Geçen Zamanın Gölgesinde

Felsefe

Zamana Yenilmeyen Düşler-2

Geçen Zamanın Gölgesinde

Ümit Yaşar Gözüm

Durup dururken Masai Mara’da, Mara nehrinin coşkun bulanık sularında pusuya yatmış timsahları gözlerken buluyordum kendimi. Serengeti büyük göç yoluna dizilmiş karşı kıyıdaki otlaklara geçme güdüsündeki sürünün, yarattığı boşluk hissine kapılıyordum.

Geçen zamanın izini sürdüğümde, dolu dolu sürüp giden bir ömürle karşılaşıyordum. Deneyimlerin insanı sarraf yaptığını söylemek pek olası görünmese de, dilin retoriğine hakim olmayıp tökezlemeden konuşanların ezberlerinin arkasında, mutlaka bir hesap vardır ilkesi oluşuyordu benliğimde.

Her yanda insanlık kavramını yaralayan lağımlar akarken “hangi dehlizlerde saklanır kötülük, hangi karanlığa akar iyilik” diye sormaz mı insan olan… Lakin ne gören vardı yüzlerini, ne de hisseden. Hepsi birer kavramdılar ve gerçekte asla varlık bulamadılar…

Ölümün ferman yazdığı hayatlarda, bir çakıl taşından farksız, sıradan bir değerdir 'onur' diye düşünmeye başlamıştım. Sahile doğru yürürken yolun sağında solunda oynayan çocukların içten kahkahaları çınlıyordu kulaklarımda. Dalgın dalgın ilerlerken, bir yandan da acaba bir daha karşılaşacak mıyız diye geçiriyordum içimden. Bir anda eşsiz gülümsemesiyle Tanrıça olduğu belleğimde yer eden Tike ile karşılaştım. Tek bir cümle edemeden uzun uzun seyrettik birbirimizi. İçimden biz kullar için büyük bir tesadüf olan bu karşılaşma, tanrıça olduğunu belleğime kazımaya çalışan Tike için çocuk oyuncağı olsa gerekti. Yoksa ayrılırken nezaketen hiçbir yer, zaman ve buluşma ihtimali düşünmemiştik. Şayet bu bir tesadüfse, içinde derin bir işaret barındırıyor olmalıydı, değilse Tanrıça da benimle ilgileniyor demekti. Her haliyle bir şanstı.

Üzerimdeki hayranlık şokunu atmaya çalışırken, Tike beklemediğim anda "nasıl karşılaştığımızı düşünüyorsun değil mi?" diye sormuştu. Ve de devam etmişti seçilmiş sözcüklerden oluşturduğu cümleleri evrene göndermeye: Konuşmamızın bir yerinde yazar olduğunu ve Aşkın Estetik Halleri üzerine yazdığını söylemiştin. Giderken ip ucu vermediğin için doğruca bir kitapevine uğrayıp kitabını istediğimde kasiyer mevcudunun kalmadığını ama yayınevine sipariş edersek iki güne elinizde olur deyince düşünmeden onayladım.

Elime aldığımda açtığım sayfaların birinde bu coğrafyayı tarif ediyordun. Şaşırmıştım! Şans tanrıçası olduğum bir kentte yaşıyor olman heyecanlandırmıştı. Sonrası kolay oldu karşılaşacağımıza inancım tamdı. Unutma ki ben bir tanrıçayım! Sonra aynı kararlılıkla yanı başımızda kendi hallerine oynayan çocuklara bakarak: İnancına sadık olmayan yetişkindense, bir çocuğun duası olmayı yeğlerim, diyerek hafifçe koluma tutunup yürümeye başlamıştık. 

Biliyor musun Tike, içimden bir daha karşılaşır mıyız diye geçirdiğim bir sabahın bilinmez huzursuzluğuna uyanmıştım. Sonra dikiş tutturamayan toplumların bireyleri gibi, derin bir huzursuzluk kaplamıştı içimi. Öyle ki, Tanzanya’ya kadar götürmeye kalkmıştı, içimdeki yarım kalmışlık duygusu. Şimdi Masai Mara’ya çöreklenen karanlık bulutların damlalarını boşaltmasının ardından aralanan gökyüzünde güneşi gördüğümü söyleyebilirim.

Tike dikkatlice yüzüme bakarak, "derinliği olan cümleler dökülüyor dudaklarından, toplum üzerine düşündüğünü ilk karşılaşmamızda da hissetmiştim. Değişen her şey bir öncekine düşman kesiliyor. Oysa bir karış arkasından arkaik çağ ve modern geliyor. Yok saydığımız her şeyin bir parçası değil miyiz? Bir ‘toplum’ analizine var mısın benimle?" diye sormuştu.

İşte o an şansın tek başına yetmediğini, insanın şansa giden yolu açması gerektiğini anlamış olmanın verdiği güvenle, 'aşktan zaman kalırsa neden olmasın' deme cesaretini bulmuştum. Biraz utandırmıştım sanırım Tike’yi... Halinden şikayetçi olmadığını görünce de düşüncenin dehlizlerine dalan bir insan ve toplum değerlemesine başlamıştım:

Biliyor musun Tike; ne zaman birine yapılan haksızlıkla karşılaşsam, barbarlığa direnen kavimlerin ortak aklı olmak geçer içimden. Sessiz kalamam, hastalık nerede ise neşteri oraya vurmaktan asla geri duramam. İnsanlık kavramı elimizde kalmış tutunabileceğimiz tek kuru dal. Onun yok olmasına değil, yeşermesine çabalamalı herkes.

Yoksa korkular bir yanardağın kaynayan lavları gibidir. Benliğinizi sarmaya görsün, her patlamada ölüp ölüp dirilirsiniz. Toplumların yaşadığı huzursuzluğun kaynağı tam da bu; özden uzaklaşmak!

En büyük kaygım bir gün bütün nehirlerin kurumasıydı. Ki, tasam göllerden ve denizlerden yanaydı. O an fark ettim, üst üste binen beyazın, maviye dönüştüğünü.

Kendi adıma hiç bir kaygım olmadığını, iç yolculuğuma çıktığımda anlamıştım. Bilinmeyen, henüz tınısını çözemediğin  bir dilden dökülen nağmelerin anlamını, mimiklerden bilirsin. Çünkü, sözcükler kendi başlarına hareketsiz imgelerdir. Sesleri besleyen mimiklerin bizdeki çağrışımlarıdır ki; olumlar ya da olumsuz kılar. İnsan dendiğinde filozoflar dört elementi düşünürdü, bense sözcükleri! ateşten, topraktan, havadan ve sudan... İnsanın yarasıdır  ki sözcükler, asla vazgeçmezler konuşmaktan.

Kimi zaman kütlenin sessizliğinden korkarım. Lakin isyan ve direnişi aynı anda yapmışlığı olanların, darağacında yağlı urganları hazırdır. Orada haklı haksız ayırmak neredeyse imkansızdır. En çok  da ıssız gecenin kucağında gözyaşı dökenlerin ahından korkmamız gerekir. Onlar ki, her şeye rağmen hıçkırıklarında boğulsun istemezler insanlık... 

Güzelliğin peşinde koşar adım yol alan insanlara ihtiyacı var alemin. Mutluluk beklentisiyle çaldığımız her kapının zil sesinin farklı olduğunu anladığımızda, içimizdeki ahenkli tınılara daha çok bağlanıyoruz. Zaman bütün basma kalıp zincirleriyle akıp giderken sizi de sürüklüyor peşinden. Oysa dur demek elimizde...

Acıyı da mutluluğu da değerli kılanlarla paylaşmayı ilke edindim. Toplumlar yasalarla yönetilir, bireyler özlerinde saklı ilkelerle.

Narsistlerin içinde, kendinden başkasına asla büyümeyen tek şey; sevgidir. Onların hasta ruhları yaşanmaz kılarken evreni ne inandıkları gücü dinliyorlar ne de özlerinde saklı insan kalma ilkelerini.

Anlıyor musun beni Tike, riyasız, çıkarsız anlatabiliyor muyum: Tarihin ağırlığını yüreğimde hissetmeye başladığımda kaybettim insanlık adına gelecek umutlarımı. Gel birlikte yeniden yeşertebileceğimiz cümleler kuralım geleceğe yönelik.

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.