Yazar Alper Canıgüz İle Söyleşi

Edebiyat

Söyleşi: Gamze Karaoğlan

zorbatv


Alper Canıgüz “ Zamansızlığı evrenselliğe bir parça daha yakın durmak şeklinde yorumlamak hoşuma gidiyor.”

İstanbul doğumlu yazar. Darüşşafaka Lisesi’nin ardından Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünü bitirdi. İlk romanı Tatlı Rüyalar, 2000 yılında yayımlandı. İlk kitabını Oğullar ve Rencide Ruhlar (2004) ve Gizli Ajans (2008) takip etti. Oğullar ve Rencide Ruhlar ile 5 yaşındaki dedektif Alper Kamu karakterini yarattı. Yazarın kitapları çeşitli dillere çevrildi. 2013 yılında Almanya’da Binooki Yayınevi tarafından yayımlanan romanı Gizli Ajans ile “Dünya Edebiyatında En İyiler” listesine giren ilk Türk yazar oldu. Kitaplarını ve edebiyatını sevdiğimiz Alper Canıgüz ile Bir Kamu Davası serisinin son kitabı Kıyamet Park’ı, yazım sürecini ve hakkında merak ettiklerimizi konuştuk.
zorbatv zorbatvzorbatv
Kıyamet Park’ta hayli renkli bir karakter olan popçu Taygun’la tanışıyoruz. Taygun ile Harun Tekin arasında nasıl bir bağlantı var? Bize anlatır mısınız?

Popçu Taygun Kıyamet Park’ın misafirlerinden biri olarak zaten aklımdaydı, hit şarkısı “Bomba Gibiyim” de öyle. Sevgili dostum Harun Tekin’e -biraz da Eurovision’un iç işleyişini öğrenmeye çalışırken- konuyu açtığımda bana bu parçayı besteleyebileceklerini söylemişti. Hikayenin sonuna yaklaşırken kendisini arayıp sözünü hatırlattım, o da sağ olsun beni kırmadı ve kendisinin süpervizörlüğünde son derece parlak iki genç müzisyen, Sena ve Kaan “Bomba Gibiyim”i müzik dünyasına kazandırdı
 
Bir Kamu Davası’nın üç kitabı art arda okunduğunda dikkat edilmediği takdirde ilk kitap ile son kitap arasında yirmi yıl olduğunun anlaşılabileceğini sanmıyorum. Böyle güncel sorunları işlerken bu zamansızlığı neye bağlıyorsunuz?
Belki ta küçüklüğümde kurduğum hayali maceralardaki zamansızlıkla ilgilidir bu; az çok o zamanki ruh durumumu hatırlamaya, meselelere o genel perspektiften yaklaşmaya çalışıyorum. Bir de, belki bir hüsnükuruntudan ibarettir ama zamansızlığı evrenselliğe bir parça daha yakın durmak şeklinde yorumlamak hoşuma gidiyor.
 
Kıyamet Park’ın bir kısmını güzel bir satranç oyunuyla geçiyoruz. İlk olarak o bölümleri atlayıp, kitabı bitirdiğimde ise oyuna dönüp inceleyerek tekrar okudum. Söylemek istiyorum ki iki türlü de kitap akışından hiçbir şey kaybetmiyor. Buna özellikle mi dikkat ettiniz?
Satranç, Kıyamet Park’taki kritik izleklerden biri. Sözünü ettiğiniz maç, hikayedeki muammanın küçük bir modellemesi. Oyunun gidişatı ve neticesi Alper Kamu’nun cinayeti çözmesini sağlıyor. Doğrusu önce Büyükusta Suat Atalık’tan bu hikayeye özel bir oyun tasarlamasını istemiştim ancak bu mümkün olmayınca uygun bir maç bulup onu kullandım. Satranç bilenler açısından oldukça net, oyuna yabancı olanlar ise neler olup bittiğini Alper Kamu’nun iç sesi aracılığıyla takip ediyor. Elbette çok dikkat ettiğim bir husus oldu bu.
 
Borges ve Caseres’e de ithafen ‘Polisiyenin yapısını dramanın yapısı haline getiren yazarları örnek alıyorum’ diyorsunuz. Don Isidro Parodi ‘ye Altı Bilmece kitabında bu iki yazarın birleşip tek bir kurmaca yazar ortaya çıkardığını görüyoruz. Bu kitabı sevmenizden yola çıkarak sormak istiyorum; ileride Murat Menteş’le kurmaca bir yazar ortaya çıkarıp bir roman yazmayı düşünür müsünüz?
Bu ara sıra Murat’la üstüne kafa yorduğumuz bir konu. Mâlum romancılık çok bireysel bir uğraş o yüzden birlikte bildik anlamda bir roman yazmamız galiba pek olası değil. Öte yandan yaratıcı bir kavram/paradigma çerçevesinde birlikte çalışmamız gayet mümkündür.
 
Kıyamet park ile hayatımıza Alper Kamu ‘nün tırnak içinde bir rakibi olan Altan giriyor. Biz bu zeki çocuğu ve Alper Kamu’yu ara ara köşeye sıkıştırmasını çok sevdik. İleride de bu indigo çocuk Altan bizimle olacak mı? Yoksa yolları sonsuza denk ayrıldı mı?
Bunun yanıtını pek kestiremiyorum açıkçası. Herhalde bundan sonra kaç Alper Kamu hikayesi yazabileceğime (ya da yazıp yazamayacağıma) bağlı olacak bu.
 
Bir Kamu Davası’nın üç kitabında da Faust etkisini görüyoruz. Biliyoruz ki Faust Goethe için bir nevi biyografisini yansıtırken diğer kitaplarını hayatını tamamlayan kitaplar olarak görebiliriz. Sizin için de Bir Kamu Davası’nı ve diğer kitaplarınızı bir yere koyduğumuzda böyle bir ayrım yapabilir miyiz?
Kıyamet Park’taki Faust referansları çok açık, haklısınız. Faust nedense beni her zaman çok etkilemiştir. Bu eser incelenirken genellikle imkansızı talep eden Faust’un ödediği acı bedel öne çıkarılır -ki makuldur- ancak sanıyorum beni çeken, dolaylı da olsa hikayenin imkansızın bir şekilde ve bedelini ödemeye hazırsan karşılanabilir bir talep olduğunu imlemesi. Sanat uğraşına içkin bir yanı olduğunu düşünüyorum bu bakış açısının. Sorunuza gelince, evet sanıyorum Kamu Davası serisinin benim için de yarı-biyografik ve tamamlayıcı bir yanı olduğundan söz edilebilir.
 
Bugün itibariyle geçmişe dönüp baktığınızda yazılmış en iyi kitabı okuduğunuza inanıyor musunuz?
Böyle bir iddiada bulunmak pek makul olmaz diye düşünürüm açıkçası.
 
zorbatvÜlkemizde her yeni gün yeni bir zorluk, yeni bir mücadele demek. Bu sıkıntılı günlerde kaçış olarak kendisine edebiyatı seçenler için önerebileceğiniz kitapları söylemenizi istesek.
Şu sıkıntılı dönem geçene kadar diyorsunuz... kalınca olanları tavsiye ederim.
 
Hayatınızda olmazsa olmazınız üç şey.
Ne desem yalan olacak gibi geldi şimdi. İnsan her şeye alışıyor galiba.

İşler hiç de iyiye gitmiyor duygusuna kapıldığınızda nasıl ilerliyorsunuz.
Kast ettiğiniz yazarlık ise, zaten o kadar ağır ilerliyorum ki işlerin kötü gidişi pek az ekstra etki yaratıyor. Ama belki de bizde normal dediğimiz durum pek matah bir şeye karşılık gelmediğinden bütün hayatıma yayılan bir motivasyon eksikliği yaşıyorumdur, o da olabilir.
 
Tüm edebiyat tarihinde ara ara karşılaştığımız bir durumda yazar ve yapıtlarını birbirinden ayrı tutmak ya da tutmamak. Bir kitabı yazarından, yazarın yaptıklarından dolayı cezalandırmak o kitabı okumamak sizce ne kadar doğru?

Bu sonu gelmeyecek bir tartışma gibi görünüyor. Teorik olarak sanatçıyı eserinden ayırmak gerektiği düşünülebilir; öte yandan insanın sanatçıyla kurduğu ilişki sanki ister istemez biraz daha farklı, biraz daha kişisel oluyor. Bu da kaçınılmaz olarak işine bakışımızı etkiliyor. Şimdi yüzyıllar öncesinden birtakım “belge ve bilgiler” mucizevi bir şekilde ortaya çıksa ve Shakespeare’in dünyanın gelmiş geçmiş en rezil insanı olduğunu öğrensek ne olur? Ya da olmaz. İşte bütün mesele bu.
 

 

Yorum

Konuk (doğrulanmamış) Sa, 16 Ağustos 2022 - 22:32

Yazı için teşekkürler. Yazarın kitaplarını okudum. Polisiye tür olarak aynı mekanlarda çevrilen entrikalar olarak geliyor. Canigüz bu kalıbın üstünde bir yerde yanılıyor muyum.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.