Ozancan DERNEK
Doğal Haktan Doğal Sorumluluğa
Doğal hak düşüncesinin siyasal ve toplumsal düzen içerisinde oldukça önemli bir yeri olduğu kuşkusuz. Çünkü, doğal hak kavramının insanların doğuştan sahip olduğu ve asla devredilemez özelliği vardır. Bu bağlamda biz doğal hakkı toplum içerisinde bir kenara bırakamaz yok sayamayız. Tarihsel süreçten baktığımızda da doğal hak kavramını her dönemde görmekteyiz. Aslında tek bilmemiz gereken farklı dönemlerde, farklı anlamlarda anlaşıldığıdır.
Somut örneklem olarak Antik Yunan’da, özelliklede Roma İmparatorluğunun da yasaları meşrulaştırma, evrenselleştirme ve bireyi yasalara tabi kılma çabası Platoncu bir anlayışın görüngüsü karşımıza çıkmaktadır. Filozofun yasalara itaatin kutsallığı, gerekliliği ve doğallığından bahsettiğini görmekteyiz. Ortaçağ sürecine baktığımızda, doğal hukukun teolojik ve teleolojik bağlamda ahlaki bir ödeve büründüğünü görmekteyiz. Daha sonra ise modern dönemde teleolojik ve teolojik olmayan seküler düşünceye dönüştüğünü görüyoruz. Bu bağlamda modern doğal hukuk, Ortaçağ’daki düşüncenin yerini sarsarak kendi varlığını ortaya koymuştur. Bu aşamadan sonra, modern doğal hukuk hak temelini daha çok rasyonalist düşünce üzerinde kurmuştur.
Elbette doğal hukukun karşısında toplum düzenini ve siyasal yapıyı anlamak için, doğal görevlerimizin de olması gerekmektedir. Determinist bir açıyla düşündüğümüzde kuşkusuz kabul etmek zorundayız. Doğal hakların doğal hukuku doğurması gerekmektedir ki; kendi varlığının devamını sağlayabilsin. Tarihsel süreçteki anlam değişikliğine göre doğal vazifelerimizde doğal haklarımız gibi anlam değişikliğine uğramıştır. Anlaşılması gereken başka bir husus da: Doğal hak ve doğal vazifelerimizin var olması bakımından daha önce varlığını ortaya koyacak olan siyasal bir düşünceye ihtiyaç duymasıdır. Bunun anlamı sadece tüm biçimleri içinde siyasi yaşamın zorunlulukla kaçınılmaz bir problem olarak doğal hak kavramına yönelmektir.
Bu problemin bilincine varılması siyaset alanından daha eski değil, onun çağdaşı olabilir. Bu bağlamda doğal hak fikrini bilmeyen bir siyasi yaşam, zorunlu olarak siyasi imkanın içinde olamaz. Böylelikle anlaşılabilecek tek nokta; tüm siyasi düşünceler, doğal hak ve doğal sorumluluğu var olması anıyla içinde barındırmak zorundadır. Sorumluluklarımızın doğal haklarımız neticesinde ortaya çıktığını kabul etmemiz gerektiğini daha önce ifade etmiştim. Böylece demokratik siyasal düzeni baz alırsak, içerisinde sahip olduğumuz doğal haklardan birisi olan özgürlük kavramı koşulsuz kabul edilebilir. Fakat tüm siyasal düzenlerde bunun kabul edilmesi imkansızdır. Çünkü toplumsal yaşamda herkese karşı sahip olduğumuz siyasal sorumluluklar veya doğal sorumluluklar bulunmaktadır. O halde özgürlük düşüncesi tam anlamıyla hiçbir düzen içerisinde doğal hak ile ilgili gözükemez. Bir düzenin içerisinde yaşayabilmek; doğal hak dediğimiz durumun ilk çağdan modern çağa uzanan süreçte, dönüşüm içerisinde sorumluluğumuzun artmasıyla birlikte etkisini yitirmeye mahkumdur. O halde doğal hakkın tüm düzenler içerisinde gelişime bağlı olarak doğallıktan çıkıp, yapay hakka dönüşmesi gerekmektedir. Ama bunun doğurduğu sonuçlar oldukça ağır olabilmektedir. Kendi özünde sahip olduğu haklardan siyasal düzenin ve toplumsal yapının gelişmesi sonucunda vazgeçilmesi insanın özünün yok olması demektir.
Mutlak monarşi bağlamında baktığımızda, doğal hakkı özgürlük olan toplumsal yapının doğal sorumluluğun işlevsel kullanılmamasını da görmekteyiz. Bireylerin sahip olduğu özgürlüğün doğurduğu sorumluluğu,monarşik yapının yöneticisine bütünüyle devretmesi aslında kendisinin tüm haklarından vazgeçesini göstermektedir. Doğal vazifelerin yöneticilerde toplanması, insanın en başta siyasal düzene ait olmadan elde ettiği yaşam hakkını ve asla devredemeyeceği gerçeğini ortadan kaldırır.
Böylece bütünleşik olarak anlayacağımız husus,doğal hak ve doğal sorumluluk bağlamında özgürlük problemi temelde olduğu gibi, sabit kalmayıp dönüşüme uğrayıp kendi özünden daima uzaklaşacak ve doğallığını siyasal ve toplumsal düzenlerin öngördüğü biçimde yapaylığa bırakacaktır.
Oluşacak yeni özgürlük anlayışı ise insanın özünün değişeceğini ve bu durumun hayatın içerisinde hiç de alışık olmadığımız bir biçime büründüreceğini de bizlere göstermektedir. Rousseau’nun söyleminde olduğu gibi,‘’İnsan özgür olarak doğar, fakat her tarafta zincire vurulmuş gibi yaşar’’. Sözünden, doğal haklarımızın ve doğal sorumluluğumuzun ne derecede değiştiğini anlamaktayız.
*Felsefeci, Zorbatv.com Yayın Yönetmeni
Yeni yorum ekle