Eş ve Cinsiyet Eşitliği 

Felsefe

Eş ve Cinsiyet Eşitliği 


Prof.Dr. Hasan Bacanlı

Türkçe “eş” kelimesi hem isim hem fiil olarak bulunan bir kelimedir. “Eş” kelimesi etmek kelimesi ile kökteştir ve anlam olarak birlikte iş yapan olarak anlaşılabilir. Kelimedeki -ş eki işteşlik ekidir. Bu anlamda “eş” isimdir. Buna karşılık eşmek (gene etmek kelimesiyle kökteştir ama) kelimesindeki -ş ise süreklilik anlamına gelir. Türkçede -ş ekinin iki işlevi budur: İşteşlik ve süreklilik. Bu farkı Yetik Ozan “Üçüncü Yol” şiirinde güzel ifade eder. İlk dörtlük şöyledir:  
Sayıyorsan beni kendine yakın
Hem ben bilem hem sen bil, bilişelim,
Benim köyüm senin kentine yakın;
Hem ben gelem hem sen gel, gelişelim. 

Burada “bilişmek” karşılıklılığı çağrıştırırken “gelişmek”te karşılıklılık değil, süreklilik vardır. Ozan bu benzerlikten yararlanır. Eş ile eşmek arasındaki bağlantı da burasıdır. Türkçe bu iki kelimeyi bu yolla oluşturmuş, aynı zamanda ayrıştırmıştır. 
Eş kelimesi “birbirine denk olan” anlamına gelir, yani temel anlamı aynılıktır. Ama “eş olmak” iki açıdan değerlendirilebilir. Bir yandan eş olmak birbirinin aynı olmaktır. “A B’nin eşidir” dendiğinde genelde bu anlaşılır. Bu açıdan eşler birbirlerine benzerler, birbirlerinin yerine kullanılabilirler. Başka bir açıdan ise eş olmak birbirini tamamlamak anlamına gelir. Anahtarla kilit, ayakkabının tekleri gibi durumlarda bu anlam ifade edilir. Taraflar kendi başlarına “tam” olmazlar, birbirlerini tamamlarlar. Bu eşler birbirlerine benzeyebilirler, ama aynı değillerdir. 

Günümüzde genel kabul gören cinsiyet eşitliği kavramına yaklaşım da bu iki anlama uygun şekilde oluşmuştur. Bazıları iki cinsin eşit olmasını öngörürken, bazıları iki cinsin birbirini tamamlamasını öngörürler. Ancak tamamlayıcı görüş, sorunun kökenini göz ardı eder. Cinsiyet eşitliği sorunu cinslere eşit davranılmamasını önlemeye yönelik olarak gelişmiştir. Dolayısıyla cinslerin birbirlerini tamamladıklarını söylemek aslında hiçbir şey söylememektir. Çünkü bu zaten ortadadır. Tarih boyunca zaten “eşler” birbirlerini tamamlayarak aile oluşturmuşlardır. Ama bu tamamlayıcılık kadınların aleyhine işlemiştir. Dolayısıyla onların birbirlerini tamamladıklarını söylemek tarih boyunca işleyen kuralların işlemeye devam etmesi anlamına gelir. Bu da cinsiyet eşitliği çabalarını hiçe saymaktır. 

Günümüzde eş kelimesinin sıklıkla eskiden cinsiyeti vurgulayan kelimelerin yerine kullanılır olmasının temeli cinsiyet eşitliğidir. Anne ve baba kelimeleri birer rol olduğu ve işlevleri vurguladığı için aynen kullanılır, ama karı-koca kelimeleri tercih edilmez. Eskiden nikah memurları insanları “karı-koca” ilan ederken, günümüzde “eş” ilan ederler. Kadın-erkek eşitliği anlayışı (cinsiyet eşitliği) cinsiyetler arasında farklılığı ve özellikle erkek egemenliğini ima eden kelimelerin kullanılmasına karşıdır.

Eşitlik veya eşitsizlik kavramları üzerindeki tartışmalar Fransız İhtilaline kadar geri götürülebilir: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik. Bu üçlüde eşitliğin nereye nasıl yerleştirileceği belirsizdir. Bu sorun hukukun herkese eşit şekilde davranmak temeli üzerinde kurulmasıyla çözülmüştür. Hukuk herkese eşit davranarak özgürlüğü tesis etmiştir. Bu da eşitliği adaletle karşı karşıya getirmiştir. 
Temelde eşitlik herkese aynı şekilde davranılmasını ifade ederken adalet ise herkese layık olduğu şekilde muamele edilmesini öngörür. Ancak burada kimin neye layık olduğu üzerinde uzlaşmak zordur. Basit bir örnekle herkese bir ekmek verip bazılarının ekmeği bitirememesi, bazılarının ise bir ekmekle doymaması durumunda adil davranılmış olup olmayacağı tartışılır. Yani herkese eşit ekmek mi dağıtmak gerekir, yoksa herkese ihtiyacı kadar ekmek vermek mi adildir? Herkese ihtiyacına göre muamele etmek tercih edilebilir, ama burada da ihtiyacın ne olduğu ve nasıl belirleneceği sorunu ortaya çıkar. 

Günümüzde “herkese eşit davranılması” şeklindeki adalet anlayışı kabul görmektedir. Ancak bu kez de herkesin aynı şartlara sahip olmaması bir sorun oluşturur. Bu yüzden adalet anlayışı “aynı şartlardaki herkese eşit davranılması” şeklinde evrilmektedir. Burada da hangi şartların dikkate alınacağı belirsizdir. Bilim bu noktada devreye girer ve bireyler arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya çalışır. Bu eşitsizliklerin başında da cinsiyet eşitsizliği gelir. Biyolojide bunu yapamayabilir (?), ama sosyoloji ve psikolojide büyük ölçüde başarmış görünmektedir. 

Özetle eş kelimesi temelde aynılığı ifade eder, denk kavramı ile ilişkilendirilir, sözlükler birbirlerine denk olanların eş olduğunu yazar. Bu yüzden bir çocuk yetişkine eş olamaz. Kelimenin tamamlayıcı parça şeklindeki ikinci anlamının tercih edilmesi ise kelimenin “denk” kelimesiyle ilişkisini de cinsiyet eşitliği çabasını da göz ardı etmektir. 
Geleceğin nasıl bir eş kavramına sahip olacağına ise, post-modernist bir tavırla, toplumların bu kavramı nasıl oluşturacağına ve yorumlayacağına bağlı olacaktır, diye cevap verilebilir. 

Yorum

Hasan Çağlayan (doğrulanmamış) Cu, 16 Aralık 2022 - 09:21

Hocam aydınlatıcı yazınız için teşekkür ederim. Önceki yazılarınızı da bu yazınızda olduğu gibi beğeni ile okudum. Selamlar

Gonca Kabadayı (doğrulanmamış) Cu, 16 Aralık 2022 - 09:39

Hocam aydınlandım. Hiç bu yönden bakmamıştım. Anladım ki sözcükler kendilerinden ağır anlamlarla yüklü. Teşekkürler

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.