Varoluşsal Manifesto

Felsefe

Varoluşsal Manifesto

Ozancan Dernek

Geride bırakılan kimseler, silikleşmiş bir ruhsal yaşantının son çırpınışları içinde umudu barındırır mı? Üstelik her yanı insan doluyken, kalabalıklar içerisinde yalnız kalınan andır başkaldırdığın nokta. Sistem seni yok ederken varlığını ispatlamaya çalıştığın çaba seni sen yapan benliğin değil midir? Dipsiz kuyulardan kurtulmaya çalışırken kuyunun kendisidir seni dibine çeken. Dünya ile fazla dost olup arzu içinde yaşarken hiçliğin ortasındasın. Bulunduğun yeri anlayacağın nokta yağlı ipin boğazındayken sandalyenin altından çekildiği zaman olacak. Ama elbette bulunacak yolu ötekileştirmenin Camus’un dediği gibi ölümü anlamamışken cenaze aracının peşinde gidilmeyecek hayat, birileri seni kentsel dönüşümle ayrıştırıp sıkıştıramayacak gettolara, yok edilmişliğin içerisine sürüklenen sen kaybedeceklerinden çok kazanacaklarının bilincine ulaştığında sarılacaksın umuda. Sistem seni görünmez kılmaya çalışırken kendi görünürlüğünü kendin mümkün kılacaksın. İşte tamda bu yüzden toplumsal çözülmeyi sağlayan parametreleri yeneceksin, aklında umudunla ve ruhunla.

Kuşkusuz ki aklını kullanmayı, umudunu çürütmeyi, ruhunu köreltmeyi isteyenler olacak. Fakat onlar bilmiyor ki hiçbir toplumsal yozlaşma yoktur ki kendini yeniden var etmemiş olsun. Bu yüzden son ana kadar dönüşüm için uğraşacaksın hem de sadece kendin için değil senden sonraki yaşayacaklar içinde uğraşacaksın. İnsan aksi durumda ne için hayatı yaşıyor olur ki, bizleri diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğin düşünmek olduğunu biliriz.

Burada kastedilen düşünmek günlük hayattaki yaşamını nasıl idame edeceğin değil kendi varoluşun için kompleks bir zihin akışı olmalıdır. Bu bağlamda senin ben olma çabanı engelleyen her ne ise bunlarla savaşmak zorundasın. Afyon haline dönüşmüş bir din, körü körüne bağlılık yaratılmış bir siyaset, kokuşmuş bir eğitim, narsist bir yapıya dönüşmüş adalet sistemi. 

Rasyonaliteden uzak bir yaşam sürmekten itina ile geri durduğun noktada tümüyle mücadeleyi başlatmış olursun.  Aksi durumda sadece kendi kayboluşuna yol açtığın gibi tüm insanlığın kaybolmasında da pay sahibi olursun.  Sen dışındakiler seni insanlık dünyasına yabancılaştırmanın yanı sıra seni kendi dünyanın içinde tutsak hale dönüştürmeyi hedeflemektedir. Bundan dolayıdır ki kopukluk, ilişkisizlik, yabancılaşma ve ruhsal donukluk yaşarız. 

Kurtulmanın yolu açık ve nettir ki yaşanılan tüm problemleri mantıksal formül ve entellektüalizasyon ile kapatmak zorundayız.  İnsan yaşamaya mecburdur. O, depresyona girebilen, cennetten kovulduğunu hissedebilen tek hayvandır. İnsan kendi varoluş sorununu tek başına çözmek zorunda olan ve bundan kaçamayan tek hayvandır da. Dolayısıyla insan olmanın getirdiği özellikleri kazandıktan sonra ilk haline dönemeyecek kadar aciz olan varlıktır. İşte tam da bu yüzden aklının toplum içinde kendinin ve sonraki insanlar için efendi konumuna gelene kadar yoğun bir çaba içinde olması gerekmektedir.  Çabası sonucu yaşamın amacını algılayıp sadece sevgilisinden çiçek aldığı için mutluluk yanılgısı içinde olan kızın varoluşundan daha öte bir varoluşsal çizgiye evirilmektir hayat. Bu yaşlı gezegene ve insanlığa hiçbir katkın olmadan yaşamak gerçekten yaşamak mıdır? Ohalde tüm insanlığın sorunu yokluk değil varoluştur. Bu bağlamda yok oluş nasıl hummalı bir hastalıksa varoluş da apaydınlık bir gündüzdür.

Bizler hasta olmanın yerine güneşe dönüp yüzümüzü yaşadığımız şu kısacık ömrü amacına uygun yaşayalım…

* zorbatv.com Yayın Yönetmeni

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.