Gibiler Toplumunda Yaşananlar / İhsan Kurt
Bu yazımda yeni bir keşiften bahsetmeyeceğim. Bu satırları okuyanların da içinde yaşadığı toplumda, insanlık ailesinde, gördüklerinizi, gözlemlerinizi ve yaşadıklarınızı cümlelere döküyorum. Amacım, bu konularda farkındalığınızı uyandırmak.
Belki bazılarına tuhaf gelecek ama toplumda gözlemlediğim yaygın hüzünleri dert edindiğim için, “İnsanın İşgali” ve “Gerginlik Toplumu” kitaplarından sonra “Gibiler Toplumu”nu yazmayı düşündüm. Toplumda gördüğüm “mış gibi” davranışlar, sözler, yazılar, nutuklar ve bazı yöneticilerin dürüst, üretici ve gerçek bir gelişmeyi sürekli engellediğini fark ettim. Örneğin, ezan okunurken saygılı görünmeye çalışanlar, başkalarına doğruluk nasihatleri verenler, fırsat bulduklarında bu nasihatlere aykırı davranışlarda bulunuyorlar. Kovit nedeniyle iki yıl maske takmaya sabredemeyen çoğunluk, ömür boyu “gibi maskesi” takmaktan zevk alıyor ve bu maskeleri çıkarmamak için her yola başvuruyor. Oysa bu maskelerin insanları gerçeklikten uzaklaştırdığını hiç sorgulamıyorlar. Bu sahnelerin sorgulanmamasının belki de bazı çıkar gruplarının işine geldiğini düşünüyorum. Gibi toplumunun yapısından fayda uman her anlayış, kurum ve kuruluş buna dahildir.
Bir toplum düşünün ki, en çok bahsedilen insani ve insanca değerler o toplumda en az yaşanıyor ya da hiç yaşanmıyor, yaşatılmıyor ve çelişkiler gözlemleniyor. İşte buna benzer toplumlara “gibiler toplumu” denir.
Benim işaret etmek istediğim, “gerçek” gibi değil, gerçek gibi görünmeye çalışmaktır. “Gibi”de riya, iki yüzlülük, dalkavukluk, yağcılık, hilekarlık ve daha birçok benzeri özellikler vardır. Kişinin ve toplumun kendisi olamaması söz konusudur. Biraz olsun mazur gösterilebilecek olan cehalet de bu özelliklere eklenebilir.
Bir toplumda her türlü gibiler karşısında durma tavırları ve tepkileri çoğalmazsa ve bunlar takdir görürse, muhafazakâr gibiler, milliyetçi gibiler, devrimci gibiler, sağcı gibiler, solcu gibiler, adaletçi, özgürlükçü gibiler, yazar gibiler, aydın gibiler, yönetici, dürüst gibiler, kahraman gibiler vb. o toplumu tam anlamıyla bir çıkmaza sürükler. “Sahici” olanla “gibi olan” ayırt edilemez hale gelir. İt izinin at izine karıştığı, kurtlarla çakal sürülerinin oynaştığı, insan ilişkilerinin ve sosyal hayatın toza dumana bulandığı, ne gönüllerin ne de gözlerin görebildiği virane bir toplum manzarası ortaya çıkar. Toplum kaygılıdır, gergindir, şaşkındır. Kitleler hipnoz edilmiş gibidir. Akıl bile tercihlerinde safsataların çıkmazlarına uğratılmakta, insanlara kararsızlıklar yaşatılmaktadır. Gibiler toplumunda gözlenenler ve yaşananlar akıl ve bilim dumura uğratıldığından ne toplumsal değişme ile ne de sosyolojik kuramların verileri ile açıklanabilir. Çünkü gibiler toplumunda insanlar arasında güven kalmamış, umutlar aşınmış, kararsızlıklar çoğalmış, çaresizlik ve vurdumduymazlık toplumun her alanına bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmaktadır.
Yaşama bilincini uyanık tutanların fark ettiği gibi, toplumda kitlelerin duygularıyla hareket etmelerini sağlamak ve onları heyecana getirmek için çok iyi sloganlar ve sloganvari metinler yazılıp çizildi. Hatta bu eylemler, kullanılan teknolojiler artırılarak sürdürülmektedir. Yazılan bu metinlerde, kitaplarda hep heyecanlar, duygular ve hamasilik pompalanmaktadır. Oysa yıllar sonra anlaşıldı ki bu tür eylemler yetmemiş. Çünkü ne atılan sloganların ne de yazılan kitapların içleri aydınlatıcı, üretici, düşündürücü fikirlerle doldurulmamıştı. Sloganla aydınlatma ve özgür fikirler üretilemeyeceği anlaşıldığında çözülmeler, dağılmalar, hatta toplumsal çürümeler çoktan başlamıştı. Ancak bu durumlar karşısında “Ne oluyoruz, niçin böyle olduk?” gibi sorular sorulmaya başlandığında çok geç kalındığı da anlaşıldı. Toplumda “milliyetçi, Atatürkçü, İslamcı, devrimci, sağcı, solcu vb.” gibi içi doldurulmayan kavramlara çelişkiler ve kofluklar egemen oldu. Bu egemenlik, toplumun her alanını, yaşama tarzını ve felsefesini köklerinden uzaklaştırarak sahicilikten koparıp toplumu “gibi” olmaya zorladı. Dünün sloganları yerine, zamanımızın “gibi olma” yaklaşımları, yaşama tarzları ve davranış kalıpları yerleşti.
Gibilerin analiz edildiğinde, içlerinin doldurulmasına ve geliştirilmesine ihtiyaç olduğu toplumsal aynadan yansımaktadır. Herkesin her şeyi bildiğini sandığı ekran alimlerinin(!) konuşmaları, vatandaşın sorunlarına çözüm diye sunulan, aslında onları küçük düşüren ve alay eden söylemler, sosyoloji biliminin profesörü olduğu söylenen benzer kişilerin akla ziyan sözlerinden, konuşmalarından ve yazılarından ortaya çıkmaktadır. Uçağa kafa attıranlar artık akla da vites attırmaktadır.
Bu tür sorunların kökeni nerede aranırsa aransın, sebeplerin başında hep “gibi olmak” gelmektedir. Öğrendiklerini üretime, uygulamaya, davranışa ve değerlere dönüştüremeyen herkes, hangi sıfat veya unvanı taşıyor olursa olsun, hep “mış gibi” bir hayatın kurgusu içinde kalmaktadır. Böyle bir hayatın içindeki toplumdan, sanatçısından, yazarından, aydınından gerçeğin ve hakikatin değil “mış gibi” söz ve davranışların sergilenmesine de şaşırmak gerekir mi? Mesela bilim ve sanat yapılır gibi, toplum yönetilir gibi, adalet var gibi, hukuk uygulanıyor gibi, gazetecilik gibi, yazarlık gibi gösterilenlerde belki doğru bilgiler aktarılacak ama bunlar birey ve toplum hayatında hiçbir zaman davranış haline gelmeyecektir. Hatta dindar gibiler, milliyetçi gibiler, yurtsever gibiler, halkçı gibiler birbirini takip edecektir. Değerler ve fikirler meta pazarlarında sergilenecektir. Böyle bir topluma ancak “gibiler toplumu” adı verilebilir. Burada hiçbir şey “gerçek” olmadığı gibi hiçbir alanda özgün sanat, bilim ve üretim de olmayacaktır. Yani siyaset, sanat, ilim, irfan ve hatta insanlık bile “gibi” olmaktan öteye geçemeyecektir.
Gibi toplumunun bireylerinde, hem kendilerine karşı hem de başkalarına karşı davranışlarında gösteriş, üstünlük taslama, kendini kabul ettirme, bilir gibi, yapar gibi görünme, gücünün yettiğine saldırma, yetmediğine kuyruk sallama davranışları sık görülür. Gibiler toplumunda insanlar birçok maske kullanır, bu nedenle insanların hangi durumlarda ne gibi davranışlarla karşılaşabilecekleri kestirilemez, bu da “güven”, “sevgi” ve “saygı” gibi unsurların aşınımına neden olur. Arkadan iş çevirme, dalkavukluk, sinsilik, kurnazlık ve korkaklık, insan davranışlarının doğallığı içinde yer etmeye başlar.
Hangi görüş ve ideolojide olursa olsun, gibiler toplumunun bireylerinde gerginliğin getirdiği çabuk sinirlenme, saldırganlık, tahammülsüzlük, sık değişen psikolojik haller, tutarsızlık, cehalet, saplantılı düşünme, yanlış kararlarda ısrar, insani özelliklerden yoksunluk, acıma ve paylaşma eksikliği, dinler gibi görünme, kısaca toplumsal körlük davranışları hakimdir. Özellikle büyük kentlerde, gündelik hayatın psikolojik ve sosyal bir gerginlik içinde sürdürülmesi neticesinde insanların birbirlerine karşı saldırgan, hoşgörüsüz ve anlayışsız davranışları gibiler toplumunda daha sık görülür. Gibiler toplumunda insan davranışları sadece bu işaret edilenlerle sınırlı kalmaz. İnsanlar ilgiyi üzerlerine çekmek, merkez olarak kabul edilmek, görünmek, hayallerini ve hamasilik yüklü sözlerini dinletmek ve bunları kabul ettirmek için her yolu denerler.
Gibiler toplumunda, geliştirici, aydınlatıcı ve onarıcı eleştiri neredeyse bir numaralı düşman olarak görülür. Bunun yerine, şakşaklar, aferinler, hatta siyaha beyaz demeler bile kabul görmeye başlar. Kimse “kral çıplak” demeye yanaşmaz; kralın en mükemmel kaftanlar giymiş olduğunu koro halinde dile getirirler. Gibiler toplumunda, kelimenin tam anlamıyla maskelenmiş yalanlar ve kurnazca üstü örtülmeye çalışılan gerçekler vardır. Çünkü gerçeklerden rahatsızlık her alana virüs gibi yayılmıştır.
İnsanlık erdemlerine sahip gibi görünme davranışları, bunlara çelişkili yaşama tarzı eklenerek, gerektiğinde çelişkilerine bahaneler üreten savunmalar, gösteriş/ "desinler" için yapılanlar... Gibiler toplumunda düşünce adına, fikir adına iftira, aşağılama, görmezden gelme ve saldırganlık çeteleri ortalıkta kol gezer; lakin hiç kimseden şikâyet gelmez. "Bana necilik" başını alıp yürümüştür.
Gibiler toplumunda sadece kültür, bilim ve üretim eksikliği yaşanmaz. Akıl tatile çıkarılmamış, idam edilmiştir. Bilim yapılır gibi, sanat yapılır gibi olduğundan, bilimsel unvanlar da sanatçı gibi, bilim adamı gibi davrananlara bol keseden dağıtılır. Gibiler toplumunda kültür ve bilim en doruğa çıktığı varsayılan zamanlarda bile “tekrar” ve “aktarma”dan ileriye gidemez. Buna da ancak “kendi kendini kandırmak” denir. Üretimden çok tüketim, ihracattan çok ithalat girişimleri fikri hayata da sosyal hayata da yayılmıştır.
Bilgi de değerler de sanat ve siyaset de hayatın bütün alanlarında “gibi” değil “gerçek” anlamda yer almalıdır ki sorunlar ve çözümler temelleri olan kaynaklarla dikkate alınabilsin. Yoksa gibilerle oyalanmaya devam edilir.
Gibiler toplumunda yöneticiler, yönetilenler, yazarlar, sanatçılar, bilim adamları, aydınlar, kültür, sanat, bilim ve üretim konuları ayrı ayrı ele alınıp analiz edilebilir. Yeri ve zamanı geldiğinde bu kavramların gibilerine de değinilecektir.
Yorum
Değerli İhsan bey Kutlarım…
Değerli İhsan bey
Kutlarım anlamlı bir deneme. Herkesin gibisi vardır. Ancak bir toplumda düşünce insanları ve aydınların gibisi olamaz olmamalıdır. Eğer gerçekleri gösterenlerin gibisi oluşmuş ise vay haline o toplumun. Saygıyla
Yeni yorum ekle