asıl nedeni köylü hinliği ve haydutluğu örneğiydi. İlkelliğin bir başka dışa vurumuydu. Yüzü ve başının sorunu nedeniyle hiç berbere gidemediği için kendisi tıraş olmanın çabasındaydı, evde kırık bir aynasıyla.
Elbette bu travmanın faturası genç Zera kadına çıkmaya başladı zaman içinde. Babası ‘’senin yüzünden’’ düşüncesinde olmalı ki her gününü zehir eden biriydi anasının. Aklına geldikçe gözlerinin önünden film gibi geçmeye başlar çaresiz anasının çektikleri. Bir gün bile yüzü gülmedi, çektiklerinden. Bu ezaya dayanamadı ve 25 yaşında en büyüğü 5 yaşlarında olan üç oğlan çocuğunu bırakıp gidiverdi. Doğal olarak bir başka yaşam travmaları dizisi geride kalan üç oğlan çocuğuna miras. 
Babasının yaşadıklarının çocuk belleğinde kalan izleri bir yandan; suçsuz anasının çektikleri diğer yandan darmadağın edilen bir çocuk dünyasından zamana yayılan kalıcı izler
*
Hasan bu yüzden ta çocukluğundan başlayarak berbere gitmeyenlerden, gidemeyenlerden. Damat tıraşı dâhil kimseye tıraş olmadı. Hiç kimseyle kavga etmedi, yüzüne bir şey yaparlar diye. Çünkü unutmadığı babasının yaşlı yüzü, delik deşik başı gözlerinin önünde. Bu yüzden anasının çektiklerinin derin izleri bu kez onun yüreğinde, benliğinde, neredeyse ‘’aman dikkat’’ der gibi.
Bugün yaşı bilmem nerelere gelmiş bir dede, beyaz saçları uzun, atkuyruğu. ‘’Yaşına-başına bak’’  demişlerin sayısı az değildir önünden arkasından. ‘’Yakışmış mı yaşına, yaşından, başından  utan’’ demişlerdir, arkasından bağırmalarla. ‘’Bir şey söylese de dövsek, maraza çıkarsak’’ demek için bekleyen bir grup, Hacı Bayram Camiinin arka yolundan çıkarken.  Bir kez de Diyarbakır’da, ‘’ula adam karı gibi olmuş’’ diye bağırdılar, durdular, koro gibi. Duymazdan geldi. Amaçları elbette ders vermekti.  
Kimileri ‘’yaşını hazmedememiş, gençlere özeniyor’’, kimileri ‘’içinde bir ukde var demek ki’’;  kimileri ‘’Sanatçılık taslama özentisi’’. Umurunda değildi, kimin ne dediği, diyeceği. Yaşamı, bütün eksileri ve artılarıyla, kazandırdıkları ve kaybettirdikleriyle sorgulamasını bilen biriydi; yaşamın ne olduğunu sindirerek yaşayan biri olarak biliyordu her şeyi.  
Babasının genç yaştan başlayarak yaşayamadığı bazı şeyleri yaşamak gibi…

Kaynakça
https://gillette.com.tr/tr-tr/tiras-ipuclari/tiras-teknikleri/jiletli-tiras-makinesi
https://www.google.com/search?q=tra%C5%9F+b%C4%B1%C3%A7aklar%C4%B1nda+teknik+de%C4%9Fi%C5%9Fimleri&source=lnms&tbm=isch&sa=
https://www.tirassepetim.com/geleneksel-bir-sekilde-tiras-olmak-icin-klasik-tiras-bicaklari
https://www.tirassepetim.com/geleneksel-bir-sekilde-tiras-olmak-icin-klasik-tiras-bicaklari

ey zaman
 
ey zaman nereye kaydedeceksin beni
bir cümle not dileğim, hangi defterin kenarına
kırık dökük yazıyla
ne diyeceksin hakkımda gizli açık
iyiydi deme sakın, ben inanmam bil,
inanmıyor artık insanlar, son dakika sorduğunda imam
yarım ağız, gönülsüz, fısıltı
istemem yalan-dolan
dobra dobra desin ne diyecekse
‘’etmezdi beş para
yanlış saymış adam yerine, kim saydıysa’’
başım üstüne
*
ey zaman ne diyeceksin yoklar hanesine kayıtta
buradaydı, gördüm valla,
yazıyordu bişeyler, kim okuya, çiziyordu kim bile
sıradan bi ademoğlu belki de
biz bildik mi, dersen nerdee,
cıbılın biriydi geldiğinde
yaşamaz dedik ilk zamanlar
hayret ki yaşadı valla
bir ayak izi, bir pabuç kaldı gittiğinde, kapının önünde.
 
Hasan Pekmezci
26 mart.2023


 

Yorum

Necati Yalçın (doğrulanmamış) Pt, 24 Nisan 2023 - 13:15

Sevgili Ağabeyim, ne güzel yazıyor, anlatıyorsun. Adeta, bir sanatçının saç biçiminden tablolarına, yaptıklarının nedenlerini sıralıyorsun. Duyarlı kalemine sağlık.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.