

Resimde Kompozisyonun Yol Arkadaşlığı
Ümit Yaşar Gözüm*
İnsanın ve Yeryüzünün Sınırlarının İç İçeliği…
Bilme ve var olma biçimlerinin insan olmakla özdeşleştiği bir çağdan, bütün bu değerlerin geçerliliğinin silinmeye başladığı yeni bir çağa akıyor insanlık. Homo Sapiens, Homo Erectus’un el baltaları ve kesici aletlerle inşa ettiği yeni bir çağın eşiğinde bekliyor.
İnsanlığın ilkel atalarının çağına duyulan derin özleme karşı çıkan, aydın duruşu temsil ediyor İsviçre-Lozan’da yaşayan çok yönlü sanatçımız Mustafa Cemal Yıldırım ya da dünyanın tanıdığı adıyla Musto**.
Musto, kimlik ve yalnızlık kavramlarını resminde bir misyonun aktörleri gibi kullanan sanatçılardan biridir. Düşünen varlık olarak insanın, her şeyi inşa ettiği hafıza, mevcudiyetini anlamlı ve güçlü kılan duygular, ağırlıklı konularındandır.
Sanatçının kavramlarla ilişkisi her şeyin sorgulanması gerektiği yönündedir. Ki bu sorgulamayı da başkasına bırakmadan kendisi yapmayı yeğliyor.
Kavramları serpme tekniğindeki gibi parçalarken, konunun özünde bütünleştirme becerisini de gösteriyor. İnsan, zekâsıyla uygarlıklar yaratırken, inşa edilmiş ne varsa aptallığıyla onları yok ediyorsa bunun da görselleştirilerek sorgulanması, yine sanatçı aydının sorunu olmalıdır.
Sahi “insan ve hak” kavramı parçalanmış bütünün vazgeçilmezi iken bunun insan hakları diye yeni bir kavramda bütünleşmesi nasıl olur? Bunu sağlayacak olanın demokratik bir anlayışı inşası sadece söylemde kaldığında, adalet nasıl ve kimler eliyle sağlanır? İşte bütün bunlar insanı ve sistemi sorgulayacak temaları yaratmaya götürüyor sanatçıyı.
En çok sorguladığı iyiliğin de kaynağı insan, kötülüğün de! Musto resminde gözlemlediğim ve ilginç bulduğum, kendine bile ihanet edebilen bir varlık olarak insan soyu eğitildiğinde evrenin yazgısını değiştirecek, yaşanabilir bir dünyanın da mimarı olabiliyor. Bir tarafta eserlerinin temel dokularını oluşturan Anadolu’nun uçsuz bucaksız vadileri, diğer tarafta kültürün evrensel yönüne yaslanan öngörü.
Her olumsuzluğun veya üstün değerin sanatçıyı beslediğini dikkate alırsak kaybettiklerimiz, kültürel belleğimiz üzerinde derin izler bırakan siyasal olaylar, bunların hepsi sanatçıyı sorgulamaya ve düşünmeye yönlendiriyor.
Musto’nun alto modern serüveninde üretme pratiğinin merkezine içsel ve dışsal çatışmalara iz düşümler yaptığını görüyoruz. Bu serüvende kişisel ve toplumsal hafızanın metaforlara evrilmesinin düşünsel izlerini yakalayabiliyoruz.
Sanatı üzerine yapılan bir kısa değerlendirmede onun maniyerist yaklaşımla izleyicide uyandırdığı duygusal tepkiden bahsedilir. Bu gözlükle sanatçının eser verme serüvenine baktığımızda, doğa manzaraları içinde bütün görkemiyle izleyiciyi selamlayan kahramanların geçişini düşünmeye yönlendiriyor insanı diyebiliriz.
Sanatçıya göre insan, doğadaki temel kavşaktır. Onun zorlayıcılığına meydan okuyan ve aynı zamanda uyum içinde yaşamayı becerebilen bütün yolların kendisine çıktığı bir mekândır da!
Bu bağlamda Mustafa Cemal Yıldırım, insanın yaşadığı beden ve zihin ikileminin bireysellikten toplumsallığa evrilmesini önemser. Ancak bunu sadece kavranması gereken bir sorun olarak görmekle yetinmez.
Yaşadığımız dünyayı cehenneme çeviren eylemlerin, aptalların diyaloğu olduğuna dikkat çeker. Bütün savaşların neredeyse tamamına yakınının, toprak ve insan ihtirasları üzerinden başladığını düşünürsek sanatçının yanılmadığını görürüz.
Modern zamanlardaki sonuçsuz tartışmaların aksine bugün insanın sanatı terk etmesi, hatta sanatın insandan arındırılmasının imkânsızlığı üzerine eğilir.
İnsanı; arzu, umut, nefret, korku sarmalının üstünde bir yerde düşleyen sanatçı, düşünen ve onu eyleme dönüştüren bir varlık olduğuna inanır. İnsanın gücü, sanatçı aracılığıyla görsel ve kavramsal yapıtlara dönüşür.
Musto, sanatı ve doğayı bazen şematik, bazen simgesel, kesitler olarak ele alır. Onun kompozisyonları planlı simgesel ögelerden ve resim yapmaya başladığı andan itibaren yaşanan serüvende, malzemenin sağladığı kendiliğinden gelişen heyecanlara dayanır.
O, izleyiciyi duyguların kırılganlığıyla yüzleşmeye çağırıyor. Yaşamın geçiciliği ve ölümün kaçınılmazlığına iz düşüm yapıyor. İnsan olmanın karmaşık duygusal ve duyumsal labirentlerini, kendi duygu dünyasıyla özdeşleştirerek resme dönüştürüyor. Tutkular, hisler, istekler, ince fırça darbeleriyle düşüyor tuvale.
Kendi biyografisine çekinmeden göndermelerde bulunan sanatçı, anlamın yüceliğini önemsiyor. Özellikle doğayı ve insanı anlamanın ve birlikte yaşamanın yolu, anlamdan geçiyor. İzleyiciyi duygusal keşfe çıkarırken, sanatın salt kavramsal ya da varoluşsal bir eylem olmadığına işaret ediyor.
Musto, düşünce eylemine farklı bir anlam yüklüyor. Doğanın silinemeyen bir hafızası olduğunu, insan eliyle yapılan hiçbir yıkımı asla unutmadığını hatırlamamızı sağlıyor yeniden. Her şey değişiyor ama sabit kalan bir gerçek var: Öz, o asla değişmiyor, değiştirilemiyor.
Düş diliyle figür soyutlamalarına yönelen sanatçı için, durmaksızın değişen tek gerçeğin zaman olduğu savı, değişimi zamandan bağımsız bir kavram olarak ele alamayacağımız gerçeğiyle yüzleştiriyor.
İzleyicisine pentürel aryalar dinleten Musto, renkleri; rüyadan uyanan bir çocuğun çatlamış yüzey dokuları arasında gizlenmiş korkutucuyla yüzleşmesi gibi, izleyiciyi baştan çıkaran kıvrak bir sertlikle kullanıyor. Organik dalgalanmalar, katmanlar, amorf kümeler, soyutlanmış figürler hemen hepsi kendi ışığını içinde taşıyor.
Sanatçının dünyayı kurtarma çabası olarak ifade edebileceğimiz, yüzeyin altında yoğunlaşmış katmanlara rağmen, yüzeyde yaşamın varlığını gösterdiği estetik formlar, sanatçının hassasiyetini görmemize kapı aralıyor.
Dünyada olan biteni gören sanatçıyı, vazoda çiçekler, güzel kadınlar, doğa esintileri resmetmekten daha önemli bir misyon bekliyor: Kendi dışında yaşananlara karşı doğrudan sorumluluğu olmasa da vicdanını sorgulamak. Onu sorgulaması gerektiğine içtenlikle inanıyor.
Bu yaklaşımıyla “sanatçı ve aydın kendi çağının tanıklarıdır” aforizmasına izleyicinin dikkatini çekerek, serüvenin bir parçası olmasını istiyor. Kimi sanatçı ve aydınların, her şeye sistematik karşı çıkmayı seçmelerini de samimi bulmuyor.
İnsanlık tarihinin başladığı ve rafine kültürler oluşturduğu coğrafyanın bireyi olmaktan mutluluk duyuyor Musto.
Anadolu’nun da içinde bulunduğu Orta Doğu, günümüz insanlığını temsil eden canavarların kuşatması altında kan, kin, nefret, gözyaşı içindeyken, güzel kadınlar, çiçekler resmeden sanatçı aydının çağına tanıklık ettiğine inanmıyor. Bütün bu yaşananların insanı yalnızlığa ittiği savını dillendiriyor. Ancak bu yalnızlığın, insanı estetik değere yakınlaştırdığına ve sanatçıyı yaratma sürecine soktuğuna inanıyor.
Notlar:
1-Sanatçının doğduğu topraklarla bağının işlendiği Aidiyet Katmanları sergisi Cermodern’de 03-27 Nisan 2025 tarihleri arasında izleyiciyle buluşuyor. Sanatçının Türkiye’deki ilk büyük s retrospektif sergisinin küratörlüğünü üstlenen Ümit Yaşar Gözüm, Musto Büyülü Gerçeklik kitabını da yayımladı.( Ümit Yaşar Gözüm, Musto Büyülü Gerçeklik, Net Kitaplık, Mart 2025, Ankara)
2-Kişisel Sergileri
Valette Vakfı, Ardon, İsviçre, 2018 Estrée Galerisi, Ropraz, İsviçre, 2013 DemArt Sanat Alanı, konser/sergi, Lozan, 2008 MaisonPoteAmie Galerisi, Lozan, 2006 Prieuré Galerisi, Pully, İsviçre, 2000 ND Marterey Sanat Alanı, Nadine Dentan, Lozan, 1998 IMD (Uluslararası Yönetim Öğrenme Merkezi), Lozan, 1995 Azzimut Galerisi, Saint-Pierre-de-Clage, İsviçre, 1995 Chêne Galerisi, Cenevre, İsviçre, 1990 L'Acrylique Galerisi, Monthey, İsviçre, Nisan 2025 Cermodern, Ankara-Türkiye
3-Musto; çok yönlü sanatçı Mustafa Cemal Yıldırım’ın yaşamını sürdürdüğü (İsviçre-Lozan) Avrupa sanat çevrelerinde, tanındığı ismidir.
*Felsefeci, Yazar, Sanat Eleştirmeni
Yeni yorum ekle