Farabi’nin Erdemsiz Şehirleri/Erdemsiz Devletleri Temellendirmesi Ve Günümüz Türkiye’si
Süleyman DÖNMEZ
Köklü bir millet olan Türklerin son ümitvar devleti Türkiye, maalesef, büyük açmazlarla karşı karşıyadır. Nice zamandır atılan yanlış adımlar, artık Türk milletini başta ekonomik olmak üzere ciddi sorunlarla yüzleştirecek görünmektedir. Biz aklımız erdiğince dilimiz döndüğünce fırsat ve yer buldukça, özellikle de Türk Yurdu Dergisi’nde yazdığımız yazılarda doğru kararlar alınarak yapılması gereken ivedilikle yapılmadığı takdirde sonucun hüsran olacağını ilan etmekten geri durmadık. Belki duyuldu sesimiz belki de duyulmadı. Lâkin yanan yüreğimizin sesine kulak verilse de verilmese de olan oldu ve gelen geliyor… Elbet bize düşen her ne olursa olsun, her ne gelirse gelsin umudu kaybetmeden mücadeleye devam etmektir. Elbet zafer iyilerin olacaktır.
Dünyanın hassaten siyaseten bir karmaşa (kaos) ortamına sürülmek istendiği ve sürüldüğü açıktır. Karmaşa siyaseti üzerine önceki yazılarımızda birazcık durmuştuk. Bu yazıda aynı konu üzerinde durmayacağız. Ancak şu kadarını hatırlatalım: son devrin Türk siyasetinde etkin ve yetkin olanlar, makul açıklamalar içeren karmaşa siyasetini doğru okuyamamışlar ne getirip ne götüreceğini kestirememişlerdir. Zira anlaşılabilir bir dile ve makul açıklamalarla temellendirilebilen karmaşa siyaseti, Türkiye’de Türk’e, Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine düşman olarak yetişmiş bir kitlenin elinde –maalesef- “kargaşa siyasetine” dönüşmüştür.
Kargaşa, karmaşa değildir. Karmaşanın bir matematiği ve aklı vardır. Kargaşanın olduğu yerde ise, akıl yoktur. Tabiî ki, kargaşaya da makul bir açıklama getirilebilir. Lakin kargaşada hâkim olan saik, akıldan ziyade duygusal karmaşa ve korkudur. Karmaşayı kargaşa olarak anlayan bir siyasetin uygulamaları düzeltmez; ama bozar. Bozma bozulma uzun süre devam edecek olursa da yıkım kaçınılmaz olur. Karmaşayı yönetemeyen toplumlarda yıkıma götüren bozulma/kargaşa genelde içten ve dıştan etkin olan şeytanî bir zekâ ya da zekiler tarafından yönlendirilir. Böyle bir süreçte eğer insan yeterli donanıma, bilgiye ve tecrübeye sahip değilse tuzağa düşmekten kurtulamaz, Yanlış üzerine yanlış yapar.
Bir ülkede kargaşanın içine düşülmüşse ne etmeli ki, artık yanlış üzerine yanlış yapılmasın ve kötü gidişin önü kesilebildiği ölçüde kesilsin? Biz bu yazımızda yönelttiğimiz suale büyük Türk filozofu Farabi’nin siyaset felsefesinden yararlanarak cevap vermeye çalışacağız.
Onbir asır önce yaşamış bir filozofun bugünün sorunlarını çözmeye bir katkısı olup olmayacağı tartışılabilir. Dahası dünün fikirlerinin şimdiye bir hayrının dokunmayacağına da inanılabilir. Ancak yapılacak küçük bir araştırma, gerçeğin hiç de sanıldığı gibi olmadığını gösterecektir. En azından Türkiye’nin bilerek ya da bilmeden sürüklendiği kargaşa siyasetinin tuhaf bir şekilde dünde olanı bugüne uyarlama üzerine kurgulandığı fark edilecektir.
Acı olan şudur: Birileri âdeta Türk milletiyle alay etmektedir. Fakat farkında bile değiliz. Sanıyorum bugün dilimizde olan ile dünde kalan arasında bizi sürekli karşı karşıya getiren bilgi yanlışlıklarımız çok fazla. Aksi takdirde aptal ve hain değilsek, bu derecede ve sıklıkta tamiri güç hatalar yapmamızın makul bir izahı yok. Belki Farabi, bizi içine düştüğümüz gaflet uykusundan uyandırabilir.
Farabi bir devletin/şehrin ayakta kalabilmesini erdemli olmaya bağlamıştır. Erdem, sahip olunan bir dizi olumlu niteliğin kişide görünür olmasıdır. Şayet devlette etkin ve yetkin olanlar ve bir millet erdemsiz olurlarsa, devlet bir müddet ayakta kalmayı başarsa bile o devlette yaşayanlar mutlu ve huzurlu bir hayata sahip olamazlar. Zaten böyle bir devlet de çok fazla ayakta kalamaz yıkılır gider.
Farabi bir devleti ayakta tutan temel saikın “hikmet” olduğuna inanmıştır. Hikmet ise, yönetici konumda olanlar ile milleti ortak bir ideal ile eylemde buluşturan birleştirici güçtür. Eğer bir devletin yönetiminde hikmet, yönetmenin bir parçası olmaktan çıkmışsa, o devlet yok olma tehlikesi altındadır.
Dünyanın karmaşa siyaseti uyguladığı bir dönemde Türk siyasetinde etkin olanların karmaşayı kargaşa sanıp Türk milletini çıkmaz sokaklara sürüklemesi hikmetten uzaklaştıklarını göstermektedir. Öyle ki, artık Türkiye erdemini kaybeden erdemsiz bir devlet görünümündedir.
Farabi’nin siyaset felsefesinde devlet/şehir öncelikle erdemli ve erdemsiz olmak üzere iki karşıt bakış açısı ile temellendirilir. İdeal olan erdemli devleti/erdemli şehri kurabilmektir. O, erdemli devletin nasıl olduğunu bütün yönleriyle ortaya kor.
Biz burada Farabi’nin erdemli devletinin niteliklerini uzun uzadıya sıralamayacağız. Ama Türkiye’nin nerede durduğunu daha iyi görebilmek için erdemli devletin zıtlarından kısaca söz ederek yazıya devam edeceğiz.
Farabi’ye göre bir devlet/şehir erdemli değilse, ya câhil ya fâsık ya değişmiş ya da sapkındır. Türkiye’nin -dile getirmek acı da verse- erdemini kaybettiği açıktır. Bu durumda günümüz Türkiye’si, acaba Farabi’nin erdemli devletin zıttı olarak ortaya koyduğu devletlerden hangisine benzemektedir?
Farabi, halkının mutluluğun ne olduğunu bilmeyen ve mutluluğu akıllarından bile geçiremeyenlerin yaşadığı devlete ya da şehre “cehalet şehri” adını veriyor. Cehalet şehri sakinlerine mutluluğun ne olduğu anlatılsa bile onu anlamazlar ve ona uzaktırlar. Onların mutluluk sandıkları beden sağlığı, zenginlik, hazlardan pay alma, arzularını istedikleri gibi tatmin etme, saygın ve itibar sahibi olmadır. Onlar için en yüce ve yetkin mutluluk ise, yukarıda sayılanların bir arada olmasıdır. Mutsuzluk ise, bedene arız olan hastalıklar, fakirlik, hazlardan yararlanamama, arzularını dilediği gibi tatmin edememe ve saygın olamamaktır.
Farabi cehalet şehrinin altı türünden söz eder. 1) Halkının yeme, içme, giyinme, mesken ve cinsel ilişki konularında bedenin varlığını sürdürmesini sağlayacak zaruret miktarıyla yetinmeyi amaçlayan ve bu hususlardan faydalanmak için birbirleriyle yardımlaşan zaruret şehri. 2) Halkının zenginlik ve servete kavuşabilmek için birbirleriyle yardımlaşmayı amaçladığı, zenginlik şehri. Zenginlik şehri sakinleri zenginliği biricik gaye olarak benimsemişlerdir. 3) Halkının yiyecek, içecek ve cinsel ilişki gibi hazlardan faydalanmayı hedefleyerek her türlü oyun ile eğlence peşinde koştuğu bayağılık ve düşüklük şehri. 4) Halkının hem kendi aralarında hem de diğer milletler arasında gerek söz gerekse fiil açısından itibar edilip yüceltilerek saygın, övülen, anılan ve şöhretli kimselerden olmayı hedeflediği şöhret şehri. 5) Halkının başkaları üzerinde hâkimiyet kurmayı; ama başkalarının hâkimiyetine girmeyi engellemeye çalıştığı üstünlük şehri. Bu hâkimiyette temel saik üstün gelme ile duyulan hazdır. 6) Halkının hedefinin arzularına hiç sınır koymaksızın istediklerini yapabilecekleri bir özgürlüğe ulaşmayı hedefleyen demokratik (cemâ’iyye) şehir.
Farabi erdemli şehir halkının bilip inandığı her şeyi bilen, ancak davranışları cehalet şehri halklarına benzeyen insanların oturduğu şehirleri, fâsık şehir olarak nitelendirmiştir. Değişikliğe uğramış şehir ise, eskiden erdemli şehrin halkına benzer davranışlar sergilerken sonradan farklı görüşlerin etkisiyle değişen ve davranışları farklılaşan halkların yaşadığı şehirdir. İlahi bir bilgilendirmeye mazhar olmadığı halde vehmederek ya da yalan söyleyerek insanları aldatan önderlerin etkin olduğu şehir ise sapkın şehirdir.
Farabi’nin erdemsiz şehirleri/devletleri –muhtemelen- yaşadığı devirde gözlemleyebildiği şehirlerin/devletlerin kavramsallaştırılarak açıklığa kavuşturulmasına dayanmaktadır. Söz konusu açıklamaların sadece tarihî bir değere sahip olmadığı çok açıktır. Bugün birçok devlet Farabi’nin erdemsiz devletinin özelliklerini yansıtmaktadır. Farabi, Hz. Muhammed’in kurduğu Medine şehir devletini örnek alarak erdemli bir şehrin imkânına inanmış ve bu şehrin felsefesini yapmıştır. Ortaya koyduğu bir ütopyadan ibaret değildir. Öyle ki, onun temellendirmesi Türk’e şiar olmuş Türklük erdemli cihan devletleri kurmuştur. Türkiye’nin bu kadim gelenekten koparak erdemsiz bir devlete dönüştürülmek istenmesi, dahası dönüşmüş olması esef vericidir.
Yazımıza günümüz Türkiye’sinin yukarıda Farabi’nin saydığı erdemsiz şehirlerden hangisine benzediğinin tespitini okuyucuya bırakarak hitam çekelim.
Kaynak: Fârâbî, “Erdemli Şehir Halkının Görüşleri” (KitâbüÂrâiehli’lmedineti’l- fâzıla), İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, Tercüme: Mahmut Kaya, Klasik yayınları, İkinci Baskı İstanbul 2005, s. 147-149.
Yorum
Yazı, günümüz Türkiyesinin…
Yazı, günümüz Türkiyesinin bugunkü durumuna ışık tutmaktadır. Farabinin erdemsiz şehirler/devletler tanımlamasına doğru ülkemiz savrulmaktadır.
Farabinin "Erdemsiz Devletler" tanımlamasıyla yonetimin kıyaslanması güzel bir örnektir, Ben yazıyı beğendim. Hocanın yüreğine kalemine sağlık
Yeni yorum ekle