Hakikat Derdinde Olan İnsan
Fahri Atasoy
Felsefeye giriş derslerinde öğrencileri felsefe ile tanıştırmaya çalışırız. Üniversitelerin ilgili bölümlerinde bu dersler okutulur. Aslında zihinsel faaliyette bulunan her insanın felsefe ile tanışması ve hayatında kullanması gerekir. Zihinsel faaliyet insana özgü en önemli özelliktir. Zihnimiz pek çok faaliyetin merkezidir. Akıl, zekâ, mantık, hafıza, düşünme, unutma, anlama gibi çok sayıda kavram zihinle bağlantılı açıklanabilir. Buna bağlı olarak insanın farklılığını oluşturan felsefe, bilim, din, sanat gibi temel etkinlikler zihinle yapılır.
Zihin faaliyetleri için batı dillerinde kullanılan “intellectual” kavramı, Latince “intellectus” terimine dayanır. Düşünmek, anlamak, bilmek, üretmek, tasarlamak, çözümlemek gibi faaliyetler yapan kişiler için kullanılır. Türkçeye de aydın veya münevver anlamında “entelektüel” şeklinde geçmiştir. Burada önemli olan kavramın içeriğidir. Dolayısıyla yazımızda, zihinsel faaliyet bağlamında içeriğe yoğunlaşacağız. Zihin ile üretilen ve sürdürülen işleri irdeleyeceğiz. Buna da doğal olarak felsefeden başlayacağız.
Felsefe, zihnin en aktif çalışma halini gösterir. Zihin, felsefe faaliyeti esnasında bütün sınırları zorlayan bir yoğunlaşma veya coşma durumundadır. Zihnimizi coşturan ve aktif hale gelmesini sağlayan sorulardır. Art arda gelen sorulara cevap arayan zihin hem kendi içinde hem de başkalarının verdiği cevaplar üzerinden yaptığı tartışmalar ve eleştirilerle kendini gösterir. Faaliyete geçen zihni adeta durduramazsınız. Pasif hale kolay kolay düşmez. Vazgeçmez ve teslim olmaz. Felsefeci bu anlamda entelektüel kavramının bir temsilcisi konumundadır.
Felsefe faaliyeti içine giren zihin amaçsız ve anlamsız bir düşünme eyleminde değildir. Bir amacı, bir derdi vardır ve onu çözmek için çaba sarf etmektedir. Felsefe yapan kişinin aslında büyük bir derdi vardır ki zihnini en derin veya en uç noktalara doğru zorlamaktadır. Dünyanın en önemli problemlerini çözmek için yola çıkan düşünürleri düşünmeye iten büyük bir güç olmalıdır. Bu güç insan olmanın da sırrını içinde saklar. İnsan bitki gibi, hayvan gibi, taş veya toprak gibi duyarsız değildir. Bu saydığımız varlıkların ne derece duyarsız olduğunu da aslında bilmiyoruz ama öyle varsayıyoruz. İnsan zihin melekeleriyle etrafında olan bitenleri doğru anlamak ister. Onun için çaba gösterir. Bunu bir dertlenme olarak kabul etmek yanlış olmasa gerek.
İnsanın dert edinmesini biraz açacak olursak merkeze önemli bir kaygı koymak gerekir. Genel insanlık tarihine ve düşünce tarihine baktığımızda insanın peşinde olduğu şeyin bilgi olduğunu görürüz. Çünkü insanın en büyük gücü bilgidir. Yeryüzünde insana ayrıcalık sağlayacak belki de tek güç bilgidir. İnsan bilgi ile yaşar, bilgi ile problem çözer, bilgi ile üstün gelir. Muhtemelen bilgi ile mutlu olur, bilgi ile sanat yapar, bilgi ile Tanrı’ya ulaşır. Bu bilgi öyle bir özelliğe sahip olmalıdır ki insanı şaşırtmasın ve istediği sonuca ulaştırsın. O takdirde bilginin çok önemli bir ölçütü olmalıdır. Bilginin ölçütünü belirleyecek olan ise gerçekliğe uygunluğu noktasında karşımıza çıkar ki buna biz “hakikat” diyoruz.
Bilgiye muhtaç olan insan eğer doğruluğunu ispatladığı veya ikna olduğu bilgiye ulaşırsa en büyük güce ulaşmış olur. Bunun yine insanlık tarihinde örneklerini bulabiliriz. Yazıyı uzatmamak için örnekleri bulmayı okurlara bırakalım ve biz analizimize devam edelim. Yazımızın başlığında belirttiğimiz derdin hakikate ulaşmak olduğunu temellendirmeye çalışalım. Bunu düşünce tarihinden örneklerle gösterebiliriz. Felsefenin kurumsallaşmasını sağlayan ilk adım olarak doğa filozoflarına baktığımızda onların derdinin, asıl amaçlarının doğanın hakikatine ulaşmak olduğu görülür. İkinci örnek ise yazının doğrudan öznesini oluşturacak bir tartışmaya karşılık gelir. Sofistler ve Sokrates arasındaki tartışma insanlık tarihine ayna tutacak bir problemi ortaya çıkartır.
Sofistler dünya tarihinde agnostisizmin, rölativizmin, pragmatizmin ilk ve en önemli temsilcileridir. Onlar için hakikat önemli değildir. Çıkarlarına uygun gelen her bilgiyi kullanmayı ilke olarak kabul ederler. Bu bilginin gerçekliğe uygun olup olmadığı, doğrulanıp doğrulanmadığı veya mantıklı olup olmadığı onlar için önemli değildir. Bunun sonucu, doğruluktan uzaklaşmaya ve insanları aldatmaya gider. Bu yaklaşım zaman içinde bir model oluşturur ve hakikat derdi olmayan çıkarcıların yöntemi haline gelir. Onun için tarihte de günümüzde de etrafımızda Sofistlere benzeyen gruplar görürsünüz. Onların işleri güçleri, dertleri çıkar elde etmek ve bunu sürdürmektir. Bunun için onlara göre “amaca giden bütün yollar/yöntemler mübahtır”.
Hakikat derdinde olmak bir emek ve mücadele gerektirir. Hakikate ulaşma çabası her şeyden kıymetlidir. Bu yolculuk bir zihinsel süreçtir. İnsanın beden canlılığını sürdürmek hayvani kısmına karşılık gelir. Zihinsel faaliyetleri ise insani kısmını gösterir. Bu alandaki en önemli alanlardan birisi felsefedir ve felsefe hakikatin peşinde gitmeyi gerektirir. Hakikatin peşinde olmak ve derdini taşımak için mutlaka filozof olmak gerekmez. İnsan olan herkes felsefenin bu kaygısını gönlünde taşıyabilir ve hayatına katabilir. Felsefenin yöntemlerini kullanarak düşünmeyi geliştirebilir. Felsefecilerin ulaştığı bilgileri daha iyi anlayabilir ve hatta eleştirebilir. Felsefenin zaten güzel tarafı zihinsel yolculuğa çıkılmasıdır. Felsefe için yolda olmak esastır. Bu yolculuk bir derdin peşinde sürdürülen zihinsel bir yolculuktur. Entelektüel olmanın birinci şartı budur.
İnsan kalitesini artırmak için felsefeyi bizim hayatımıza katmamız şarttır. Felsefenin, ancak fildişi kulelerde birtakım seçkinlerin hobi olarak yaptığı bir faaliyet gibi sunulması büyük hatadır. Sanat gibi, din gibi, bilim gibi her insanın yapabileceği ve kullanabileceği bir alan haline getirilmesi gerekir. Her insanın felsefe problemleriyle ilgili dertlerinin olması doğruluğun yaygınlaşması bakımından çok önemi vardır. Örneğin Sokrates’in derdi neydi ve bizi ne kadar ilgilendirir diye baktığımızda bunu çok açık görebiliriz. Sokrates doğru bilginin derdindedir. Bu doğru bilgiyi hayatımıza temel yapmak ister. Ahlaklı bir toplum olabilmek için evrensel doğru ilkelere ihtiyacımız olduğunu fark eder ve bunun peşine düşer. Evrensel doğru olmayan bilgileri temizleyerek herkes için kabul edilebilir ilkeler bulmaya çalışır. İnsanlık tarihinde bu arayış sürekli devam eder. Dinler de bu kaygı ile öneriler getirir. Büyük filozoflar da bunu belirlemeye çalışır. Günümüzde de en büyük problem doğru bilgi ve evrensel ilkeler problemidir. Bunun kaygısını ve derdini bütün insanların hissetmesi çok kıymetli bir yaklaşımdır ve bunu yaygınlaştırmak hepimizin görevidir.
Entelektüel kaygı ve dertlerimizden birisi de içinde bulunduğumuz varlığın sırrını çözmek ve anlamaktır. Felsefe varlığı bir bütünlük içinde ele almakla birlikte, parçaların kendi bağlamındaki gerçekliğini de sorgular. Onun için varlık alanında, tarihi süreçte çok geniş bir sorgulama listesi oluşmuştur. İlkin doğa ile başlayan, insan ile devam eden listeye Aristoteles metafizik alanı eklemiştir. Orta Çağ’da metafizik alan ile ilgili vahiy kaynaklı dini bilgiler dahil olmuştur. Varlık alanıyla ilgili farklı tecrübeler ortaya çıkmıştır. Modern zamanlarda felsefe en parlak dönemlerinden birisini yaşamıştır. Kendi içinden ayrılan bilimler varlığın sırlarını çözümlemeye başlamış ve muazzam bilgi birikimi oluşmuştur. Doğadaki farklı türler, oluşumlar, olgular hakkında detaylı bilgilere ulaşılmış ve insanlığın yeni medeniyetine katkı sağlamıştır.
Modern dönemde pozitif bilimlerin yanında siyasal ve toplumsal hayatta da çok ciddi gelişmeler görülmüştür. Daha mutlu, düzenli, huzurlu bir toplum inşa edebilmek için önce olumsuzluklar eleştirilmiş, sonra olumlu öneriler geliştirilmiştir. Bu tavır son derece olumlu sonuçlara yol açan bir dertlenme durumudur. Örneğin ütopya yazarları yeni toplum arayışını dile getirmiş, sözleşme teorisi yazarları yeni kurulacak toplumsal düzenin hukuki ve siyasal yapısı hakkında ciddi katkılar sağlamışlardır. Entelektüel kaygıları ve dertleri olmasa bu insanların üretmesi ve yeni medeniyete katkı sağlaması mümkün değildir. Yeni bir medeniyet kurabilecek toplumlar bu tür insanlara muhtaçtır. Varlık, evren, Tanrı, doğa, insan, toplum, ahlak, hukuk gibi konularda dertlenen insanlar kendi toplumlarına ve genel insanlık alemine değer katar. Onun için bir toplumda entelektüel derdi olan insanlar her zaman kıymetli olmalıdır.
Yorum
Emeğinize sağlık hocam
Birkaç gün gecikmeyle de olsa yazınızı okumuş olmanın keyfini yaşadım. Tam da felsefe dersinde karşılaştığım ve doğru açıkladığıma inandığım cümleleri sizin yazınız da da okumuş olmak felsefenin içine girebilmiş olduğumun göstergesidir. Bu durumun kaynağı sizsiniz hocam, bizleri ya da beni zihinsellikle ve sorgulamayla yüzleştirdiğiniz için teşekkür ederim. Önceden de düşünen varlıklardık ama yüzeysel kalıyorduk sanırım şimdi ise konunun özünü anlama ve keşfetme yolunda bir düşünsellik sergileyebiliyoruz. Sayenizde felsefeyi seviyor ve de ilgi duyuyorum. Aynı zamanda daha çok felsefi içerikli kitaplar okuyorum. Zaten gündelik hayatın içinde var olan ve yaşadığımız olayları daha derin anlayabiliyorum ama tabi daha çok okumak, öğrenmek her şeyden önemlisi düşünmek gerekiyor bunun da farkındayım. İyi ki tanımışım dediğim hocalarımdan birisiniz ve iyi ki varsınız. Sonsuz saygılarımla...
Selma hanım sizin zaten bir…
In reply to Emeğinize sağlık hocam by Selma Pekşen (doğrulanmamış)
Selma hanım sizin zaten bir arayışınız olduğu için seneler sonra tekrar okumaya karar verdiniz. Eğer katkım olduysa ne mutlu. Aslında hepimizin yapması gereken bir tavır ama bizim memleketimizde uygun ortam bulamıyor. İnşallah birlikte yaygınlaştırırız
.
Fahri bey yazınız için…
Fahri bey yazınız için kutlarım. Meslektaşlarımız arasında hir çok boş çuval var. Felsefeyi aktarma olarak düşünenler büyük düşmanımız. İnsanımız düşünmek yerine benimsemeyi yeğliyor.
Çok okunmasını dileyelim.
Bilge Ceylan teşekkür ederim…
In reply to Fahri bey yazınız için… by Bilge ceylan (doğrulanmamış)
Bilge Ceylan teşekkür ederim. Maalesef Türkiye'de felsefe eğitimi bilgi aktarımı şeklinde gerçekleşiyor. Asıl olan düşünme eğitimi olmalı. Felsefi problemler temel alınarak insanlar düşünmeye teşvik edilmeli. Bunun için ben felsefeye giriş derslerinde öğrencilerime ilk felsefe problemi olan doğayı ve ilk ilkesini düşünmelerini istiyorum. Kendinizi bir filozof yerine koyarak bunu yapabilirsiniz.
Yeni yorum ekle