Aslıhan Duman'dan "Gün Doğusundan Kopan Hikayeler"

Edebiyat

ASLIHAN DUMAN’DAN “GÜN DOĞUSUNDAN KOPAN HİKÂYELER”

 

MELİHA YILDIRIM

 

    Aslıhan Duman’ın, 2023 yılında Alakarga Yayınları’ndan çıkan ilk öykü kitabı “Gün Doğusundan Kopan Hikâyeler” çok eski çağlardan günümüze uzanan hikâyelerin güzel bir yansımasını anlatıyor bize. Bir o kadar çekici ama zor, ilginç ama tehlikeli. Çekici ve ilginç olmasının nedeni yazının olmadığı çok eski çağlardan sesleniyor olması. Öyle ki, Orhun harfli yazıtların yazıldığı sekizinci yüzyılın üzerinden birkaç yüzyıl geçmiş henüz. Dede Korkut Hikâyeleri, destanlar, masallar dilden dile dolaşmakta. Sözlü edebiyatın izinin sürüldüğü hikâyeler. Türk mitolojisinin Orta Asya kökenleri üzerine inşa ettiği öykülerle yapıyor bunu Aslıhan Duman. Oğuz boylarının yaşadığı obaları, beyleri, en çok kadınları. At üstünde uçan, attığı okla hedefi vuran,  cevval kadınları.

    Tarihsel dönemlerde “Umay ana” olarak rast geldiğimiz dişi ilâhe Türk mitolojisinde ana erkil dönemin en önemli tanrıçası. Bir başka ifadeyle, erkek egemen toplum yapısı ve “eril” karakterden “Gök Tanrı” oluşmazdan önce, yaratıcı, doğurucu ve yaşatıcı vasıf­lara sahip büyük dişi tanrıçanın adı “Umay.” Ancak zamanla, toplumsal yapı ve hayat tarzları değiştikçe “Umay” ın da, hiyerarşik yeri ve önemi azalır gelenek çevresi daralırken, etrafında oluşan kült, kadın “ocak” larına dönüşür. Nitekim, günümüzde de yaygın olan “sarılık ocağı”, “temriye ocağı”, “arpacık ocağı”, “yılancık ocağı” gibi kadın ocakları birbirine evrilerek ve zaman içinde değişime uğrayarak devam eder yoluna.

    Öykülerdeki kadın karakterlerde erkek egemen topluma geçilmiş olmakla birlikte hâlâ bu “Umay ana” kültünün devam ettiği görülmektedir.

    Gün Doğusundan Hikâyeler kitabı, sekiz öyküden oluşuyor. İlk öykünün adı, “Ilgar Bey’in Oğlu Kayra alp’in Hikâyesi.” Öykü güzel bir aşk hikâyesi çerçevesi içine kurulmuş. Aynı zamanda Türk mitolojisinin en önemli mitlerinden Demir ve Demirci kültlerine bir atıfta bulunuyor yazar. Ilgar Bey, obaların anlaşması şerefine bir toy -ziyafet- düzenler. Diğer öykülerde de geçeceği üzere, attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirir, bütün beyleri, onların yiğitlerini konuklar. Kahramanımız Kayra alp de bu düzenlenen toyda babasının sağ yanına oturur ama aklı başka yerdedir. Ancak öykünün kırılma noktası da tam burasıdır. Babası Ilgar Bey’in obasına getirtmeye çalıştığı demirci.

    Burada öyküye ara verip küçük bir not düşelim: Demircilere atfedilen sihirlilik ve olağanüstü güce sahip olma, o güne kadar kadınların tekelinde olan “kam” lığın erkekler tarafından da yapılabilir hale gelmesini sağlamıştır. Bu durum kadınların ellerindeki en büyük güç kaynağını kaybetmeleriyle eş anlamlıdır.

    Ancak bu öyküde demirci ustası bir kadındır. Ayçıl Usta. Ve ünü başka obalara da yayılmıştır. Yazar burada “Umay ana” kültünü devam ettirmek istemiş olabilir.

    Kitaptaki öykü isimleri ve kişi adları da bir hayli özgün. Güzel öz Türkçe’nin yabancı kelimelerden arındırılmış en yalın haliyle konulmuş isimler. İkinci öykü, “Eskin Bey Oğlu Toygun’un Hikâyesi.” İlbilge Hatun, büyük oğlu Toygun’u on beş yıl önce Ağdağ’da av avlarken, kuş kuşlarken kaybetmiştir. Toygun’u kalenin en uzun kulesinin en tepesinde bir hücreye hapsetmişlerdir. İlbilge Hatun oğlu Toygun’un esir düştüğünü öğrenince, onu kurtarmaya karar verir. Eskin Bey, İlbilge Hatun ve küçük oğlu Artun’la birlikte zorlu bir mücadelenin içine düşerler.

    Beşinci öykü, “Sivri Kulak’ın Kaderini Bulduğu Günün Hikâyesi.” Öykünün kahramanı bir kurttur. Doğada, zorlu yaşam koşullarında verdiği mücadeleyi ve galip çıkışını anlatmaktadır. Türk mitolojisinde özellikle Oğuz Kaan Destanı: Oğuz Türklerinin Türeyiş Miti, Dede Korkut Hikâyeleri başta olmak üzere birçok destanda, halk hikâyelerinde gök tüylü gök yeleli bir kurt vardır. Özellikle Oğuz Kaan’da oldukça önemli bir mittir. Kurt, yol gösteren ve kılavuz kabul edilen kutsal mitolojik bir kimliktir aynı zamanda. Dişi kurt ve erkek kurt olarak da geçmektedir destanlarda.

Nitekim öyküde de şu şekildedir: “Gök rengisin sen,” diyordu iki ayaklı. “Kutsal renk. Gök Yeleli Kurt’sun sen. Ne istediğini biliyorum, önderlik etmek istiyorsun. Benimle gel; benim orduma, Oğuz Kağan’ın ordusuna yol göster; bundan böyle birlikte savaşalım, birlikte yeni yurtları fethedelim.” (s.68)

    Gökyüzü kadar yeraltında bulunan tanrılar, kutsal ruhlar ve kültleri de kitaptaki öykülerde başarıyla yer almıştır. Bunlardan erlik, başta Altay Türkleri olmak üzere birçok Türk dünyasında kamlık (şamanlık) inanışlarına göre, yeraltı dünyasının ruhlarının başıdır. “Kınık Bey Kızı Maral’ın Hikâyesi” adlı öykünün temel izleğidir aynı zamanda. Kısa bir örnek olarak verilecek olursa: Dokuz yıl önce Erlik Han’ın görevlendirdiği kızı Kara Erke, yeraltından çıkmış, karşı koyan herkesi öldürdükten sonra sağ kalanları -aralarında Maral’ın babası Kınık Bey’i de- önüne katıp yeraltındaki mağarasına götürmüştü. (s.73)

    Kitapta yer alan öykülerdeki ortak mitlerden biri de kayın ağacıdır. Ağaç-orman kültünün Türk mitolojisindeki bu önemli yeri ve yaratılış mitlerinin en yaygınlarından birini oluşturmaktadır. Aslıhan Duman’ın kitaptaki öykülerinde yer alan ağaç kültüne bağlı oluşumu mitolojide olduğu gibi kayın ağacının kutsanmış, doğuran, besleyen bir “ana” gibi düşündüğü söylenebilir: Kutsal dağ, kutsal ırmaklar ne yapacak? Sonunda bahar geldi. Baktık ki kayınlar yeniden yapraklarını açmadı, böyle çıplak kaldılar. Irmaklar yeniden akmadı. (s.91)

    Kamlık da (şaman-Şamanizm) haklı olarak yer almaktadır, Gün Doğusundan Kopan Hikâyeler’de. Kam, yaygın olarak “şaman” adıyla bilinen olağanüstü güçlerle iletişime geçme yeteneği olduğuna inanılan kişi olarak tanımlanır. Yazar, Kınık Bey Kızı Maral’ın Hikâyesi, adlı öyküsünde Kam Dan’ın görevini nasıl yapması gerektiğini anlatıyor: İşte dokuz yıl önce Kam Dan, az önce inişini tamamladığı dağın zirvesinden, yıllar süren eğitimini ve tecrübesini kullanarak, koruyucu ruhu kazın yardımıyla, göğün dokuz kat üstüne, Ülgen Han’ın huzuruna çıkıp ondan yardım dilemişti. (s.73)

    Yazar, sözlü edebiyatımızın geçmiş zamanlardan bugüne kadar biriken, dile gelen, mitlerden süzülerek yeni bir kurguyla oluşturduğu öyküleriyle okuyucuya sesleniyor. Eski Türk boylarının gündelik hayatlarını, kendi kültürümüzün sağlam yapı taşlarını kullanarak örüyor öykülerinin temel izleklerini. Her biri birbiriyle çağrışım gücüyle canlanıp birer kahraman oluyorlar. Tarihin karanlık labirentlerinde, sanki geçmiş asırların değil, henüz günümüzden bir önceki çağın anlatıldığı havasında, berrak, dolambaçsız yaşayan öyküler.

.

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.