Bir Cinayetin Gösterdiği Toplumsal Çürüme
Fahri Atasoy
Sosyolojinin ilk döneminde toplumsal yapı incelemelerinde varılan sonuca göre her toplumda bir yapı vardır. Bu yapıyı oluşturan unsurların da işlevleri söz konusudur. Hatta bunu açıklamak için canlı organizmanın işlemesini analojik bir model olarak kullanırlar. Organizmacı yaklaşım diye adlandırılan ilk sosyoloji teorileri aynı zamanda fonksiyonalisttir. Toplumda bir bütünlük vardır ve bu bütünlüğü oluşturan parçalar bir sistem içinde görevlerini yapmaktadırlar. Görevlerini yaparken sistemin çalışmasını sağlayan toplumsal kurallar vardır. Bir dönem gelir ve bu toplumsal kurallar değer kaybederse sistem de çalışmamaya veya aksamaya başlar. Çünkü toplumsal yapı zaman içinde birtakım değişimlere maruz kalır. Yapının parçaları görevlerini yapamaz hale gelebilir. Bu bir çözümleme modelidir. Mutlak sonuç vermez ama birtakım ipuçları verir.
Sosyoloji tarihinde fonksiyonalist yaklaşımın kurucu öncülerinden birisi Emile Durkheim’dır. Durkheim yaşadığı çağda ortaya çıkan anaforun ve kaos ortamının toplumsal olayları etkilediğini görür. Modernleşme sürecinin meydana getirdiği yeni toplumsal durum bir yanıyla olumlu bir yanıyla olumsuz gelişmeleri barındırır. Örneğin eski toplumsal kurallar işlevini yitirmiş ama yenileri de henüz toplum tarafından özümsenmediği ve yerleşmediği için çok ciddi bir boşluk ortaya çıkar. Durkheim böyle bir durum için “anomi” kavramını kullanır. Anomi olan bu durumda insanları yönlendirecek geleneksel değerler ve ahlaki kurallar gücünü kaybetmiştir. Toplumda kaos başlar, suç oranı çoğalır, çatışmalar yaşanır, sapma davranışları görülür. Hatta intihar oranları artar. İntihar olayları Durkheim’ın yaptığı önemli araştırmalardan birisidir. Onun tespitine göre intiharın sebebi bireysel bir karar veya psikolojik bir durumdan çok toplumsal etkilerdir.
Durkheim sosyolojisi bütün toplumsal olayları ve problemleri tam anlamıyla çözümleyecek güçte değildir ama bir model olarak kullanılabilir. Türkiye uzun süredir yoğun bir değişim sürecindedir. Bu sürecin meydana getirdiği olumsuzluklar ve sıkıntılar analiz edilmeyi beklemektedir. Süreci etkileyen çok fazla unsur vardır. Birine takılıp kalmak olayların gerçek yönlerini görmemizi engeller. Onun için konuya bütüncü bir yaklaşımla çok yönlü ve çok sebepli bakış açısıyla yaklaşmak gerekir. Toplumsal olayların/olguların tek sebeple açıklanamayacağını Pitirim A. Sorokin yıllar önce uyarmıştır. Dolayısıyla bizim yapacağımız değerlendirmelerde sosyoloji tarihindeki önemli uyarılar bize yol gösterici olmalıdır. Türkiye üzerine yapılacak değerlendirmeler ve analizler hem dünya konjonktüründe hem ülke özelinde yapılmalıdır. Türkiye kendine özgü toplumsal şartları ve süreçleri olan bir ülkedir. Türkiye’de yaşayan Türk milletinin de özel bir durumu vardır. Yani toplumsal gerçekliği tarihi süreç içinde yaşananlar, karşılaşılan kültürler, başına gelen belalar ve sıkıntılar gibi pek çok faktörü içine alır. Örneğin aynı Türk soy kökünden gelen Kırgız toplumu ile farklıdır. Dolayısıyla kendi gerçekliğini göz önüne almayan hiçbir değerlendirme bize doğru analiz imkanı vermez.
Yıllar önce (2009) Mardin'in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyünde en az kırk dört kişinin öldüğü bir katliam yaşandı. Nişan töreninde yapılan katliam bir ailenin kökünü kazımaya, tamamen yok etmeye yönelik olduğu anlaşıldı. İşin garip tarafı bu katliamı yapanların da bu aileye akraba olan başka bir aile olduğu öğrenildi. Ortada ne etnik ne dini ne mezhebi ne ideolojik farklılık vardı. Saldırıyı yapan ailenin kararı ile bilerek isteyerek planlayarak iki maskeli saldırgan el bombaları ve otomatik silahlar kullanılarak gerçekleştirdi. Yani ani bir kızgınlık veya cinnet ile işlenen bir cinayet vakası değildi. O zaman soğukkanlı bir şekilde düşünülerek ve tasarlanarak yapılan katliamın sebepleri, motivasyonu, anlamını çözümlemek oldukça karmaşık bir konu olarak karşımıza çıktı. O insanların kendi aşiretinden olan insanları böyle bir husumetle katletmelerini önleyecek hiçbir değer ve kuralının kalmadığını görmek gerekir. Ne dini ne ahlaki ne hukuki kurallar burada geçerli değil gibi. Ama dışarıdan baktığınızda bu insanlar inançlı Müslümanlar, devletine bağlı korucu ailesi, lafa geldiğinde töre için namus cinayeti işleyecek kadar kültürel normlara bağlı gibi görünmektedir. Ama hepsinin etkisi sıfırlanmış gibidir.
Toplumsal bozulma kavramını burada kullanırken pek çok örnek üzerinden analiz yapılabilir. Bu yazıda toplumu çok rahatsız eden yeni bir cinayet örneğinden konuyu açmak istiyoruz. Başka yazılarda bozulmaya pek çok örnek verebiliriz. Ülkede normal sayılabilecek cinayetler yanında toplumu infiale sokan anormal cinayet vakıaları çoğaldı veya görünür hale geldi. Bilge Köyü katliamı bunlardan birisiydi. Benzeri başka katliamlar da görüldü. Bu katliamların dışında anormal olarak nitelendirilebilecek önce kaybolan sonra cesedi bulunan kız çocukları vakıaları sıklaştı. En son örneği Diyarbakır’da yaşandı. Bu son olayda dikkat çeken sadece kız çocuğunun öldürülmesi değil, aynı zamanda arama ve sorgulama sürecinde ailenin ve köy halkının tutumu oldu. İmam çocuğun cenaze namazını kıldırırken “bu musallada yatan aslında bizim insanlığımız, bizim vicdanımızdır” ifadesini kullanarak soruna işaret etti. Toplumsal çözülme, çürüme, bozulma, anomi gibi kavramlara karşılık gelecek bir duruma işaret etti. İnsanlığa sığmayacak bir manzara karşımıza çıktı.
Olay 2024 yılının 21 Ağustos günü Narin isminde8 yaşında bir kız çocuğunun kayıp haberiylebaşladı. Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe Köyü’nde 21 Ağustos günü bir kız çocuğu kayboldu. Adı Narin Güran. Çok hızlı bir şekilde konu sosyal medya aracılığıyla kamuoyunun gündemine girdi. Daha önce böyle çocuk kayıpları yüzünden zaten kamuoyu hassastı. Konu gündemde canlı tutuldu. 19 gün köyün çevresi didik didik arandı ama bulunamadı. Bu süreçte köyde başta aile fertleri olmak üzere herkes suskun bir şekilde üç maymunu oynadı. Köyden kirli kokular ve şüpheler yükseldi. Köyün muhtarı da olan çocuğun amcası gözaltına alındı. Muhtemelen güvenlik güçleri birtakım ipuçlarını değerlendirdi ve defalarca aranan köyün yakınındaki derede küçük kızın cansız bedeni çuval içinde bulundu. Narin'in cansız bedeninin bulunmasının ardından kızın annesi, babası ve kardeşi dahil 24 kişi gözaltına alındı. Ailenin ve köy halkının tutumu toplumsal bozulmaya örnek teşkil edecek tarzda bir manzara teşkil etti. Örneğin gözaltında konuşmaya başlayan bir zanlı Narin’i bir çuval içine koyarak akan dere yatağına kendisinin sakladığını itiraf etti. Bunu yaparken ne kadar soğukkanlı ve insanlıktan çıkmış olduğunu gösterdi. Çocuğun amcası bu işi yapması için sözde para teklif etmiş, o da sözde profesyonel gibi işini yapmış. Sonra evine gelmiş kendi ailesiyle yemek yemiş, namazını kılmış ve herkesle birlikte tekrar aramalara katılmış. Bunları ancak insani ve ahlaki değerlerden, toplumsal kurallardan kopmuş bir insan yapabilir. Bu durumun felsefi ve sosyolojik boyutta değerlendirilmesi gerekir.
Olay sadece bir kız çocuğunun öldürülmesi değil. Daha önce Mardin Bilge Köyü katliamı olayına benziyor. Toplum hayatında kötü bir çürüme, toplumsalbozulma, değersizlik ve ilkesizlikgörülüyor. Buna ahlaki yozlaşma da diyebiliriz ama yetersiz kalır. Bu durum sadece bir bölgeye ait değil. Ülkenin farklı bölgelerinde ve farklı sosyal kesimlerinde benzeri çürüme örnekleri var. Devlet ve toplum ülkenin çocuklarını koruyamıyor görüntüsü ortaya çıkıyor. İnsanlar sokaklardaki tehlikeden artık korkar oldu. İşin ilginci insanlara zarar veren suçluların büyük çoğunluğu akrabalarından ve yakın çevrelerinden çıkıyor. Dolayısıyla büyük bir güven bunalımı baş gösteriyor. Güven duygusu için insanların birbirinden ve sokaklardan emin olması gerekir. Demek ki toplumda bu emin olma durumunu ortadan kaldıracak, güvensizliği pekiştirecek olaylar yaşanıyor. Güven problemini bir başka yazımıza bırakarak konuya irdelemeye devam edelim.
Türkiye uzun süredir – yaklaşık iki asırdır – yapısal problemlerini çözmek için yenileşme mücadelesi veriyor. Demek ki Türkiye’nin toplumsal yapısında daha önceleri iyi çalışan ama sonradan yetersiz kalan unsurlar var. Bunların başında ordu geldiği için ilk yenileşme hamlesi buradan başladı. Sonra eğitim, adalet, siyaset, ekonomi, sağlık gibi kurumlar geldi. Bu saydıklarımız Cumhuriyet öncesi işlevlerini kaybetmiş veya görevlerini aksatmış unsurlar. Örneğin sağlık konusunda modern tıp fakülteleri ve hastaneler bu dönemde açılmış. Öncesi nasıldı incelenmesi lazım. Cumhuriyet bu yeni kurumları daha iyi işlerlik kazandırmak için seferber olmuş durumda. Kaliteli kadrolar olmadan bu kurumların işlevlerini sağlıklı bir şekilde sürdürmesi mümkün değil. Modern eğitim kurumlarıyla kaliteli nitelikli eleman-insan yetiştirmek için seferberlik yapılmış. Bu tür alanlarda modernleşmeden herkes faydalanmış. Fakat sosyal hayattaki bazı geleneksel davranış şekillerinden kolay kolay vazgeçilememiş. Türkiye’nin önemli problemlerinden birisi burada düğümleniyor.
Türkiye’nin geleneksel kültürel hayatında işlevini kaybetmiş çok sayıda adet, norm, tutum gibi unsurlar var. Örneğin geleneksel geniş aile modelinde kırsal hayat tarzına göre tanımlanmış ve uygulanmış roller gibi. Tarım ve hayvancılık yapan köylerdeki geniş ailelerin bütün fertleri bir işletme mantığında dağıtılan rolleri yerine getirirlerdi. Eski dönemde bu son derece fonksiyonel bir durum iken, kentlere göçle başlayan yeni süreçte ortaya çıkan iş sahaları ve küçülen aile bu fonksiyonu bitirdi. Buna teknolojiyi de dahil etmek gerekir. Ülkenin batı kesimlerinde bu süreç kolay yönetildi ve toplumun büyük kısmı çağdaş gelişmelere ayak uydurdu. Anadolu’nun içlerine, doğusuna ve güneydoğusuna gittikçe eski aşiret yapıları değişime direndi. Bu direnmenin sonucu buralardaki bazı kesimlerde sıkıntılar görülmeye başladı. Ya şehirlere göçtüklerinde dini görünümlü cemaatlere sığındılar ya da dönüşüm geçirmiş olan eski aşiretin yeni yapılanmasında yer aldılar. Yeni şartlara uyum sağlamak için dönüşen aşiret yapısı mensuplarına kimlik, ekonomik fayda, güven ve güç kazandırdı. Yüksek bir bağlılık, teslimiyet, dayanışma, fedakarlık bağlamında oluşan bir yapı ortaya çıktı. Muhtemelen tehlike burada başladı. Hem cemaatleşme hem de yeni aşiretleşme kapalı topluluk yapılarında bireylerin özgür iradelerini teslim aldılar. Artık bu bireyler birer kurşun asker, birer robot gibi veya ölünün yıkama işini yapan imama teslim olması gibi kendilerini grubun yönetimine teslim ettiler. İyiyi kötüden ayırt edecek iradeleri kalmadı. Kendi kararlarını vererek tepki veya talep imkanları kalmadı. Çürümenin ve bozulmanın boyutunu burada aramak lazım. Sekiz yaşındaki bir kız çocuğunun kayıp olması ve ölümü karşısında Tavşantepe köyündeki sessizliğin temel sebebi burada saklı görünmektedir.
Diyarbakır Tavşantepe köyündeki Narin çocuk cinayetinde sadece bir ölüm olmadığı ortada. Hangi sebeple olursa olsun bir kız çocuğunun öldürülmesi başlı başına bir insanlık dışı bir olaydır ve bir zulümdür. Bu zulüm karşısında eğer insani vicdanınız kararmadıysa soğukkanlılığınızı koruyamazsınız. Türk toplumunun kahir ekseriyeti üzüldü ve tepki gösterdi. Ama basına yansıdığı kadarıyla köyde bir sessizlik ve duygusuzluk gözlemlendi. En azından kameralara yansıyan kısmı bu intibayı verdi. Örneğin annesinin ve diğer aile fertlerinin davranışları insani feryatlarını bile yansıtamadıklarını gösterdi. Bu bağlamda güvenlik güçlerinin bu fertleri göz altına almak zorunda kalması bile son derece üzücü bir çürüme işaretidir. Sonuçta bir ölüm senaryosu oluşacak. Gerçekliğe ne kadar uyacak bilemeyiz ama köydeki manzara ürkütücü olmaya devam edecek. Bilge köyü katliamından sonra Tavşantepe olayı tehlike çanlarının ne kadar güçlü çaldığını göstermektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmanlı yönetiminden devraldığı modernleşme sürecini, toplumun bütün kesimlerine yaygınlaştırmak zorunluluğumuz var. Devlet kurumlarında modernleşmenin pek çok unsurunun hayata geçtiği bu tür olaylarda görülmektedir. Modern devletlerin yaptıklarını bizim devlet kuruluşlarımız başarıyla uygulamaktadır. Narin’in aranması, delillerin toplanması ve zanlıların sorgulanması sürecinde yargı ve güvenlik güçleri taktire şayan bir hassasiyet gösterdikleri gözlendi. Ama eski geleneksel alışkanlıklarla ve kirli siyasi-çıkar ilişkileriyle gölgeleme teşebbüsleri görüldü. Devletin artık bütün fertlerineeşit bireyler olduklarını, değerli ve özgür olduklarını hissettirmesi gerekir. Hatta hissettirmekten öte teminatını vermesi gerekir. Bu çağda bireylerin iradelerini teslim alan kapalı cemaat yapıları büyük tehlike oluşturmaktadır.Bunu önlemenin yolları aranmalıdır.
Yorum
Narin
Sevgili Fahri hocam bir sosyolog ve bir Türk yurttaşı olarak çok güzel analiz yapmışsınız. Türkiye bu çürüme ve bozulmaya ne kadar dayanır bilmiyorum. Ayrıca Türkiye'deki yabancı sorunu da sürekli artmakta. Her gün yeni bir çete yakalanıyor. Dünyanın mafyası ülkemizde üs yapmış. Türkün kendine dönüp bunları sorgulaması gerekir.
Yeni yorum ekle