Uyaran Kalp      

Felsefe

Uyaran Kalp                            

Prof.Dr. Süleyman Dönmez


Kalbime mi yoksa aklıma mı daha çok güvenmeliyim?
ZorbaTVdergi’de yer alan “Felsefeyi Sezmek” başlıklı yazıma “Felsefeyi idrakte sezgisel bir yön vardır. Felsefeyi sadece akla dayalı bir etkinlik olarak öğrenenler, bu tespiti yadırgayabilirler. Hatta itiraz da edebilirler.” cümleleriyle başlamıştım. Bir tarafımın felsefeci olması itibariyle Türkiye’deki felsefe algılarından haberdar olduğumdan sözü edilen yazımdaki ilk cümleme itirazlar gelebileceğini tahmin edebiliyordum. Tahminimde yanılmadım da. Çünkü felsefeyle ilgilenen bazıları sezgi ile aklın karşıt olduğu düşüncesine sahipler.
Yazımın konusu felsefî etkinlikte sezginin yeri değil. Söz konusu yazıma yapılan itirazları da tartışmayacağım. Lakin bu ayın üst başlığına uygun düşen bir konu olarak “uyaran kalp” üzerinde duracağım.
Felsefe-bilimde özellikle son zamanlarda sayısı gittikçe artan insan beyni araştırmaları incelenince; eskilerin daha ziyade kalbe bağladıkları sezgisel duyuş ile beyne bağlanan rasyonel biliş arasına konan duvar yıkılmış görünüyor. Elbette kalp ile kastedilen normal olarak göğsümüzün sol tarafında yer alan et parçası değildir. Kalp bir eğretilemedir. Mânâ âlemini karşılar. Mânânın beyin aktiviteleriyle izah edilmek istenmesi felsefeden çok bilimsel bir çalışmadır. Tabii ki, felsefe bilimden kopuk olmamalıdır. Ancak felsefe, bilimi düzenleyen, tartışan, eleştiren bir düşünüştür. 
İnsan denen meçhulün beyin ile düşünceden ibaret olmadığı açıktır. En azından eskilerin ruh, can dediği mânâ âlemine ait olan idraklerin beynin bir işlevi olduğunu söylemek için acele etmemek gerekir.
Beynin idrakte önemli bir rolü var. Zihin, bilinç, dil beyne bağlı kavramsallaştırmalar. Bir bakıma onları düşüncenin bedenlenmesi olarak görebiliriz. Bunlar genelde rasyonel denilen yakaya aittir. Ama insan rasyonel olduğu kadar duygusal da bir varlıktır. Hatta gündelik yaşamda insanın rasyonel yanından çok duygusal tarafı daha çok öne çıkar. Duygusal yön ise, akıldan çok kalbe dayandırılır. Sezgiler, önseziler, işin içine girer. Bu bağlamda yöneltilmesi gereken sorular şunlardır: Sezgiler ya da önseziler, bedenimiz tarafından dikte ediliyormuş gibi hissettiğimiz açıklanamaz kararlar mıdır? Beyin araştırmalarından hareket edilirse, duygusal ve rasyonel dediğimiz iki farklı duyuş mu vardır? Kavramsal bakımdan ve dil açısından iki farklı idrak biçimine sahip olduğumuz sonucuna gitmek mümkündür. Ama gerçekte böyle bir ayrım var mıdır?
“Felsefeyi idrakte sezgisel bir yön de vardır.” dediğimde; yukarıda sözü edilen karşı çıkışların arkasında insanî idrakin ve karar verme sürecinin kavramsal olarak ikiye bölünmüş olması yatar. Dil ve zihin esasında kalp ile sezgisel bir dünyanın içine girilmekte; felsefe ile bilimin ise rasyonel olduğu düşünülmektedir. Esasen bu iki ayrım da algısaldır. Daha da ötesi sezgisel denilen ile rasyonel olduğu düşünülenin altında inançlar devrededir. Beyin ise her iki duyuşta da işini yapmaktadır. Bir başka ifadeyle beyin, işin içine zihni, dili veya bilinci sokmadığınızda programlandığı tarzda işlevini yerine getirmektedir.
Beyinde düşünce biçimi ikiye bölünmemektedir. Bilim insanları bu gerçeği basit bir deneyle ispatladılar. Yapılan deney bilincin etkinleşmediği bir bilinçaltı sunum olarak adlandırılır. Şöyle ki, deneklere görmedikleri zannını hâkim kılarak bir ekranda kısa süreliğine sayılar gösterilir. Sonrasında ise onlara sayının beşten büyük mü küçük mü olduğu sorulur. Sonuç şaşırtıcıdır. Katılımcıların çoğu doğru yanıt verir. Kararı veren kişi, doğal olarak yanıtını önsezi olduğunu düşünür. Ancak deneycinin bakış açısından kararın bilinçli karar verme mekanizmasına çok benzer şekilde bilinçsiz olarak verildiği açıktır. 
Bilinçaltı sunum deneyinde denekler eskilerin zannı galip dedikleri bir duyuş içerisindedir. Bir bakıma algısal olarak görmediklerini düşünmektedirler. Ama gerçekte görmektedirler. Bir başka deyişle: gözleriyle görmediklerini zannetseler de beyinleri görmektedir.
Deney, beyin faaliyeti açısından sezginin ya da önsezinin, rasyonel karardan çok farklı olmadığını göstermektedir. Ancak deney, bilinçsiz kararların fizyolojisinin zenginliğini tam olarak yansıtmamaktadır. Bu durumda kalbe güvenmek, içindeki sesi dinlemek, sanıldığı gibi, beyin üzerinden de doğrulanabilen duyuşlardır.
Sezgilerin görünür olmasında beyin aktiftir. Elbette beyinin aracı olmasıyla yaratıcı olması birbirine karıştırılmamalıdır. Neticede beyin düşüncenin laboratuvarıdır. Her duruma göre plan yapan stratejik bir kumanda merkezidir. Milyonlarca nöron birbiriyle iletişim halinde insana hizmet etmektedir. Bedensel tepkileri değerlendirip programlandığı amaç doğrultusunda işini en güzel şekilde icra etmektedir. Bizim bilinçsiz olarak algıladığımız beyinsel bir faaliyet, gerçekte, bilinçli harekettir. Öyle ki beyin sürekli aktif olduğu için matematik hesaplar yapmakta, farklı alternatifleri süratle gözden geçirerek olası en iyi sonuca gitmektedir. 
Netice-i kelam sezgi ve akıl, beyinde ayrışmayan bir mânâ âlemidir. Mânânın oluşmasında matematiksel ve fiziksel dayanaklar ya da açıklamalar, sadece dayanaktan ve açıklamadan ibarettir. Ana kaynağın onlar olduğuna dair kesin veri söz konusu değildir. Ancak yapılan çalışmalar ve bazı deneyler, kararların önsezilere de dayandığını göstermektedir. Bu durumda hayatı yaşarken rasyonel düşünceyi mi, önsezilerimi mi öncelemeliyim? İfade edildiği gibi, kavramların, dilin ve zihnin sınırlamalarına aldanmadan matematik ve fizik bakımından açık olan durumlarda rasyonelliği öne almak, rasyonel olarak içinden çıkamadığımız karmaşık olaylar karşısında ise, sezgilere güvenmek işe yarayacaktır. 
 

Yorum

Birol Baylı (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 13:25

Hâlâ "meçhul olma" özelliği devam eden insana bütüncül yaklaşım önemli..Konu irdelenmeye devam edilmeli.. İnsanlık buna muhtaç...

Ahmet Demir (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 17:59

Hocam teşekkür ederim önceki yazılarla bir kulliyat oluşuyor. Zorbatv.com bize bir aydınlanma sağlıyor. Dilerim uzun ömürlü olur.

Buket ozdogru (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 18:01

Kavramsallastirma aklın mı yoksa serginin mı görevidir hocam.
Kavram konusu önemli. Saygıyla

Buket ozdogru (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 18:01

Kavramsallastirma aklın mı yoksa serginin mı görevidir hocam.
Kavram konusu önemli. Saygıyla

Xuraman (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 18:01

salam. fəlsəfə quyu elmlə izah oluna bilməz, insanın imtuitiv duyumu mahiyyətin açılmasında faktlardan daha önəmli rol oynayır.

S.D (doğrulanmamış) Cu, 24 Mart 2023 - 18:00

Yazıma yorum yapan her bir okuyucuya teşekkürler. Değerlendirmeleriniz beni mutlu ediyor. Buket Hanım kavramsallaştırmada akıl mı sezgi mi, demiş. Ne akıl ne sezgi diyelim. İkisi bir bütün. Ama genelde kavramsallaştırma rasyonel yetiye dayandırılır. Rasyonel yeti, zihni ve dili esas alan mantığa tekabül eder.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.