Evirilemeyen Cehalet, Hep Muhalif Olduğunu Sanır!

Felsefe

Ümit Yaşar Gözüm*

Tarih boyunca, bilgi ve cehaletin savaşı karşısında, kitleler dilsiz şeytanı oynadı. Yeni bin yıl; bir yanımızı uyuşturan bu acımasız yarışın, sonsuza kadar süreceğini düşünenlerin kâbusu olacağa benziyor! Bilginin bilim aracılığıyla şekillendiği dijital çağ; yarattığı yapay zekâ eliyle kitleleri uzak olmayan gelecekte, kitlesel cehaletin esaretine doğru çekiyor. 
Çağımız kitlelere acı eşiği düşük, emeksiz haz yumağı vaat ederken, ihanetiyle övünmüyor kitleler karşısında. Aksine ‘kendinden başka derdi olmayanlar, cehaletin yarattığı mutluluğun tadını çıkarırken’, yarattığı paranoyayı kurtuluş olarak öneriyor! 
Cehalet anlama karşıdır; ona ulaşmak dipsiz kuyulardaki yansımasına dokunmak demektir. Ki, bu da emek gerektirir. Oysa cehalet emeksiz kırıntılarla yetinen asla uslanmayan her köşe başında karşılaşılabilecek miskinlik halidir! 
Fikir ortaya koymak ya da fikir sahibi olmak, bilgili olmakla olasıdır. Anlamak ise bir farkındalık halidir, farkına varma ve bir tepki oluşturma durumudur. Şirazesi kaymış insana ‘hak’ kavramını anlatamazsınız, çünkü onun inandığı tek hak sıradanlığına tutunduğu kişisel konforudur!
Halk dilinde çoğunlukla deneyimsizlik ve toylukla karıştırılan cehalet, bunlarla bağıtlanamayacak nobran yanıdır insanın. Sırf bu yanıyla bile ‘cahil kişiliği salt eğitimsiz kişilikle’ açıklamak olası değilken, özellikle dijital çağın fenomenleri üzerinden, eğitilmiş cehaletin en zavallı ve acımasız yüzüne tanıklık ediyoruz. Her şey ‘daha fazla’ tıklanmak-kazanmak-ünlenmek üzerine kurulu, etik ölçüsü olmayan tatminsizliğe odaklanmış.
Önem ve değer kavramının evrensel anlam ve tanımları insanlık ölçütünün mihenk taşlarını oluşturur. Bilgiyi veya gerçekleri yok sayıp, onları bilinçli olarak görmezden gelmek ayrı bir bilinç halidir. Ki, bu algıda kesin olan kişiliğin kendi sıradanlığından maddi veya manevi kişisel çıkar sağlamaktır. 
Toplumsal yararın önceliği veya etik kuralları yok sayan bir, hınç alma, cehaletin yarattığı kitlenin cambazlarından birisi olma, kısaca şark kurnazlığı vardır. 
Öyle ki, toplumsal kurallar karşısında cehaletten söz ettiğimizde; cehalet hırsı besliyor, hırs da haksızlığı!
Böylesine özünden koparılmış insanı mı soruyorsunuz; hangisine el uzatsam, öteki tırmalıyor bir kedi yavrusu gibi, çaresizce her yanımı! Aslında hızla uzaklaştığı bilgi ve sevgi yoksunluğunun yarattığı kin ve kimsenin dillendiremediği bir çaresizlik yumağı. 
Derdi ötekinin cehaletini bilgiyle kırmak olanlarla, örgütlenmiş cehaletin mensubu sayılmakla övünen, bilgiyi ve gerçeği dışlayan kitlenin mücadelesinin doğurduğu arafa düşmek üzere insanlık. 
Onun için daha çok sevmeliyiz, başka yüreklere umar olan ruhları! Başkasının yaşamına bilgiyle dokunup, ortak değerlerle buluşturan kurumsal ve bireysel çabaları ortak akla dönüştürmeyi ödev ahlakının bir parçası saymalı!
Eğitilip yönetilemeyen cehalet hep muhalif olduğunu sanır: Oysa her alanı kuşatan yüzeyselliğin atacağı adımlara karşı, düşüncenin isyanıdır muhalif olmak. Bir doktrine karşı söyleyecek alternatif olmak, herhangi bir politik ve kurumsal tavra karşı, hak ve değer ölçütüyle alternatif düşünce sunmaktır. 
Kişiler, ideolojiler ve inançlar üzerinden, toplumu yaralamak değildir. Kaldı ki, hak kavramı gelişmemiş ve bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olabileceğini düşünenlerin elindeki kontrolsüz silah hiç değildir.
Toplum, kavramların özünden uzaklaştırıldıkça, herkes kendi anladığını daha açık anlatımla herkes işine geldiği gibi tavır almayı, bir ‘duruş’ olarak görüyor ve muhalif olduğu sanrısına kapılıyor!
Bu ise, pragmacı (bilgiyi ve doğruyu sadece yaşam için araç gören) zihniyetin kitleler arasında yandaş bulup çoğalmasının ve yaşamsal gerçekten uzaklaşmasının nedenlerinden birisi olabiliyor! 
Ah kendi cehennemini gergef işler gibi, cehaletle ören insan kardeşlerim; unutmayın ki, Yaratıcı, ‘irade’ denilen en ulvi parçasından üflemiş aydınlığa! Karanlığı yüklenmiş olman, yalnızca kendi eksikliğindir. Evrenin en donanımlı varlığının, özüne karşı duruşu; anlamsızlık yüklenmiş aklın koşulsuz teslimiyetinden başka bir şey değildir. 
Çünkü biliyoruz ki, akıl cehaletin kurduğu pusuları keşfeden gücüdür insanın. Yeter ki, rehberliğinde yürümeyi seçsin!
Cehaletin acıma duygusu yoktur; tıpkı sinirleri alınmış sırtlan gibi, zayıflar vardır hedefinde! Çocuklar, gençler, yetişkinler ve yaşlılar: Her yanından zıtlık akan bir sınıflama! Çocuklar yaşlılarla benzeşirler; günü yaşarlar. Birinde bilgi ve tecrübe eksiktir, ötekilerinde ise coşku ve güç!
Genç yetişkine karşıdır. Bu cehalet değil, toyluktur. Toyun yetişmesi, hatta cahilin evirilmesi kolaydır da cehaletin direnci taştan katı, ziftten karanlıktır. Gençte sabır, ilke ve kaygı henüz oluşurken, yetişkin ilke ve fedakârlıkla geçecek yaşanmışlıklardan beslenirdi!
Her ilke ters yüz olmaya gebe, her çırpınış yeni bir çürümeye yol açıyor insanlık kavramında. Kavramlara dilsiz şeytan rolü biçiliyor, şeytan dili oluyor kitlelerin. Başı sonu kestirilemeyen bir çözülme yaşarken insan yanımız, bir adım ötemizde cehalet örgütleniyor insana ve evrensel saydığımız değerlere karşı!
Ah cehaletiyle yüzleşemeyen zavallılar, iflah olmaz bir yüksünüz evrenin sırtında! Şu veya bu sebeplerle toplumsal fırsatlardan yoksun bırakılanlarla anılıyor adınız. 
Eğitimsiz, bilgisiz bırakılmış olmaktan ibaret sayılamaz cehalet.  
Başını öne eğip ‘cahilim, cahil kaldık imkansızlıklarla’ derken bile yüzü kızaran ruhların ışığı olun insan kardeşlerim! Onlar, ar damarını cehaletin çatlattığı eğitimli/eğitimsiz toplum mimarlarından daha saf ve işlenmeye yatkın elmas gibidir. 
Onların yaşadıkları bilgiye erişememe sorunudur. İçine doğdukları ortamın sağladıklarıyla hakkına rıza gösterme çaresizliğidir çoğunun yaşadığı. Bunu bir yöntemle (örgün, yaygın, halk eğitimi vs.) yok edebilirsiniz. 
Ya aydın sıfatını almış eğitimli cehaletin ihanetinin önüne nasıl geçeceksiniz! Kendi yazgısını kıramamış olanların ruhuna dokunmak mümkün. Ancak başkalarının ruhunu, çıkarları uğruna kullanmak adına ilkesiz bırakanların ruhuna hangi inanç, kanunla dokunacaksınız! Zor ve imkânsız görünen temel sorunu bu insanlığın. İyiliği de kötülüğü de yöneten bir küresel sermaye varken, yol kazası geçirip yoldan savrulan bireyi onarmak ve yola getirmek bir inanç sorunu olmaktan çıkıyor. Daha çok doymak bilmeyen bireysel kabul ve tatminden geçiyor.
 Ayırım yapmaksızın örgütlü hale gelmiş cehaletin evirilmesi Kaf Dağının ardında iğne bulmak kadar imkânsız. Örgütlü cehaletti hatır saymak, anmak bir yana; yanı başındakilerin en çaresiz anlarında bile, ‘çarenin insanın kendisi olduğunu’ hatırlatmayacak kadar katılaşmış zihinlere eviriliyor!
Uzun sayılabilecek, hareketli ve entelektüel yaşamın deneyimleri bana “Eğer kitlelere hükmetmek istiyorsan aklı çorak bırak, ulaşmak istiyorsan estetik ahenk yarat. Çünkü evirilemeyen cehalet hep muhalif olduğunu sanacak. Oysa cehalet bilgiye uzaktır, muhalif bilgiye aç!” aforizmasını yazdırdı! Yoksa başka türlü birey teslim edebilir miydi aklını, bir ölümlüye. Uzak kalabilir miydi bilginin ruhunu aydınlatacak ışığına! D

*Felsefeci,Yazar,Eleştirmen
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.