
İnsan Olma Arayışı
Fahri ATASOY
Bir derdi olmalı insanın. Kendi içinden, gönlünden, zihninden kaynaklanan bir dert. İnsan olma derdi olmalı her insanın. Yetinmemeli, teslim olmamalı, aldanmamalı, vazgeçmemeli, karamsarlığa kapılmamalı, iddialı olmalı insan. Hayata karşı, tarihe karşı, doğaya karşı, toplumsal şartlara karşı, bazen kendisine karşı bir mücadelesi olmalı insanın. Savaşçı olmalı insan bütün zorluklara karşı. Mücadele etmek temel düsturu olmalı insanın. Hayatın anlamını bu mücadelede yakalamalı. Başkasının mücadelesini değil kendi mücadelesini vermeli insan. Mensup olduğu milletin mücadelesini ihmal etmemeli. Millet için vereceği mücadele de kendi mücadelesi olmalı. Milletle özdeşlik kurmalı, bütünleşmeli insan. Hem bireysel kimliğini hem toplumsal-kültürel kimliğini sağlam inşa etmeli. Farkına varmalı, bilincine ulaşmalı, idrak etmeli kendisine ait gerçekliği. İnsan olma gerçekliği tek yönlü bir gerçeklik değil. İnsanın bu çok yönlülüğünü sorgulamalı, düşünmeli, anlamaya çalışmalı. İnsan üzerine biraz zihin yormalı insan: Ben kimim? Biz kimiz? İnsan kim? Kime insan diyoruz?
Felsefe insanın merak duygusuyla başlar. Merak ettiği konuyu anlamak ister. X nedir diye sorgular. Buradaki X bilinmeyendir, merak edilendir, problem olandır. Entelektüel ilgi böyle doğar. İnsan X üzerine düşünmeye başlar. Bilgiler toplar, birbiriyle bağlantı kurar, anlamlı açıklamalar haline getirir. Bu açıklamaları beğenmeyeneler ve yeterli bulmayanlar itiraz ederler, eleştirirler. Yerine kendi açıklamalarını geliştirirler. Bir tartışma ortamı doğar. Farklı bakış açılarından farklı açıklama kuramları ortaya çıkar. İnsanoğlunun muhatap olduğu X sayısınca tartışma konusu gündemimize girer. Bu X ’lere yaklaşım tarzımızdan farklı arama ve bilme disiplinleri ortaya çıkar. Felsefe, bu tarza örnek oluşturan ilk disiplindir. Hemen yanında din yer alır. Din insanı biraz hazırcılığa alıştırır. Hazır cevapları vardır. Sorgulama yerine iman etmeyi ve kabullenmeyi bekler. Felsefe ve din karşısında insanoğlu bir ikileme düşer. Ama her ikisi de insanın arayışına hitap eder. İnsan, doğuştan verilen doğal haliyle yetinmez. Her zaman bir arayış içindedir.
İnsan çoğu zaman kendini arar, kendini inşa etmeye çalışır. İnsanı buna zorlayan akıl dediğimiz kendine özgü özel melekedir. İnsan bir taraftan aklı kullanır bir taraftan da aklı anlamaya çalışır. Akılla diğer varlıklardan nasıl farklılaştığını görmek ister. Aklı kullanmadığında bedeninin diğer hayvan organizmalarından farklı çalışmadığını görür. Diğer insana benzeyen organizmalar hayatlarını sürdürmek için fizyolojik güdüleriyle doğada mücadele etmektedir. Acıkınca yemek, susayınca su, yorulunca dinlenme, uykusu gelince uyuma, dışkılama zamanı gelince dışkılama, cinsel uyarıcı alınca çiftleşme ihtiyacını gidermek ister. İnsan bunlardan farklı bir tarafa sahiptir. Bunları tatmin etmek zorunludur ama insan olmak için yeterli değildir. İnsan olmak için bunları da disipline edecek bir irade, bir kural manzumesi, bir temel ilkeye ihtiyaç duyar. Bunlarla insan olmanın ve toplum olmanın yolunu kurmuş olur.
İnsan aslında kendisini kontrol edebilen bir varlıktır. Kendisini kontrol edebilmenin yolunu kendisi bulmak zorundadır. Kendisini bulmak da diyebiliriz. Kendi yolunu aramak zor gelirse, kendisini başkasına teslim ederse, iradesini kullanmak istemezse, aklını devreye sokmazsa problem çıkar. İnsan olmaktan uzaklaşır. Beden olarak insan gibi görünse de zihinsel olarak insan olma özelliklerini kazanamaz. İnsan olmak için o beden mağarasından çıkmak, bedenin arzu ve isteklerini dizginlemek ve yönetmek gerekir. Bunu başarmanın yolunu aramak ancak düşünmeyle olur. Felsefe ve din bu yolu öğretir. Ahlak dediğimiz disiplin böyle ortaya çıkar. İnsan ahlaklı olduğu oranda insan olmayı başarır. Felsefenin ve dinin yöntemleri ve bakış açıları farklıdır ama her iki disiplinin temel problemi ahlaktır. Burada konu ettiğimiz ahlak bireyin kendiiradesiyle arzularını dizginlediği bir tavırdır. Toplumsal veya siyasal baskıyla sağlanan kurallara uyma davranışı ahlak değildir. Ahlaklı insanların bulunduğu toplum da doğal olarak ahlaklı olur.
İnsan olmanın yolunu arama esnasında ilk merak etmemiz gereken şey, bireyin ahlaklı olmasını sağlayacak ilkeler (değerler ve erdemler) olacaktır. İyi bir insan, erdemli bir vatandaş, adaletli bir yönetici, cesur bir asker, cömert bir baba, güvenilir bir satıcı dendiğinde o insanlara değer katan şeyi bulmak önemlidir. Eğer bireyin davranışlarını kontrol eden ve yönlendiren ilkeler varsa insan olmaya yaklaşır. Bu ilkelerin merak edildiği ve sorgulandığı alan felsefedir. Felsefe, insan olma yolunda en fazla kullanılan alandır. Çünkü felsefe sadece ahlak ilkelerini sorgulamaz, insan olarak içinde yaşadığımız evreni ve hayatı da sorgular. İnsanın gerçekliğini ve evrendeki yerini belirlemeye çalışır. Tanrı, evren, doğa, toplum, kültür, devlet içinde insanın konumu nedir? Bunlarla insanın ilişkisi nasıldır ve ne anlam taşır gibi sorular zihinleri kurcalar. İnsan dediğimiz varlık zaten bir şeyleri merak ederek ve üzerine düşünerek zihin yorar. Böylece insan olma sürecisomut eserlerle desteklenmiş olur. Çünkü insan bu sorgulamaları sonucunda ortaya eserler koyarak bir kültür yaratır. Kültür yaratmak insanın en büyük ayrıcalığıdır. İnsandan başka hiçbir varlıkta kültür yaratıcılığı yoktur.
İnsan olma ayrıcalığı bir mücadele ve hak ediş gerektirir. İnsan mevcut durumla yetinmez. Çevresini mutlaka değiştirmek ve şekillendirmek ister. Bazı antropoloji kuramlarına göre insan doğada diğer hayvanlar gibi yaşıyorken kendi yeteneklerinin farkına varmış ve aletler geliştirmeye başlamış. Bir yandan alet geliştirirken bir yandan da doğada içinde yaşayabileceği barınaklar yapmaya girişmiş. Bu arada insanın çıplak hali doğanın şartlarına göre koruyucu olmadığı için giyinme ihtiyacını gidermek istemiş. İlk insan tipinin hayvan postları içinde tasarlanması bundan. İnsanın yapıp etmelerinin ortaya çıkarttığı birikimin sonraki nesillere aktarılması yine insanın zihinsel becerilerinden kaynaklanıyor. İnsan gözlem, deneme, tekrar ve düşünme yoluyla başkaları tarafından üretilen bilgi ve becerileri öğrenebiliyor. Doğada bazı hayvanların içgüdüye dayalı bazı özel yetenekleri görülür ama bu türler bilgi aktarımı yapamazlar. Sadece genetik olarak türe özgü sürdürülen davranış kalıpları vardır. İnsanın öyle değildir. İnsan geliştirdiği bilgi ve becerileri sonraki nesillere aktarabilir. Bu bağlamdaeğitim ve öğrenme ayrıcalıklı yönlerinden birisidir.
Kültür üretebilen insan, türünün ayrıcalıklı olmasını sağlamıştır. Kültürün anonim olarak yerleşik yönleri vardır. Topluma katılan her birey bu kültür normlarını ve usullerini öğrenerek benimser ve o toplumun bir üyesi haline gelir. Kültür toplumsal farklılığın da temelini oluşturur ve bir bireyin hangi toplumsal gruba ait olduğunu belirler. Yani kültür bir insanın grubundan kaynaklanan kimliğini oluşturur. Toplumsal kimliğin en önemli kaynağı kültürdür. İnsan bu kültürün sayesinde kendi türünün içinde farklı toplumsal varlıkları oluşturur. İnsan doğadaki diğer canlılardan ayrı olarak aynı türün farklı toplumsal yapılarını ve kimliklerini oluşturur. Toplum ve kimlik insan türünün kendine özgü hallerinden birisidir.
Birey ve toplum ilişkisi içinde kültürün önemli bir yeri vardır. İnsan olma arayışı bireysel yaratıcılığın ortaya çıkmasıyla çok önemli bir mertebeye çıkar. Birey bir özne olarak aktiftir ve etrafını sürekli gözlemleyerek kendisine bir yol bulmaya çalışır. Felsefeyle, bilimle, sanatla, din ile bağlantı kurmak onun ilgi ve becerileriyle anlam kazanır. Özellikle yaratıcılık insan için sanat alanında bir imkan sunar. Sanat eğiliminde olan insan her yaptığı işe bir estetik dokunuş gerçekleştirir. Sanatın profesyonel ve kurumsal seviyesi oluşmadığı dönemlerde bireyin estetik dokunuşları yaptığı işlerde görülür. Bazen bir kilimde, bazen bir taş işçiliğinde, bazen bir yazma kenarında, bazen bir çeyiz sandığında görürsünüz estetik izleri. Günümüzde sanat tarihi alanı insan türünün insan olma arayışının en somut delili gibidir. Sanat, tarihi süreç içinde insanın kendisini gösterebildiği ve zirveyi zorladığı bir disiplin halini almıştır. Zihinsel eylemler içinde belki de en saygın ve etkileyici alandır. Sanat eseri yaratabilen başka bir canlı türü olmadığı ortadadır.
İnsanın tanımlayıcı özelliklerinin başında aslında akıl gelmektedir. İnsan için akıl bir güçtür, yetenektir, zihinsel etkinliklerin en mükemmelidir. Bir zihinsel etkinlik türü olarak akıl insandaki bazı temel özelliklere dayanır. Hafıza, zeka, muhakeme, kıyaslama, bilgi, gözlem, duyum, tecrübe, sosyal konum gibi farklı imkanlar aklı besler. Belki de akıl dediğimiz şey bunların bütünleşik halidir. Tek başına bir anlam taşımaz. Akıl, düşünme ve anlama işlemini sağlar. Akıl problem çözmeye yarar. Akıl, sistematik ilişkileri görür ve çözümler. Akıl soyut bağıntıları kurmayı ve ayrıştırmayı sağlar. Akıl felsefe yapmaya imkan verir. Akıl matematik işlemi yaptırır. Akıl doğada görünenler üzerinden soyutlama yapar. Akıl insanın evreni anlama ve çözümlemede sınırlarını zorlar. Sınırın ötesinde insandan daha güçlü, sonsuz, mükemmel bir varlık olup olmadığını arar. Aşkın diye çevrilen transandantal alanla yüzleşmeyi sağlar. Metafizik olarak da adlandırılan bu alanda neler olup olmadığının sorgulamasını akıl yapar. Tanrı var mıdır, varsa nasıldır gibi sorular akıl tarafından gündeme getirilir.
Aklın en başarılı olduğu alanlardan birisi şüphesiz felsefedir. İnsan düşünür ve cevap bulmaya çalışır. Bunu sistematik bir alanda yaptığında karşımıza felsefe çıkar. Merak eden, anlam arayan, değer yaratan, ilişki kuran, çıkarımda bulunan, sırları çözümleyen, sorgulayan, eleştiren, tartışan, itiraz eden insan felsefenin içine girmiş demektir. Derdi olmayan bunları hayatına sokmaz. Derdi olan insan bir şeyler arar, bir şeyleri değiştirmek ister, bir şeyleri inşa etmeyi hedefler. Dünyaya ve mevcut şartlara teslim olmayan insan aktif bir öznedir. Pasif ve edilgen özneler insan olma girişimini kazanamamış veya terk etmişlerdir. İnsan olmak için aktif, girişimci, iddialı olmak gerekir. Hayvan gibi bir hayata razı olmamak en büyük erdemdir. İnsan olmak erdemli olmaktır, akıllı olmaktır, yaratıcı olmaktır, irade kullanabilmektir.
Aklını kullanmayan, iradesine sahip çıkmayan, kendisini tanımaya girişmeyen, bir derdi ve hedefi olmayan, zorluklarlamücadele etmeyen bir varlık sadece insan gölgesi olabilir. Görünürde insana benzeyen ama insani özelliklerini kullanmayan varlıklara başka isimler de verilebilir. Çevrenizde bolca görebilirsiniz. Gönüllü insanlar bunlara insan olduklarını ve çok şeyler yapabileceklerini hatırlatmaları gerekir. Felsefeyle, sanatla, bilimle, dinle uğraşan insanlar örnek olarak uyarıcı görevini yerine getirir. Yazdıkları ve yarattıkları eserlerle pasif durumdaki insanları bile zihinsel bir yolculuğa çıkartabilirler. Bir filozofun yazdıkları, bir şairin mısraları, bir romancının kurgusu, bir ressamın tabloya yansıttıkları insanları bambaşka dünyalara alıp götürür. Hayal kurmayı ve zihinde canlandırmayı öğretir. Zaten insan olmak dediğimiz şey de bu değil mi? Zihnini iyi kullanmayı başaran insan sınır tanımaz.
En önemlisi derdi olan insan,insan olmayı kendisine dert edinmiş insandır. İnsan olmak için iki ayağı üzerinde hayat sürdürmek yetmez. Akıllı olmak, konuşmak, ev-bark sahibi olmak, zengin olmak, güçlü olmak insanın insaniliğini açıklamaz. Ahlaklı olmak, irade sahibi olmak, düşünen olmak, estetik yaratıcı olmak, iman ediyor olmak, bilim yapıyor olmak, felsefe ile meşgul olmak, problem çözücü olmak, iyilik yapıyor olmak, kötülükleri engelleyici olmak gibi insani vasıflar gerekli. Bunların kaynağı düşünen ben olarak insan öznesidir. Özne olmak muhatap olmayı gerektirir. Saygınlık kazandırır, tanınmayı sağlar, söz hakkı verir. İnsan olduğunuzu hissettirir. Bu bir hak ediştir ve hak etmek için mücadele etmek gerekir.
Zorba-tv-dergi web sayfası ülkemizin zihinsel tembelliğine ironik bir eleştiri getirerek insanın entelektüel yaratıcılığını tahrik etme misyonu ile yayın yapıyor. Yazarlar buna katkı sağlamaya özen gösteriyor. Okurlar burada yazılanlardan bir ezber yapmıyorlar, aksine yeni bir zihinsel yolculuğa çıkıyorlar. Yeni çağın en güçlü araçlarından birisi sosyal medya mecraları, birisi de bilgi, sanat, felsefe, etkinlik platformları. Kurucumuz Sayın Ümit Yaşar Gözüm’ün yönetiminde daha nice 50 sayılara, yeni yolculuklara, yeni mücadelelere diyelim. Sağlıcakla kalın.
Yeni yorum ekle