İnsanın Başarısıdır Mutluluk

Felsefe

Her şey Bitti Dediği Anda Gökyüzüne Bakabilen İnsanın Başarısıdır Mutluluk

Ümit Yaşar Gözüm

Mutluluk bir yaşam tarzı mıdır, yoksa anlık olayların insana verdiği kimi zaman coşku kimi zaman dinginlik olarak yaşanılan şey midir? Bu hem çok göreceli, hem de insan ve içine doğduğu kültür çevreninde biçimlenen bir haldir. Ancak kesin olan bir şey var ki; mutluluğun bir yarış olmadığıdır! Aksine kişinin yaşam biçimini oluşturan bir değer olduğu ve onu insanın kendi içselliğinde var ettiği ruhunu besleyen bir değer olduğu!

Değer kavramı, yaşamla kurduğumuz en içkin bağımızdır. Yaşam karşısında tutunduğu her dalda asılı olduğunu düşündü umut. Öyle olduğu içindir ki, yaşamın sürekliliğine yaslanır insan. 

Mutsuzluk; insanın bilmeden içine düştüğü ya da düşürüldüğü bataklıktır. Debelendikçe, onu dibe çeken bir boşluğa dönüşür. Yaşama tutunma becerisini gösteremeyenlerin yarattığı bir bataklık. İnsanın içindeki boşluğun sonu yoktur. Öyle ki, aklı kederli olan insanların, neşesi de kederlidir. Sırf bu yüzden kendisini memnun edebilecek anlık haz ve zevkleri mutluluk saymakla yetinirler. 
Oysa mutluluk anlık değil, insanın özüyle kurup, yaşama tutunduğu derin bağdır. Önce kendisinin bir değer olduğunu öğrenir insan, ardından değer vermeyi, sonra da yaşamına yerleştirmeyi öğrenir. İnsanın özünü yakalaması ve anlamasını önemli kılan etken sebep budur. Mutluluğun kaynağını dışarıda arayanların, varacağı yer mutsuzluk girdabıdır!

Mutluluk; gelecek kurgusunu aklın, sevginin ve insan olmanın üzerine kuran insanın, yaşam karşısında çizdiği idealler ve beklentiler bütününe yolculuğudur. Bunun yavaş ya da hızlı olmasındansa, doğru ve etik olmasıdır değerli olan! 
Mutluluk insanın kişiliğiyle de ilintili bir algı durumudur. Mutluluk, kimimizin mide gurultusunu dindiren bir lokma, kimileri için de sahip olmaya çalıştıkları koca bir dünyadır! Doymak ve doyumsuzluk arasındaki keskin çizgi! Bu yanıyla ne kadar çok ihtiras, o kadar az mutluluk ilkesini anlamak sorunun çözümüne yardımcı olacak anahtardır da diyebiliriz. 

Buraya kadar yazdıklarımı insan çözümlemelerinin bir parçası sayarak, düşüncelerimi ifade ediş biçimime aforizmalarıma dönüp seslenmek isterim. Biliyorum ki, yazar kendisi olduğu ve insanı tanıdığı ölçüde okura yaklaşır:
Ey aklım bana zıt ve zıtlıkları mı soruyorsun! 

Dön ve insana bak! 
Aklın kağnı hızıyla yol aldığı bir toplumda, gerçek hep sınırların ötesinde aranır. Ah kendisini farklı sayıp övünen zavallı; unutma ki, ilk insandan bu yana yaratılmış olanlardan başka bir şey değilsin. Hepimiz hüzünler evinde yazgısını oynayan birer piyonuz!
İnsan sıvaları dökülmüş ahşap evlerin içindeki hüzünleri kıran, renkleri solmuş pençelerini canlandıran çiçekler gibi algılamalı yaşamı. Köhnemiş mekânlara mahkûm bireyin de hakkı mutluluk ve onların yüzlerindeki gülümsemede saklı. Varoşlar diye güncel sosyo kültürel söyleme yerleştirdiklerimizin tükenmeyen umutları, beklentileri, özlemleri, düşündükçe coştukları düşleri vardır. 
Mutluluğun üzerinde oturduğu onu besleyen kültürel değer; emek! Buz tabakalarının arısında katılaşmış insan yüzlerinin altında kabuk bağlamış insanlığın saklı olduğunu anladığında saygım katlandı emeğe! İyiliğin gölgesi düşmez ayak altına ama ne var ki, kötülük bir siluet gibi dolaşır kentin sokaklarında. Bundandır kötülere aldanışı insanın! Emeksiz değer, değersiz mutluluk yok insan kardeşlerim.
Biz ötekileştirdiklerimizi yalana boğdukça, gerçekte kendimizi kandırdığımızın farkına asla varamayız! Eskiden vapurlar çekilince sığınaklarına, deniz martılara kalırdı. Şimdiki zamanda iç içe geçmiş ahbap çavuş gibiler. Artık ne kasvetli insanlar büyük düşler kuruyor güvertelerde, ne de martılar vazgeçiyor yosun kokan sulardan! 
İnsan evrendeki her varlıktan daha çok güven duygusuna muhtaç. Daha çok içindeki aydınlığa güvenenlerin özgür ve bağımsız bir ruha sahip olduğunu düşünürüm. Bu öylesine sıradan bir hissetme değil, aksine kişinin kendine ve dışında olan her şeye karşı daha bağışlayıcı, hoşgörülü davranma yetisine dayanan özgüvendir.
Yaşama tutunmakta zorlananların açmazlarının başında gelir; kendisine zaman tanımama ve hatalarına karşı kendisini affedememe duygusu. Bu duygu derinleştikçe kendisine ve çevresine ciddi zarar vermekle kalmaz, sağlıksız  ruh halini de kalıcı  kılar. Oysa olumlu ya da olumsuz her durumun ardından insanın kendisine şans vermesi, yeni fırsatlar yaratmasına ve başarmasına da aracı olur. 

Özverili ve cömert olmanın yolu bizi besleyen başkalarına da şans tanımaktan geçiyor. Yaşam bize başarının tek kişilik bir oyun olmadığını anlatıyor. Herkes eksikliğini hissettiği şeylerde mutluluğu aramaya başlandığında, kötülerin arka bahçesinde kullanılmaya da hazır olmalıdır. Birçok yanılmanın ve yanıltılmış olmanın ardında bu gerçek yatmaktadır ki, kendimizin dışında hiç kimse bize mutlu bir gelecek sağlayamaz! Çünkü o dışsal bir durum değil aksine içimizde hissettiğimiz şeydir. 
Yaşama karşı öğrenmemiz gereken ilkelerden birisi sabırlı olmayı öğrenmiş olmaktır. Bu söylemin tez canlılıkla ya da coşkuyla ilintisi yoktur. Çünkü sabır azimle birleşerek bizi başarıya götürür. Ancak unutmamak gerekir ki, sabır oturup beklemek değildir! Aksine kişinin payına düşeni eksiksiz yerine getirmesi, kendi dışındaki gelişmelere karşı temkinli bir bekleyiştir. Biliyoruz ki, miskinlik hiç bir şey getirmez insana, hatta ilke ve değerlerin onu terk etmesinin sebebidir de!

Her şey zamanını bekler, tıpkı anne karnındaki yavrunun gün yüzüne çıkmayı beklemesi kadar berraktır bekleme! Yaşamla kurulan bağ her hangi bir nesneyle kurulan ilişkiden çok farklı ve karmaşık yolları olan bir durumdur. Birincisinde varolmanın sağladığı yadsıyamayacak mutluluk, ötekinde sahip olmanın ya da beğeninin yarattığı ilintisel bir bağ vardır!
İnsan evrende düşleri kadar yol alabiliyor; mutluluk adına düşlerine ihanet edenlerin düştüğü çukur, kendisiyle barışık olanların gerçek dünyasından çok daha büyük. Mutluluk yüreği ile bağ kuramayanların başlarında dolaşmayan bir haledir. Ötekinin düşüncelerini önemsemek ya da kendisinin farkında olmak!

Mutlluktan bahsettiğimizde bir başka üstün kavramla yüzleşmemiz gerekir; hak! Bin ahı bir helalleşmeye indirgeyen inancın kaviliği; o gün geldiğinde belki de beklediğin o limandan güçmüş olacak! Mutsuz kitlelerin oluşmasında hak kavramında yüklü anlamı yakalamayanların payları büyük. Herkesin gözünün ötekinin üstünde olduğu ortamları ilk terkeden mutluluktur. 
Söylenmiş bir sözü tekrarlamak istemem ama insanı düşünen bir varlık olarak tanımladığımızda, mutluluk kavramında düşüncenin katkısı yadsınamaz. Ne zamanki, düşünce yeteneğinden uzaklaştı insan, itibarı da sessizce terk etti sokağını!
Mutluluğu insanın zekâsına, mala mülke, zevke sefaya bağlayanların yanılgıları; bunların insanın yaşamdaki çabası ölçüsünde eriştiği şeyler olduğu, önemli olanın farklı olmakta yattığını anlayamamak. Çünkü her zekâ ötekinden farklı, her zevk ve sefa algısı kendine göre. Dolayısıyla farklı olmak mutluluğa engel değil, aksine insanın kendisi olmasıdır.
Bir gençlik rüyasıdır, toplumun ruhuna dokunmak. Ancak büyüyünce anlıyor insan, gerçekte kendi damarlarında da toplumun arkaik değerlerinin dolaştığını! Mutlulukta yok sayamayacağımız bir kavram da paylaşmaktır.

Çocuk yaşta öğretmeli, kendine değer vermeyi ve mutluluğu paylaşmayı. Paylaşılmamış mutlulukta kendi dışımızdakilerin de payının olduğu unutmamalı. İnsan ancak mutlulukla evreni donattığında, evren yaşanabilir bir yer olur. Bunu öğrendiğimizde mutlu kalma çabamızda bir anlama bürünür. 
Ah mutsuzlar, sizi dinlerken içimi karartan bir öykünün kahramanı olduğunuzu söylemek geçiyor içimden. Sonra mutluluğun ne olduğunu nasıl anlatabilirim diye kendi zırhıma çekiliyorum. Mutsuzluğun doğuştan gelen bir şey olmadığını bilmesem, iki dünyaya mutsuzluk için doğduklarını düşünürüm. Düşlerini mutlu olmakla haklı olmak arasına sıkıştırmış insanların iflah olmaz bir melankolinin kurbanları olabileceği geçer aklımdan. Onlar ne kendilerine değer vermesini bilirler ne de ötekilerini sevmeyi! Oysa mutluluk attığın her adımın sağladığı güven, yaptığı her eylemi sevmekle başlıyor. 

Belki de mutsuzluk yayıcıların önce düşünme alışkanlıklarını değiştirmekle başlamalı işe. 
Toplumsal bir varlık olan insanın iyileşmesini istiyorsak eğer, işe çocukların arkaik değerlere bulaşmamasından başlamalıyız. Kambur dünyanın yarı küresine ilintilenmiş yarım insanlar dolaşıyor yeryüzünde!
Yaşam hepimizin sırtına büyük sorumluluklar yüklemekle kalmıyor, bazen en büyük engelleri de yolumuza döşüyor. Bunu aşmak insanın kendine karşı, yaşama karşı sorumluluğu! Mutsuzluk sadece mutsuz insan olarak bırakmıyor kişiyi, utanarak öç alıyoruz geçmişten! Oysa geçmiş demokrattır, şimdiki zaman ise faşist! Belki de çocukluk düşlerine değil ama o ilk kirletilmemiş fabrika ayarlarına dönmeliyiz.

Yaşama tutunmanın bir evcilik oyunu olmadığını anlayanlar; aynı zamanda mutluluğun sürekli olmaktan çok, sağlam atılmış her adımda yenilenen bir süreç olduğunu görebilenlerdir. 
Mutluluk yolundaki basamaklardan birisi de başarı ya da başarmak:
Neyi başardığını düşünen insan, kendisini duygu haritasının bıraktığı izlerde bulur!
Ne zaman eksilir insan topraktan yana, bilir misiniz insan kardeşlerim; ne zaman ki, doğduğun ev anlamsızlaşır yüreğinde ve doyduğun toprak bir yabancılar ülkesi gibi çöker aklının üstüne; işte o zaman eksilir insan en güvendiği duygularından ve yalnızlık gömleğini giyinerek çekilir sığınağına!
Yaşamı destekleyen mücadele, birazda mutluluk sürecini yenileyen yanıdır insanın. Sürekli olumlu düşünmek, her olayın karşısında ciddi bir karamsarlık yaşamak, insanı tükenmişlik çizgisine çekebilir. 

Onların cephesinden baktığımızda her şey aydınlık, ancak mutlu olanlar derin bir körlük yaşamakta. Onların bunu görmeleri ancak mutsuzlukla mümkün! Bu tarz düşünenlerin, özüne yabancılaştıkları ve derin bir körlük yaşadıkları kesindir. 
Başaranlar o girdaptan çıkmasını becerenlerdir ki, her olumsuzluğu çözdüklerinde mutluluklarını bir kat daha artırıp, yaşama karşı güç kazanırlar. Onlar, değmeyecek şeyler için savaşmaktan ziyade, değerleri için yaşamasını öğrenenlerdir.
Hiç kimse, ötekinden farklı başlamıyor yarışa, varsıl ya da yoksul olmak ayrı şey, mutlu ve mutsuz olmak ayrı! İçine doğdukları şartlarda yerinde seçimleri yapanların kazandığı bir evrenin parçalarıyız. Ki yaşam herkese hep sınırsız olanaklar sunmuyor ya da sürekli birilerini örselemek için var değil. Bu birazda seçimlerimize ve değerlerimize bağlı olarak seyrediyor.
Dijital çağın esirleriyiz artık; hepimiz kaybettiğimiz belleğin yasını tutuyoruz! Bunu planlayan çağ, daha yüksek saklama alanlı yedek hard (sabit) disklerle teselli ediyor kitleleri! Dijital çağın mutlulukları ve mutsuz insanın çekildiği darağacı! İkisi arasında yol bulmak gelecek kuşak için bir bocalama evresini de getiriyor. 

Herkes öteki olarak mutlu olmaya çabalıyor. Öyle ki, kendi yoksunluğuna eğilmek yerine başkasında olan nesnel değerler için dertleniyor. Ki, kendi edimlerini sorgulayamayan toplumsal akıl, kitlenin geleceğinin katilidir. 
Bana insanı mı soruyorsunuz; üstün aklın bilinçli olarak kusurlu yarattığı, buna rağmen evrenin mükemmele yakın varlığıdır o!
Her şey bitti dediğiniz anda gökyüzüne bakın insan kardeşlerim; düğümlere üfleyen büyücülerin göremediği umudun sizi beklediğini göreceksiniz!


 

Yorum

Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Cu, 14 Nisan 2023 - 22:22

DEĞER

KENDİ DEĞERİNİ BİLMİYORSAN KİMSE SANA DEĞER VERMEZ

Sonda yazacağımı başta yazayım: Pekçok forum yönetiyorum. Size önereceğim forum "tersine yedili yaratıcı kurgularla" odaklanan forum sayfam. Yüreği yeten varsa buyursun gelsin :)

https://yazargan.tr.gg/FORUM/index.htm

Diğer yazıları okumadan "mutluluk ve değer" başlığınıza geçemedim. İhsan Kurt, Sosyal Medya. Hasan Erkek, Okuma. Hasan Bacanlı, Muhafazakarlık. Güler Erol, Giyilebilir Sanat. İhsan Çakıcı, Özgürlük. Kemal Aslan, Nobranlık. Üç Maymun.

Farabi' nin mutluluğu arkadaş, çevre ve iş'e odaklaması döneminin en kestirme çözümü olduğundan mıdır nedir "Mutluluk Filozofu" lakabını almasını sağladı.

Oysa

Üzerinden geçen yüzlerce yıldan sonra; mutluluğun felsefi değil psiko/psikiyatrik bir soru/sorun olduğunu anlayıp öğrenip içselleştirdik.

Ne öğrendik?

Demek ki ezber, taklit, kopya, basma kalıp, copy paste işler iş değilmiş. Pekiyi, neden ziyan olur ziyan olmaması gereken?

Eğer, bir insan kendi değerinin farkına varamadıysa dışındakilerin değerininde farkına varamaz ve işte tamda bu yüzden DEĞERSİZDİR. Değer verilmez.

Arkadaş; neden bu kadar bencilsin, şimdiye kadar ne elde ettin, neden önce kendine ve diğerlerine değer vermiyorsun..?

Kulağına fısıldayan veya seni pohpohlayanlar kandırıkçı olmasın!

Bakın, çok basit bir gerçeği yazıyorum; ölümden sonra yaşam YOK.

Şimdi ne yapacağız?

Yazıyı terkedip gidebilir veya yüreğin yetiyorsa devam edebilirsin. Aslında kısacık yaşamını faydalı işlere ayırmış olsaydın ne savaş olur nede itiş kakış. Ölümden sonra yaşama inandığın için burada mutsuz ve başkalarının da mutsuzluk kaynağı olabilir misin? Bence öyle.

ZorbaTv' de 100, etki alanında 1.000 kişi var diyelim. Başta geçen konular gibi tekrar, basma kalıp, ben okudum sen de oku tarzı, ispat derdinde veya kültürel ortama uyum çabasında işler yerine her biri kendi yerinden yaratıcı işler yapıp kendi değerimizi kendimiz oluşturarak mutlu olsak daha iyi değil mi?

Bu metin bin kelimeden oluşuyor ve en UCUZ tarifeyle bin ₺ ediyor. Her gün böyle bir metin yazsam aylık 30.000₺ sıradan bir memur maaşı kazanabilir ve öylece yaşarım.

Ama

Hiçbir şey yukarıda yazıldığı gibi değildir. Mantığın düzünden "bir geçtiği yerden bir daha geçmez" ine kadar hiçbiri duygu yani mutluluk denilen şeyi anlayamaz ve ifadede edemez. Oysa yeni konuşmaya başlayan bir insan yavrusu bile "çok mutlu oldum" derken mutluluğun ne olduğunu bilir. Bilir hem de bütün gelmiş geçmiş filozoflardan daha iyi bilir.

Bu neyin tartışması/yazısı?

Ve sondan bir önce bir şiirim:

ESİNTİDEN BALA

  
Sakin duruşun, sessiz bekleyişin

Yalnızlığın alabildiğine ve sonra

Duyuyorum yüreğin var, atıyor

Ellerin, parmak uçların, damarların ve karnın...

Suda yüzen yelkenlileri görüyor musun

Beyaz ve daha renkli yelkenleri?

Deniz, göz dolusu mavi

Sen izlerken onları, oturmuşken yukarı

Arka yoldan geçenler çocuklarıyla

Fark eden, etmeyen, görmeyenler seni

Aşağı sahilde suya giren çocuklar.

Çocuk, kuş, kadın, su, yelken, sen.

Sevişmek isteyen gençler bir daha

Gözünün içine, şurasına burasına

Göz gezdirirken diğerinin, titrek.

Yelkenlidekiler değil, çamın altındakiler.

Toprakta karıncalar çabalarken

İleride bir yerde villa, balkonu geniş

Bahçesinde rengarenk çiçekler

Kokuları uzak, havuz ve havuzda fıskiye

Şırıltı, akıntı uzak, ses uzak, koku uzak.

Gençler el ele yine, yürümeye anlaşıp

Kuşları omuzlarında ve birkaç yaprak

Alarak villaya doğru.

Havuzdaki yelkenliye üflemeli.

 

Hepsini toplasak, alsak bir çuvala doldursak.

Sakin sessiz,

Karadeniz de bir yayla örneğin

Arıları bol.

Açsak çuvalı oraya, içindekileri

Dışarıya. Villa ortada

Havuz yanda. Gençler çıksa villadan

Sana doğru el ele koşsalar.

İstekleri olmuş besbelli.

Konuşabilir misin

Sorar mısın, dinler misin

Belki geçip giderler, görmezler bile

Havuzda yelkenli.

Bahçede çiçek, üstünde arı.

Yağmur ekleyelim şimdi.

Çiselesin.

Ormana mı kaçarsın, eve mi

Hala konuşamadın.

Soramadın, dinleyemedin, göremedin.

Derin bir nefes alsan esintiden

Açılırsın.

Yoksa ıslanmalımı sırılsıklam.

 

Duygular gerçekse akıl biliyor mu

Biliyor muydu

Melek örneğin, neden kanatlı

Pagasus denen atın neden kanatları vardır

Kuşun kanadı güzel kızla birleşince

Melek oldu mu şimdi

Kim uydurdu?

Budha haklımıydı

"Bileşikler yok olurlar" derken

Arı, duru, saf, berrak

Alabildiğine doğal, kendi olmayı isterken

Gerçekten kendim olursam, ölümsüz olur muyum?

Yelkenli, melek, kız, deniz, ağaç, melez

Orman, arı . Bal

Hatta sonsuz geçmiş ve

Sonsuz gelecek hep birlikte

Tek, bir, bir tek olabilir mi?

Deneyebilir misin doğrumudur diye.

Dokunabilir misin veya tadabilir misin.

Rengi, ağırlığı var mıdır.

Akıl, duygu, vicdan, şüphe, deney, tecrübe ve...

Hepsi birlikte kalp ve beyin

Şimdi anladım.

Hepsinin işi ayrı, yeri ayrı, sırası da.

Kendiliğinden olduysa zaten

Ne soru var, ne cevap

Yaşa kendiliğince.

Hasta olmayan, eskimeyen, çürümeyen

Yürek istersen yeniden yap

Başkasını kullan

Olamaz mı değiştirmek, yenilemek

Ölümsüzlük bu mu?

Peki ya çuvalı yeniden sermek

Başka yerlere, iklimlere!

Esti işte!

 
31.03.2011
TOKAT

(birileri, kendisini öne çıkarmak istiyor filan derse kırılırım)

Sevgi ile...

zorbatv Ct, 15 Nisan 2023 - 18:12

Sevgili Erkan Yazargan,

Yeniden sahalara dönmüş olmanızdan mutluluk duyduğumu bilmenizi isterim. Sorgulayıcı ve düşündürücü yorumların için ayrıca teşekkür ederim. Bu arada yeni forum sayfanızın https://yazargan.tr.gg/FORUM/index.htm başarılı tartışmalara zemin hazırlamasını diliyorum.

Değerli ZorbaTVdergi okuru dostlarımız, Erkan Yazargan düşünsel yolculuğunun hakkını cezasıyla, ödülüyle vermiş bir aydın. Kendi inanç dünyası ekseninde derin sorgulamalarıyla tanıyacağımız birey olmayı başaranlardan. Zaman zaman yorumlarıyla bizi sorgulaması eleştirinin bir sanat olduğunu anlamamız için önemli.

Gelelim yorumunun sonuna eklediği şiirine. Sevgili Erkan Yazargan, daha önce de söylediğim gibi, bu şiirin yeri bir yazının eki ya da bir yorumun son sözü olmamalı. Ama öyle arzuladığın için değil, şiirin ne olduğunu ve kişiliğini okurun anlaması ve tanımasına bir katkı olsun diyerek, dokunmadan yayınlama izni veriyorum. Keşke bu hazineyi ZorbaTVdergi Ailesi ile paylaşmayı düşünseniz. 

Yazıyla ilgili yorumlarına en güzel cevabı başlık veriyor sanırım. İnsan öyle anlar yaşar veya öylesi anlara maruz bırakılır ki, o her şeyin bittiğini düşündüğü anda bile, çözümün ve değerin kendisi olduğunu öğrenmişse ayağa kalkıp yoluna devam etmeyi yeniden dener. Bu felsefi metin kavram felsefesine yeni bir pencere aralamayı hedefleyen bir denemedir. 

Her şey Bitti Dediği Anda Gökyüzüne Bakabilen İnsanın Başarısıdır Mutluluk

İçtenlikle selamlıyorum.

Ümit Yaşar Gözüm

Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Ct, 15 Nisan 2023 - 19:12

Hayır, merak ettiğim platformdaki onlarca yazardan hiçbirinin diğerinin yazısına yorum yazmaması :)

Şiire gelince

İçinden çıktığımız, vergileriyle bana okul, öğretmen, defter, kalem, silgi, sıra, okul arkadaşı, harçlık ve yerinde ekmek ve su veren yoksul halkımıza bir söz verdim: "Sevgili insanım, sen bana onca yokluğun arasında bunca şey verdin ben de naçizane sana 1.000 şiir yazıp armağan etmek istiyorum. Umarım kabul edersin..!"

Bu şiir onlardan bir tanesi.

Aşkı muhabbetle

Çelik Orhan (doğrulanmamış) Ct, 15 Nisan 2023 - 21:55

Üstat bu arkadaş kimdir. Yazılanı mi anlamamış yoksa kendine zemin mi arıyor. Erkan Ynin yaptığı eleştiri değil laf kalabalığı. Çok nazik davranmissiniz. Harika hir yazı okudum bu ayda Saygılarımla

zorbatv Pa, 16 Nisan 2023 - 15:27

In reply to by Çelik Orhan (doğrulanmamış)

Sevgili Çelik, 

Yorumun için teşekkürler. Ancak tanımadığımız insanlar hakkında daha dikkatli sözcükler seçmeliyiz.

Bir aydın sorumluluğunda düşüncelerini paylaşan herkese açık demokrat bir zemin ZorbaTVdergi.

Aşağılama, karalama, sövgü ve salt övgüye geçit vermeyeceğimiz yalın ilkelerimizde yazılı. Kendimize göre karar vermiyor aksine ilkelerin gereğini yapıyoruz. Sevginin, sanatın, yazının ve düşüncenin aydınlığına inanın.

Ümit Yaşar Gözüm

Genel Yönetmen

Merve Cansu Uslu (doğrulanmamış) Ct, 15 Nisan 2023 - 22:01

Üstat bu ayki mutluluk yazım da geldi. Yine akıcı bir dil ve düşündüren içerik ne çok teşekkür borçluyum size. Yenilerini beklemek heyecan verici. Sevgilerimle

zorbatv Pa, 16 Nisan 2023 - 15:29

In reply to by Merve Cansu Uslu (doğrulanmamış)

Sevgili Merve,

İyi bir sanatçı olduğunuz gibi iyi de bir okursunuz. Herkesin kendi karanlığına çekildiği bir dünyada okuyan ve heyecan yaratan kadınların varlığı çok değerli. Sevgiyle ve sanatla.

 

Ümit Yaşar Gözüm

Kaan Basmacıoğlu (doğrulanmamış) Pa, 16 Nisan 2023 - 20:43

Bir zamanlar ilkel insan hayatta kalmak için Amigdala'yı kullandı ve korku ile hayatta kalmaya çalıştı.
Günümüzde ise, insan için gerekli olan şey, beynin bu işlevi değildir. İnsanın ayakta kalması için, mutluluğa ve esenliğe ihtiyacı vardır. Ancak -özellikle bu topraklarda- yaşamayı beceremeyen okumuş yazmış taife ve sanat erbabı cahil diye alay ettiği kitleye mutluluğu ile örnek olmak yerine, onun korkularını harekete geçirmeye çalıştığı için hala korkular egemen.

zorbatv Pa, 16 Nisan 2023 - 22:34

In reply to by Kaan Basmacıoğlu (doğrulanmamış)

Sevgili Kaan Basmacıoğlu,

Öncelikle yoruma esas düşünceleriniz için teşekkür ederim. Bir hususta anlam kayması yaşadığınızı söyleyerek başlamak isterim. Okumuş yazmış taife ve sanatçı diye adlandırdıklarımız, her toplumda aydınlar olarak adlandırılır ve toplumların değerleridir. Kitle düşünmez, kitleyi düşünmeye sevk eden, yazarları, düşünürleri, sanatçılarıdır. Kitleye ufuk açarlar. Aydınları olmayan toplumda kültürel yaratıdan bahsedemeyiz. 

Gelelim size katıldığım husus Türk aydınlarının bu anlamda görevlerini yerine getirip getiremedikleri ya da getirmedikleri büyük bir tartışma başlığı olur. Evet bu toplum, dini, etnik ve siyasi parçalanmışlıkların kıskacında debeleniyor. Bu bölünmüşlük içerisinde aydınları arasında topluma toplumsal değerlere ihanet edenler, o kültürel değerleri aşağılayanlar vardır ne yazık ki. Ancak bu kitleyi üstün nitelikli yapmayacağı gibi, onu aşağılama hakkını da kimseye vermez. O halde, topluma yol açacak aydınlardır ki, kitlenin kaygılarını korkularını gidermekte onların becerisidir. Ziya Gökalp üstadın halka evrensel değerleri/medeniyetin ışığını götürürken onlardan da köken kültürü alarak entelektüel bir zemin hazırlamak esas olandır.

Sevgiyle ve sanatla

Ümit Yaşar Gözüm

Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Pt, 17 Nisan 2023 - 06:31

FELSEFENİN KEYİFLİ YANI
"bir deney/deneyim sonucu"

Matematik öğrenmek istemeyen veya öğrenirken zorlanan öğrencinin "öğretmenim, bütün bunlar hayatımızda ne işimize yarayacakki" muzip sorusu:

İki günlük deney sonuçlarımı açıklıyorum.

Değeri paha biçilemez öğretmenimiz sevgili Ümit Yaşar Gözüm"ün -gece gündüz, canhıraş, 7/24, özverili, sabırlı, nazik, gayretli çabalarının / yaratımının ürün verdiği görmek İNANILMAZ keyifli. Kendisinin detaylarını bildiği "cezaevindeki bir koğuşa tıkılmış adi suçlu hükümlü ve tutukluların bile meşgul olduğu her yeni gün bambaşka kültürler oluşabildiği GERÇEĞİNE görünmeyen gerçek diyoruz ve bizleri mayalayan bu gerçek.

Örneğin benim bu 2 günlük deneyden kazancım hiç kimsenin okumadığı, değer vermediği, beğenmediği şiirlerimi ZorbaTv Dergi gibi kalitesi ile öne çıkan bu yaratıcı platforma sunumum oldu. Gönderdiğin e-mail vasıtasıyle bir sözleşme bile yaptık diyebilirim.

Sevgili okur,

Şuan balkonumda ötüşen kumruların yaşam zevki ve hayata katkıları anlatılmakla tükenmez. Yavruluklarından beri bildiğim o hayvancıklar yemi her yerde bulabilirler ama omzuma konabilecek kadar cesurlarsa "onlara zarar vermeyeceğimi" HİSSETMELERİDİR diye anlıyorum olup biteni.

Sürekli eleştirisini yaptığımız "bu ülkeden bi cacık olmaz" tarzı yaklaşımlar muzip olduğu kadar düşündürücüdür de... Kendi platformumda en beğendiğim yorumlardan bir tanesi: "Buradayken beynimin çalıştığını hissediyorum. Faydalanıyorum" yorumdur.

Paylaştığım ZorbaTv Dergi yazıları için yorumlar, "son zamanda okuduğum en iyi yazılardan biri" biçiminde. Bunların tümü kazanımdır. Tümü felsefe sayesindedir. Sanatı veya felsefeyi her kim ne kadar istismar etmeye çalışırsa çalışsın edemez çünkü bu disiplinler ihtiyaçsızdırdılar. Yani size değer katan bunlardır. Bunlarla yücelirsiniz ve belki anatomik olarak değil ama manevi ölümsüzleşirsiniz bile.

Kısa bir gerçek hikaye ile bitirmek istiyorum.

Bundan dört sene önce buradaki arkadaşlarımızdan bazılarının da bildiği ilginç mi ilginç bir süreç gelişti. Kopya Resimle Mücadele başlıklı bir kampanya yürütüyorduk. Bursa' dan bir kadıncağız Türkiye' nin 22 şehrinde organizasyonlar yapıp resim sergileri açıyor, ödüller veriyordu ama resimlerin istisnasız tamamı kopya resimler! Akıl alır gibi değil dedik. Daha bizzat organizatör hanımefendi ile bir diyaloğum oldu.

"Ben ev hanımıyım. Boş zamanlarımda evimin balkonunda resim yaparak başladım bu işe. Daha sonra çevremdeki diğer kadınlarında ilgisini çekti. Birlikte yapmaya başladık.... derken sergi açtık. Şimdide çevremiz/yakınlarımız olan şehirlerde sergiler açıyoruz. Satış filan yapmıyoruz. Tümüyle hobi ve zaman değerlendirmesi" dedi.

:)

Sevgili ülkemin sevgili profesörleri,

Felsefe yapmaya başlayalım artık filan diyorsunuz da "bu sevgili ülkemizi bu hale getiren biziz" diyen birileri çıkmıyor aralarından. Balkonunda resim yapan ev kadını bir köşeye sıkıştırıp suratlarına tükürmeye kalksa haklı mı değil mi?

Sırf kendilerine sergiden pay verilmediği için yerden yere vuran profesörler bütün emekleri yok ettiler. Sırf kaptıkları makamları çocuklarına ve torunlarına bırakmayı hırsla isteyen devlet memuru sanatçılar sanatı yok ettiler. Yenilik yaratıyorum diye kelimelerle oynayanlar güzel Türkçemizi mahvettiler.

İşte felsefenin keyfi budur.

Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Pt, 17 Nisan 2023 - 12:49

SEN KİMSİN
"für stupid"

Felsefenin keyifli yanlarını konuşup, yazıp, okurken nelere dikkat etmeliyiz?

Konuşmaya yeni başlayan insan yavrusunun sürekli sorup durduğu "bu ne" veya "neden" masum sorularını sorabilmesi için neye ihtiyacı vardır? Hiçbir şeye. :) Her insanda var olan BEYNİ ona bu mucizevi soruları sordurur. Onu doğaları gereği çok seven, pamuklara sarıp büyütmeye çalışan, üzerine titreyen, gözü gibi sakınan ebeveyni SORULARINA yanıt vermeye çalışır. Bu alış verişte beyinden başka bir şeye gerek yoktur aslında, 2 kulak bir dil yeter de artar bile.

Felsefe adına ortalıkta dolaşan profösör, otorite, alleme i cihan, falan filan takımı bu en basit/sade alış verişi öyle bir dallandırıp budaklandırırlar ki bilgenin dediği gibi "hakikat bir damlaydı onu cahiller çoğalttı" esasında içinden çıkılmaz, korkunç, karman çorman, sevimsiz, tiksinç bir hal alır.

Burada sadeliğin, saflığın istismarı vardır.

Her insanda bulunanlarla felsefe yapabilmeniz için akademik diplomalara, kariyer basamaklarına, banka dolusu paraya, saygın çevreye, dev medya centerlara, referanslara, ağalara beylere, paşalara, komutanlara, ordulara, hiyerarşiye, platformlara, kamu düzeni sağlayıcılara, entrikacılara, provakatörlere, kurnazlara, tilkilere, çakallara filan ihtiyacınız yoktur :)

Yukarıda yazılanları kriter kabul ettikten sonra gerisi çok kolaydır. İşe koyulabilirsiniz. Başladıktan sonra olup bitenler ve olacak olanlar SİZİN felsefi (felsefe ile ilgili) sürecinizi oluşturur. Sürecinizin odağında felsefe varsa ve başka bir şey yoksa, arındırılmışsa damıtım başlar ve damla düşmeye devam eder. Uyuduğunuzda bile çalışmaya devam beyniniz felsefe yapar siz farkına varmasanız bile. Rüyanıza girer sorularınıza cevap aratır. Bulduğunuz yeni yanıtlardan yüzlerce soru daha çıkarır. İşte bu felsefenin mucizesidir. Şayet mucize arayıp duruyorsanız bundan büyük mucize olamaz. Bu arada dikkat etmeniz gereken püf nokta; soruların birikmemesidir. Sorular birikirse UR gibi kitle oluşmaya başlar ve beyin yolları tıkanır zamanla. Trafiği sürekli açık tutmak gerekir. İşte burada yine insan mucizesi MİZAH devreye girer ve sanatın karikatür dediğimiz eleştirisi bütün trafiği açıp işlerliğinin sürmesi sağlar. Nasreddin Hoca veya Bektaşi fıkralarının güzelliği buradadır. Onlar işi kolaylaştırırlar. Yedi sanat dalı dediğimizde de diğer tüm dalları birbiriyle uyumlu oluştururken yaratan bu geçirgen çeperdir. Hücre zarı gibi.

Yine "bi yığın" laf kalabalığı...

Sen kimsin, ne alakası var dersiniz: Sen kimsin de felsefeden bahsediyorsun, sen kimsin ki , biz varken sen kimsin, sen kendini ne zannediyorsun, bizim olduğumuz yerde senin konuşmaya hakkın yok, sen daha çömezsin, senin biraz okuman lazım, sen adam mısın, sana bu izni kim verdi, icazetini nereden aldın, diploman var mı, aklın başında mı, deli misin nesin, diploman geçerli mi, sertifikaların yeterli mi, kim imzaladı, onay makamlarından hangi, bizden misin, ispatla bakalım, ajan mısın... gibi milyonlarca soru olmayan, soruyu iğfal eden felsefeye tecavüz eden cehalet belirtisi.

Akıl sağlığı ile...

Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Pt, 17 Nisan 2023 - 14:02

MUTLULUĞUN ŞARTI
"siz biz"

Ben/biz burada senelerdir yorum yazıyoruz ama siz/sizden biri BİZİM olatformlarımızda bir tek yorum bile yazmıyorsunuz hatta buradakiler bile birbirine yorum yazmıyor/yazamıyor.

Oysa bizim olatformlarımız sizinkinden en az 100 daha geniş, kapsamlı, evrensel, uluslararası. :)

Bu şekilde mutlu olamayız.

İnsan denen varlık önce kendi kabuğunu veya içine tıkıldığı kalıbı kırıp çıkmadan GERÇEĞİ ne görebilir nede hissedebilir.

Doğru mu, haklı mıyım?

Haksızsam da eyvallah haklıysam da eyvallah.

Hemen şimdi, sofort, acilen, biran önce sistemi harekete girmek zorundasınız. Çok hızla gelişip ilerliyor HER ŞEY

Aşkı muhabbetle

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.