Bilim ve Sanat: Birbirini Besleyen Bağ!

Bilim

ZorbaTv.Dergide Bilim ve sanat ilişkisi hakkında dizi yazılarımla bu iki alanın birbirini besleyen bağını ele alacağım. Sanatın bilgi olarak işlevi, bilim ve estetik işlev, sanatın bilimle bütünleşmesi gibi bilim ve sanat felsefesinin okura ve sanatçıya ufuk açan konulu yazılarımla sürdüreceğim.
Bilim ve sanat arasında kurulan bağ tarih öncesine kadar dayanır. Bilim de sanatın ne anlama geldiği ve estetikle kurduğu bağ’ın tanımlanması bilim ve sanatın ilişkilendirilmesi yeni bir bakış açısı olmasına rağmen; sanatın bilimsel işlevi çok eskilere dayanmaktadır.
Bilim,  evrendeki olguların gerçekliğe dayanarak yöntem ve deney yolları ile bir takım kurallara ulaşan kesinlik nitelikleri taşıyan düzenli ve tutarlı bilgilerdir. Bilim felsefesi ise bilimsel olmamın dayanaklarını ortaya koyan felsefedir. Felsefede bilimlerin getirmiş olduğu yöntemlerden faydalanır. 
Sanatta bu anlamda gerçekliğin elde edilmesinde bilim ve felsefe aracığıyla kavramlarını belirlemektedir. 
Sanat felsefesi ile kavramlarını ve teorilerini oluşturur. Bunun yanı sıra bilimin gerçekliğin çözümlenmesinde kaçınılmazsa sanatta gerçekliğin yansıtılmasında insana yakın duran estetik tavrıyla bir o kadar kaçınılmazdır. Sanatın birçok disiplini bir arada kullanması ve öznel ifadenin sınırsızlığı sanata ayrı bir yaratıcı ayrıcalık verir.
Sanatın ve bilim görevlerini belirlemek ve arasındaki temel farkları netleştirmek, sanatın Bilimden beslenmesini, doğa ve insan gerçekliğinin araştırılmasında bilimden faydalandığı açıktır. Bu keşifte bilim estetiksel çözümleme araçlarını da kullanmıştır. Sanat ise sadece olgusal gerçeklik yönüyle bilimle ilgilenirken; kendi felsefi bakışla kendi sanatsal yasalarını belirledi.
Sanatın bilgi olarak işlevi; Bilim Felsefesi!
Bilim, insanoğlunun dünyayı algılama ve anlaması açısından tartışmasız gerçeklikleri çözümleme yöntemidir. Gerçeğin ve doğrunun ortaya çıkarılması, insanın bilme ve anlama tutkusunun giderilmesi doğaya meraklı gözlerle yöneltilen bakışlara cevap arayan bilim insanlarının bilimsel araştırmaları ile olanaklıdır. Bilim, olguların ve gerçekliğin daha anlaşılır duruma getirilmesini sağlar. Ancak çıkarımsız, faydacı ve bilimsel etik çerçevesi içerisinde olması çok önemlidir. 
Bilim felsefesinin doğası bunu beraberinde getirmektedir. Bilim insanları, insanoğluna kanıtsal ve iyi temellendirilmiş olguları açıklayacaklarını vaat ederler. Bu vaatler; bilim felsefesi ışığında daha saygın ve daha işlevsel olacaktır. 21.yy.daki bilimsel keşfedişler, birçok yeni araştırma alanı sunmakta ve giderek hızlanmaktadır. Hızla değişen ve gelişen bilginin takibi oldukça zordur. Bu değişim, toplumun refahı için önemli olmakla birlikte olgusal gerçekliklere karşı ilgiyi, bilimsel düşünce biçiminin saygınlığını, bilimin doğasını ve felsefesini içeren bilim tarihine ve bilim felsefesine ilgiyi ve önemi de arttırmaktadır. Günümüzde artık bilim felsefesine veya dünyanın bilimsel tasvirine anlam bilimsel açıdan yaklaşım ve yorum gereklidir. Çünkü bilim, sadece biçimsel bir üretim aracı değil, bilim felsefesi çerçevesinde ve felsefe aracılığıyla bilimin değişen yapısı doğrultusunda, insanoğlunun ihtiyaçlarına cevap veren, nedenini ve olası sonuçlarını sorgulayan ve öğrendiği bilgilere eleştirel bir bakışla yaklaşan bir kavramdır.
Bilim felsefesi eski yunan felsefesine dayanarak Batı felsefesine dayanır. Bilim felsefesi olgusal mantıksal düşünce biçimine dayandıran bilim adamları olduğu gibi, olgusal düşünce biçimini yanı sıra Alexander Koyre gibi Bilimin tarihsel sürecini de kapsayan bütünsel bir düşünce biçiminden bahseder. Bilim Eski Yunan felsefelerinin doğa bilimlerine olan yaklaşımlarının anlaşılmasının bilim felsefesinin yolunu açtığını düşünür. Plâtoncu ruhu ve idea dünyasının temel düşünce biçimini alırken; Aristo ile duyulur dünyanın algısını temsil eden olgusal düşüncenin yolunu açar. Platon ve Aristo aslında duyulur algı ile bize en güvenilir bilgi yolunu sunar. Bilim Tarihi, Bilim Felsefesinin felsefe bağını ve katkılarını bilimsel olmaya karşı bir tutum getirir. Bu bilimsel tasarımlar için öngörü oluşturmuştur. 
Bilimsel olmanın ilk cümlesi felsefiktir. Çünkü felsefe soru sorar ve sorgular. Görevi budur. Bilim de ilk olarak soru sorarak işe başlar. Ne zaman ki sorularının cevabını bulur o zaman bilim haline dönüşür.  
Bilim insanının öncelikle bilgiyi tasvir ve tasnif etmesi, bilginin tanımını yapması ve bilginin işlenmesi için bilimsel yöntem bilimini tartışması gerekir. Bilim felsefesi, olguların kavram ve yöntem geliştirmesinde çıkarımsal bilginin yönünü tayin etmeye yarar. Bu anlamda bilim felsefesi yeni kuram ve metodolojik gelişimlerin tarihini de şekillendirmiş olur. Bilim insanının bilimi nasıl kavradığı ve anlattığı bilimin niteliği açısından önemlidir. 
Grünberg, bilim insanlarını şöyle tanımlamaktadır: Bu anlamda “bilim” sözcüğünü sadece bilim uzmanlarının çabalarıyla sınırlamayıp geniş manada almak ,”felsefe” ile “bilim”in kapsamları arasında kısmi bir örtüşmeyi önlemez. Nitekim bilimler için yeni kavram çerçevelerinin yaratılması çabası hem felsefenin, hem de bilimin kapsamına girer. Bilimde yeni kavram çerçeveleri yaratan bilim insanlarına filozof-bilgin diyebiliriz. (Grünberg. 2006:45) 
Bilginin işlevine kavramsal olarak yaklaşmadan önce basit olarak bilginin tanımına bakmak gerekir. İnsan; içinde bulunduğu ve yaşadığı dünyada çeşitli nedenlerle (varlıklarla ve durumlarla) karşılaşır, onları algılar ve bilmeye çalışır. Bilinçli ve akıllı insan sahip olduğu farklı bilgi türleriyle karşılaştığı nesneleri yorumlar. İnsan bilme etkinliğinde bilen; yani özne; karşılaştığı nesneler ise bilinen; yani objedir. O halde, bilme etkinliği, özne (bilen) ve nesne (bilinen) arasında oluşan süreçtir. Böyle bir etkinliğin sonucunda çıkan ürüne de bilgi adı verilir. (Çüçen.2014:16) 
Bu anlamda bilgi, öznenin nesneye yönelttiği bir süreci temsil eder. Nesneyi anlamak için gerekli olan bu süre ancak bilimsel algı yöntemi ile mümkündür. Bilimsel algı, bilim felsefesi kavramıyla ilişkilenmekte ve nesneye ulaşılacak yöntem bilimini sunmaktadır. 
Genellikle filozofların bilimde ilgilendikleri şey üç şekilde ortaya çıkmıştır: 
Birincisi, dünyanın bilimsel tasvirine ilişkin yeterliliğinin belirlenmesi teşebbüsüdür ve buradaki amaç kendini duyulara ve basit zihinlere sunduğu biçimde, bu tasvirin uyuşup uyuşmadığını görmek ve sınırlarının nereye uzanabileceğini keşfetmektir. 
Bilimdeki felsefi ilginin ikinci formu ise çeşitli bilimler içinde yer alan özel kavramların araştırılması ya da tek tek bilimsel kuramların analizi ile ilgilidir. 
Son olarak filozoflar, bilimsel eylemin genel 151 özellikleri ve karakteristik formları olarak ele aldıkları şeyleri dışarıda tutarak bilimsel eylemi kendi başına tanımlamayla ilgilenirler. Bu tarz bir ilgi, bilim insanlarının eserlerinde, filozofların, bilim insanlarının yaptığı şeyi tanımladıkları kadar fazla kullanılmayan kavramların analizlerini içermektedir (Lambert. 2017:1- 2).
Bilimlerin kökeni genellikle felsefeye dayanmaktadır. Felsefe de bilimlerin getirmiş olduğu yöntemlerden kendisi için uygun gördüklerini seçerek almaktadır. Sanat da aynı şekilde gerçekliğin araştırılmasında bilim ve felsefe aracılığıyla kavramlarını belirlemekte, sanat felsefesiyle teorik öğretilerini ortaya koymaktadır. 
Sanatın çıkış noktası, aynı bilim gibi doğayı algılamaya çalışmakla ve toplumun hizmetinde işlevsel ve faydacı bir pratikle başlamıştır. Ancak sanatın toplum için işlevsel görevleri; sanat için sanat kuramının ardından fonksiyonunu yitirir. Bilim ile sanatın benzerliği tartışmaları ve birbirinin içerisine giren grift bir yapısı bulunmakla beraber; farklı oldukları açıktır. 
Doğayı çözümleme ve gerçekliğe katılım gibi ortak ilgileri söz konusudur. Sanatın, gerçeğin bilgisini vermek gibi bir görevi yoktur. O daha özgürdür. Sanatçı, gerçekliği istediği gibi dönüştürebilir ve kendi penceresinden değerlendirebilir. Çünkü sanat; sadece gerçekliği yansıtan bir araç değil sanatçının duyu evreninde, dönüşen ve öznel dünyasının bir yansımasıdır. 
Ancak bilim toplumların yaşam standartları açısından teknik yönden mutluluk ve rahatlık getirmekte ve bunun yanı sıra sosyal ilişkiler ve toplumsal refah içinde çok rahatlatıcıdır. Ama bilim olmadan da sanatın varlığı kaçınılmazdır. 
Sanat kendisini mağara duvarlarına çizilen resimlerden tutun sanatın her alanında bilimden uzak uzak sezgisel veya deneyimsel, priori bilgilerle sanatın topluma hizmet ettiğini görmekteyiz. Uygarlıkların en büyük gelişmeleri bilim sayesindedir. Gerçeklerin açığa çıkarılması, insanın anlama tutkusunun tatmini sadece bilimle mümkündür.
 Bilim, sanat, felsefe sayesinde “Bilim Felsefeye doğanın ve evrenin kesinliği yüksek bilgisini verir. Doğruluk yoğunluğu yüksek olan bu bilimsel bilgi, sürekli bir dönüşüm ve çeşitlenme içindedir.
Felsefe ise bilime, doğru yöntemlere ulaşma, teori kurma ve geliştirme olanakları sağlar. Aynı zamanda Bilimlerin pek çok araştırma dalında kökeni felsefeye dayanan yöntemler kullanılagelmiştir. Felsefede bilimlerin geliştirmiş olduğu yöntemlerden kendisine en uygun gördüklerini seçerek almıştır. 
Bilim Tarihi, insanın gözle görülür ilerlemesinin, özellikle maddi gelişmesindeki yadsınamaz ilerlemesinin bir açıklamasıdır. Ancak insanın temel tinsel, yani moral/etik yanında böylesine hızlı bir gelişme gözlenememektedir. İnsanın manevi değerleri, maddi değerlerinin gerisine düşmüştür.(Bozkurt.2008:13) bu genel sav her ne kadar doğru olsa da artık günümüzde manevi değerler de ön plana önemli derecede ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu hem toplumsal gelişim için hem de Bilim adamlarının da besleneceği sezgisel bir yolla gerçekliği de beslemektedir.
Bilimler Felsefesinin yazgısı üzerinde etkili olmuş olan Avustralyalı Fizikçi-Filozof Ernst March, Bilimler Felsefesinin ilk öcüsüdür. Bilimlerin pedagojik ve politik amaçlı olmasından ziyade şunun üzerinde durur: Bir fikir, bu fikre götüren gerçekler ve buraya varmayı sağlayan yol bilindiğinde daha sağlam temellere oturur. Gücünün bir bölümünü, onu daha eski, daha aşina ve tartışmasız düşüncelere bağlayan mantıksal bağda bulunur.(Lecourt,2013:39)
 Ancak bilimin etkisi sanat üzerinde yeni katkılar sağlamış vizyonunu değiştirmiştir.

Kaynaklar
1.    A.ZİSS (2009).Estetik, Çeviri: Y. Şahan, Hayalbaz Yayınları, İstanbul
2.    C.Güzel(2013),Bilim Felsefesi, Çeviri: Bilge Su, Ankara
3.    N.Bozkurt(2008)”Bilimler Tarihi ve Felsefesi”,Morpa Kültür yayınları,
4.    Teo Grünberg (2006).Anlam Kavramı Üzerine Bir Deneme, Yapı kredi Yayınları,
5.    K.A.Çüçen (2014). Bilgi Felsefesi, Sentez Yayınları, Bursa
6.    Karel Lambert (2011) Bilim Felsefesine Giriş, Nobel Akademik Yayıncılık, Anakara
7.    Lecourt Dominique,(2013)Bilim Felsefesi, Dost Kitabevi, Ankara
8.    Volkenstein. M.Feinberg. Y, Kuznetsov. B, Averinzev,S. Klaniczay, T.(1991)Bilim Ve sanat Üzerine, Haz.Oğuz Özügül, Us Yayıncılık, İstanbul
9.    M. Kagan (1993) Estetik ve Sanat Dersleri, İmge Kitabevi, Ankara
10.    E. Gombrich(2015). İmge ve Göz. İstanbul: Yapı kredi Yayınları, Ankara
11.    E.Gombrich(1986). Sanatın Öyküsü, Remzi Kitabevi yayınevi, İstanbul
12.    Vernon Hyde Minor(2013). Sanat Tarihinin Tarihi, Koç Üniversitesi Yayınları, Ankara.
13.    Didem Demiralp(2015)Antik dönemde Felsefe Sanat, Kosmos Yayınları, İstanbul
14.    H. Porier, Picasso-Einstein: Çağdaş Devrim Sürecinde İki İsim. Çev:Kaya Özsezgin

*Prof. Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, GSF Resim Ana Bilim Dalı Başkanı

**Fotograf; Zorbeyümityaşargözüm
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.