Sude Ilgın Sak
sarhoşluğun gecesinde
bu kadar siyah ne taşır gece
yok mudur bir aydınlık çehre şu gök kubbede
bu akşam beyler, baylar ve kibar hanımlar
bir devran başıboş dönüp dolaşır yeryüzünde
kısmet gelecek baharaymış derler bu izbe kentte
biz umarsız garipler ancak böyle duyarız kapı köşelerinde
özgürlük kokusu zehir zemberektir şu yalnız gecede
biz aşksız kaldık öyleyse şu mahzun gecede
yalnız şu tavernada döner dünya
ve ancak benim kupamda akar durur
fıçı fıçı köpürüp boğan beni
bulunmaz ölümsüzlüğün tek iksiri,
bu akşam tanrılar, krallar ve çiftçiler
bütün evren benim çevremde döner!
çünkü gece örter pis günahı
karanlık çökünce ıssız kazaya
ancak bizim tanrıyla kulu kendi arasında bilir
unutulması gereken şehvet curcunalarını
teslim olurum nefesine ve teslim olurum tenine
bir daha görmeyeceğim uğursuz fahişelerin
bir daha hatırlamamak üzere sırlarımı
gecenin karanlığına gömerim
hancının tombul kızı dans eder orada burada
ay ışığı düşer açık pencereden çilli yüzüne
şarkıları ve ozanları susturur kendisi söyler
karga sesiyle bizim oranın en ahlaksız ezgilerini
bir de şakısın kılıçlar ve kapışsın horozlar dilerim efendiler
bu akşama bir eğlence çıksa biz sefiller için
kızın gölgeli yüzü ve dolgun eti uğruna
bir altın sikke de şu bahiste bizim bahtımıza parlasa
eski ahşap çatı gürültüye kurban gider
biz meczuplar ihtirasa
dövüş ve kargaşaya gebe gecenin soytarı kralıysam ben peş peşe
atlar ve tavuklar bu gece benim keyfime amade
bizim sofrada ziyafetse gelen gidene afiyet ve sıhhat
bu gece bereket benim çeşmemden akıyorsa
ve taşıyorsa nehirler altın çağlayanla
köpürüp dursun ak bulutlar toprak kulp üzerinde
öyleyse özgürlük kokusu baldan tatlıdır gece ilerledikçe
zaman artık unutulmuş bir tanrıdır bulanık hatıralar silsilesinde
Yeni yorum ekle