Şiir Coğrafyanın Kaderi: Acının Ayak İzleri Zamanda

Edebiyat


Şiir Coğrafyanın Kaderi: Acının Ayak İzleri Zamanda


Hatice Ayan


Şiirin tuzağına düşmek nedir, diye sordu üveyik şaire. Üzerine vakitsiz bir cemre düşmesidir, dedi şair; sonra şubatta toprağa düşemeyen kar tanesinin yüreğine düşmesidir. Birliğin yakıcılığı, kasıp kavuran hicran... ya alabildiğine mavi yahut uçsuz bucaksız kıştır söze dolanan…

Bilir misin cânım üveyik? Şair şiirin tuzağına düştüğünde, aşkın acısı coğrafyanın kaderiyle çoktan birleşmişti… coğrafyanın kederi, kaderi olmuştu şiirin…Acı, silinmez ayak izleri bırakmış zamanda…

Ve bilir misin? Bu topraklarda her türlü acır insanın canı… bu topraklarda dünyaya gelen, kedere doğmuştur âdeta. Her köşe başında yakmaya hazır bir ateş, yutmaya hazır bir fay hattı bekler insanı… her köşe başında ölüm bekler kabarmış iştahıyla. Kadınların gözyaşı hiç dinmez bu topraklarda… çocukların sadece minik bedenleri değil, minik kalpleri de yanar... kadınlar hep ağlar… Tanrı’nın eril gücü durmadan işler ama adamlar hep susar, adamlar büyük büyük susar bu topraklarda… Fay hatlarının yuttuğu evler, her geçen gün devleşen alevler… kimsenin umurunda olmaz. Kol kırılır yen içinde kalır…

Buralarda insan, bir söz atfeder feylesofa: “Coğrafya kaderdir. Buna iman eder ve bundan sebep kaderini değiştirmeye bile uğraşmaz.

Yalan dolan, yolsuzluk… alır başını gider. Modası hiç geçmeyen bir cehalet… alır başını gider. At izi, it izine karışır… Yerle bir olur insan aklı, insan onuru… Kimsenin umurunda olmaz. Bu topraklarda çoban kavalını çalar, sürüsünü toplar gider…

Oysa medeniyetin kadim coğrafyasıydı bu topraklar… insanlığın ilk adımlarını barındıran mekân… kutsal yurt… Bozkır felsefesini peşine takıp gelen bilgeler toprağı... Koca Derviş’in sözün zarafetiyle ağuyu yağ ile bal ettiği topraklar…Sözün değer gördüğü… aşkın kalpte, kalbin şiirde olduğu…

Ne kadar hayıflansak az… Nicedir Orta Çağ’ın köhne zihniyeti çöktü medeniyetin bu kadim coğrafyasına. Söz zarafetini yitirdi, katılaştı toprakta… insan sözden, söz insandan uzaklaştı. Aşk kalpten, kalp şiirden ayrı düştü… Yurt dediği kutsal mekânda her türlü günahı işledi insan, yurt dediği mekânda yurtsuzluğu duyumsadı şair…

Bir yolu olmalı bu sarmaldan çıkmanın… bir çıkış yolu… Baştan başlamalı…Yeniden tasarlamalı coğrafyamızı… yeniden inşa etmeli…Şehirler kurmalı… evleri bilgelikle yapılan, sokakları maviye açılmış… çocukları ölümden uzak, kadınları kederden… Söz yeniden değer bulmalı…sadece şiirin tuzağına düşmeli insan…

Ama bu coğrafyada hep çocuklar ölür, kadınlar ağlar. Bilir misin? Şiir de ağlar kadın ağladığında, şiirin gözyaşları donar çocuk öldüğünde… Bir çaresizlik içinde Godot’u bekler adamlar, Godot hiç uğramaz bu topraklara ama büyük büyük beklemeye devam eder adamlar…

Bu toprakların kederi, kaderi olmuştur şiirin. Hep ateş düşer bu topraklara ve ateş düştüğü yeri yakar…

Şairin yüreğine ise önce vakitsiz bir cemre düşer, sonra şubatta toprağa düşemeyen kar tanesi…

Canım acıyor cânım üveyik. Aşk… hicran… kasıp kavurmakta...

Yerle yeksan olur şehirler, kıyamet gibi bir şubat girer şiire.

 

 

 

ŞUBATTA BİR KIYAMET PROVASI       

-ödünç kederlerle-

zehir zemberek bir şubattı
horror games oynuyordu
yüksek apartmanların odalarında
dijital çağın çocukları
kıyametten kaçırıyorlardı kahramanlarını
sanal dünyalarının hükümdar tahtında
yahut kahramanları eliyle dehşet saçıyorlardı
korku ile haz karışımı

gâvur dağı’nın eteklerinde ise bir oğlan
gözleri yıldız bakışlı

yuva yapmıştı boz kanatlı güvercinlere
derme çatma bir evin toprak damında
güvercin kanatlarının sesleri henüz kulaklarında
hayaller kurmuştu yıldız bakışlı gözlerini uykular örtmeden

minicik bir köy evinde
fecre ağdığında vakit
ilk akşamdan uykusunu almış
ağrılı dizlerine inat doğrulmuştu yatağından bir nine
ninesine misafirdi gül benizli kız ise
büyük şehrin keşmekeşinden kaçıp
huzuru soluyarak reyhan kokan pencere kenarında
uzun uzun hülyalara
sonra usuldan akça rüyalara dalmıştı

bir ritüeldi gâvur dağı’nın eteklerinde
beşik gibi sallanırdı toprak
toprağı coşturur bazı bazı sular
bazı bazı ninniler söylerdi yerin altında

yine başladı nazlı bir salınış
“artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin” dedi
duadaki nine hiç istifini bozmadan


saat düştü duvardan
yelkovan düştü peşi sıra akrebin
gök balkıdı toprak homurdandı
sanal kahramanlar tam da zafere yaklaşmışken
kıyamet sardı her yanı

gâvur dağı’ndan parçalar düştü
toprak damın üstüne acımasız
yuvaları bozuldu boz kanatlı güvercinlerin
toprak damın altında hayallere kapanmış gözler
açılmadı bir daha
yıldız bakışlarıyla bir daha bakamadı güvercinlere
güvercinler günlerce dolandılar
taşın toprağın kumun etrafında
bozulmuş yuvalarının etrafında
dolandılar kederli

bir baba umutlar aradı taşın toprağın kumun arasında
gül benizli kızının akça rüyalarını bilmeden
asırlık harabeler gibi acılı ama yıkılmadan
asırlar boyu sürdü bekleyişi

tam da yanı başında bir kız
daha dün masmaviydi dünyası
anne baba kardeş bir de kedi miyavlaması
şimdi cehennemin ortasında
ürperdi kendi yalnızlığından
ışıklar çekip giderken

güm güm vurdu yıkık duvarların kalbi
korkunç kahkahalar geldi gecenin karanlığından


bir ananın kan çukuruna döndü gözleri
üç oğulun ardından
memeleri sızladı bir genç kadının
boş bir kundak düştü avuçlarından
ötede üç aylık bir bebe memeye araladı dudaklarını
taşı toprağı kumu buldu meme yerine

oysa “babalarından önce ölmemeliydi” gül benizli kızlar
oğul oğul durmalıydı analarının ardında evlatlar
kardeş dediğin yoldaş kalmalıydı anadan babadan sonraya
bu kıyamet provasında
yer gök seferber olmalı
bozmalıydı tanrı’nın oyununu

sen yine de bizi suçlama çocuğum
dijital çağın çocuklarıyla yarışırken
ve galip gelirken tanrı
horror games kahramanlarına inat
kefensiz gömülürken ölüler
bizim gücümüz şiir yazmaya
ve de dua etmeye yetişir ancak


derken kahrolası uyku yeniden gelir gözlerimize
bir kadının teninde yılanlar çöreklenir
kim bilir daha kaç hatıra teslim edilir fay hatlarına
şiir de kurtarmaz bizi dua da

sen yine de bizi suçlama çocuğum
bakma ruhumuzun çürümüş kolonlarına
inancımız sağlam
kadere boynumuz kıldan ince
sevdiklerini ardında bırakıp gitmek de kader
şu dünyada bir başına kalmak da
inan bana çocuğum suçu yok hiçbirimizin
bütün suç tanrı’da.


 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.