Şiir Şairin Çocuklukta Kaldığıdır: Zaman Aktı Sular Bulandı

Edebiyat


Şiir Şairin Çocuklukta Kaldığıdır: Zaman Aktı Sular Bulandı

Hatice Ayan

 

Gözerimi kapattım. Zaman bir kısır döngüye girmişti ve ben o fasit dairede olmak istemiyordum. Gözlerimi kapattığım yerdeyim. Ben ateşi keşfediyorum canım Üveyik, sen yoksun henüz -gerçi ne vakit can kafese gelip girdin, onu da hatırlamıyorum ya- yoksun işte…

Ninniler söylerdi annem…ağlardım, farkında değildim ama şiire boyanıyor olmalıydım. Masallar anlatırdı annem… Kınalı Kuzu masalına bayılırdım… anne sözü dinlemediği için ormanda kaybolan Kınalı Kuzu, davulun içine girmiş hâlâ tıngır mıngır kaçıyor kurttan…  Peygamber kıssaları okurdu annem… dede yadigârı, saman kâğıtları ufalanan yarım yamalak bir kitaptan… En çok Yusuf ile Züleyha kıssasını sever, kendim okuyabilmek için sabırsızlanırdım… farkında değildim ama şiire boyanıyor olmalıydım.

Avluları vardı evlerimizin,annelerimizin diktiği bez bebekleri oynardık çember çevirirken oğlanlar.Kırlarda kırmızı laleler,avlularda mor sümbüller… ve pembelik düşmüş beyaz duvaklarıyla güzelim badem ağaçları… baştan ayağa şiirdiler…Gökkuşağına koşardık yağmurlar sonrası… renkleri melem yastık…ve altından geçebilirsek hayallerimiz gerçek olacaktı… şiire boyanıyor olmalıydık.

Okullu olmak çok şey kattı küçük dünyamıza… Ateşi keşfediyorduk… Okul… Henüz anlamını yitirmemiş bir kavramdı… sarıp sarmalamıştı dünyamızı. Kelile ve Dimne okur, Bostan ile Gülistan elimizde gezerdik… Mesneviyi henüz bilmeden mesnevinin şiir tadını aldığımız demler… şiire boyanıyor olmalıydık.

Sınıfa bir akordeonla gelirdi müzik öğretmenimiz… ruhlarımıza büyülü ezgiler fısıldardı.Gönlü saçımızın tellerine kapılıp düşecek sevgililerin hayaline dalardık. Şiire boyanıyor olmalıydık.

Mektup yazmışlığımız bile var, kalbimizdeki alevlerle kenarlarını yaktığımız kâğıtlara. Oysa biz mektup çağı çocukları kadar şanslı değildik.Geçmiş kuşakların o kıymetli mirası mektup, biz büyürken, çoktan tükenmeye yüz tutmuştu…

Bez bebekler, plastik bebeklere bıraktı yerini… Plastik aşklar, biz büyürken girdi şarkılara ve plastik aşklara düştü neslimiz, henüz dijitali görmeden kırdı kalbini sevgilerin… Aşk, kalplerin kırıklığına karıştı gitti…Gönlü saçımızın tellerine kapılıp düşecek sevgililer hayallerde kaldı…

Sen yoktun canım Üveyik. Ateşi keşfetmenin heyecanını yitirdi insan. Biz büyüdüğümüz için mi değişti çağ, çağ değiştiği için mi biz büyümüştük?.. Ve sen ne ara gelip girdin can kafese?Artık şiire boyanmıyor olmalıyız, artık sanala boyandı dünya. Şimdi şiir, içimizdeki uçurumda,,, şimdi şiir bez bebeğin çığlıklarında, bez bebeğin gözyaşlarında… Duyuyor musun canım Üveyik?

Buna karşın trajikomik bir seremoni…Büyük büyük sözler etmeye, ışıltılı kitaplar yazmaya devam etmekte büyük büyük adamlar… Aşkın ruhu, sevginin ölümsüzlüğü diyorlar… dürüstlük, vefa, güven… erdem diyorlar… lâkin bir paradoksa sürüklenmişçesine hâlleriyle siliyorlar büyük büyük sözlerini.

Ayarını bozduğu kantarın birgün kendisini tartacağını unutmamalıydı insan ama unuttu.Şimdi “Ben dürüstlüğü hiç kaybetmedim ama dürüstlükten kaybettim.” diyecek on yedi yaşındaki bir sanal çağ çocuğu… hani şu dürüstlük satanların beğenmediği kuşak…

Şimdi beğenmediği o kuşağın sözü tokat gibi çarpmalı yüzüne, unuttuklarını hatırlamalı insan… Bozduğu kantarları tamirle işe koyulmalı...

Ve şairin çağrısına uymalı bir diğer şair, ateşi yeniden keşfetmek üzere yola koyulmalı…Ancak şair kurtarabilir uçurumdan bezbebeği, ancak şair sözü dindirir gözyaşlarımızı. CanımÜveyik, bırakalım şair… kırmızı şiirleri… şiire boyasın bizi.



Bez Bebeğin Öyküsü

evvel zaman içinde bir minik kız
avlusunda bir minik evin
düşlere dalarmış
gökyüzüne çıkıp bebeklerle oynar
inerken canı yanarmış

düşlerine uyanmış bir sabah
bir bez bebek annesinin diktiği
hüzünlü ürkek bakışları
oturuyor yatağının baş ucunda
hüzünlü ürkek bakışları
içini ısıtıyor insanın

derken dünyasına minik kızın
bir de naylon bebek girmiş
bir naylon bebek
tıpkı filmlerdeki gibi
saçları lüle lüle
gözleri faltaşından
dudaklarında kocaman bir gülüş

günler ayları kovalarken
iki bebeğiyle evcilik kurmuş minik kız
sevinçli iken dans etmiş naylon bebeğiyle
üzülünce bez bebeğini göğsüne basmış

ağlayarak dönmüş evine birgün
çamura düşürdüğü bebekleriyle
bir güzel yıkanınca köpüklü sularda
naylon bebek parlamış yeniden
çıkmamış bez bebekten çamurun izleri
annesi bir anda
sobaya atıvermiş bez bebeği

sobaya değil
minik kızın içindeki uçuruma düşmüş bez bebek
hüzünlü ürkek
melül melül bakışları
çığlıklar atmış düşerken
minik kızın içindeki uçuruma
bez bebeğin gözyaşları akmış

o günden sonra
naylon bebek
renk renkgiysileri
hiç bozulmamış gülüşü
gururla yerleşmiş köşesine
hiç ısıtmadan minik kızın içini
naylon şarkılar eşliğinde
naylon aşklara şahitlik etmiş

o günden sonra
zaman bir döngüye girmiş
unutulan bez bebek
naylon şarkılar
naylon aşklar
naylon bebek
renk renk giysileri

yalnız minik kız
dışında kalmış bu döngünün
bez bebek
hüzünlü ürkek
melül melül bakışları
hâlâ çığlıklar atıyormuş
minik kızın içindeki uçurumdan
minik kızın içindeki uçuruma
hâlâ kızıl kederler akıyormuş


 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.