
Vüomirdakürn – Uykuda Kök Salan Ağaç
İşten dönmedim —
bir enkazın içinden sürünerek çıktım.
Ayaklarımda geçmişin çürümüş çivileri.
Merdivenler: her basamak bir sorgu.
Güneş pencereme değmedi —
kanamış bir hayvan gibi içeri sızdı.
Eşyaların üzerine kirli bir ışık serildi,
bir çeşit gölgeyi boğan sıvı gibi.
Koltukta uyumuyorum —
çöküyorum.
Bir kitabın arasından düşen yaprak:
kurumuş bir hafıza,
eski bir tanığın dili.
Elim, geçmişe değil,
derimde açılmış eski bir yırtığa uzanıyor.
Zaman, damarlarımdan sızıyor içeri.
Kendimi geriye sararken buluyorum —
yara izi gibi çizilmiş cümlelerin başlangıcına.
Sınıf,
karanlığın ince tozuyla dolu.
Tebeşir değil, küf.
Ders yok.
Öğretmen: bir boşlukta asılı beden.
Odanın ortasına sızıyor.
Ayak sesleri taş gibi.
Fizik öğretmeni,
maddeyi inkâr eden bir inancın gölgesi gibi.
"Çizin," diyor.
"Ağaç."
Kâğıt terliyor.
Fırçalar, sabırsız bir içgüdünün parmakları.
Renkler dökülüyor —
her çocuk kendi bilinçaltını çırpıyor.
Benimkinin adı var:
Vüomırdakürn.
Ağaç değil.
Bir organizma.
Bir karanlık.
Kökü uykunun çukuruna sarkmış.
Gövdesi, bir kadının sustuğu yerdir.
Dalları, dilden düşmüş birer soru işareti.
Çizdiğim çizgi
kadının profiline benziyor —
kuma dolanmış bir yemeni gibi.
Bu yemeni, bir örtü değil,
bir unutma biçimi.
Yeşili sürüyorum —
doğadan arta kalan değil,
mezarlardan sızan yeşil.
Bir yosun,
bir rutubet,
bir çürüme.
Ve fırçamla yükseliyorum —
aşağı değil,
kendimden uzağa.
Zemini olmayan bir tırmanış.
Ağacımın tepesi yok.
Onunla yokluğa sarkıyorum.
Kendimden düşüyorum.
Sonra bir ses,
çığlık değil —
bir yara sesi.
“Böyle ağaç mı olurmuş!”
Bir gagalama.
Bir sorgu.
Bir inkâr.
Öğretmen çizimime eğilmiyor —
parçalamaya eğiliyor.
Gözleriyle oyuyor,
sözleriyle kurutuyor beni.
“Bu kadın başı mı ağacın?
Bu gövde değil, bu çarpıklık.
Hiç mi ağaç görmedin sen?”
İçimden bağırıyorum:
“O bir ağaç değil. O, Vüomırdakürn!”
Hiçbir ses, sınıf duvarını aşamıyor.
Çünkü sınıf, sessizlikle izole edilmiş bir mezarlık.
Fırçam elimde.
Artık bir alet değil —
bir kalıntı.
Yanlışlığın kanıtı.
Karanlık büyüyor.
Gölge değil bu,
öğretmenin içinden sızan boşluk.
Vüomırdakürn’ün üzerine iniyor,
onu toprağa değil, inkâra gömüyor.
Onların ağaçları,
bir denklem.
Bizimkiler,
bir yara.
Onlar için ağaç:
gövde + dal.
Benim için:
dal = uzatılmış bir çığlık,
gövde = cevapsızlık.
Belki her düş
bir sınıfta boğulur önce.
Her gerçek
bir yanlışla başlar.
Ve belki…
Vüomırdakürn,
bir gün yeniden uyanır.
Bu kez kâğıda değil —
tenin altına çizilir.
Yeni yorum ekle